Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Cennet Ehlinin Özellikleri

0707ugur

New member
Katılım
7 Haz 2007
Mesajlar
92
Tepkime puanı
8
Puanları
0
Yaş
33
Konum
adana
Pek çok ayet, namaz, oruç, zekat gibi belli başlı ibadetlerin yanı sıra güzel ahlaka ilişkindir. Allah insanlara hem kendilerinin güzel ahlaklı yaşamalarını, hem de diğer insanlara bunu tavsiye etmelerini emreder. Allah'ın emir ve tavsiyelerine uyulduğu ve herkesin güzel ahlak sahibi olduğu topluluklarda cennet hayatındakine benzer bir ruh hali yaşanır.

Müslümanlar Allah'ın muhlis kullarıdır. Her düşüncelerinde, tavırlarında ve konuşmalarında Allah'ın rızasını gözetir ve O'ndan korkup sakınarak hareket ederler. Şeytanın telkin ettiği gizli açık hiçbir olumsuzluğa asla izin vermeyen, aklı ve vicdanı temiz kişilerdir. Ahirete de bu temiz vicdanla giderler.

Allah, "Hani o, Rabbine arınmış (selim) bir kalp ile gelmişti." (Saffat Suresi, 84) ayetiyle Müslümanların ruhlarındaki bu temizliği bildirirken, "İçlerinde ebedi kalacakları altından ırmaklar akan Adn Cennetleri de (onlarındır). Ve işte bu, arınmış olanın karşılığıdır." (Taha Suresi, 76) ayetiyle cennetini bu kullarına vaat etmiştir.

Samimi Müslümanlar hırs, kin, kıskançlık gibi kötü ahlak özelliklerinden arınmış, kalplerini Allah'a bağlamış şekilde yaşarlar. Allah'ın "Bunlar, iman edenler ve kalpleri Allah'ın zikriyle mutmain olanlardır..." (Rad Suresi, 28) ayetiyle bildirdiği kişilerdir ve "İman edip salih amellerde bulunanlar ve 'Rablerine kalbleri tatmin bulmuş olarak bağlananlar', işte bunlar da cennetin halkıdırlar. Onda süresiz kalacaklardır." (Hud Suresi, 23) ayetinde bildirdiği gibi cennetle müjdelenmektedirler. Başka ayetlerde de Allah, "Ey mutmain (tatmin bulmuş) nefis, Rabbine, hoşnut edici ve hoşnut edilmiş olarak dön. Artık kullarımın arasına gir. Cennetime gir." (Fecr Suresi, 27-30) buyurmakta ve dünyada arınarak nefsi mutmain bulmuş kullarını cennetine çağırmaktadır.

Allah'ın razı olduğu bu özelliklere sahip olan iman sahiplerinin düşünceleri ve fiilleri imanlarının derinliğini yansıtır. Allah sevgisi ve korkusuyla hareket ettikleri için her halleri güzeldir. Sahip oldukları bu güzellik Allah'a samimi olarak kulluk etmelerinden kaynaklanan bir nurdur. Bu kişiler Allah'ın "... Onları, rüku edenler, secde edenler olarak görürsün; onlar, Allah'tan bir fazl (lütuf ve ihsan) ve hoşnutluk arayıp-isterler. Belirtileri, secde izinden yüzlerindedir. İşte onların Tevrat'taki vasıfları budur: İncil'deki vasıfları ise: Sanki bir ekin; filizini çıkarmış, derken onu kuvvetlendirmiş, derken kalınlaşmış, sonra sapları üzerinde doğrulup-boy atmış (ki bu,) ekicilerin hoşuna gider..." (Fetih Suresi, 29) ayetinde bildirdiği gibi yüzlerindeki secde izinden tanınırlar


Bakışları, Allah'ın lütfuyla son derece güzel ve anlamlıdır. Konuşmaları Allah'ın rızasına uygundur ve sözleri daima güzeldir. Allah'ın, "Görmedin mi ki, Allah nasıl bir örnek vermiştir: Güzel bir söz, güzel bir ağaç gibidir ki, onun kökü sabit, dalı ise göktedir. Rabbinin izniyle her zaman yemişini verir..." (İbrahim Suresi, 24-25) ayetlerinde bildirdiği gibi sarf ettikleri sözler hep güzel sonuçlar doğurur. İtaatli, yumuşak başlı, uyumlu, candan, samimi ve sıcak bir tavır içindedirler. Bu nedenle de güzel bir hayat içinde, dostluğu, sevgiyi en fazlasıyla yaşayan insanlardır. Onlara dünyada bu nimet ve güzellikleri yaşatan Allah'tır. Ahirette ise Allah bu nimetlerin sonsuzunu verecektir.

Peygamberimiz (sav) de pek çok hadisinde cennete giren kişilerin güzel ahlaklarına dikkat çekmiştir. Bunlardan biri şöyledir:

... Cennete girmelerini en çok sağlayan şeyler nelerdir? Allah korkusu ve güzel ahlaktır... [Ramuz el-Ehadis-1, s.12/8]

Peygamberimiz (sav) bir hadiste cennete layık olabilmek için hatırda tutulması gereken konuları da şöyle bildirmiştir:

... Allah'tan haya, kabirlerde çürümeyi unutmamak, içinizi ve ondakileri unutmamak, başı ve baştakileri unutmamanızdır. Kim ahiret ikramını isterse, dünya ziynetini terk etsin. İşte o vakit kul "Allah'tan hakkıyla haya etmiş" olur. O vakit Allah'ın dostluğuna nail olmuş olur. [Ramuz el-Ehadis-2, s. 343/2]

Güzel ahlak özellikleri olarak Peygamberimiz (sav) "adaletli"; "merhametli", "sabırlı"; "cömert"; "nazif" (temiz); "iffetli, namuslu" ve "dilde doğru" olmayı hadislerinde sıkça hatırlatmıştır.

Ayrıca Peygamberimiz (sav) cenneti kazanabilmek için "gizli ve aşikarede (açık) hayırhahlık"ta bulunmayı; "sözü hoş söyleme"yi; "genişlikte de darlıkta da Allah'a hamd" etmeyi; "sadaka ver"meyi; " Allah'a bir şeyi ortak koşmama"yı; "ilim peşinde olma"yı; "Allah'tan kork"mayı; elçiye "itaat" etmeyi; "kibir"den sakınmayı; "fakir olduğu halde iffetini muhafaza edip dilencilik ve yüzsüzlüğe düşme"meyi; "dosdoğru tacir" olmayı; Allah'tan "mutmain ol"mayı ve "Allah için, dini için hayırhahlıkta bulun"mayı hatırlatmıştır.

Peygamberimiz (sav)'in dikkat çektiği tüm bu konular Kuran'da Allah'ın hoşnutluğunu, sevgisini kazanmak için sahip olunması gereken mümin özellikleri olarak bildirilir.

İncil'de ise cennete layık olanların özelliklerinden şöyle bahsedilir:

... Göklerin egemenliği onlarındır... Onlar teselli edilecekler. Ne mutlu yumuşak huylu olanlara! Onlar yeryüzünü miras alacaklar. Ne mutlu doğruluğa acıkıp susayanlara! Onlar doyurulacaklar. Ne mutlu merhametli olanlara! Onlar merhamet bulacaklar. Ne mutlu yüreği temiz olanlara! Onlar Allah'ı görecekler. Ne mutlu barışı sağlayanlara!... Ne mutlu doğruluk uğruna zulüm görenlere! Göklerin egemenliği onlarındır. Sevinin, sevinçle coşun! Çünkü göklerdeki ödülünüz büyüktür... (Matta, 5. bölüm, 2-12)

Başka İncil pasajlarında ise cennete girecek olanların özellikleri şöyle ifade edilir:

İsa yola çıkarken, biri koşarak yanına geldi. Önünde diz çöküp ona, "İyi öğretmenim, sonsuz yaşama kavuşmak için ne yapmalıyım?" diye sordu. İsa ona, "Bana neden iyi diyorsun?" dedi. "İyi olan tek biri var, O da Allah'tır. O'nun buyruklarını biliyorsun: `Adam öldürme, zina etme, hırsızlık yapma, yalan yere tanıklık etme, kimsenin hakkını yeme, annene babana saygı göster.'" Adam, "Öğretmenim, bunların hepsini gençliğimden beri yerine getiriyorum" dedi. Ona sevgiyle bakan İsa, "Bir tek eksiğin var" dedi. "Git neyin varsa sat, parasını yoksullara ver; böylece gökte hazinen olur. Sonra gel, beni izle." (Markos, 10. bölüm, 17-21)



Birbirinizi kardeşçe sevin. Şefkatli ve alçakgönüllü olun. Kötülüğe kötülükle, sövgüye sövgüyle değil, tersine kutsamayla karşılık verin. Çünkü kutsanmayı miras almak üzere çağrıldınız. Şöyle ki, "Yaşamı sevmek ve iyi günler görmek isteyen, dilini kötülükten, dudaklarını da hileli sözlerden uzak tutsun. Kötülükten sakınsın ve iyilik etsin. Esenliği arayıp onun ardınca gitsin. (Petrus'un Birinci Mektubu, 3. bölüm, 8-11)

... Doğruluğun, Allah yolunun, imanın, sevginin, sabrın ve uysallığın ardından koş. İman uğrunda yüce mücadeleyi sürdür. Sonsuz yaşama sımsıkı sarıl. Bunun için çağrıldın ve birçok tanık önünde yüce inancı açıkça benimsedin. Şimdiki çağda zengin olanlara gururlanmamalarını, gelip geçici zenginliğe ümit bağlamamalarını buyur. Zevk almamız için bize herşeyi bol bol veren Allah'a ümit bağlasınlar. Onlara, iyilik yapmalarını, iyilikten yana zengin olmalarını, cömert ve paylaşmaya istekli olmalarını buyur. Böylelikle gerçek yaşama kavuşmak üzere gelecek için kendilerine sağlam temel olacak bir hazine biriktirmiş olurlar. (Pavlus'un Timoteyus'a Birinci Mektubu, 6. bölüm, 11-19)
 

Uhud daðý

New member
Katılım
2 Tem 2007
Mesajlar
796
Tepkime puanı
39
Puanları
0
Yaş
40
cennet ehlinin vasıfları

cennet ehlinin vasıfları

CENNET EHLİNİN VASIFLARI
5ab19b8e4722.gif
Allahu Azze ve Celie, daha sonra cenneti takva sahibi kulları­na yaklaştırdığını ve o cennete girmeyi hak eden bu kimselerin şu dört tane vasıfla vasıflandıklarını haber vermektedir:
1) Bunların yönelenler oldukları. Yani Allah'a karşı isyan­dan kaçıp O'na itaat etmeye dönenler, gafletten kaçıp, O'nu zik­retmeye yönelenler. Ubeyd b. Umeyr der ki: "Evvab (Allah'a yö­nelen) kimse, günahlarını hatırlayıp onlardan dolayı Allahu Teâ-lâ'ya tevbe istiğfarda bulunan kimsedir." Mücahid de şöyle der: "Tenha yerlerde günahlarını hatırlayıp, onlardan istiğfar eden kimsedir." Said b. Müseyyeb ise: "Bu kimse, günah işleyen sonra da tevbe eden, sonra günah işlediği zaman yine tevbe eden kim­sedir." der.
2) Allah'ın emirlerine riayet edenler oldukları. İbn Abbas şöyle demiştir: "Allah'ın farzlarına ve emanetlerine riayet eden
6 Buhârinin (4848) ve Müslim'in (2848} rivayet ettikleri hadise işaret etmekte­dir. Enes'in (r.a.) rivayetine göre, Nebi (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Cehenne­me atılırlar. Bunun üzerine cehennem "Daha yok mu?" der. Nihayet Allahu Teâiâ ayağını üzerine koyar ve cehennem de "Yetişir, artık yetişir." der.
kimselerdir." Katade ise şöyle demiştir: "Allah'ın kendisine gerek haklarından ve gerekse nimetlerinden emanet ettiği şeyleri ko­ruyan kimselerdir."
İnsan nefsine ait istek kuvveti ve vazgeçme kuvveti olmak üzere iki kuvvet bulunduğuna göre, yönelenler Allah'a (c.c.) dö­nüşte, itaatte ve rızasını kazanmakta istek kuvvetini kullanıyorlar demektir. Riayet edip koruyanlar ise; gerek Allah'a isyan etmek­ten, gerekse yasaklarını işlememekle ve kendilerini korumakla, günahlardan vazgeçme kuvvetini kullanıyorlar demektir. Buna göre, koruyup, riayet eden kimse, Allahu Teâlâ'nın kendisine ha­ram kıldıklarından kendi nefsini koruyup, kendisini bunlardan sakındıran kimse demektir.
Evvab (Allah'a yönelen) İse, Allah'a (c.c.) itaat etmeye yöne­len kişidir.
3) Allahu Teâlâ'nın şu âyetindeki buyruğu üzere "görmediği hâlde Rahman olan Allah'tan korkan" (Kaf, 33) kişiler oldukları. Bu âyet-İ kerime; Allah'ın (c.c.) varlığına, rab oluşuna, kudretine, il­mine ve ayrıntılı olarak kulun her şeyine Allahu Teâlâ'nın muttali oluşuna dair durumları içermektedir. Aynı zamanda O'nun kitap­larına, peygamberlerine, emir ve yasaklarına, vaadine ve karşı­laşma gününe de imanlarını içermektedir. Nitekim bunlar olma­dan, görmediği hâlde Rahman olan Allah'tan korkmak doğru ol­maz.
4) Allahu Teâlâ'nın şu âyetindeki buyruğu üzere "O'na yöne­len bir kalple gelenler..." oldukları. İbn Abbas der ki: "Allah'a isyan etmekten yüz çevirmiş ve O'na itaat etmeye yönelip dönmüş kim­seler." Şu bir gerçek ki; hakiki olan yönelme, kişinin kalbinin Alla­hu Teâlâ'ya itaat etmeye, O'nu sevmeye ve O'na dönmeye dair durumudur.
Sonra Allahu Teâlâ, bu vasıflara sahip kişilere şu âyet-i keri­mede buyurulduğu üzere karşılığını vermiştir: "Şimdi selâm ve se­lâmetle oraya girin. İşte sonsuzluk günü budur. Orada onlara ne isterlerse vardır. Katımızda daha fazlası da vardır." (Kaf, 34-35)

Yüce yaratan bu âyetten sonra onlardan önce kendilerinden daha kuvvetli olan nice nesilleri helak ettiğine dair açıklamasıyla onları korkutmaktadır. Geçmiş nesillerin helak sırasında belde­lerde kaçışan ve bir yerlere sığınmaya çalışan kavimler hâline gir­diklerini ve kuvvetlerinin, helak olmalarına bir yarar sağlamadığı­nı ve kendilerini Allah'ın azabından kurtaramadıklarını haber vermiştir.
Katade der ki: "Allah'ın düşmanları öyle şiddet ve sıkıntılarda bulunmuşlardı ki nihayet Allah'ın emrine (helâkına) kendilerinin duçar olduğunu gördüler." Zeccac ise şöyle der: !lOnlar her yere kaçışıp gitmeye ve sığınacak bir yer aramaya koyulmuşlardı; an­cak ölümden kendilerini kurtaramadılar." Gerçek şu ki, onlar ölümden kaçıp kurtulmayı arzulamışlardı; ancak buna imkân bu­lamadılar.
Allahu Teâlâ ardından bunun, "Şüphesiz ki kalbi olan ve hazır bulunup kulak veren kimse için elbette bir öğüt olduğunu" (Kaf, 37) bildirmiştir. Sonra gökleri, yeri ve her ikisi arasında olanla­rı altı günde yarattığını ve kendisine hiçbir yorgunluğun ve bık­kınlığın dokunmadığını haber vermiştir. Bununla, düşmanları olan yahudilerin "Allah yedinci günde istirahata çekildi" sözleri­nin yalan olduğunu ortaya koymuştur. Sonra da Allah (c.c), ya­hudilerin, Allah'ın istirahata çekilmesi ile ilgili olarak söylediklerine sabrettiği gibi, peygamberine de düşmanlarının O'nun hakkında söylediklerine karşı sabır göstermesini emir buyurmuştur. Nite­kim kendisinin işittiği ezaya kendisinden daha sabır gösteren kimse olmaz. Sonra peygamberine, sabır etmeye yardımcı olan faktörleri yani güneşin doğuşundan önce (sabah namazını) ve batışından önce de (öğle ve ikindi namazlarını kılarak) Rabbini Hamd ile teşbih etmesini ve geceleyin (akşam ve yatsı namazları­nı kılarak), namazlardan sonra da (vitir ve nafile kılarak) yine O'nu teşbih etmesini emir buyurmuştur. Kimileri namazlardan sonra kılınacak namazın vitir olduğunu söylerken, kimisi de akş­am namazından sonraki iki rekât namaz olduğunu söylemiştir. İlk görüş, İbn Abbas'm görüşüdür. İkincisi ise, Ömer, Ali, Ebû Müreyre, Hasan b. Ali ve İbn Abbas'ın iki görüşünden birisidir. Bir de İbn Abbas'ın üçüncü bir görüşü daha var ki; bu da, söz konusu teşbihin beş vakit namazlardan sonra dille yapılan teşbih olduğu-dur.
Sonra sûre, öldükten sonra dirilme konusuyla ve hasrolun­mak için ruhların bedenlere geri dönmesine dair münadinin yap­tığı nida konusuyla son buluyor. Allahu Teâlâ'nın haber verdiğine göre bu nida, herkesin işiteceği yakın bir yerden olacaktır: "O gün insanlar, o çağrıyı gerçek olarak duyarlar." (Kaf, 42) Tıpkı yeryüzü­nün bitkilerden ayrıldığı gibi yeryüzü de onlardan ayrılıp yarılır ve öldükten sonra diriliş ve Allahu Teâlâ ile karşılaşma ânı başlar. Onlar da duraklama ve gecikme olmadan koşarak kabirlerinden çıkarlar. İşte bu gerçekten Allah (c.c.) için oldukça kolay bir to­planmadır.
Sonra Allahu Azze ve Celle, düşmanlarının söylediklerini bildiğini haber vermiştir. Bu husus, kendi sözleriyle karşılık görec­eklerini ve hiçbir şeyin Allah'a gizli olmadığını ortaya koymakta­dır. Görüldüğü gibi, Allahu Teâlâ, karşılıkların verilip gerçek­leşmesi için kendi ilmini ve kudretini zikretmektedir.
Daha sonra Allahu Teâlâ, onları tasallutu altına almadığını, onlara zorlama yapmadığını ve onları zorla İslâm'a sokmadığını da haber vermiştir. Tehdidinden korkan kimselere karşı sadece sözünün hatırlatılması gereğini emretmiştir. Bu da kuşkusuz öğüt­ten fayda alanlaradır. Allah İle karşılaşacağına inanmayan, O'nun tehdidinden korkmayan ve sevabını ummayan kimseler öğütten asla fayda almazlar.
9deb0e6d15c0.gif
 
Üst Alt