Başımıza gelenler, değişmez kader çizgimiz mi? Yaşadıklarımız kaderimizse, bunca çabanın, uğraşıp didinmek anlamsız mı? Doğrusu, bizim elimizde olmayan bir kader çizgimiz var elbette. Ama her şey bundan ibaret değil. Bizim çabalarımızın da hayatımıza çok önemli etkileri var.
Ben böyle geldim böyle giderim’ demek doğru değildir. Allahu Tealâ’nın ilmi değişmez, fakat kulun hali değişir. Kullar hallerini değiştirsinler, küfür ve şirkten kurtulup imana ve tevhide gelsinler diye Allahu Tealâ peygamberlerini göndermiştir. Kulun bir zamanki hali çok kötü olabilir, küfür ve isyanda en ileri safta gidebilir. Ona bakan bir kimse, bu adamın şu ana kadar ortaya çıkan kaderi bu imiş diyebilir. Fakat ne o, ne de bir başkası, bundan sonrası da böyle devam eder, ömür başladığı gibi biter diyemez. Yüce Yaratıcımız, “kötü halinizde ısrar etmeyin, batıldan geri dönün, tevbe edin, Cehenneme giden yolda gitmeyin” diyor, değişmemizi istiyor.
Allahu Tealâ kafirleri imana davet ediyor, düşmanlarını dostluğuna çağırıyor, günahkâr kullarının tevbesini bekliyor, gafil kalblerin kendisini zikretmesini istiyor. Öyleyse, kâfir mümin olabilir. Ömrünün bir kısmını Rabbine düşmanlıkla geçiren bir kimse güzel bir tevbe ile O’na dönüp, sevgili kullar sınıfına girebilir. Gafil bir kalp, aşk ile uyanıp zikre geçebilir. Allah tevbe edenleri sevmektedir. Tevbe, günah çizgisinde yol alan bir kulun, taat çizgisine geçmesidir. Kul tevbesinde samimi olunca, geçmiş günahları temizlenir. Eğer herkes olduğu durum ve sıfatta kalsaydı, ahlâk ve gidişatı hiç değişmeyecek olsaydı, gönderilen peygamberlerin ve kitapların, ilahi emir ve yasakların bir hükmü ve faydası olmazdı.
Sahabe-i Kiram, İslâm’la tanışmadan ve Allah Rasulü’nün (A.S.) nurlu nazarları altında terbiye görmeden önce şirk içinde bocalıyordu. Kur’an-ı Hakim’in ifadesiyle koyu bir sapıklık içinde bulunuyorlardı. (Cuma/2) Ancak Allah’ın büyük lütfuyla bu koyu cehalet ve sapıklık çizgisi devam etmedi, değişti. Müşriklerden bir çoğu mümin oldu, cahiller ilimle buluştu. Edeb nedir bilmeyenler, edeble süslendi. Öyle ki, güzel ahlâk ve incelikte melekleri hayran bıraktılar. Cimriler, Allah yolunda canlarını verecek derecede cömert oldular. Tembeller, ilahi aşk ile canlanıp meydana çıktılar, binlerce başarının altına imza attılar. Dünya zikriyle yatıp kalkanlar, Allah’ın Habibi Hz. Muhammed’le (A.S.) tanışınca Allah aşığı oldular; gafletten zikre geçtiler, karanlıktan nura çıktılar. Kısaca, kader çizgileri değişti, kederleri gitti. Bugünün insanı için de aynı durum mümkündür ve böyle bir değişme bize de emredilmiştir.
semerkand dergisi
Ben böyle geldim böyle giderim’ demek doğru değildir. Allahu Tealâ’nın ilmi değişmez, fakat kulun hali değişir. Kullar hallerini değiştirsinler, küfür ve şirkten kurtulup imana ve tevhide gelsinler diye Allahu Tealâ peygamberlerini göndermiştir. Kulun bir zamanki hali çok kötü olabilir, küfür ve isyanda en ileri safta gidebilir. Ona bakan bir kimse, bu adamın şu ana kadar ortaya çıkan kaderi bu imiş diyebilir. Fakat ne o, ne de bir başkası, bundan sonrası da böyle devam eder, ömür başladığı gibi biter diyemez. Yüce Yaratıcımız, “kötü halinizde ısrar etmeyin, batıldan geri dönün, tevbe edin, Cehenneme giden yolda gitmeyin” diyor, değişmemizi istiyor.
Allahu Tealâ kafirleri imana davet ediyor, düşmanlarını dostluğuna çağırıyor, günahkâr kullarının tevbesini bekliyor, gafil kalblerin kendisini zikretmesini istiyor. Öyleyse, kâfir mümin olabilir. Ömrünün bir kısmını Rabbine düşmanlıkla geçiren bir kimse güzel bir tevbe ile O’na dönüp, sevgili kullar sınıfına girebilir. Gafil bir kalp, aşk ile uyanıp zikre geçebilir. Allah tevbe edenleri sevmektedir. Tevbe, günah çizgisinde yol alan bir kulun, taat çizgisine geçmesidir. Kul tevbesinde samimi olunca, geçmiş günahları temizlenir. Eğer herkes olduğu durum ve sıfatta kalsaydı, ahlâk ve gidişatı hiç değişmeyecek olsaydı, gönderilen peygamberlerin ve kitapların, ilahi emir ve yasakların bir hükmü ve faydası olmazdı.
Sahabe-i Kiram, İslâm’la tanışmadan ve Allah Rasulü’nün (A.S.) nurlu nazarları altında terbiye görmeden önce şirk içinde bocalıyordu. Kur’an-ı Hakim’in ifadesiyle koyu bir sapıklık içinde bulunuyorlardı. (Cuma/2) Ancak Allah’ın büyük lütfuyla bu koyu cehalet ve sapıklık çizgisi devam etmedi, değişti. Müşriklerden bir çoğu mümin oldu, cahiller ilimle buluştu. Edeb nedir bilmeyenler, edeble süslendi. Öyle ki, güzel ahlâk ve incelikte melekleri hayran bıraktılar. Cimriler, Allah yolunda canlarını verecek derecede cömert oldular. Tembeller, ilahi aşk ile canlanıp meydana çıktılar, binlerce başarının altına imza attılar. Dünya zikriyle yatıp kalkanlar, Allah’ın Habibi Hz. Muhammed’le (A.S.) tanışınca Allah aşığı oldular; gafletten zikre geçtiler, karanlıktan nura çıktılar. Kısaca, kader çizgileri değişti, kederleri gitti. Bugünün insanı için de aynı durum mümkündür ve böyle bir değişme bize de emredilmiştir.
semerkand dergisi