KİMLER CEHENNEME GİRECEKTİR:
1) Cehennem; kafirler,müşrikler,münafıklar,müstekbirler (büyüklenenler),imtihanı kaybeden
günahkarlar ve fasıklar, Allah’ın ayetlerini gizleyenler,ayetlerle alay edenler vb. içindir. Konuyla ilgili
ayet numaraları: (2/81), (2/174), (3/131), (5/72), (9/68),
S.A
İnsanı cehenneme götüren hal ve davranışlar yanlış bilgi ve özentili hayat yaşamı insanı içinde hebedi kalmak süretiyle oraya mağruz kalırlar Rabbimizin birkaçtane ayetini sizlere aktarıyorum.
...Sen Kuran'da sadece Rabbini "bir ve tek" (ilah olarak) andığın zaman, 'nefretle kaçar vaziyette' gerisin geriye giderler. (İsra Suresi, 46)...
Öyleyse sen yüzünü Allah'ı birleyen (bir hanif) olarak dine, Allah'ın o fıtratına çevir; ki insanları bunun üzerine yaratmıştır.
Allah'ın yaratışı için hiçbir değiştirme yoktur. İşte dimdik ayakta duran din (budur). Ancak insanların çoğu bilmezler. (Rum Suresi, 30)
...Ben size Allah'tan hiçbir şeyi sağlayamam (gideremem). Hüküm yalnızca Allah'ındır. Ben O'na tevekkül ettim.
Tevekkül edenler de yalnızca O'na tevekkül etmelidirler." (Yusuf Suresi, 67)
...Ben, cinleri ve insanları yalnızca Bana ibadet etsinler diye yarattım. Ben, onlardan bir rızık istemiyorum ve onların beni doyurup-beslemelerini de istemiyorum. Hiç şüphesiz,
rızık veren O, metin kuvvet sahibi olan Allah'tır. (Zariyat Suresi, 56-58)
Kuran'daki Karun kıssası ile, Allah, cahiliye toplumunun söz konusu "para merkezli" olma özelliğini en güzel biçimde şöyle anlatır:
...Gerçek şu ki, Karun, Musa'nın kavmindendi, ancak onlara karşı azgınlaştı. Biz, ona öyle hazineler vermiştik ki, anahtarları, birlikte (taşımaya) davranan güçlü bir topluluğa ağır geliyordu.
Hani kavmi ona demişti ki: "Şımararak sevinme, çünkü Allah, şımararak sevince kapılanları sevmez. Allah'ın sana verdiğiyle ahiret yurdunu ara, dünyadan da kendi payını (nasibini) unutma.
Allah'ın sana ihsan ettiği gibi, sen de ihsanda bulun ve yeryüzünde bozgunculuk arama. Çünkü Allah, bozgunculuk yapanları sevmez." Dedi ki: "Bu, bende olan bir bilgi dolayısıyla bana verilmiştir.
" Bilmez mi, ki gerçekten Allah, kendisinden önceki nesillerden kuvvet bakımından kendisinden daha güçlü ve insan-sayısı bakımından daha çok olan kimseleri yıkıma uğratmıştır.
Suçlu-günahkarlardan kendi günahları sorulmaz. Böylelikle kendi ihtişamlı-süsü içinde kavminin karşısına çıktı. Dünya hayatını istemekte olanlar: "Ah keşke, Karun'a verilenin bir benzeri bizim de olsaydı.
Gerçekten o, büyük bir pay sahibidir" dediler. Kendilerine ilim verilenler ise: "Yazıklar olsun size, Allah'ın sevabı, iman eden ve salih amellerde bulunan kimse için daha hayırlıdır;
buna da sabredenlerden başkası kavuşturulmaz" dediler. Sonunda onu da, konağını da yerin dibine geçirdik. Böylece Allah'a karşı ona yardım edecek bir topluluğu olmadı. Ve o, kendi kendine yardım edebileceklerden de değildi.
Dün, onun yerinde olmayı dileyenler, sabahladıklarında: "Vay, demek ki Allah, kullarından dilediğinin rızkını genişletip-yaymakta ve kısıp-daraltmaktadır.
Eğer Allah, bize lütfetmiş olmasaydı, bizi de şüphesiz batırırdı. Vay, demek gerçekten inkar edenler felah bulamaz" demeye başladılar. İşte ahiret yurdu; Biz onu, yeryüzünde büyüklenmeyenlere ve bozgunculuk yapmak istemeyenlere (armağan) kılarız.
(Güzel) Sonuç takva sahiplerinindir. (Kasas Suresi, 76-83)
Benzer bir durum, Allah'ın Kehf Suresi'nde anlattığı "bahçe sahipleri"nde de görülür.
Kendisine bol nimet ve mülk verilip de aynı Karun gibi kendini bunların gerçek sahibi sanan insanla, Allah'a iman eden O'ndan korkup-sakınan mümin arasındaki farkı Rabbimiz ayetlerde şöyle anlatır:
Onlara iki adamın örneğini ver; onlardan birine iki üzüm bağı verdik ve ikisini hurmalıklarla donattık, ikisinin arasında da ekinler bitirmiştik. İki bağ da yemişlerini vermiş, ondan (verim bakımından)
hiçbir şeyi noksan bırakmamış ve aralarında bir ırmak fışkırtmıştık. (İkisinden) Birinin başka ürün (veren yer)leri de vardı. Böylelikle onunla konuşurken arkadaşına dedi ki:
"Ben, mal bakımından senden daha zenginim, insan sayısı bakımından da daha güçlüyüm." Kendi nefsinin zalimi olarak (böylece) bağına girdi (ve): "Bunun sonsuza kadar kuruyup-yok olacağını sanmıyorum" dedi.
"Kıyamet-saati'nin kopacağını da sanmıyorum. Buna rağmen Rabbime döndürülecek olursam, şüphesiz bundan daha hayırlı bir sonuç bulacağım." Kendisiyle konuşmakta olan arkadaşı ona dedi ki: "Seni topraktan, sonra bir damla sudan yaratan, sonra da seni düzgün
(eli ayağı tutan, gücü kuvveti yerinde) bir adam kılan (Allah)ı inkar mı ettin? Fakat, O Allah benim Rabbimdir ve ben Rabbime hiç kimseyi ortak koşmam. Bağına girdiğin zaman, 'MaşaAllah, Allah'tan başka kuvvet yoktur' demen gerekmez miydi?
Eğer beni mal ve çocuk bakımından senden daha az (güçte) görüyorsan. Belki Rabbim senin bağından daha hayırlısını bana verir, (seninkinin) üstüne gökten 'yakıp-yıkan bir afet' gönderir de kaygan bir toprak kesiliverir.
Veya onun suyu dibe göçüverir de böylelikle onu arayıp-bulmaya kesinlikle güç yetiremezsin."
(Derken) Onun ürünleri (afetlerle) kuşatılıverdi. Artık o, uğrunda harcadıklarına karşı avuçlarını (esefle) ovuşturuyordu.
O (bağın) çardakları yıkılmış durumdaydı, kendisi de şöyle diyordu: "Keşke Rabbime hiç kimseyi ortak koşmasaydım."
Allah'ın dışında ona yardım edecek bir topluluk yoktu, kendi kendine de yardım edemedi. İşte burada
(bu durumda) velayet (yardımcılık, dostluk) hak olan Allah'a aittir. O, sevap bakımından hayırlı, sonuç bakımından hayırlıdır. (Kehf Suresi, 32-44)
De ki: "Elbette sizin kendisinden kaçtığınız ölüm, şüphesiz sizinle karşılaşıp-buluşacaktır. Sonra gaybı da, müşahede edilebileni de bilen (Allah)a döndürüleceksiniz; O da size yaptıklarınızı haber verecektir." (Cuma Suresi, 8)
Tevbe; ne, kötülükleri yapıp-edip de onlardan birine ölüm çatınca: "Ben şimdi gerçekten tevbe ettim" diyenler, ne de kafir olarak ölenler için değil. Böyleleri için acı bir azap hazırlamışızdır. (Nisa Suresi, 18)
İşte sizler böylesiniz; Allah yolunda infak etmeye çağrılıyorsunuz; buna rağmen bazılarınız cimrilik ediyor. Kim cimrilik ederse, artık o, ancak kendi nefsine cimrilik eder. Allah ise, Ganiy (hiçbir şeye ihtiyacı olmayan)dır;
fakir olan sizlersiniz. Eğer siz yüz çevirecek olursanız, sizden başka bir kavmi getirip-değiştirir. Sonra onlar, sizin benzeriniz de olmazlar. (Muhammed Suresi, 38)
...O, sizleri seçmiş ve din konusunda size bir güçlük yüklememiştir,
atanız İbrahim'in dininde olduğu gibi. O, bundan daha önce de, bunda (Kur'an'da) da sizi "Müslümanlar" olarak isimlendirdi... (Hac Suresi, 78)
Ne zaman onlara: "Allah'ın indirdiklerine uyun" denilse, onlar: "Hayır, biz, atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye (geleneğe) uyarız" derler.
(Peki) Ya atalarının aklı bir şeye ermez ve doğru yolu da bulamamış idiyseler? (Bakara Suresi, 170)
....Yine Aynı mantıkla aklını kulanamıyan hayatını kur"an la perçinleştirmeyen cahiliye düşüncesi dine yeni yeni kurallar getirmekte, helalleri haram yapmakta bir sakınca görmemiştir.
Kuran'da birçok insanın sıkıntısını duyduğu bu "yasakçılık" mantığının yanlışlığına Allah sık sık dikkat çeker:
De ki: "Allah'ın kulları için çıkardığı ziyneti ve temiz rızıkları kim haram kılmıştır?
" De ki: "Bunlar, dünya hayatında iman edenler içindir, kıyamet günü ise yalnızca onlarındır." Bilen bir topluluk için ayetleri böyle birer birer açıklarız.
De ki: "Rabbim yalnızca çirkin-hayasızlıkları -onlardan açıkta olanlarını ve gizli olanlarını,- günah işlemeyi, haklı nedeni olmayan 'isyan ve saldırıyı' kendisi hakkında ispatlayıcı bir delil indirmediği şeyi Allah'a şirk koşmanızı ve Allah'a karşı bilmediğiniz şeyleri söylemenizi haram kılmıştır.
" (Araf Suresi, 32-33)
Ne oluyor ki size, kaçınılmaz bir ihtiyaçla karşı karşıya kalmanız dışında, O, size haram kıldıklarını ayrı ayrı açıklamışken, üzerinde Allah'ın ismi anılan şeyleri yemiyorsunuz? Gerçekten çoğu, bir ilim olmaksızın kendi heva (istek ve tutku)larıyla (kimilerini) saptırıyorlar.
Şüphesiz, senin Rabbin haddi aşanları en iyi bilendir. (Enam Suresi, 119)
Ey iman edenler, Allah'ın sizin için helal kıldığı güzel şeyleri haram kılmayın ve haddi aşmayın.
Şüphesiz Allah, haddi aşanları sevmez. (Maide Suresi, 87)ALLAH'TAN BAŞKA İLAHLAR EDİNENLERİN EBEDİ MEKANI: CEHENNEM
Allah'ın rızasına uyan kişi, Allah'tan bir gazaba uğrayan ve barınma yeri cehennem olan kişi gibi midir? Ne kötü barınaktır o. (Al-i İmran Suresi, 162)
Aşağılatıcı ve ebedi bir azap yeridir. (Tevbe Suresi, 63, 68; Maide Suresi, 80; Enam Suresi, 128; Hud Suresi, 107; Nahl Suresi, 29; Enbiya Suresi, 99; Nisa Suresi, 14, 151)Ateşi çok şiddetli ve kavurucudur.
(Mearic Suresi, 15-16; Al-i İmran Suresi, 181; Ahzab Suresi, 64; Hac Suresi, 72; Nur Suresi, 57; Furkan Suresi, 11)
Korkunç bir uğultusu vardır. (Furkan Suresi, 12; Mülk Suresi, 7-8)
Allah'ın yarattığı en kötü barınma yeridir. (Al-i İmran Suresi, 162; Nisa Suresi, 115)
Azap aralıksızdır ve asla hafifletilmez. (Mü'min Suresi, 46-47; Maide Suresi, 37; Yunus Suresi, 52; Beyyine Suresi, 6; Hac Suresi, 22; Al-i İmran Suresi, 88; Fatır Suresi, 36)
Ölerek kurtulma imkanı da yoktur.
(İbrahim Suresi, 17)
Yardım edebilecek hiçbir kimse yoktur. (Al-i İmran Suresi, 91)
Kaçış ve kurtuluş yolu yoktur. (Maide Suresi, 37; Kehf Suresi, 53; Beled Suresi, 19-20)
Başındaki bekçiler meleklerdendir. (Mü'min Suresi, 49-50; Zuhruf Suresi, 77; Müddessir Suresi, 26-31)
Yakıtı insanlar ve taşlardır.
(Bakara Suresi, 24; Tahrim Suresi, 6; Al-i İmran Suresi, 10; Enbiya Suresi, 98; Hud Suresi, 119; Secde Suresi, 13)
Ateşle dağlanma vardır. (Tevbe Suresi, 35)
Kemikleri çatırdatan inlemeler duyulur. (Enbiya Suresi, 100)
Suçlular bukağılara vurulmuşlardır. (İbrahim Suresi, 49)
Kaynar su ve irinli su içirilir. (Nebe Suresi, 24-25; Gaşiye Suresi, 5; Vakıa Suresi, 54-55; Yunus Suresi, 4; Sad Suresi, 57; İbrahim Suresi, 16-17)
Yiyeceği zakkum ve darı dikenidir. (Duhan Suresi, 43-46; Saffat Su resi, 62-66; Vakıa Suresi, 52-53; Müzzemmil Suresi, 13; Gaşiye Suresi, 6-7)
Cehennemdekiler katranla giydirilmişlerdir. (İbrahim Suresi, 50)YALNIZCA ALLAH'IN RIZASINI ARAYANLARIN EBEDİ MEKANI: CENNET
Orada diledikleri herşey onlarındır; Katımız'da daha fazlası da var. (Kaf Suresi, 35)
İnsanın zevk aldığı ve isteği herşey ve daha fazlası vardır.
(Kaf Suresi, 35; Zuhruf Suresi, 71; Enbiya Suresi, 102)
Muazzam bir mülk vardır. (İnsan Suresi, 20)
Her yanı nimetlerle donatılmıştır. (Saffat Suresi, 43; İnsan Suresi, 20)
Ölüm tadılmaz. (Duhan Suresi, 56)
Ebedi olarak kalınır. (Bakara Suresi, 25)
Yorgunluk veya bıkkınlık duyulmaz. (Fatır Suresi, 35)
Sınırsız mutluluk vardır. (Yasin Suresi, 55)
Tam bir rahatlık vardır. (Vakıa Suresi, 89)
Alabildiğine geniştir. (Hadid Suresi, 21)
Hoşnut bir yaşam vardır. (Hakka Suresi, 21)
Hüzün ve korku yoktur. (Bakara Suresi, 62; Al-i İmran Suresi, 170; Fatır Suresi, 34; Araf Suresi, 35)Geniş ikram görülür. (Saffat Suresi, 42)
Kusursuz bir şekilde yeni bir yaratılışla yaratılmış, bakire, tertemiz, pürüzsüz tenli, iri gözlü ve bakışları sadece eşlerine çevrimiş huriler vardır. (Bakara Suresi, 25; Saffat Suresi, 49; Zuhruf Suresi, 70; Saffat Suresi, 48; Duhan Suresi, 54; Vakıa Suresi, 22-23, 36-37; Rahman Suresi, 56, 58, 70, 72; Nebe Suresi, 33;
Vakıa Suresi, 35)Yüksek köşkler ve güzel meskenler vardır. (Furkan Suresi, 10, 75; Ankebut Suresi, 58; Saff Suresi, 12)
Rahatsız edici sıcak veya soğuk yoktur. Sürekli gölgelikleri vardır. (İnsan Suresi, 13; Rad Suresi, 35; Mürselat Suresi, 41; Nisa Suresi, 57)
İçinden ırmaklar akar. (Bakara Suresi, 25)
Sütten ve baldan ırmaklar vardır. (Muhammed Suresi, 15)
Yükseklerde kurulmuş döşekler, mücevherlerle işlenmiş tahtlar vardır. (Vakıa Suresi, 15, 34; Gaşiye Suresi, 13; Saffat Suresi, 44)
Dizi dizi yastıklar, serilmiş yaygılar, çarpıcı güzellikte döşekler vardır. (Gaşiye Suresi, 15-16; Rahman Suresi, 76, Vakıa Suresi, 30)
Bitip tükenmeyen, hesapsız bir rızık vardır. (Sad Suresi, 54; Mümin Suresi, 40)
İçindeki nimetler eksilmez. (İnsan Suresi, 13; Vakıa Suresi, 33)
Rahatlıkla erişilen çeşit çeşit meyveler vardır. (Vakıa Suresi, 28, 29, 32; Nebe Suresi, 32; Hakka Suresi, 23; Rahman Suresi, 68; İnsan Suresi, 14)Tertemiz su kaynakları vardır. (Mutaffifin Suresi, 28:
Gaşiye Suresi, 12; Rahman Suresi, 50; İnsan Suresi, 6,18)
Çeşit çeşit incelikler ve güzellikler vardır. (Rahman Suresi, 48)
Atlastan ağır işlemeli yastıklar vardır. (Rahman Suresi, 54)
Tertemiz hizmetçiler vardır. (Tur Suresi, 24)
Saçılmış inci gibi ölümsüz vildanlar vardır. (İnsan Suresi, 19)
çenlere sarhoşluk vermeyen bembeyaz, katıksız bir şarap vardır. (Mutaffifin Suresi, 25,26; İnsan Suresi, 5; Saffat Suresi, 46-47; Vakıa Suresi, 19; Tur Suresi, 23)
İpekten ve ağır işlenmiş atlastan elbiseler, altın, gümüş ve inciden takılar vardır. (İnsan Suresi, 21; Hac Suresi, 23)
Yiyecek ve içecekler altın ve gümüşten tepsi ve testilerle sunulur. (Zuhruf Suresi, 71; İnsan Suresi, 15-16)
İçindeki yiyeceklerin tadları dünyadakilere benzemektedir. (Bakara Suresi, 25)
Gerçek iman sahibi olmayan kimseler ise, Allah'tan gereği gibi korkmadıkları ve iyi işler yaptıklarını,
sandıkları için, kendilerinin kesin olarak cennete gideceklerini düşünürler. Allah'ın bağışlayıcılığını, "nasıl olsa bağışlanacağız" gibi yanlış bir mantık çıkarmak için kullanırlar. Bu, Allah'tan gereği gibi korkup sakınmayan kimselerin tutumudur. Allah bu kimselerin durumunu bir ayetinde şöyle bildirmiştir:
Onların (müminlerin) ardından yerlerine kitaba mirasçı olan birtakım 'kötü kimseler' geçti. (Bunlar) Şu değersiz olan (dünya)ın geçici-yararını alıyor ve: "Yakında bağışlanacağız" diyorlar. Bunun benzeri bir yarar gelince onu da alıyorlar.
Kendilerinden Allah'a karşı hakkı söylemekten başka bir şeyi söylemeyeceklerine ilişkin Kitap sözü alınmamış mıydı? Oysa içinde olanı okudular. (Allah'tan) Korkanlar için ahiret yurdu daha hayırlıdır. Hala akıl erdirmeyecek misiniz? (Araf Suresi, 169)
Bir de dünyada kendilerine geniş imkanlar verilmesine aldanarak,
Allah'ın kendilerini sevdiği sonucunu çıkaranlar ve buradan hareketle -varlığını kesin şekilde kabul etmeseler de- cennette ağırlanacaklarını sananlar vardır. Bu kişilerle ilgili Allah'ın Kuran'da verdiği örneklerden biri şöyledir:
Onlara iki adamın örneğini ver;
onlardan birine iki üzüm bağı verdik ve ikisini hurmalıklarla donattık, ikisinin arasında da ekinler bitirmiştik. İki bağ da yemişlerini vermiş, ondan (verim bakımından) hiçbir şeyi noksan bırakmamış ve aralarında bir ırmak fışkırtmıştık. (İkisinden) Birinin başka ürün (veren yer)leri de vardı. Böylelikle onunla konuşurken arkadaşına dedi ki:
"Ben, mal bakımından senden daha zenginim, insan sayısı bakımından da daha güçlüyüm." Kendi nefsinin zalimi olarak (böylece) bağına girdi (ve): "Bunun sonsuza kadar kuruyup-yok olacağını sanmıyorum" dedi. "Kıyamet-saati'nin kopacağını da sanmıyorum. Buna rağmen Rabbime döndürülecek olursam, şüphesiz bundan daha hayırlı bir sonuç bulacağım." (Kehf Suresi, 32-36)
Mümin ise, yukarıdaki zihniyetteki insanların aksine "iman ettikten sonra doğru yoldan çıkmak"tan korkar. Kuran'da müminlerin bununla ilgili duasını Rabbimiz şöyle bildirmiştirr:
"Rabbimiz, bizi hidayete erdirdikten sonra kalplerimizi kaydırma ve Katından bize bir rahmet bağışla. Şüphesiz, bağışı en çok olan Sensin Sen." (Al-i İmran Suresi, 8)
Cehennemin yanına vardıktan sonra böyle bir seçim imkanı kalmayacağına, yalnızca yapılanların hesabı verileceğine göre, şimdiden aynı mantıkla hareket etmek gerekir. Nitekim mümin her an ahiret hayatına geçecekmiş gibi, cehennemin yakınlığını düşünerek hareket eder. Çünkü Allah,
ahiretteki pişmanlığın fayda getirmeyeceğini Kuran'da pek çok ayetiyle belirtmiştir. Bu konudaki ayetlerden biri şöyledir:
(Cehennemin) İçinde onlar (şöyle) çığlık atarlar: "Rabbimiz, bizi çıkar, yaptığımızdan başka salih bir amelde bulunalım." Size orda (dünyada), öğüt alabilecek olanın öğüt alabileceği kadar ömür vermedik mi?
Size uyaran da gelmişti. Öyleyse (azabı) tadın; artık zalimler için bir yardımcı yoktur. (Fatır Suresi, 37)
İşte Allah, iman edip salih amellerde bulunan kullarına böyle müjde vermektedir. De ki: "Ben buna karşı yakınlıkta sevgi dışında sizden hiçbir ücret istemiyorum." Kim bir iyilik kazanırsa, Biz ondaki iyiliği artırırız.
Gerçekten Allah, bağışlayandır, şükredene karşılığını verendir. (Şura Suresi, 23)
Ayette görüldüğü üzere, Allah'a ortak koşup, tümü O'na ait olan özellikleri kendi zihinlerinde başka varlıklara verenler, bu varlıkları Allah'ı severcesine sevmektedirler. Bu sevgi, Allah'a ortak koşma (şirk) üzerine kurulu bir sevgidir.
Sen Kuran'da sadece Rabbini "bir ve tek" (ilah olarak) andığın zaman, 'nefretle kaçar vaziyette' gerisin geriye giderler. (İsra Suresi, 46)
Allah'ın Kuran'da bildirdiği mümin özelliklerinin belli başlılarını şöyle maddeleştirebiliriz:
• Müminler ancak Allah'a kulluk ederler. O'ndan başka zihinlerinde ilahlaştırdıkları hiçbir varlık yoktur. (Fatiha Suresi, 1-7;
Nisa Suresi, 36) Allah'tan korkup-sakınırlar. Allah'ın yasakladığı veya rızasına aykırı olan bir şeyi yapmaktan çok çekinirler. (Al-i İmran Suresi, 102; Yasin Suresi, 11; Tegabün Suresi, 15-16; Zümer Suresi, 23)
• Yalnızca Allah'a güvenirler. (Bakara Suresi, 249; Tevbe Suresi, 25-26)
• Allah'tan başka hiç kimseden korkmazlar. (Ahzab Suresi, 39)
• Allah'a şükrederler. Bu nedenle ekonomik yönden darlıkta ya da bollukta olmaları onlara herhangi bir üzüntü ya da böbürlenme vermez. (Bakara Suresi, 172; İsra Suresi, 3; İbrahim Suresi, 7)
• Kesin bilgiyle iman etmişlerdir. Allah'ın rızasını kazanmaktan dönmek gibi bir düşünceye asla kapılmazlar.
Her gün daha şevkli ve heyecanlı biçimde hizmetlerini sürdürürler. (Hucurat Suresi, 15; Bakara Suresi, 4)
• Kuran'a kuvvetle bağlıdırlar. Tüm hareketlerini Kuran'a göre düzenlerler. Kuran'a göre yanlış olduğunu gördükleri bir tavırdan hemen vazgeçerler. (Araf Suresi, 170; Maide Suresi, 49; Bakara Suresi, 121)
• Sürekli Allah'ı anarlar.
Allah'ın herşeyi gören ve işiten olduğunu bilir, sürekli Allah'ın sonsuz kudretini hatırda tutarlar. (Al-i İmran Suresi, 191; Rad Suresi, 28; Nur Suresi, 37; Araf Suresi, 205; Ankebut Suresi, 45)
• Allah karşısında acizliklerini bilirler. Mütevazidirler. (Ancak bu, insanlara karşı aciz görünmek ve ezik tavırlar sergilemek demek değildir.)
(Bakara Suresi, 286; Araf Suresi, 188)
• Herşeyin Allah'tan olduğunu bilirler. Bu nedenle hiçbir olay karşısında telaşa kapılmaz, her zaman serinkanlı ve tevekküllü davranırlar. (Tevbe Suresi, 51; Teğabün Suresi, 11; Yunus Suresi, 49; Hadid Suresi, 22)
• Ahirete yönelmişler, asıl hedef olarak ahireti belirlemişlerdir. Ancak dünya nimetlerinden de faydalanır,
dünyada da cennet ortamının bir benzerini oluşturmaya çalışırlar. (Nisa Suresi, 74; Sad Suresi, 46; Araf Suresi, 31-32)
• Sadece Allah'ı ve müminleri dost ve sırdaş edinirler. (Maide Suresi, 55-56; Mücadele Suresi, 22)
• Akıl sahibidirler. Her an ibadet bilincinde olduklarından sürekli dikkatli ve uyanıktırlar.
Devamlı olarak müminlerin ve dinin lehine akılcı hizmetler yaparlar. (Mümin Suresi, 54; Zümer Suresi, 18)
• Tüm güçleriyle Allah adına inkarcılara, özellikle inkarcıların önde gelenlerine karşı büyük bir fikri mücadele verirler. Hiç yılmadan ve gevşemeden mücadelelerini sürdürürler. (Enfal Suresi, 39; Hac Suresi, 78; Hucurat Suresi, 15; Tevbe Suresi, 12)
• Hakkı söylemekten çekinmezler. İnsanlardan çekindiklerinden dolayı gerçeği açıklamaktan geri kalmazlar. İnkar edenlerin haklarında söylediklerine, alay ve saldırılarına aldırmazlar, kınayıcıların kınamasından korkmazlar. (Maide Suresi, 54, 67; Araf Suresi, 2)
• Allah'ın dinini tebliğ etmek için her yolu dener, çeşitli biçimlerde insanları Allah'ın dinine davet ederler. (Nuh Suresi, 5-9)
• Baskıcı değillerdir. Merhametli ve yumuşak huyludurlar. (Nahl Suresi, 125; Tevbe Suresi, 128; Hud Suresi, 75)
• Öfkelerine kapılmazlar, hoşgörülü ve bağışlayıcıdırlar. (Al-i İmran Suresi, 134; Araf Suresi, 199; Şura Suresi, 40-43)
• Güvenilir insanlardır. Son derece güçlü bir kişilik sergiler, etraflarına da güven telkin ederler. (Duhan Suresi, 17-18;
Tekvir Suresi, 19-21; Maide Suresi, 12; Nahl Suresi, 120)
• Büyücülük ve delilikle suçlanırlar. (A'raf Suresi, 132; Yunus Suresi, 2; Sad Suresi, 4; Hicr Suresi, 6; Kamer Suresi, 9)
• Baskı ve zulüm görürler. (Şuara Suresi, 49, 167; Ankebut Suresi, 24; Yasin Suresi, 18; İbrahim Suresi, 6; Neml Suresi,49, 56; Hud Suresi, 91)
• Zorluklara katlanırlar.
(Ankebut Suresi, 2-3; Bakara Suresi, 156, 214; Al-i İmran Suresi, 142, 146, 195; Ahzap Suresi, 48; Muhammed Suresi, 31; Enam Suresi, 34)
• Zulümden ve öldürülmekten korkmazlar. (Tevbe Suresi, 111; Al-i İmran Suresi, 156-158, 169-171, 173; Şuara Suresi, 49-50; Saffat Suresi, 97-99; Nisa Suresi, 74)
• İnkarcıların saldırı ve tuzaklarıyla karşılaşır, alaya alınırlar.
(Bakara Suresi, 14, 212)
• Allah'ın koruması altındadırlar. Aleyhlerinde kurulan tüm tuzaklar boşa çıkar. Allah, onları tüm iftira ve tuzaklara karşı koruyarak, onları üstün kılar. (Al-i İmran Suresi, 110-111, 120; İbrahim Suresi, 46; Enfal Suresi, 30; Nahl Suresi, 26; Yusuf Suresi, 34; Hac Suresi, 38; Maide Suresi, 42, 105; Nisa Suresi, 141)
• İnkarcılara karşı tedbirlidirler.
(Nisa Suresi, 71, 102; Yusuf Suresi, 67)
• Şeytanı ve yandaşlarını düşman edinmişlerdir. (Fatır Suresi, 6; Zuhruf Suresi, 62; Mümtehine Suresi, 1; Nisa Suresi, 101; Maide Suresi, 82)
• Münafıklara karşı mücadele eder, münafık karakterlilerle birlikte olmazlar. (Tevbe Suresi, 83, 95, 123)
• İnkarcıların zorbalıklarına engel olurlar. (Ahzab Suresi, 60-62; Haşr Suresi, 6;
Tevbe Suresi, 14-15, 52)
• Birbirlerine danışarak (istişare ile) hareket ederler. (Şura Suresi, 38)
• İman etmeyenlerin gösterişli yaşantısına özenmezler. (Kehf Suresi, 28; Tevbe Suresi, 55; Taha Suresi, 131)
• Zenginlik ve mevkiden etkilenmezler. (Hac Suresi, 41; Kasas Suresi, 79-80; Nahl Suresi, 123)
• İbadetlere titizlik gösterir, namaz, oruç ve benzeri ibadetleri
dikkatle yerine getirirler. (Bakara Suresi, 238; Enfal Suresi, 3; Müminun Suresi, 1-2)
• Çoğunluğa değil, Allah'ın verdiği kıstaslara uyarlar. (Enam Suresi, 116)
• Allah'a yakınlaşmak, örnek bir mümin olmak için gayret sarfederler. (Maide Suresi, 35; Fatır Suresi, 32; Vakıa Suresi, 10-14; Furkan Suresi, 74)
• Şeytanın etkisine girmezler.
(A'raf Suresi, 201; Hicr Suresi, 39-42; Nahl Suresi, 98-99)
• Atalarına körü körüne uymazlar. Kuran'a göre hareket ederler. (İbrahim Suresi, 10; Hud Suresi, 62, 109)
• Kadınların ezilmesine göz yummazlar. (Nur Suresi, 4; Talak Suresi, 6; Bakara Suresi, 231, 241; Nisa Suresi, 19)
• İsraftan kaçınırlar. (Enam Suresi, 141; Furkan Suresi, 67)
• İffetli davranırlar ve Allah'ın istediği şekilde evlenirler. (Müminun Suresi, 5-6; Nur Suresi, 3, 26, 30; Bakara Suresi, 221; Maide Suresi, 5; Mümtehine Suresi, 10)
• Dinde aşırılığa kaçmazlar. (Bakara Suresi, 143; Nisa Suresi, 171)
• Fedakardırlar. (İnsan Suresi, 8; Al-i İmran Suresi, 92, 134; Tevbe Suresi, 92)
• Temizliğe dikkat ederler.
(Bakara Suresi, 125, 168; Müddessir Suresi, 1-5)
• Estetik ve sanata önem verirler. (Sebe Suresi, 13; Neml Suresi, 44)
• Müminlerin arkasından konuşmaz, kusurlarını araştırmazlar. (Hucurat Suresi, 12)
• Haset etmekten kaçınırlar. (Nisa Suresi, 128)
• Allah'tan bağışlanma dileyenlerdir. (Bakara Suresi, 286; Al-i İmran Suresi, 16-17, 147, 193;
Haşr Suresi, 10; Nuh Suresi, 28)
Andolsun, Biz Nuh'u kendi kavmine (elçi olarak) gönderdik. Böylece kavmine dedi ki: "Ey Kavmim, Allah'a kulluk edin. O'nun dışında sizin başka ilahınız yoktur, yine de sakınmayacak mısınız?" Bunun üzerine, kavminden inkara sapmış önde gelenler dediler ki: "Bu, sizin benzeriniz olan bir beşerden başkası değildir.
Size karşı üstünlük elde etmek istiyor.
" (Müminun Suresi, 23-24)
Aynı suçlama Hz. Musa ve Hz. Harun'a da yapılmıştır. Firavun ve çevresi onlara; "... Siz ikiniz, bizi atalarımızı üzerinde bulduğumuz (yol)dan çevirmek ve yeryüzünde büyüklük sizin olsun diye mi bize geldiniz? Biz, sizin ikinize inanacak değiliz." (Yunus Suresi, 78) demişlerdir.
Müminlere atılan iftiralar daha farklı
boyutlara da varabilir. Tarih boyunca Allah'ın elçileri, etraflarındaki müminleri "büyüleyip-kandırmakla" suçlanmışlardır: Dediler ki: "Bunlar (Musa ve Harun) her halde iki sihirbazdır, sizi sihirleriyle yurdunuzdan sürüp-çıkarmak ve örnek olarak tutturduğunuz yolunuzu (dininizi) yok etmek istemektedirler." (Taha Suresi, 63)
...Kafirler dedi ki:
'Bu yalan söyleyen bir büyücüdür'. (Sad Suresi, 4)
Müslümanları karalamaya çalışanlar, kendi özelliklerini müminlere aitmiş gibi göstermeye çalışırlar. Öyle ki, Hz. Nuh gibi mübarek bir insan için "çok yalan söyleyen, kendini beğenmiş bir şımarık" (Kamer Suresi, 25) bile diyebilmişlerdir.
Sık sık gündeme getirilen bir başka iftira ise "delilik"
suçlamasıdır. Aslında bu suçlamanın ardında yatan ilginç bir kavrama eksikliği vardır. İnkar edenler, "Allah'ın rızasını kazanmak" gibi bir kavrama sahip olmadıklarından, müminlerin yalnızca bu amaca yönelmiş olarak hareket ettiklerini kavramakta zorlanırlar. Gerçekte hiçbir çıkar gözetmediklerini bildikleri müminlerin, bütün hayatlarını
Allah'ın rızası uğruna yaşamalarına anlam veremezler. Onların gözünde böylesine idealist bir tavır olsa olsa "delilik"tir. Nitekim bu iftirayı geçmişte sık sık kullanmışlardır. Firavun, Hz. Musa için "şüphesiz ki size gönderilmiş olan elçiniz gerçekten bir delidir" (Şuara Suresi, 27) demiş; kavmi, Hz. Nuh'u yalanlarken o bir "delidir" (Kamer Suresi, 9)
iddiasında bulunmuştur.
Müminler bunların yanında fuhuşla da suçlanmıştır. Hz. Yusuf ve tüm mümin kadınlara örnek olarak gösterilen Hz. Meryem, bu suçlamayla karşılaşmış mübarek insanlardandır. Çoğu peygamber "şaşırmışlık ve sapmışlık"la (Araf Suresi, 60) damgalanmak istenmiştir.
Bütün bunların "öncekilerin başına gelmiş"
ve bitmiş olaylar olduğunu düşünmek elbette son derece yanlış olur. Allah Kuran'da aynı şeylerin diğer müminlerin başına gelebileceğini de haber vermektedir. Dolayısıyla aynı suçlama ve karalamalarla, hak dini savunan ve böylelikle din ahlakından uzak çevreleri rahatsız eden her mümin karşılaşabilir.
Müslümanlar hakkında söylenenlerin,
her zaman bu tür bir karalama kampanyasının parçası olabileceği göz önünde bulundurulmalı ve Rabbimiz'in aşağıdaki ayetinde emrettiği gibi, "fasık" (doğru yoldan sapmış)ların getireceği bu tür haberlere "etraflıca araştırmadan" itibar edilmemelidir. Konuyla ilgili ayet şöyledir:
Ey iman edenler, eğer bir fasık, size bir haber getirirse,
onu 'etraflıca araştırın'. Yoksa cehalet sonucu, bir kavme kötülükte bulunursunuz da, sonra işlediklerinize pişman olursunuz. (Hucurat Suresi, 6)
SAYGILARIMLA