İNS ve CİNN : Cinn konusu kapsamı içerisinde, hassas ve Kur’ân'ı doğru anlamak için çok önemli bir nokta. Bu mesele “ins” ve “cinn” sözcüklerinin “ins ve cinn” şeklinde bir arada ve bir takım hâlinde kullanılmasıdır. Bu birleşik ifade genellikle “İnsanlar ve Cinler” olarak çevrilmektedir. Hâlbuki bu birleşik ifadelerde sözcüklerin anlamı farklılaşmakta, başkalaşmakta ve zenginleşmektedir.
Mesela;
1.Mağrib [batı] ve meşrik [doğu] sözcükleri, “batı-doğu” şeklinde söylendiğinde anlam, sadece iki yönü kapsamaz, bütün yönleri kapsar. Örnek olarak Müzzemmil sûresinin 9. âyetinde “Rabbu’l-meşrikı ve’l-mağribi [Doğunun, Batının Rabbi]” ifadesi, sadece doğu ile batıyı anlatmayıp tüm yönleri ve mekânları ifade etmektedir. Bu da “Allah her yerin Rabbidir” demektir. Bu iki sözcüklü birleşik ifade ile ilgili diğer örnekler şunlardır:
Nur 35, Bakara 115, 142, 177, Şuara 28, Rahmân 17.
2.Dünya ve âhiret sözcükleri beraber söylendikleri zaman “her yer ve her zaman” anlamını ifade eder. Bu sözcükler ile ilgili Kur’ân âyetleri şunlardır:
Bakara 217, 220, Âl-i Imran 22, 45, 56, Nisa 134, Tövbe 69, 74, Yunus 64, Yusuf 101, Hacc 15, Nur 14, 19, 23 ve Ahzab 57.
3.Yaş, kurusözcükleri beraberce kullanıldıkları zaman “her şey, her ne varsa” anlamını içerir. Örneğin En'âm sûresinin 59. âyetindeki “… Yaş ve kuru hiçbir şey yok ki, apaçık bir kitapta bulunmasın” ifadesi sadece yaşı ve kuruyu değil, canlı veya cansız her şeyi ifade etmektedir.
4.Sabah, akşam sözcükleri de Kur’ân'da farklı ifadeler içinde sıkça yer almakta ve “daima, her zaman” anlamına gelmektedir. Bu sözcükler ile ilgili âyetler de şunlardır:
A'râf 205, Ra'd 15, Nur 36, Mümin 46, 55, En'âm 52, Kehf 28, Meryem 11, 62, Fetih 9, Furkan 5, Ahzab 42, İnsan 25, Âl-i Imran 41.
Görüldüğü gibi, birbirinin zıt anlamlısı olan sözcükler birlikte bir kalıp hâlinde kullanıldığında, kalıbın anlamı sözcüklerin özel anlamlarından farklılaşmakta, zenginleşmektedir.
Konumuz olan “ins ve cinn” kalıbında da durum aynıdır. Kalıbı oluşturan sözcüklerin anlamlarına bakıldığında, “cinn”in algılanamayan varlık, “ins”in ise algılanabilen varlık olması dolayısıyla, “cinn” ve “ins” sözcüklerinin birbirlerinin karşıtı olan sözcükler olduğu görülmektedir.
Bu karşıtlık, “insan” ve “cin”in yaratılışları konusunda bizi bilgilendiren Kur’ân âyetlerinde de görülmektedir:
O, insanı [görünen, bilinen varlıkları] pişmiş çamur gibi kuru balçıktan [değişken bir maddeden] yarattı. Ve cannı ateşin dumansızından [enerjiden] yarattı. Rahmân; 14, 15.
Ve hiç kuşkusuz biz, insanı [görünen, bilinen varlıkları] çınlayan kilden, işlenebilen çamurdan [halden hale giren bir maddeden] yarattık. Ve cannı daha önce, en ince delikten bile geçebilen yakıcı bir esintinin ateşinden [engel tanımayan enerjiden] yaratmıştık.
Hicr; 26, 27.
Öyleyse âyetlerdeki “cann ateşten yaratılmıştır” ifadesinin anlamı, “elektrik, manyetik dalgalar, şua gibi gözükmez güçler enerjiden yaratılmıştır” demektir. “İnsan topraktan yaratılmıştır” demenin anlamı da “beş duyuyla hissedilebilen, bilinen, görünen, tanıdık, ilişki kurulabilen, kaybolmayan, sürekli ortada duran varlıklar maddeden yaratılmıştır” demektir.
Anlamlarının birbirlerine zıt olduğunu gördüğümüz “ins” ve “cinn” sözcükleri, birlikte bir kalıp hâlinde kullanıldıklarında, “gördüğünüz-görmediğiniz, bildiğiniz-bilmediğiniz, tanıdığınız-tanımadığınız, yani herkes ve her şey” anlamına gelmektedir. Bunun Kur’ân’daki örnekleri ise şunlardır:
Ben, cinn ve insi [herkesi] yalnızca, bana ibâdet/kulluk etsinler diye yarattım.
Zariyat; 56.
De ki: “İns ve cinn [herkes] , bu Kur’ân'ın bir benzerini ortaya koymak için bir araya gelseler ve birbirlerine yardımcı olsalar, yine de, onun benzerini, ortaya koyamazlar.”
İsra; 88.
Oysa biz, insanların ve cinlerin [herkesin] Allah'a karşı asla yalan söylemeyeceklerini sanmıştık.
Cinn; 5.
Ey cinn ve ins toplulukları, eğer göklerin ve yerin bucaklarından aşıp geçmeye güç yetirebilirseniz, hemen aşın; ancak sultan/üstün bir güç olmadan aşamazsınız.
Rahmân; 33.
Orada daha önce ins ve cinn dokunmamış [hiç kimse tarafından el ve göz değdirilmemiş], bakışlarını eşine dikmiş eşler vardır.
Rahmân; 56.
Bu konudaki diğer örnekler şunlardır:
En'âm 112, 130, A'râf 38, 179, Fussilet 25, 29, Ahkâf 18, Neml 17, Rahmân 39, 74, Nâss 6, Hûd 119 ve Secde 13
Kuranda Cinn sözcüğü "Melekler", "iblis" ve -kendilerine görülse de- kimlikleri açıkca belli olmayan kişiler için kullanılmıştır.
Cinn suresinde; özellikle surenin ilk bölümünde , Mekke'ye dışarıdan gelen bir grup yabancının Kuran dinledikleri, dinledikleri Kurandan etkilendikleri, inanmış olarak yurtlarına dönüp Kuran'dan öğrendikleri gerçekleri ve eski inançlarının çürüklüğünü kendi halklarına anlattıkları anlatılmaktadır.