caferi_humeyni
New member
- Katılım
- 13 Şub 2006
- Mesajlar
- 242
- Tepkime puanı
- 0
- Puanları
- 0
CEBRAİL’İN ÖĞRETMENİ KİMDİR?
Hz. Ali mi, Ebu Bekir mi ?
Ehl-i Beytten gelen Hadis şudur:
Bir gün Hz. Cebrail (a.s), Resulullah’ın (s.a.a) yanında iken Hz. Ali (a.s) gelir. Cebrail (a.s) o zaman ayağa kalkar.
Resulullah (s.a.a), Hz. Cebrail’e (a.s): “Bu genç için mi ayağa kalkıyorsun?” diye sorar.
Cebrail (a.s) der ki: “Çünkü onun benim üzerimde öğretme hakkı vardır”.
Resulullah (s.a.a): “Nasıl bir öğretme hakkı vardır, ey Cebrail?” diye sorar.
Cebrail (a.s) der ki: “Allah-u Teala beni yarattığında bana sordu ki: Sen kimsin, adın nedir, ben kimim ve adım nedir? Ben ne cevap vereceğime hayret ettim. O zaman, nurlar aleminden bu genç geldi ve bana ne cevap vereceğimi öğretti. Bana buyurdu ki: “Sen Celil olan Rabbimsin ve adın Cemil’dir, ben de zelil olan kulum ve adım da Cebrail’dir. Bunun için ona ayağa kalktım ve onu tazim (saygıyla selamladım) ettim.”
Resulullah (s.a.a): “Ey Cebrail, yaşın kaç?” diye sorar.
Hz. Cebrail (a.s) der ki: “Ey Resulullah, Arş’ta bir yıldız var ki, her otuz bin yılda bir kez çıkıyor. Onun otuz bin kez çıktığını gördüm”
Resulullah Cebrail’e buyurdu ki: “Ey Cebrail, o yıldızı görsen tanır mısın ? ” Cebrail dedi ki: “Nasıl tanımam, tabi ki tanırım.” Bunun üzerine Resulullah buyurdu ki: “Ey Ali, emameyi cephenden çıkar.” İmam Ali, emameyi cephesinden çıkarınca yıldızı onun yüzünde gördü.
(Hüccet’ül İslam Muhammed Taki Şerif “Sahifet’il Ebrâr” c.2, s.34 / Nimetullah el-Cezairi “Envâr’ün Numâniyye” C.1, Bab: 1, S.15 / Yunus Ramadan “Buğyet’üt Tâlib fi Marifeti Aliyyibni Ebi Tâlib” s.295 Beyrut Bas. / Şeyh Ali en-Nimazi “Müstedrek Sefinet’ül Bihâr” C.2, S.23 / eş-Şeyh Muhammed el-Muzaffari “el-Katra” S.114 H.1407 Kum Bas. / es-Seyyid Hâşim el-Behrâni “Gâyet’ül Merâm” C.3, S.18 / el-Hafız Recep el-Bersi “Meşârik-u Envâr’ül Yakin Fi Esrâr Emir’ül Müminin” S.108 Seyyid Ali Aşur’un Tahkiki. / Es-Seyyid Haşim el-Behrâni “Ravdat’ül Ârifin” / Kutbuddin Muhammed bin Ali bin Abdulvehhab el-Eşkûri “Hayvet’ül Kulûb” / Büstân’ül Kerâme )
Sevgili arkadaşlar, Ehli Beyt mektebinden gelen rivayetlere göre hadis bu şekildedir. Ebu Bekir'i aşırı seven bir hadisçi İmam Ali'nin bu faziletini içine sindiremeyip hadisi şu şekilde tahrif etmiştir:
Cebrail (a.s.)'ın Hocası
Birgün Server-i Enbiyâ 's.a.v.' mescidde oturmuş idi. Cebrâîl aleyhisselâm geldi. Sultân-ı Enbiyâ, hazret-i Cebrâîl ile söyleşirdi. Eshâb-ı kirâm mescide gelip, Seyyid-i kâinâtı meşgûl görüp, bildiler ki, hazret-i Cebrâîl ile söyleşir. Sükût edip, oturdular. O sırada hazret-i Alî 'r.a.' içeri girip, selâm verip, yerine oturdu. Hazret-i Osmân 'r.a.' gelip, selâm verip, yerine oturdu. Sonra Ebû Bekr 'r.a.' gelip selâm verdikde, hazret-i Cebrâîl aleyhisselâm ayak üzerine kalkdı. Sultân-ı Enbiyâ hazretleri de ayak üzerine kalkdı. Eshâb-ı kirâm, Server-i kâinâtı ayak üzere kalkdığını görüp, hepsi ayağa kalkıp, hayret etdiler. Zîrâ Fahr-i âlem, Eshâb-ı güzînden kimseye ayak üzerine kalkmamışdır. Sonra bu husûsu, hazret-i Resûl-i ekremden sordular.
Buyurdular ki:
- Ebû Bekr-i Sıddîk mescide girip, selâm verdiği zemân, Cebrâîl aleyhisselâm Ebû Bekr-i Sıddîka ta'zîm için ayak üzerine kalkdı. Ben de ayak üzerine kalkdım. Sonra, yâ kardeşim Cebrâîl, Ebû Bekre ne için ta'zîm etdiniz, diye sordum.
Dedi ki:
- Yâ Resûlallah! Ebû Bekre ta'zîm bana vâcibdir. Zîrâ Ebû Bekr benim hocamdır. Ben sordum,
- Neden dolayı hocandır.
Cebrâîl aleyhisselâm dedi ki:
- Yâ Muhammed 'sallallahü aleyhi ve sellem'! Hak Sübhânehü ve teâlâ, Âdem aleyhisselâtü vesselâmı yaratdığı zemân, meleklere, hazret-i Âdeme secde ediniz, diye emr etdi. Benim hâtırıma geldi ki, secde etmiyeyim. Ben ondan efdalim. Zîrâ ki, o balçıkdan yaratılmışdır, dedim. Bunun üzerine olmağa niyyet eyledim. O zemân ki, Ebû Bekrin rûhu arş altında nûrdan bir köşk içinde idi. Köşkün kapısı açıldı, Ebû Bekrin rûhu çıkdı.
Bana dedi ki,
- Yâ Cebrâîl secde eyle. Sakın muhâlefet etme. Bunu üç kerre tekrârladı. Arkama üç kerre eliyle vurdu. O sırada kalbimden kibr ve enâniyyet ve inâd gitdi. Âdeme secde eyledim. Benden kibr ve enâniyyet, iblîse intikâl edip, Âdeme secde etmedi. Ebedî tard edilip, mel'ûn oldu ve ben de ebedî se'âdete kavuşdum. Yâ Muhammed 'sallallahü aleyhi ve sellem'! Ebû Bekr bu şeklde bana hoca olmuşdur, dedi.
Kaynak: (Seyyid Eyyub bin Sıddık “Menâkıb-ı Çihâr Yâri Güzîn”)
Ehli Sünnet kardeşlerime soruyorum: Acaba Ebu Bekir Cebaril'in hocası olsaydı, hayatını 40 yaşlarına kadar puta tapmakla geçirir miydi, hatta onun cahiliyedeki adı Abdullat (Lat adlı putun kulu) olur muydu?
Hz. Ali mi, Ebu Bekir mi ?
Ehl-i Beytten gelen Hadis şudur:
Bir gün Hz. Cebrail (a.s), Resulullah’ın (s.a.a) yanında iken Hz. Ali (a.s) gelir. Cebrail (a.s) o zaman ayağa kalkar.
Resulullah (s.a.a), Hz. Cebrail’e (a.s): “Bu genç için mi ayağa kalkıyorsun?” diye sorar.
Cebrail (a.s) der ki: “Çünkü onun benim üzerimde öğretme hakkı vardır”.
Resulullah (s.a.a): “Nasıl bir öğretme hakkı vardır, ey Cebrail?” diye sorar.
Cebrail (a.s) der ki: “Allah-u Teala beni yarattığında bana sordu ki: Sen kimsin, adın nedir, ben kimim ve adım nedir? Ben ne cevap vereceğime hayret ettim. O zaman, nurlar aleminden bu genç geldi ve bana ne cevap vereceğimi öğretti. Bana buyurdu ki: “Sen Celil olan Rabbimsin ve adın Cemil’dir, ben de zelil olan kulum ve adım da Cebrail’dir. Bunun için ona ayağa kalktım ve onu tazim (saygıyla selamladım) ettim.”
Resulullah (s.a.a): “Ey Cebrail, yaşın kaç?” diye sorar.
Hz. Cebrail (a.s) der ki: “Ey Resulullah, Arş’ta bir yıldız var ki, her otuz bin yılda bir kez çıkıyor. Onun otuz bin kez çıktığını gördüm”
Resulullah Cebrail’e buyurdu ki: “Ey Cebrail, o yıldızı görsen tanır mısın ? ” Cebrail dedi ki: “Nasıl tanımam, tabi ki tanırım.” Bunun üzerine Resulullah buyurdu ki: “Ey Ali, emameyi cephenden çıkar.” İmam Ali, emameyi cephesinden çıkarınca yıldızı onun yüzünde gördü.
(Hüccet’ül İslam Muhammed Taki Şerif “Sahifet’il Ebrâr” c.2, s.34 / Nimetullah el-Cezairi “Envâr’ün Numâniyye” C.1, Bab: 1, S.15 / Yunus Ramadan “Buğyet’üt Tâlib fi Marifeti Aliyyibni Ebi Tâlib” s.295 Beyrut Bas. / Şeyh Ali en-Nimazi “Müstedrek Sefinet’ül Bihâr” C.2, S.23 / eş-Şeyh Muhammed el-Muzaffari “el-Katra” S.114 H.1407 Kum Bas. / es-Seyyid Hâşim el-Behrâni “Gâyet’ül Merâm” C.3, S.18 / el-Hafız Recep el-Bersi “Meşârik-u Envâr’ül Yakin Fi Esrâr Emir’ül Müminin” S.108 Seyyid Ali Aşur’un Tahkiki. / Es-Seyyid Haşim el-Behrâni “Ravdat’ül Ârifin” / Kutbuddin Muhammed bin Ali bin Abdulvehhab el-Eşkûri “Hayvet’ül Kulûb” / Büstân’ül Kerâme )
Sevgili arkadaşlar, Ehli Beyt mektebinden gelen rivayetlere göre hadis bu şekildedir. Ebu Bekir'i aşırı seven bir hadisçi İmam Ali'nin bu faziletini içine sindiremeyip hadisi şu şekilde tahrif etmiştir:
Cebrail (a.s.)'ın Hocası
Birgün Server-i Enbiyâ 's.a.v.' mescidde oturmuş idi. Cebrâîl aleyhisselâm geldi. Sultân-ı Enbiyâ, hazret-i Cebrâîl ile söyleşirdi. Eshâb-ı kirâm mescide gelip, Seyyid-i kâinâtı meşgûl görüp, bildiler ki, hazret-i Cebrâîl ile söyleşir. Sükût edip, oturdular. O sırada hazret-i Alî 'r.a.' içeri girip, selâm verip, yerine oturdu. Hazret-i Osmân 'r.a.' gelip, selâm verip, yerine oturdu. Sonra Ebû Bekr 'r.a.' gelip selâm verdikde, hazret-i Cebrâîl aleyhisselâm ayak üzerine kalkdı. Sultân-ı Enbiyâ hazretleri de ayak üzerine kalkdı. Eshâb-ı kirâm, Server-i kâinâtı ayak üzere kalkdığını görüp, hepsi ayağa kalkıp, hayret etdiler. Zîrâ Fahr-i âlem, Eshâb-ı güzînden kimseye ayak üzerine kalkmamışdır. Sonra bu husûsu, hazret-i Resûl-i ekremden sordular.
Buyurdular ki:
- Ebû Bekr-i Sıddîk mescide girip, selâm verdiği zemân, Cebrâîl aleyhisselâm Ebû Bekr-i Sıddîka ta'zîm için ayak üzerine kalkdı. Ben de ayak üzerine kalkdım. Sonra, yâ kardeşim Cebrâîl, Ebû Bekre ne için ta'zîm etdiniz, diye sordum.
Dedi ki:
- Yâ Resûlallah! Ebû Bekre ta'zîm bana vâcibdir. Zîrâ Ebû Bekr benim hocamdır. Ben sordum,
- Neden dolayı hocandır.
Cebrâîl aleyhisselâm dedi ki:
- Yâ Muhammed 'sallallahü aleyhi ve sellem'! Hak Sübhânehü ve teâlâ, Âdem aleyhisselâtü vesselâmı yaratdığı zemân, meleklere, hazret-i Âdeme secde ediniz, diye emr etdi. Benim hâtırıma geldi ki, secde etmiyeyim. Ben ondan efdalim. Zîrâ ki, o balçıkdan yaratılmışdır, dedim. Bunun üzerine olmağa niyyet eyledim. O zemân ki, Ebû Bekrin rûhu arş altında nûrdan bir köşk içinde idi. Köşkün kapısı açıldı, Ebû Bekrin rûhu çıkdı.
Bana dedi ki,
- Yâ Cebrâîl secde eyle. Sakın muhâlefet etme. Bunu üç kerre tekrârladı. Arkama üç kerre eliyle vurdu. O sırada kalbimden kibr ve enâniyyet ve inâd gitdi. Âdeme secde eyledim. Benden kibr ve enâniyyet, iblîse intikâl edip, Âdeme secde etmedi. Ebedî tard edilip, mel'ûn oldu ve ben de ebedî se'âdete kavuşdum. Yâ Muhammed 'sallallahü aleyhi ve sellem'! Ebû Bekr bu şeklde bana hoca olmuşdur, dedi.
Kaynak: (Seyyid Eyyub bin Sıddık “Menâkıb-ı Çihâr Yâri Güzîn”)
Ehli Sünnet kardeşlerime soruyorum: Acaba Ebu Bekir Cebaril'in hocası olsaydı, hayatını 40 yaşlarına kadar puta tapmakla geçirir miydi, hatta onun cahiliyedeki adı Abdullat (Lat adlı putun kulu) olur muydu?