Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Cennete Kimler Girer

Mücahid

New member
Katılım
17 Mar 2007
Mesajlar
2,553
Tepkime puanı
223
Puanları
0
Yaş
57
Konum
Tr
Allah Teâlâ şöyle buyurur:

إِنَّ الَّذِينَ آمَنُواْ وَالَّذِينَ هَادُواْ وَالنَّصَارَى وَالصَّابِئِينَ مَنْ آمَنَ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ وَعَمِلَ صَالِحاً فَلَهُمْ أَجْرُهُم عِندَ رَبِّهِمْ وَلاَ خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلاَ هُمْ يَحْزَنُونَ {62}

62-“İman etmiş olanlar; Yahûdi , Hıristiyan ve Sabiî olanlar; bunlardan kim Allah'a ve Ahiret gününe inanır ve iyi işler yaparsa, onların ödülleri Rableri katındadır. Üstlerinde ne bir korku olur, ne de üzülürler.” (Bakara 2/62)

Kendine peygamber tebliği ulaşmayan kişi, sadece şirkten ve bildiği doğrulardan sorumlu olur. Peygamber tebliği ulaşan ise o peygambere inanmak ve onun gösterdiği gibi yaşamak zorundadır. Tebliğin ulaşması, peygamberin mucizesini, yani peygamberlik belgesini görmekle olur. Çünkü o zaman Allah’ın elçisini, gözüyle görmüş gibi kesin bilgiye ulaşır. Muhammed aleyhisselamın belgesi Kur’ân’dır. Kur’ân âyetlerini, kendi anlayacağı dille anlayarak okumamış veya dinlememiş kişilere de tebliğ ulaşmış olmaz.



Yukarıdaki âyetin bir benzeri Mâide suresinde geçer. O âyet, öncesi ve sonrasıyla şöyledir:

“De ki: "Ey kitap ehli! Tevrat'ı, İncil’i ve Rabbinizden size indirilmiş olanı uygulamadıkça bir değeriniz olmaz. (Ya Muhammed) Rabbinden sana indirilenler, onların çoğunun azgınlık ve inkârını kesin artıracaktır. Onun için bu kâfirler topluluğuna üzülme.

İman etmiş olanlar; Yahûdi , Sabiî veya Hıristiyan olanlar; işte bunlardan kim Allah'a ve Ahiret gününe inanır ve iyi işler yaparsa üstlerinde ne bir korku olur, ne de üzülürler.

İsrail oğullarından kesin söz aldık ve elçiler gönderdik. Ama onlar, canlarının istemediği bir şey getiren elçilerden kimini yalanlamışlar, kimini de öldürmüşlerdir.”
(Mâide 5/67-70)

Konu ile ilgili bir âyet de şöyledir:

“Yanlarındaki Tevrat’ta ve İncil’de yazılı bulacakları ümmi Peygambere uyanlara; işte onlara o Peygamber iyiliği emreder, kötülüğü yasaklar. İyi şeyleri helal, pis şeyleri haram kılar. Sırtlarından ağır yükleri, boyunlarından demir halkaları kaldırır atar. Kim ki ona inanır, onu saygıyla destekler, ona yardım eder, onunla birlikte gönderilen o Nur’a uyarsa; işte onlar umduklarına kavuşurlar.” (A’raf 7/157)

Bu üç dinde; Yahûdi , Sabiî ve Hıristiyanlarda Allah’ın varlığı ve birliği inancı ile Ahiret inancı vardır. Ayette geçen “iyi işler” kavramı, kişilerin bilgisine göre değişir. Yukarıdaki âyetlerin açıkça gösterdiği gibi onlardan kim, son peygamberin tebliği ile karşılaşırsa ona inanmak ve orada belirtilen iyi işleri yapmak zorundadır. Allah, bu konuda peygamberlerden kesin söz almıştır:

"Size kitap ve hikmet veririm de, sonra sizdekini doğru sayan bir elçi gelirse, ona muhakkak inanacaksınız ve yardım edeceksiniz! Bunu kabul ettiniz mi? Bu hususta ağır ahdimi üzerinize aldınız mı?" demişti. Onlar: "Kabul ettik" demişlerdi. "Öyleyse şahit olun, ben de sizinle beraber şahit olanlardanım" demişti.” (Al-i İmran 3/81)

Sonuç olarak yukarıdaki ayeti şöyle anlamak gerekir.

“İman etmiş olanlar; Yahûdi , Hıristiyan ve Sabiî (olup kendilerine Son Elçi’nin tebliği ulaşmış) olanlar; işte bunlardan kim (şirk koşmadan) Allah'a ve Ahiret gününe inanır ve iyi işler yaparsa, onların ödülleri Rableri katındadır. Üstlerinde ne bir korku olur, ne de üzülürler.” (Bakara 2/62)

Yahudi kelimesi, buzağıya tapmaktan tevbe ettikleri vakit İsrailoğullarına takılmış bir addır. Bir rivayete göre de Hz. Yakub`un en büyük oğlu Yahuza`ya nisbet edilmiştir. Sabiiler hakkında çeşitli rivayetler vardır. Bir görüşe göre, Hz. İbrahimin dinini devam ettiren eski bir topluluk idi. Müfessirlerin bazılarına göre ise Sabiiliğin, yahudilik ve hıristiyanlık arasında tevhidci bir din olduğunu belirtmişlerdir.

Tabbiki yukarıdaki ayet, hakkı batıla karıştıran, dinlerini tahrif eden ve Yüce Allaha evlad isnad eden bu günkü ehli-Kitabı ve bu tutumlarında israr edenleri kasdetmemektedir. Bunlar hakkında ise Allahü teaala şöyle buyurur:

وَقَالَتِ الْيَهُودُ عُزَيْرٌ ابْنُ اللّهِ وَقَالَتْ النَّصَارَى الْمَسِيحُ ابْنُ اللّهِ ذَلِكَ قَوْلُهُم بِأَفْوَاهِهِمْ

يُضَاهِؤُونَ قَوْلَ الَّذِينَ كَفَرُواْ مِن قَبْلُ قَاتَلَهُمُ اللّهُ أَنَّى يُؤْفَكُونَ {30}

Yahudiler: 'Üzeyir Allah'ın oğludur' dediler; hristiyanlar da: 'Mesih Allah'ın oğludur' dediler. Bu, onların ağızlarıyla söylemeleridir; onlar, bundan önceki inkâr edenlerin sözlerini taklid ediyorlar. Allah onları kahretsin; nasıl da çevriliyorlar? (Tevbe 30)

Onlar, Allah'ı bırakıp bilginlerini ve rahiplerini rablar (ilahlar) edindiler ve Meryem oğlu Mesih'i de.. Oysa onlar, tek olan bir ilah'a ibadet etmekten başka bir şeyle emrolunmadılar. O'ndan başka ilah yoktur. O, bunların şirk koştukları şeylerden yücedir. (Tevbe 31)
 

sinang

New member
Katılım
10 Eyl 2006
Mesajlar
1,628
Tepkime puanı
276
Puanları
0
Konum
bezm-i ezelden
Bismillahirrahmanirrahim..
Esselamün aleyküm..
İnancımız şu ki cennete gidecekler yalnız şunlardır canı gönülden la ilahe illallah,diyenler.Dinimiz günümüze kadar gelmiş tek tevhid dinidir.Tevhidin aleme bakan yönü vardır,vahdaniyet içinde ehadiyeti görecek göz yok bizde..şahsa bakan yönü şudur,nefislerimizi ilah edinmemek,sosyal alanda ise tevhid toplumsal birliktir.fikir birlikleri işbirlikleri ile kuvvet kazanır,İslam kardeşliği çok önemlidir.Kim kardeşinin bir kusurunu af ederse Allah'ta onun kusrunu af eder,canı gönülden inanacaksın,kardeşim buna..Tevhid'i sağlamanın tek yolu cihaddır,cihaddır,kardeşim.Kıtal değil,cihad,İslami cihad.
Ümmetin anayasası Kur'an,önderi Muhammed salllahu aleyhi vesellem,yolu cihadtır.Sözün sonunda mallarıyla ve canlarıyla Allah yolunda gayret edenler,işte kurtuluşa erenler bunlardır.
Allah'a emanet olunuz,ihvan.
 

chamdali

New member
Katılım
28 Nis 2006
Mesajlar
647
Tepkime puanı
123
Puanları
0
Cennete Kimler Girer?

Kur`ân`ın üslubunda hep çoğul olarak "elçiler" dendiği hâlde, onlara indirilen vahiy söz konusu olunca durum değişir. Bir iki yerde, vahyin farklı zamanda indirilişine nispetle "kitaplar" denmişse de genelde "kitap" şeklinde tekil kullanılır.
Nitekim İncil, Zebur ve Tevrat mensupları kast edilirken bile sözcüğün ikil (kitabeyn) ve çoğul (kütüb) şekli ile "Kitaplar ehli" gibi bir terkip kullanılmamış, aksine hep "Kitap ehli" denmiştir.

Çünkü peygamberlerin mesajları lafız olarak farklı olsa da iyi ve kötü olarak "belirlenen" hususlar hepsinde aynıydı. Başka bir ifadeyle değişik zamanlarda indirilen vahiy, farklı dillerde ve çok görünse de aslında hepsi, tek dinin tek kitabıydı. Tevrat bir kitap, İncil bir kitap idiyse de Kur`ân da aynı "belirleme" leri ihtiva eden bir "kitap"tır.

Kur`ân`ın üslubunda bu gayet açık ve anlaşılır bir durumdur. Ne var ki şu "Yetmiş küsur fırka" meselesi bu tek din ve tek kitap üslubuyla çözülemez.
Ahirette kurtulamayacak olanlar; kitap ehlinden fırkalar mıdır? Yoksa peygamberleri izleyen ümmetler midir? Yerleri cehennem midir, değil midir? Onlar, son Peygamber`in davetine muhatap olanlardan mıdır, yoksa icabet edenlerden midir? Yetmiş iki fırka mı yoksa yetmiş üç fırka mı olacaklardır? Bu sayı belli bir süre ile sınırlı mıdır yoksa Kıyamete kadar olan zaman zarfında mı gerçekleşecektir?

"Şu kadar fırkadan sadece biz kurtulacağız" diyenler; işte bu soruların cevabını Kur`ân`da bulamazlar.

Ama bizce şu sonuçla karşılaşırlar: Farklı Peygamberlere uymanın sebebi, aynı Kitab`a uymuş olmaktır. Bunun amacı, dünya saadetini elde etmek olduğu kadar, uhrevi kurtuluşu kazanmaktır. Birincisi, "sünnet"i izlemekle kolaylaşacağı gibi, ikincisi elbette sadece Allah`a bağlanmakla mümkün olur. Nitekim Kur`ân`da şöyle buyrulur:

"Yahudi olanlardan veya Hıristiyanlardan başkası Cennete giremeyecek" dediler. Bu, kuruntularıdır. De: "Getirin bürhanınızı, doğruysanız!" Aksine; kim özü doğru olarak yüzünü Allah`a tertemiz teslim ederse, Rabbinin indinde ecri vardır..." (Bakara 2/111-112.)

Bu ayette, uhrevi kurtuluş için toplumlarının kendilerini bir peygambere nispet etmeleri yeterli görülmemiş, aksine kurtuluşun tek şartının, Allah`a teslimiyet olduğuna işaret edilmiştir. Şu ayetler de bu anlamı teyit eder:

"İman edenler, Yahudi olanlar, Hıristiyanlar ve Sabiîler… Kim Allah’a ve Sonraki Güne iman etti, salih amel yaptıysa onların Rab’leri nezdinde mükâfatları var…" (Bakara 2/62.)

"İman edenler, Yahudî olanlar, Sâbiîler, Hıristiyanlar… İçlerinden her kim, Allah`a ve sonraki güne iman edip de salih amel yaptıysa onlara korku yok..." (Mâide 5/69.)

Son iki ayette temas edilen Sâbiîler, bazı yorumculara göre, bir dinden çıkıp başka bir dine giren, ya da kitapları ve bir peygamberleri izlemeyen ama Allah inancı bulunan kimselerdir. Yahudi olanlar ve Hıristiyanlar ise, kendilerini bilinen iki peygambere nispet eden, onların izlerinden gittiklerini söyleyen toplumlardır.
"İman edenler" diye işaret edilenlere gelince. Bunlar son Peygamber`i izleyenlerdir.
Demek ki uhrevî kurtuluş hususunda müminlerin öncekilerden farklı bir durumu yoktur. Onlar da ancak yukarıdaki ayetlerde değinilen esaslara uydukları takdirde öteki hayatın azabından kurtulabileceklerdir.

Yani, bütün bu grupları, ahirette mensup bulundukları aidiyetleri değil, kişisel kimlikleri kurtarır. Uhrevi kurtuluş, toplumların inançlarına ve ait olduklarını dile getirdikleri peygamberlere değil fertlerin kişisel çabalarına bağlıdır.
"Kitap" işte bunun için rehberlik etmiştir. Kur`ân şöyle der:

"Kendilerine Kitap verdiklerimiz, sana indirilene sevinirler. Gruplardan, bir kısmını inkâr eden de var. De ki: "Ben sadece Allaha kulluk etmek ve ona şirk koşmamakla emir olundum…" (Ra`d 13/36.)

Bir ayetin, son peygambere iman edenleri, önceki şeriatların mensupları ile hatta Mecûsî ve müşriklerle bir arada zikretmiş olması ise çok daha anlamlıdır:
"İman edenler, Yahudi olanlar, Sâbiîler, Hıristiyanlar, Mecûsîler ve müşrik olanlara gelince, hükmü Allah verir aralarında, Diriliş gününde…" (Hacc 22/17)

Kısaca, uhrevî kurtuluş için Kur`ân`ın insan tekine tembihi şudur. Kimse farklı beklentiler peşinde olmasın. Öteki hayatta insanı "velâyetler" ve "mensubiyetler" değil, kişisel çabalar kurtarır. Ayrıca ister velâyet beklentili olsun, ister aidiyet inançlı olsun yahut böyle olmasın, bütün grupların uhrevî kurtuluşları sadece Allah`ın elindedir. (Hûd 11/107.)
 
Üst Alt