CIA istasyon şefinin şehrin hemen yakınındaki ormanlık beldedeki çiftlikvari villası antikaları ve şarap mahzeni ile ünlü.
Dışarıdan bakıldığında zengin bir işadamına ait olduğu izlenimi veren bu yere ayda 4000$ ödüyor.
Ülkenin istihbarat teşkilatı ile "İslamcı teröristlerin" yakalanması konusunda birebir çalışıyor.
Yerli istihbarat teşkilatına o kadar güveniyor ki; CIA merkezinden , "radikal islamcıların" bizzat CIA ekiplerince kaçırılması tekliflerine karşı çıkıyor.
"Onlar bu işi halleder, biz hiç bulaşmayalım"
diyor.
Ülkenin tehdit değerlendirmesini şekillendirmenin ve yönlendirmenin; bir kaç "İslamcı terörist"in yakalanması konusundaki zamanlamadan daha değerli olduğunun farkında.
Neticede; yerli teşilat kendi tehdit önceliklerine değil, Washington'un terör önceliklerine göre dinlemeler, operasyonlar yapıyor.
Güvenlik ve istihbarat teşkilatlarında "en fazla benim zamanında El-Kaide mensubu yakalandı" gibi övünmeler gırla gidiyor.
CIA şefi; dostlarının daha iyi dinleme yapabilmesi için CIA'in merkezi Langley, Virgina'dan çok özel mikrofonlar bile getiriyor.
Onun sözleri ile aktarıyoruz:
"Dostlarımız hem hayran , hem minnettar kaldı"
Bütün bu soruşturmalarda dostlarına bizzat yardım ediyor.
Ne de olsa; 11 Eylülden hemen sonra CIA Başkanı, bizzat istihbarat teşkilatının başkanını arayarak;
" İslamcı teröristlerin paketlenmesi konusunda ne düşündüğünü soruyor"
Emekliliği yakın olan istihbarat başkanı hiç bir itiraz da bulunmuyor, yalnız yine de bir halefime danışayım diyor.
İki istihbarat şefinin bu yakınlığı, bizim CIA bölge şefinin çalışmalarını daha da kolaylaştırıyor.
Zamanla, CIA merkezi yerli görevlilerin yavaş çalışma hızından şikayetçi oluyor. Hedeflerindeki "İslamcı teröristlerin" yerli makamları tarafından yakalanması durumunda yargının işlerini daha zorlaştıracağına karar veriyorlar.
CIA'in bölge şefi lütfedip şehirde yapacakları operasyonu yerel istihbarat teşkilatına haber veriyor. Hiç bir itiraz gelmiyor, hatta operasyon sırasında yardımcı bile oluyorlar ve terörist olmakla itham ettikleri cami imamını CIA'in çapulcu timleri bir beyaz minibüse tıkıp askeri havaalanında bekleyen özel bir jetle Mısır'a kaçırıyorlar. İşkence etmek üzere.
Operasyon sırasında hiç bir sorun çıkmasın diye; CIA bölge şefi; operasyon sırasında Emniyet'in Terörle Mücadele Birimi başındaki amiri de ziyaret edip bir de kahvesini içiyor.
Tek derdi; operasyon sırasında bir sorun çıkarsa polis amiri ile birebir diyalogla anında çözmek ve polis amirinin operasyondan haberdar olup olmadığını davranışlardan anlamak.
Kahve sohbeti sırasında, yerli istihbarat teşkilatının polis amirine haber vermediğini anlayıp rahatlıyor.
Şehrin göbeğinde camiye giderken CIA çapulcuları tarafından kaçırılan imam Mısır'da binbir işkenceye tabi tutuluyor. Şehirdeki diğer "radikal müslümanlara" karşı kendi adlarına casusluk yapması bile teklif ediliyor.
Sonuç sıfır. Ne imam bu ahlaksız teklifleri kabul ediyor; ne de kendisini suçlayabilecek bir şey elde ediyorlar.
Sonra?
Sonra savcılar bu olayı ortaya çıkarıyorlar ve CIA ajanlarına karşı dava açıyorlar.
....
Şu son cümleye kadar size tanıdık geliyordu ama
"yargıçlar CIA ajanlarına dava açıyorlar"
cümlesi ile Türkiye'den sözetmediğimizi anladınız di mi sevgili okur.
İtalya'dan sözediyoruz:
Şehir : Milan
Kaçırılan kişi : Mısırlı İmam Ebu Ömer
CIA'ye yardım eden teşkilat : İtalyan istihbarat teşkilatı SISMI
CIA Şefi : Robert Seldon Lady
CIA Ajanlarına Dava Açan Savcılar : İtalyan
Davayı Durdurmaya Çalışan : Berlusconi (Bkz: Tayyip'in Dostları)
Bizim ülkemizde yukarıda anlattığımız sahnelerin yaşanabileceğini düşünüyorsanız çok fesatsınız.
Siz de biliyorsunuz ki; bizim teşkilatlarımız CIA gibi yapılarla asla yukarıdaki gibi yüz göz olmaz, bir kaç teknolojik cihaza tavlanmazlar...
Siz de biliyorsunuz ki; bu ülkenin güvenlik ve istihbarat teşkilatları asla CIA gibi teşkilatların, şehrin göbeğinde adam kaçıracak kadar cüretkarlaşmasına izin vermezler...
Yoksa bu şehirde yabancı istihbarat teşkilatları adam kaçırıyor olsaydı duymaz mıydınız...
a) Bu ülkenin yargıçları yok mu, bunları tespit edip adaletin önüne çıkaracak...
b) Bu ülkenin istihbaratçıları, güvenlik görevlileri yok mu, sokaklarında terör estiren CIA piçlerinin ensesinden tutup, "sen ne yapıyorsun kardeşim" diyecek...
c) Bu ülkenin şerefli bir basını yok mu; en ufak şüpheyi sonuna kadar araştırıp, bu tarz olayları örtbas etmeyecek...
d) Bu ülkenin Kandıra cezaevi yok mu; tutup kaçırdıklarını yurtdışına, oraya buraya götürmek zorunda kalsınlar...
d) Bu ülkenin SAYIN bir Başbakanı yok mu; açıp telefonu Bush'a "çek adamlarını topraklarımdan" diyecek...
Yok mu?
Çok fesatsınız.
B.G.
Dışarıdan bakıldığında zengin bir işadamına ait olduğu izlenimi veren bu yere ayda 4000$ ödüyor.
Ülkenin istihbarat teşkilatı ile "İslamcı teröristlerin" yakalanması konusunda birebir çalışıyor.
Yerli istihbarat teşkilatına o kadar güveniyor ki; CIA merkezinden , "radikal islamcıların" bizzat CIA ekiplerince kaçırılması tekliflerine karşı çıkıyor.
"Onlar bu işi halleder, biz hiç bulaşmayalım"
diyor.
Ülkenin tehdit değerlendirmesini şekillendirmenin ve yönlendirmenin; bir kaç "İslamcı terörist"in yakalanması konusundaki zamanlamadan daha değerli olduğunun farkında.
Neticede; yerli teşilat kendi tehdit önceliklerine değil, Washington'un terör önceliklerine göre dinlemeler, operasyonlar yapıyor.
Güvenlik ve istihbarat teşkilatlarında "en fazla benim zamanında El-Kaide mensubu yakalandı" gibi övünmeler gırla gidiyor.
CIA şefi; dostlarının daha iyi dinleme yapabilmesi için CIA'in merkezi Langley, Virgina'dan çok özel mikrofonlar bile getiriyor.
Onun sözleri ile aktarıyoruz:
"Dostlarımız hem hayran , hem minnettar kaldı"
Bütün bu soruşturmalarda dostlarına bizzat yardım ediyor.
Ne de olsa; 11 Eylülden hemen sonra CIA Başkanı, bizzat istihbarat teşkilatının başkanını arayarak;
" İslamcı teröristlerin paketlenmesi konusunda ne düşündüğünü soruyor"
Emekliliği yakın olan istihbarat başkanı hiç bir itiraz da bulunmuyor, yalnız yine de bir halefime danışayım diyor.
İki istihbarat şefinin bu yakınlığı, bizim CIA bölge şefinin çalışmalarını daha da kolaylaştırıyor.
Zamanla, CIA merkezi yerli görevlilerin yavaş çalışma hızından şikayetçi oluyor. Hedeflerindeki "İslamcı teröristlerin" yerli makamları tarafından yakalanması durumunda yargının işlerini daha zorlaştıracağına karar veriyorlar.
CIA'in bölge şefi lütfedip şehirde yapacakları operasyonu yerel istihbarat teşkilatına haber veriyor. Hiç bir itiraz gelmiyor, hatta operasyon sırasında yardımcı bile oluyorlar ve terörist olmakla itham ettikleri cami imamını CIA'in çapulcu timleri bir beyaz minibüse tıkıp askeri havaalanında bekleyen özel bir jetle Mısır'a kaçırıyorlar. İşkence etmek üzere.
Operasyon sırasında hiç bir sorun çıkmasın diye; CIA bölge şefi; operasyon sırasında Emniyet'in Terörle Mücadele Birimi başındaki amiri de ziyaret edip bir de kahvesini içiyor.
Tek derdi; operasyon sırasında bir sorun çıkarsa polis amiri ile birebir diyalogla anında çözmek ve polis amirinin operasyondan haberdar olup olmadığını davranışlardan anlamak.
Kahve sohbeti sırasında, yerli istihbarat teşkilatının polis amirine haber vermediğini anlayıp rahatlıyor.
Şehrin göbeğinde camiye giderken CIA çapulcuları tarafından kaçırılan imam Mısır'da binbir işkenceye tabi tutuluyor. Şehirdeki diğer "radikal müslümanlara" karşı kendi adlarına casusluk yapması bile teklif ediliyor.
Sonuç sıfır. Ne imam bu ahlaksız teklifleri kabul ediyor; ne de kendisini suçlayabilecek bir şey elde ediyorlar.
Sonra?
Sonra savcılar bu olayı ortaya çıkarıyorlar ve CIA ajanlarına karşı dava açıyorlar.
....
Şu son cümleye kadar size tanıdık geliyordu ama
"yargıçlar CIA ajanlarına dava açıyorlar"
cümlesi ile Türkiye'den sözetmediğimizi anladınız di mi sevgili okur.
İtalya'dan sözediyoruz:
Şehir : Milan
Kaçırılan kişi : Mısırlı İmam Ebu Ömer
CIA'ye yardım eden teşkilat : İtalyan istihbarat teşkilatı SISMI
CIA Şefi : Robert Seldon Lady
CIA Ajanlarına Dava Açan Savcılar : İtalyan
Davayı Durdurmaya Çalışan : Berlusconi (Bkz: Tayyip'in Dostları)
Bizim ülkemizde yukarıda anlattığımız sahnelerin yaşanabileceğini düşünüyorsanız çok fesatsınız.
Siz de biliyorsunuz ki; bizim teşkilatlarımız CIA gibi yapılarla asla yukarıdaki gibi yüz göz olmaz, bir kaç teknolojik cihaza tavlanmazlar...
Siz de biliyorsunuz ki; bu ülkenin güvenlik ve istihbarat teşkilatları asla CIA gibi teşkilatların, şehrin göbeğinde adam kaçıracak kadar cüretkarlaşmasına izin vermezler...
Yoksa bu şehirde yabancı istihbarat teşkilatları adam kaçırıyor olsaydı duymaz mıydınız...
a) Bu ülkenin yargıçları yok mu, bunları tespit edip adaletin önüne çıkaracak...
b) Bu ülkenin istihbaratçıları, güvenlik görevlileri yok mu, sokaklarında terör estiren CIA piçlerinin ensesinden tutup, "sen ne yapıyorsun kardeşim" diyecek...
c) Bu ülkenin şerefli bir basını yok mu; en ufak şüpheyi sonuna kadar araştırıp, bu tarz olayları örtbas etmeyecek...
d) Bu ülkenin Kandıra cezaevi yok mu; tutup kaçırdıklarını yurtdışına, oraya buraya götürmek zorunda kalsınlar...
d) Bu ülkenin SAYIN bir Başbakanı yok mu; açıp telefonu Bush'a "çek adamlarını topraklarımdan" diyecek...
Yok mu?
Çok fesatsınız.
B.G.