Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Davetin Mertebeleri

sinang

New member
Katılım
10 Eyl 2006
Mesajlar
1,628
Tepkime puanı
276
Puanları
0
Konum
bezm-i ezelden

بســـم الله الرحمن الرحيم

1- Peygamberlik: Allah katından inen hakka, ancak peygamberler davet ederler. îbn Kayyım bunu, davetin ilk mertebesi olarak kabul etmiştir. Ama biz bu görüşte değiliz. Biz bunu davetin mahiyeti olarak kabul ediyoruz. Çünkü risalete iman etme çağrısında bulunan kişi, ancak nebi ve mürsel olmalıdır. Çünkü bu, davetin esasıdır. Yoksa davete başlamak için girişilen ilk mertebe değildir. Aksine bu, davetin aslı ve özüdür.
2- Yakın akrabayı uyarmak: Zaten bu iş için Cenab-ı Allah Peygamber efendimize şu emri vermişti:
"(Önce) en yakın akrabanı uyar ve müminlerden sana uyanlara kanadını indir. (Onlara karşı mütevazi ve şefkatli davran)." (Şuara- 214-215)
Peygamber (sav) efendimiz, işe ilk olarak en yakın akraba ve aşiretini davet etmekle başlamıştı. Bunun için de Abdü Menaf oğullarını çağırmış ve onlara şöyle demişti: "Şu vadide atlıların bulunduğunu ve size saldırmak üzere olduklarını söylersem beni doğrular mısınız?" Orada bulunanlar: "Senin yalan söylediğini görmedik" diye cevap verince, Peygamber efendimiz şöyle devam etti: "Şüphesiz ben, Allah'ın size gönderdiği elçisiyim. Şiddetli bir azaptan önce gelip size haber veriyorum. Bu ceza ya temelli cennete, ya da temelli cehennemde kalmaktır!"
3- Davetçinin kendi kavmini uyarması: Muhammed (sav) efendimiz bu yöntemi uygulamıştı. Dar çerçevelerden çıkıp geniş bir alana geçmişti.Sonra da daha genel ve kapsamlı bir alana intikal etmişti. Yakın akrabalarını uyardıktan sonra, kavmi Kureyşi uyarmaya başlamıştı.Bu mertebede Peygamber efendimiz, Mekke ve çevresindeki insanları uyarmaya başlamıştı.
4- Bu mertebeyi de îbn Kayyım şu sözleriyle açıklamaktadır: "Daha Önce, kendilerine uyarıcı gelen ve buna inanan kavimleri uyarmak"
Bunlar arap yarımadasında yaşayan araplardı. Çöl ve kent ahalisiydi. Böylece Peygamber efendimizin daveti, arapça konuşan herkese yayılmıştı.Yakm uzak demeden, insanlar arasında ayırım yapmadan bütün araplara hak davetini ulaştırmıştı."
5- Araplardan başka Romalılara, İranlılara, Şamlılara, Mısırlılara, Habeşlilere elçiler ve mektuplar aracılığıyla daveti tebliğ etmek, sonra da onlara davetçiler göndermek: Müslümanlara hücum eden, ya da hücuma kalkışan düşmanları bertaraf etmek için ordular hazırlamak. îslama davet etmek isteyen davetçilere engel çıkaran milletlerin İslamı öğrenmelerine engel olan kimseleri saf dışı bırakmak için ordular hazırlamak, işte bu, davetin beşinci mertebesini teşkil eder. Sapıklıkla doğruluğun, hidayetle dalaletin birbirinden ayrılması ve hidayetle hakkın sebat bulması, bundan sonra da insanların delil ve hüccete dayanarak hakkı seçmeleri için, davet engellerini ortadan kaldırmak gerekir. Bu hususta yüce Allah şöyle buyurmuştur:
"Dinde zorlama yoktur. Artık hak ile batıl iyice ayrılmıştır. Kim tağut (Şeytan)ı inkar edip Allah'a inanırsa, muhakkakki o, kopmayan, sağlam bir kulpa yapışmıştır. Allah işitendir, bilendir. " (Bakara: 256)
Her ne kadar ikinci ve üçüncü mertebeler arasında ayırım yapmak çok zor olsa da Peygamber (sav) efendimiz bu mertebelerin hepsini de uygulamıştır. Gerçekten ikinci ve üçüncü mertebeler, hemen hemen birbirinden ayrılamıyacak kadar iç içe-dirler. Zaten birincisi, davet için mertebe sayılmaz. Aksine o davete hazırlık mertebesidir. Belki de bu mertebeden şu kasde-dilmiştir: aYaratan Rabbinin adıyla oku..."
Bu ayetler Peygamber efendimizin Cebrail ile ilk buluşması esnasında nazil olmuşlardır. Davetin ilk mertebesi, davetçinin okumasını ve kendini yetiştirmesini gerekli kılmaktadır. Bu ayetlerin nüzulünden sonra vahiy altı ay kadar kesilmiş ve bundan sonra da şu ayet-i kerimeler nazil olmuştur:
"Ey elbisesine bürünen, kalk, uyar. Rabbini tekbir et. Elbiseni temizle." (Mıidesair: 1-4)
Bundan sonra Peygamber efendimiz davetini gizli yaptı Dostlarıyla, yakın arkadaşlarıyla, seçkin tanıdıklarıyla buluşuyor, onlara İslamiyet'i tebliğ ediyordu. îşte bu, tebliğin ikinci mertebesiydi. islam'ın ilk nüvesini oluşturmak için, başlangıçta daveti gizli yaptı. Bu nüvelerden çekirdekler oluşacaktı. Bunu da gizlice yapmak gerekiyordu. Çünkü daha ilk aşamada daveti açıklamak, ekilen tohumu çürütebilirdi.
Her yeni düşüncenin etrafında imanlı gönüllerin bulunması ve bu düşüncenin ilanından sonra da bu dostların onu desteklemesi gerekir. Böylece o düşünce açığa vurulur. Sonra da bu fîkrin propagandasını yapacak kimseleri bulmak gerekir. Gizli davetin durumu, ana karnındaki ceninin durumu gibidir. Cenin, kendi başına hayatta kalabilecek duruma gelmeden ana karnından çıkmaz. Beka unsurlarını ve kuvvet sebepleriyle beslenmeyi elde ettikten sonra dünyaya gelir. îşte fikir davetleri de böyledirler. Önce gizlice tedbirlerin alınması, sonra açığa vurulmaları gerekir. Bu nedenle islam daveti, ilk mertebede gizlice yapılmış, sonra diğer mertebelere geçilerek ilan edilmişti. Kavilerin anlattıklarına göre, İslam davetinin gizlilik aşaması üç yıl sürmüştü. Müslümanlar bu süre içinde ibadet ve müzakerelerini Erkam bin Ebi Erkam'ın evinde gizlice yapar-larmış. Fakat şunu bilmemiz gerekir ki, bu süre içindeki gizli­lik, davetin gizlenmesi değildi. Peygamber (sav) efendimiz, getirdiği ilahi hakikatleri ilan ediyordu. Bazı hususlarda insanları uyarıyor, bazı hususlarda da onlara müjde veriyordu. Yalnız gizlenen şey, alemlerin rabbinin davet ettiği ibadetin edasıydı. Bu nedenle de Hz. Ömer ile Hz. Hamza'nın müslüman olmalarından önce bazı güçsüz müminler, müşriklerin eziyetlerine uğramışlardı. Ancak Hz. Hamza ile Hz. Ömer'in müslüman olmalarından sonra müslümanlar, saf halinde ortaya çıkmış, müslü-manlıklarını ilan etmiş, birlik ve beraberlik içinde müşriklere karşı cephe oluşturmuşlardı. Allah'ın kuvveti ve hakkın gücüyle, kendisi acı da olsa, tatlı sonuçlar getiren sabırlarıyla müşriklere karşı meydan okumuşlardı.
Bundan sonra müşriklerin saflarını yaran tam bir açıklıkla, hakkın nurunu ve İhlasın aydınlığını ortaya koymuşlardı. Çünkü Cenab-ı Allah, Peygamber efendimize kesin ifadelerle şu emri vermişti:
"Sen emrolunduğun şeyi açıkça söyle ve ortak koşanlara aldırma. " {Hıcr 94)
Bu ayetin nüzulünden sonra Peygamber efendimiz müşriklere açıkça îslamı duyurmaya başladı. Kur'an-ı Kerim'le onlara meydan okudu ve mücadele verdi. Hakka inanan bir kimsenin gönül rahatlığıyla onlara karşı direndi. Kur'an ayetlerim okuyarak onlarla tartıştı. Kur'an'ın bir benzerini getirmeleri hususunda onlara meydan okudu. Onlarsa kendisini tehdit ediyor, aile ve aşiretini uyarıyorlardı.
 
Üst Alt