Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Cennete yalnız müslümanlar girecektir.

hakka davet

New member
Katılım
25 Eyl 2007
Mesajlar
153
Tepkime puanı
18
Puanları
0
Yaş
53
Resulullah (s.a.v) bütün insanlığa gönderilmiş cihan şumul bir peygamberdir.

“Biz, seni; ancak bütün insanlara müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik. Ne var ki insanların çoğu bilmezler.”( sebe sur.28.ayet)

“De ki: Ey insanlar; ben gerçekten göklerin ve yerin mülkü kendisinin olan, O'ndan başka hiçbir ilah bulunmayan, hem dirilten, hem öldüren Allah'ın hepiniz için gönderdiği peygamberiyim. Şu halde Allah'a ve O'nun ümmi peygamberi olan elçisine inanın: Ki o da Allah'a ve O'nun sözlerine inanmaktadır. Ve ona uyun ki hidayete eresiniz.” (araf sur.158.ayet)

Buhari, Müslim, Nesai ve Tirmizi’nin rivayet ettikleri bir hadiste, Resulullah (s.a.v) şöyle buyuruyor:
“Benden önceki Peygamberler hususi olarak belli bir kavme gönderiliyordu. Ben ise bütün insanlara gönderildim."

Resulullah (s.a.v) şöyle buyuruyor:
“Ben yetiştiğim kişilerin ve benden sonra gelen herkesin peygamberiyim.”(El Camiü’s- Sağir- 2697. hadis)

Hz. Muhammed’in peygamberliğini kabul etmeyenler mümin olamazlar ve cennete girmeye de hak kazanamazlar.

“Peygamber de, iman edenler de O'na indirilene inandı. Hepsi de Allah'a, meleklerine, kitablarına, peygamberlerine iman etti. O'nun peygamberlerinden hiçbirinin arasını tefrik etmeyiz. İşittik ve itaat ettik. Affını dileriz, ey Rabbımız. Dönüş Sana'dır, dediler.” (Bakara sur.285. ayet)

Allah'ın kitaplarına ve hiçbirini diğerinden ayırmadan peygamberlere iman, İslâm'ın belirttiği tarzda Allah'a iman etmenin tabii sonucudur. Allah'a iman, O'nun katından gelen şeylerin sıhhatine, gönderdiği tüm Resullerin doğruluğuna, mesajlarının dayandığı temelin birliğine ve kendilerine indirilen kitapların bu temeli içerdiğine inanmayı gerektirir. (Seyyid Kutub-Fizilal-il Kur’an)

Hz. Muhammed’in (s.a.v) Peygamberliğini, kıyamete kadar gelecek bütün insanların peygamberi olarak kabul etmeyenler, “O'nun peygamberlerinden hiçbirinin arasını tefrik etmeyiz.” Ayetine ters düşerek peygamberlerin arasını tefrik ederler.

İmam Müslim’in rivayet ettiği bir hadiste, Resulullah (s.a.v) şöyle buyuruyor:
“Bu ümmetten bir Yahudi veya Hıristiyan, beni işittiği halde bana iman etmeden ölürse, o ancak cehennem ashabından olur.”Hadiste geçen Ümmetten murad; Resulü Ekrem(s.a.v) efendimizin risaletinden ta kıyamete kadar olan zaman içindeki bütün insanlardır.” (Et Tac cilt 1, sh.254)

Resulullah (s.a.v) şöyle buyuruyor:
“Ben Ümmi bir Peygamberim, sadık ve zekiyim. Veyl (azab) ve bütün veyl ol kimseye olsun ki; beni yalanlıyor, benden sırt çevirip beni dinlemiyor ve bana cephe alıp benimle savaşıyor. Hayır ve iyilik ol kimseye olsun ki; beni koruyup bana yardım ediyor ve benimle beraber savaşa katılıyor.”(El Camiü’s- Sağir- 2686. hadis)

“Kitab-ul Hüccet” adlı eserde ve Ebu Nuaym’ın “Erbain” adlı eserinde şu hadis kayıtlıdır:
“Allah’a yemin ederim ki benim getirdiğim ilahi Şeriata heva ve hevesiniz tabi olmadığı müddetçe hiç biriniz mümin sayılmaz.”

İmam Ahmet ile Ebu Yala’nın Müsnetlerinde, Cabir bin Abdullah’dan rivayet ettikleri bir hadiste; Resulullah (s.a.v) şöyle buyuruyor:
“Eğer Hz. Musa bu gün hayatta olsaydı, Bana tabi olmaktan başka bir çaresi kalmazdı, yani benim şeriatıma tabi olmak zorunda kalırdı.”
Bu hadisi Şerif’in vurud sebebi şöyledir; Hz. Ömer (r.a.) Tevrattan bazı parçaları ezberleyip ilmini arttırmak için yazmıştı. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v) bu hadisi şerifi buyurdu. Bu hadisten de serahaten anlaşılıyor ki; İslam dini diğer dinleri nesh edip meriyetten kaldırmıştır. (Sadreddin Yüksel- Makaleler – 4.kitap sh.61)

Şu hadisede de açıkça Müslüman olmayanların cennete giremeyecekleri beyan ediliyor:
Tevbe suresinin ilk ayetlerinin nazil olduğu yıl Hz. Ebubekir’in Hac emiri olarak mekkeye gittiği yıldır.
Peygamberimiz o yıl Hz. Ebu Bekir'i hacc emiri olarak göndermişti. Çünkü müşrikler Kâbe'yi çıplak olarak ziyaret ettikleri için kendisi hacca gitmek istememişti. Bir süre sonra "Tevbe" sûresinin baş tarafındaki âyetler inince Hz. Ali'yi, Hz. Ebu Bekir'in arkasından bu âyetlerin içeriğini ilgililere duyursun diye Mekke'ye gönderdi. Hz. Ali, bu âyetlerin içerdiği tüm nihaî hükümleri hacc kalabalığına ilân etti.
Tirmizi'nin tefsirinde yer verdiği bir belgeye göre Hz. Ali bu konuda şöyle diyor; "Berae (Tevbe) sûresi inince Peygamberimiz beni aşağıdaki dört maddeyi ilgililere duyurmak üzere Mekke'ye gönderdi:
1- Kâbe, çıplak olarak ziyaret edilmeyecek.
2- Bu yıldan sonra hiç bir müşrik Mescid-i Haram'a yaklaşmayacak.
3- Peygamberimiz ile arasında antlaşma bulunanın antlaşması, süresinin sonuna kadar geçerli olacak.
4- Müslümanlardan başka (İslam'ı reddeden) hiçbir kimse Cennet'e giremeyecek. (Tevbe suresinin ilk ayetlerinin tefsirine bakınız.)

Ehli kitaptan olanların da cennete gireceklerini iddia edenlerin dayandığı ayetler;

“Şüphesiz ki Mü'minler, Yahudiler, Nasrani ve Sabiilerden; kim Allah'a ve ahiret gününe inanıp, salih amelde bulunursa, elbette onların Rabları katında mükafaatları vardır. Hem onlara bir korku yoktur, mahzun da olacak değildirler.” (Bakara sur.62.ayet)

Bu ayet tamamen İslamiyet’ten önce gelip giden Yahudi ve Hıristiyanlardan bahsediyor. Yani dinleri daha İslam dini ile meriyetten kaldırılmamış ehli kitabı kasdediyor. Tüm Müfessirlerimiz aynı görüş üzerinde ittifak etmişlerdir.
Tâbiin olan “Mücahid” (r.a) den gelen bir rivayet müfessirleri teyid eder. Rivayet şöyledir:
Selman-ı Farisi diyor ki, ben Resulullah’a İslamiyet’ten önceki dindaşlarımın, ahiret âlemindeki durumlarını sordum. Aynı zamanda Hz. Peygambere onların namazlarından ve ibadetlerinden de bahsettim. Bunun üzerine bakara suresi 62. ayet nazil oldu. Bundan da anlaşılıyor ki bu ayeti kerime İslamiyet’ten önce gelip giden ehli kitap hakkındadır.
Büyük bir esefle söyleyelim ki yaşadığımız bu asra kadar, tarih boyunca hiçbir Müslüman ve hiçbir İslam alimi böyle bir iddiada bulunmamıştır. Yani İslama yetiştiği halde İslama girmeyen ehli kitabı cennete göndermemiştir. (Sadreddin Yüksel- Makaleler – 4.kitap sh.43,44)

Bu atyeti tefsir eden Müfessirlerin izahları;

Elmalılı Hamdi Yazır;
“İnsanlar Âdem'in sülbünden yeryüzüne indikleri zaman Cenab-ı Allah kendilerine "Eğer Ben'den size bir hidayet gelir de kim benim hidayetime uyarsa, işte onlara herhangi bir korku yoktur ve onlar üzüntü de çekmeyecekler." (Bakara, 2/38) diye herhangi bir zamanda gelen hidayetine uymaları şartıyla bunu vaad etmemiş miydi? İşte Âdem'in tevbesinin semeresi olan o ilahî va'd, ebediyete kadar sürüp gidecek bir genel kanundur. Ve bu âyet ilahî kanunun bir inkişafıdır. Şu halde yahudiler gibi zillet ve meskenete düşenler ve Allah'ın gazabına uğramış olanlar bile her ne zaman tevbe eder, Allah'a ve ahiret gününe cidden iman ederek, Allah'ın son zamanda gönderdiği hidayete uyar ve ona göre salih amel işlerlerse o gazaptan kurtulurlar. Ve Allah katında ecir ve mükafat bulurlar. Sonuçta korku ve hüzünden kurtulurlar. Lakin bundan yararlanmak için görünüşte, yani insanlar arasında mü'min ve müslüman sayılmak yetmez, hatta belli bir süre salih kişi olarak yaşamış olmak da kâfi gelmez. O imanda sebat edip, güzel bir sonla gitmek, yani son nefeste iman ve güzel amel ile Allah'a kavuşmak lazımdır.

Bu sûrenin baş tarafında "İşte onlar Rabblerinden gelen bir hidayet üzeredirler ve gerçekten kurtuluşa erenler de ancak onlardır." (Bakara, 2/5) müjdesinin kimlere mahsus olduğu bilinmektedir ve bunda "Sana indirilene ve senden önce indirilene inananlar." (Bakara, 2/4) şartı da bulunmaktadır. Bunun için ahirete iman ve gerçek anlamda yakîn de bütün peygamberlerle birlikte Hz. Muhammed'e (s.a.v.) ve ona indirilen kitaba iman etmiş olanlara mahsus bulunduğu tebliğ edilmişti. Şu halde beyan buyurulan gerçek imanın Hz. Muhammed'in peygamber olarak gönderilmesinden sonrakiler diye tefsir edilmesi lazım geldiğinde hiç şüphe yoktur. Zaten bu âyetin bilhassa bu noktadan İsrailoğulları'na hitap şeklinde bir icmal olup, bütün bu açıklamaların İslâm dinine davet sadedinde ve "Sizin yanınızda bulunan kitabı doğrulayan bu kitaba (Kur'ân'a) iman edin ve onu ilk inkâr eden olmayın!" (Bakara, 2/41) ilâhî emrini desteklemek için gelmiş olduğunda şüpheye yer yoktur.

Hz. Muhammed'in peygamberliğinden önce Allah'a ve ahiret gününe iman eden ve iyi amel işleyenler bile Tevrat ve İncil hükmünce geleceğin büyük peygamberine iman ile mükellef idiler, buna işaret olmak üzere "Ahdimi yerine getirin." (Bakara, 2/40) buyurulmuştu. Böyle iken Hz. Muhammed'in peygamberliğinden sonra onu inkâr edenler arasında gerçek iman ehli bulunduğu varsayımına imkan kalır mı? Allah'a ve hesap gününe imanı bulunan ve bu iman ile mütenasip salih amel işleyecek olan kimselerin Hz. Muhammed'in peygamberliğini inkâr etmelerine imkan tasavvur olunabilir mi? Tarih sayfalarının şahitliğinde Hz. Muhammed'in peygamberliğinden daha açık, daha belirgin hangi peygamberlik vardır? Şu halde gökyüzündeki yıldızlardan bazılarını kabul edip de güneşi inkâr edenlerin Allah'a karşı imanlarında ciddiyet ve samimiyet tasavvur etmek gerçekle bağdaşmayan bir çelişki teşkil eder.( Hak Dini Kur’an Dili- Elmalılı Hamdi Yazır)

Taberi tefsirinde söyle diyor:
Âyette zikredilen müminlerden maksat, "İmanlarında karar kılanlar" demektir. Yahudi, Hıristiyan ve Sabiilerden iman edenlerden maksat, ise Hz. Muhammed'e ve onun Allah katından getirdiklerine iman edenler demektir. Bunlardan ehl-i kitap olan Yahudiler, Hz. İsa'ya kadar Tevrata sarıldıkları müd¬detçe mümin sayılırlar. Hz. İsa geldikten sonra ona iman etmeyenler hüsranda¬dırlar. Hıristiyanlar da Hz. Muhammed gelinceye kadar Hz. İsa'ya uydukları takdirde mümin sayılırlar. Hz. Muhammed geldikten sonra da ona iman etmek zorundadırlar. Aksi halde onlar da hüsrandadırlar. (Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi)

Seyyid Kutub tefsirinde söyle diyor:
Okumuş olduğumuz bu ayet bize şunu anlatıyor: Sözü geçen bu zümreler içinde Allah'a ve Ahiret gününe inanarak salih ameller işleyen herkes Allah katında hakkettiği mükâfata kavuşacaktır. Böyleleri için ne korku ve ne de hüzün ve keder kesinlikle sözkonusu olmayacaktır. Önemli olan inanç sisteminin özüdür; bu konuda hiçbir ırk ve millet taassubu geçerli değildir. Elbette ki bu kural, Peygamber efendimizin (salât ve selâm üzerine olsun) peygamberliği öncesi için geçerlidir. Yoksa Peygamberimizin gelişi ile iman mükemmel ve en son şeklini almıştır. (Seyyid Kutub-Fizilal-il Kur’an)

“Muhakkak ki; Rabbımız Allah'tır, deyip sonra dosdoğru bir istikamet tutturanların üzerine melekler iner, onlara: Korkmayın, üzülmeyin size vaad olunan cennetle sevinin, derler.” (Fussilet sur.30.ayet)

Muhakkak Rabbimiz Allah'tır deyip sonra dosdoğru olanların.." buyruğu ile ilgili olarak Ata, İbn Abbas'tan şöyle dediğini rivayet etmektedir: Bu âyet-i kerime Ebu Bekir es-Sıddîk (r.a) hakkında inmiştir. Şöyle ki; müşrikler: Rabbimiz Allah'tır, melekler onların kızlarıdır ve onlar Allah'ın katında bizim şefaatçilerimizdir, dediler ve böylelikle onlar "dosdoğru" olmadılar.
Ebu Bekir ise şöyle demişti: Rabbimiz Allah'tır. O bir ve tektir, O'nun hiçbir ortağı yoktur. Muhammed (sav) da O'nun kulu ve Rasûlüdür. Böylece o da "dosdoğru" olmuştur.( İmam Kurtubi, Camiu li-Ahkami’l-Kur’an, Buruc Yayınları)

Görüldüğü üzere sadece rabbimiz Allah demek yetmiyor bu inanca şirk karıştırmamak gerekiyor.

“Hepsi bir değildir. Onlardan secdeye vararak geceleri Allah'ın ayetlerini okuyup duran bir topluluk vardır.Onlar; Allah'a ve ahiret gününe inanırlar. İyiliği emreder, kötülükten alıkoyarlar. Hayırlara koşuşurlar, işte onlar salihlerdendir.Ne hayır yaparlarsa; ondan mahrum bırakılacak değildirler. Ve Allah, takva sahiblerini bilir.” (Ali İmran 113,114,115.ayetler)

Bu Âyetlerin Nüzul Sebebi:

Ebû Hayseme Züheyr b. Harb şunu nakletmektedir: Bize, Haşim b. el-Kasim anlattı. Bize, Şeyban anlattı; O, Âsım'dan, o, Zir'den, o da İbn Mes'ud'dan, dedi ki: Rasûlullah (sav) bir gece yatsı namazını geciktirdi. Daha sonra Mescide çıktı, herkesin bu namazı beklemekte olduğunu gördü. Şöyle buyurdu: "Din sahiplerinden, yüce Allah'ı bu saatte sizden başka zikreden hiçbir kimse yoktur." (İbn Mes'ud) der ki: Ve şu âyet: "Hepsi bir değildir, kitap ehlinden... bir topluluk vardır... Allah takva sahiplerini en iyi bilendir" buyruklarını indirdi. (Müsned, I, 396; el-Vâhidî, Esbâbu Nuzu'l-Kur'an, s. 122-123. Benzer bir rivayet: Buhârî, 24; Müslim, Mesâcid 220,221.)

İbn Vehb de buna benzer bir rivayet nakletmektedir,
İbn Abbas der ki: Yüce Allah'ın: "Kitap ehlinden secdeye vararak geceleri Allah'ın âyetlerini okuyup duran bir topluluk vardır" buyruğu, Peygamber (sav) ile birlikte iman edenler hakkındadır.
İbn İshak da İbn Abbas'tan şöyle dediğini nakleder: Abdullah b. Selâm, Sa'lebe b. Sa'ye, Esid b. Sa'ye, Esid b. Ubeyd ve yahudilerden bir grup müslüman olup iman ve tasdik ederek İslâm'a yönelip, İslâm kalplerinde yerleşince, yahudilerin alimleriyle küfre sapanları şöyle demişlerdi: Muhammed'e îman edip tabi olanlar, ancak bizim kötülerimizdir. Eğer bunlar bizim hayırlılarımız olsalardı, atalarının dinini terkedip bir başkasına gitmezlerdi. Bunun üzerine şanı yüce Allah: "Hepsi bir değildir, kitap ehlinden secdeye vararak geceleri Allah'ın âyetlerini okuyup duran bir topluluk vardır... İşte onlar salihlerdendir" buyruklarını İndirdi.
"Onlar Allah'a... inanırlar." Yani, Allah'ın varlığını ikrar ve kabul ederler. Muhammed (sav)'ı da tasdik ederler.
"Mâruftu emrederler." Bunun, umum ifade ettiği söylendiği gibi bununla, Peygamber (sav)'a tabî olmanın emredilmek maksadında olduğu da söylenmiştir,
"Münkerden vazgeçilirler." Münkerden vazgeçirmek, Allah'ın emirlerine muhalefetten vazgeçirmek demektir,
"Hayırlara koşuşurlar." İşledikleri hayır¬lara, sür'atlice ve herhangi bir şekilde ağırdan almaksızın yönelirler. Çünkü onlar, bu hayırlann sevaplannın ne kadar çok olduğunu bilirler. Vakit geçmeden önce amellerini işlemekte ellerini çabuk tutarlar, diye de açıklanmıştır.
"İşte onlar, sâlihlerdendir." Yani, salihlerle birlikte olanlardır, Salihler ise, Muhammad (sav)'ın ashabı olup, cennettedirler. (İmam Kurtubi, Camiu li-Ahkami’l-Kur’an, Buruc Yayınları)

Sonuç;
“Halbuki onlar; doğruya yönelerek, dini yalnız Allah'a tahsis ederek O'na kulluk etmek, namazı kılmak ve zekatı vermekle emrolunmuşlardı. En doğru din de işte budur.
Şüphesiz ki kitab ehlinden ve müşriklerden küfredenler, cehennem ateşindedirler. Onlar, orada temelli kalacaklardır. Yaratıkların en kötüsü de işte bunlardır.
Muhakkak ki iman etmiş olup salih ameller işleyenler; işte onlar da, yaratıkların en hayırlısıdırlar.”
(beyine sur.5,6,7.ayetler)
O açık delil geldikten sonra onu inkâr eden bütün kâfirler gerek kitap ehlinden olsun, gerek puta tapanlardan olsun, hepsi ebedî olmak üzere cehennem ateşindedirler. Kıyamet günü cehenneme gidecekler, orada ebedî olarak kalacaklardır. Çünkü onlar, o vasıfla sıfatlanmış olanlar, yeni o açık delil geldikten sonra ona küfredip bozgunculuk çıkaranlar hepsi halkın şerlileridirler, insanların en şerlileridirler, en şerli olanın yeri de cehennem olması gerektir. (Hak Dini Kur’an Dili- Elmalılı Hamdi Yazır)

“Onlar ki; yanlarındaki Tevrat'ta ve İncil'de yazılı bulacakları; okuma, yazma bilmeyen ve nebi olan Rasule tabi olurlar. O, kendilerine ma'rufu emreder, münkerden nehyeder. Temiz şeyleri helal kılar, murdar şeyleri de haram eder. Onların ağır yüklerini ve üzerlerindeki bağları, zincirleri indirir. İşte ona iman edenler, onu ta'zim edenler, ona yardım edenler ve onunla birlikte indirilen nura tabi olanlar, işte onlar; felaha erenlerin kendileridir.” (Araf sur.157.ayet)

Rahmetin kapsadığı bu kimseler, okuma-yazma bilmeyen, ümmî, Arap ve peygamber olan Muhammed (s.a.v.)'e tâbi olanlardır. Beyzâvî şöyle der: "Allah'a izafetle ona Rasul; kullara izafetle de Nebî ismini verdi. O, Öyle bir peygamberdir ki, onun vasıflarını ve sıfatlarını yanlarındaki Tevrat'ta ve İncil'de bulurlar.
İbn Kesîr şöyle der: İşte bu, Muhammed (s.a.v.)'in, peygamberlerin kitaplarında bulunan sıfatıdır. Peygamberler onun gönderileceğini ümmetlerine müjdelediler ve ona tâbi olmalarını emrettiler. Onun sıfatları, peygamberlerin kitaplarında hâlâ bulunmaktadır. Onların âlimleri ve bilginleri bu sıfatları bilirler. (Muhtasar-ı İbn Kesir, 2/55)

Muhammed (s.a.v.) onlara sadece her türlü iyiyi emreder ve sadece her türlü kötü şeyi yasaklar. Onlara uğursuz zulümleri yüzünden, kendilerine haram edilmiş olan temiz ve güzel şeyleri helal kılar. Kan, lâşe ve domuz eti gibi pis olan şeyleri de haram kılar. Tevbe hususunda kendini öldürme, elbiseden necaset yerini kesme, kasten olsun hataen olsun öldürme olayında katilden kısas alma ve benzeri, boyna vurulan zincirlere benzeyen, yükümlü bulundukları güç mükellefiyetleri hafifletir, Muhammed'i tasdik eden, ona hürmet ve saygı gösteren ve onun dinine yardım edenler, ona indirilen nurlu Kur'an'a ve yüce şeriatına tabi olanlar var ya işte ebedî mutluluğu kazananlar onlardır. (Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat:2/366.)

Demek ki bu mesele şüpheyi bile kabul etmeyecek derecede ciddi ve kat’i dir. Zira Yahudilik ve Hıristiyanlık dinlerinin batıl olduğunu ve bu batıl dinlerin mensuplarının ehli necat ve ehli cennet olmadıklarını ebedi cehennemde kalacaklarını beyan eden yüzlerce ayet mevcut iken, bu dinlerin hakkaniyetini kabul etmek ve Yahudi ve Hıristiyanların ehli necat ve ehli cennet olduklarını iddia etmek, yüzlerce ayeti inkar hükmündedir. Bu mezkür mesailin küfrü mucip olduğu “Muğni” ile beraber bütün fıkıh kitaplarında mevcuttur. Mesela “Envar” da şöyle beyan edilmektedir:

“Bir kimse İslam’ın dışında bir dini kabul edenin kafir olduğuna hükmetmezse veya kafir olup olmadığı hususunda şüpheye düşerse veya Müslüman olmayanların yollarını doğru bulursa, o kimse kafir olur.” (Envar- cilt 2 sh.320)
 
Üst Alt