Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Cenâb-ı Hakk (celle celâluhû)’ya cihet isnâdı

MOLLA

New member
Katılım
24 Haz 2008
Mesajlar
111
Tepkime puanı
48
Puanları
0
Yaş
46
Cenâb-ı Hakk (celle celâluhû)’ya cihet isnâdı:


en-Nebhânî’nin, Şeyh Ahmed ibn Teymiyye’nin Cenâb-ı Hakk (celle celâluhû)’ya cihet ve mekân isnâdında müteşâbihât ile istişhâd etdiği ma’hûd eseri Fetavâ Hamaviyye’ye reddiyesi olan Ref‘u’l-İştibâh fî İstihâleti’l-Ciheti ‘alellâh nâm mükemmel risâlesi [59. maddeye bkz.].

Diğer bir reddiye İmâm İbn Cehbel el-Kilâbî’ninkidir (v. 733) ki, bu uzun reddiyeyi Tâce’d-Dîn İbn es-Subkî Tabakât eş-Şâfi‘iyye el-Kubrâ’sına olduğu gibi almışdır;[1]


bir diğeri Şeyh Muhammed Sa‘îd ibn Abdu’l-Kâdir el-Bağdâdî el-Nakşbendî’nin (v. 1339) el-Vechu fî İbtâli’l-Ciheti serlevhâlı otuzaltı varaklık henüz neşredilmemiş bir eser;[2]


ve İmâm Muhammed Zâhid el-Kevserî’nin Hutûratu’l-Kavlî bi’l-Ciheti nâm eseridir.

Kevserî bu eserinde, İmâm el-Beyâdî’nin İmâm Ebû Hanîfe’nin şu sözüyle ilgili îzâhını da naklediyor:


“Her kim ‘Rabbim yerde midir yoksa gökde midir, bilmiyorum’ derse îmânsızdır. Kezâ her kim ‘O tahtında oturur ama tahtı yerde midir yoksa gökde midir bilmiyorum’ derse, o da îmânsızdır.”[3]


el-Bayâdî İşârâtu’l-Merâm’ında bunu şöyle îzâh eder:

“Bunun sebebi, kâilin bu söz ile Hâlık-ı Zülcelâl (celle celâluhû)’ya cihet ve hudud tâyin etmesidir; zîra ciheti ve hudûdu olan her şey bizzarûre mahlukdur. Binâenaleyh bu söz, Allah (celle celâluhû)’ya kusûr atfetmekdir. İlâhî cismâniyyete ve cihete inanan o kimsedir ki, hevâss ile idrâk edilemeyen her şeyin varlığını münkîrdir. Onlar, fevkettabî‘a olan ulûhiyyet cevherini reddederler. Bu da onları kat‘î sûretde îmânsızlığa götürür.”[4]


İmâm ‘Abdu’l-Kâdir el-Bağdâdî Usûli’d-Dîn kitâbında istivâ’ âyetini müteşâbih sayanlardan, İmâm Mâlik bin Enes’den, Medîneli yedi fakihden ve el-Esmâ’î’den iktibaslarda bulunur.[5]


İmâm el-Pezdevî Usûlünde cismâniyyet sıfatıyla ilgili olarak bunun ma’lûm bi-aslihi müteşâbihun bi-vasfihi olduğunu söyler.[6]


el-Bağdâdî ve el-Pezdevî’nin sözleri, İbn Teymiyye’nin el-Iklîl fi’l-Müteşâbihi ve’t-Te’vîl adlı risâlesindeki iddiâsının butlânını teşhîr ediyor.


İbn Teymiyye orada diyor ki “Bunları [Esmâ ve Sıfat-ı İlâhiyye’yi] müteşâbihâtdan sayan ne selefden ne de imâmlardan her hangi birini, ne Ahmed bin Hanbel’i ne de diğerlerini biliyorum.”[7]


en-Nebhânî, İbn Teymiyye’nin değil sâdece bu âyetlerin ma’nâsını bilmek iddiâsında olduğunu, aynı zamanda bunların iş‘ârî ma’nâlarına “hakîkaten” ve “bizâtihi” gibi kesin tefsirî kelimeler eklediğini de gösteriyor (s.251).


en-Nebhânî sözünü şöyle bağlıyor:


“Eğer bu gibi [Sıfat-ı İlâhiyye’nin cismâniyyeti ile ilgili] âyetlerin ma’nâsı biliniyorsa, bu, mahlukâtın bilinen sıfatlarından gayrı bir ma’nâda olamaz; meselâ istivâ’nın kendimiz için ma’lûm olan oturmak (el-culûs) ma’nâsında olması gibi ve bu diğer mübhem kelimelere de tatbîk edilir.”


[1] Krş., ‘İmâd ‘Abdu’s-Selâm Ra’ûf, el-Âsâr el-Hattiyye fi’l-Mektebe el-Kâdiriyye fî Bağdad, 2: 493, yazma 642.


[2] el-Fıkhu’l-Ebsat. Bu eser Fıkhu’l-Ekber’in aynıdır, şu farkla ki İmâm’dan naklen suâl-cevâb şeklindedir. Nâkil münhasıran, Ebû Abdullah el-Huseyn ibn ‘Alî el-Elma‘î el-Kâşğarî (v. >484) vâsıtasıyla Ebû Mutî’ el-Hakem ibn Abdullah ibn Muslim el-Belhî el-Horâsânî’dir. Her ikisi de mecrûh râvilerdir.


[3] el-Kevserî, Makâlât, s.368-369.

[4] Krş. el-Hattâbî, Me‘âlimu’s-Sunen, 5:101 ve el-Kârî, el-Esrâru’l-Merfû‘a içinde, 2. tab’, 209-210 #209; 1. tab’, 126 #478.


[5] Keşfu’l-Esrâr, 1: 55-60.

[6] Mecmû‘atu’r-Resâil, 13:294.

DARUL HİKME SİTESİNDEN ALINTIDIR.YAZAR YUSUF HANİF
 
Üst Alt