Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Ceza nedeni: fani olanı istemem: Kur'an meallerinde ısrarla tahrif

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,132
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
Beitrag: Allah İle Aldatmanın Yolunu Kesen Lider Atatürk
Benutzer: fani olanı istemem
Regelverstoß: Kur'an meallerinde ısrarla tahrif
Verwarnpunkte: 1

Interne Notizen:
Nachricht an den Benutzer:
Original-Beitrag:
gene ihtar alacağım ama
Bir hadis okumuştum haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır.
şimdi meşhur hayatta en hakiki mürşit ilimdir mi? sözüne Kuran ne diyor.

1- Kasas-50. Allahû Tealâ buyuruyor;
Eğer sana (senin hidayete erdirme davetine) icabet etmezlerse (uymazlarsa), o zaman bil ki onlar hevalarına (nefislerine) tâbî olmuşlardır. Allah'tan (Allah'ın tayin ettiği) hidayetçiye değil de hevasına (nefsine) tâbî olan kişiden daha çok dalâlette olan kim vardır? Muhakkak ki Allah zalim kavimleri hidayete erdirmez.
Demek ki, davetçiye (Allah'ın davetçisine, Allah'ın hidayetçisine) tâbî olmayan herkes dalâlette. Kur'ân-ı Kerim'in pek çok âyetinde bu konu geçiyor. Hidayetçiler diyor ki; Bana tâbî ol ki, seni hidayet yoluna ulaştırayım. Bütün hidayetçiler aynı şeyi söylüyorlar: "Bana tâbî olun ki, sizi Sırat-ı Müstakiym'e ulaştırayım." Peygamber Efendimiz (S.A.V) de herkese aynı şeyi söylüyor. "Bana tâbî olun ki, sizi hidayete erdireyim." Erdirmiş mi? Bütün sahâbeyi erdirmiş. Zümer Suresinin 18. âyet-i kerimesinde bütün sahâbenin hidayete erdiği kesin.

2- Taha-123
"Kaâlehbitâ minhâ cemiy'an ba'duküm liba'dın adüvv, feimmâ ye'tiyenneküm minniy hüden femennittebe'a hüdâye felâ yadıllu ve lâ yeşkaâ."
Birbirinize düşman olarak oradan hepiniz aşağı inin. Bizden size yaşadığınız devrede hidayetimiz geldiği zaman, kim hidayetçimize tâbî olursa o dalâlette kalmaz ve şâkî de olmaz.
Sadece hidayetçiye tâbî olanlar hidayete ererler, diyor.

3- Kehf-17
"Men yehdillâhü fehüvelmühted, ve men yudlil felen tecide lehü veliyyen mürşidâ."
Allah kimi kendisine hidayet etmişse (kimin ruhunu kendisine ulaştırmışsa) o muhakkak ki hidayete ermiştir. Kim de dalâlete düşmüşse onun için bir velî mürşid bulunmaz.
Allah'a dilemeyen bir kişiye hiçbir zaman hidayetçi gelmez. O kişi hidayete hiçbir zaman eremez, ebediyyen dalâlette kalır. Bunun için burada kimler dalâletteyse onlar için bir velî mürşid olmadığından hidayete ermemişlerdir. Neden? Aramamışlardır.

Bakınız Cin Suresinin 14. âyet-i kerimesi ne söylüyor:
"Ve ennâ minnelmüslimûne ve minnelkaâsitûn, femen esleme feülâike teharrev reşedâ."
Muhakkak ki bizlerden Allah'a teslim olanlar da var (kalpleri) kasiyet (bağlamış) olanlar da var. Kim (Allah'a) teslim olmayı dilerse mürşidini arar.
Aramazsanız o zaman hidayete eremezsiniz. Kehf Suresinin 17. âyet-i kerimesinde söylendiği gibi dalâlette kalırsınız sevgili okuyucular, mürşidinize ulaşmayı dilemedikçe.

4- Casiye-23
Hevalarını (nefslerini) kendilerine ilâh edinenleri görmedin mi (habibim), Allah onları bir ilim üzere dalâlette bırakır, onların kalplerindeki sem'i (işitme) hassasını ve kalplerini (kalpteki idrak hassasını) mühürler ve onların kalplerindeki basar (görme) hassasının üzerine gışavet (isimli bir perde) çeker. Öyleyse (artık) Allah'tan sonra kim bu kişiyi hidayete erdirebilir? Hâla düşünmez misiniz?
Onlar kendilerine nefslerinin hevasını ilâh edinenlerdir, diyor. Ve adlarını veriyor:

Dalâlette olanlar...
Sevgili okuyucular, sadece mürşidlerine tâbî olmayanlar dalâlettedirler. Allahû Tealâ zaten açık hükmünü de veriyor onların kâfir olduklarına dair. "Onların kalpleri mühürlüdür" diyor. Kalpleri mühürlü olan bütün insanlar, kalplerinin mührü açıldığı güne kadar kalbin içindeki küfür kelimesiyle yaşarlar. Kimin kalbinde küfür yazılıysa Kur'ân-ı Kerim onlara "kâfirler" diyor.

5- Cuma-2
Onlara onların içinde Allah'ın âyetlerini okusun, onları tezkiye etsin ve onlara kitap ve hikmeti öğretsin diye, ümmîler için onların aralarından Resûl' be'as eden (vazifeli kılan, hayata getiren) O Allah'tır. Ondan evvel (bu Resûl'e tâbî olmadan evvel) onlar açık bir dalâlet içinde idiler. Tâbiiyet dalâletten kurtulmanın temel şartı.

6- Al-i İmran-164
Andolsun ki mü'minlerin (başlarının) üzerine (resûl'lerin ruhları) bir ni'met olmak üzere kendi zamanlarında kendi içlerinden bir Resûl be'as ederiz, onların aralarında (her kavmin içinde) onlara Allahın âyetlerini tilâvet eder, onları tezkiye eder ve onlara kitap ve hikmeti öğretir. Ondan evvel (bu mürşid Resûl'lere tâbî olmadan evvel) onlar açık bir dalâlet içinde idiler.
Sevgili okuyucular, "Bu Resûl'e tâbî olmadan evvel onlar apaçık bir dalâlet içindeydiler" diyor Allahû Tealâ. Tâbî olmamak Allahû Tealâ'nın dalâlette olma işareti. Daha evvel de söylediğimiz gibi her kavimde şu anda resûller yaşıyor. O resûle veya onların yetiştirmiş olduğu çevredeki bütün mürşidlerden Allah'ın gösterdiği herhangi birine, tâbî olmak meseleyi çözüyor.

7- Ahkâf-32
Allah'a davet edene icabet etmeyen (tâbî olmayan) kişi dünya üzerinde Allah'ı aciz bırakacak değildir. Ve onun Allah'tan başka dostu da yoktur. Onlar (Allah'ın davetçisine tâbî olmayanlar) açık bir dalâlet içindedirler.

8- Nahl-36
Ve andolsun ki biz bütün ümmetlerin (milletlerin, kavimlerin) içinde Resûl'ler be'as ettik, (hayata getirdik, vazifeli kıldık) taguttan kurtulsunlar ve Allah'a kul olsunlar diye. Onlardan bir kısmı hidayete erdi ve bir kısmının üzerine dalâlet hak oldu (resûllere tâbî olanlar hidayete erdi, tâbî olmayanların ise üzerine dalâlet hak oldu). Yeryüzünde gezin, yalanlayanların akıbetinin nasıl olduğunu görün.
Yani tâbî olanlar olmuşlar, hidayete ermişler. Tâbî olmayanlar mı? Onlar da tâbî olmadıkları için üzerlerine dalâlet hak olmuş.

9- Zümer-23
Allah ihdas ettiği (nurların) ahsen olanlarını ikişer ikişer (rahmet-fazl ve rahmet-salâvât) kitaba müteşabih (benzer) olarak indirir. Bu (nurlar)dan insanların derileri (tüyleri) ürperir ve Rab'lerine karşı huşû sahibi olurlar, sonra Allah'ın zikri ile (bu nurlar) kişinin derilerini (vücudunu) ve (nefsinin) kalbini yumuşatır (titretir, aydınlatır, tezkiye eder ve böylece kişinin ruhunu Allah'a ulaştırır ve onu hidayete erdirir). İşte bu Allah'ın hidayetidir ki, Allah dilediği kişiyi (nefsini Allah'ın nurlarıyla tezkiye ederek ve böylece Zat'ına ulaştırarak) hidayete erdirir. Kimi de dalâlette bırakırsa onun için bir hidayetçi yoktur. (Allah'a ulaşmayı dilemedikleri için, hidayetçi dilemedikleri için Allahû Tealâ onlara hidayetçiyi ulaştırmıyor.)

10-Araf-186
Allah kimi dalâlette bırakırsa onun için hidayetçi yoktur. Allah onları isyanları (azgınlıkları) içinde şaşkın bir halde bırakır.

Bakınız bir tarafta Allahû Tealâ dilediğini hidayette bırakır diyor, bir tarafta da dalâlette bıraktıklarının Allah'ın Zat'ına davetine isyan edenlerin olduğunu söylüyor. Mürşidin davetine isyan edenlerin, mürşide ulaşmayanlar, ulaşmayı talep etmeyenler olduğunu söylüyor. Öyleyse kimler mürşidlerine ulaşmaz bir uslûp içerisindeyse onlar Allah'a asi olmuşlardır, isyan etmişlerdir ve ruhlarını Allahû Tealâ'ya doğru yola çıkartabilmeleri için onların mutlaka mürşidlerine tâbî olmaları gerekiyor. Çünkü gördük ki, mürşidin ruhu başının üzerine gelmedikçe kişinin ruhu vücudundan ayrılmıyor. Öyleyse kişinin ruhunun Allah'a doğru yola çıkabilmesi, kişinin mürşidine tâbî olmasına bağlıdır. Kim tâbî olmazsa onun ruhu Allah'a doğru yola çıkamaz. Kişinin kurtuluşu da hiçbir şekilde mümkün değildir. Ve o kişi ebediyyen dalâlette kalır. Şimdi Allahû Tealâ diyor ki,

Rad Suresinin 25. âyet-i kerimesinde;
Onlar misaklerini yerine getirdikten sonra (ruhlarını Allah'a ulaştırdıktan sonra) Allah'ın ahdini (yemin, misak ve ahdlerini) bozarlar, ve Allah'ın O'na (Allah'a) ulaştırılmasını emrettiği şeyi (vuslattan sonra ruhlarının Allah ile bağlantılarını) keserler (fıska düşerler) ve (böylece) yeryüzünde fesat çıkarırlar. (Başka insanların Allah'a verdikleri 3 yeminlerini yerine getirmelerine mâni olurlar ve böylece Allah'ın emirlerine karşı çıktıkları için fesat çıkarırlar.) Lânet onların üzerinedir. Onlar için ne kötü bir yurt var (cehennem).
Kimler bunlar? Mürşidlerine ulaşmadıkları için ruhları vücutlarından ayrılmamış olanlar. Allah'ın emrine isyan etmiş olanlar. Yeryüzünde fesat çıkaranlar. Sevgili okuyucular, bunların hepsinin Allahû Tealâ cehenneme gideceğini söylüyor.
Şimdi buradan bir sonuca varıyoruz. 10 tane âyet-i kerime, mürşidine ulaşamayan kişinin dalâlette olduğunu söylüyor. Ve Sırat-ı Müstakiym'in üzerinde bulunamayanların da dalâlette olduğunu Fatiha Suresi kesin olarak ifade ediyor.
"Elhamdülillahi rabbil alemin errahmanirrahim maliki yevmiddin iyyake na'büdü ve iyyake nestain ihdinassıratalmüstakım sıratellezine en'amte aleyhim ğayril mağdubi aleyhim veleddâllin."
Hamd; âlemlerin Rabbi olan Allah'adır. Rahmân'dır, Rahîm'dir. Dîn günü'nün MALİK' idir. Allahım ! Yalnız Sana kulluk eder, ve yalnız Sen'den İSTİANE isteriz. (Bu istianen ile) bizi SIRAT-I MÜSTAKİYM'e hidayet et (ulaştır). O (SIRAT-I MÜSTAKİYM) ki; üzerlerine ni'met verdiklerinin yoludur. Üzerlerine gadap duyulmuşların ve dalâlette kalmışların (mürşidlerine ulaşamayanların) yolu değil.
 
Üst Alt