Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Cariye nedir, ne değildir bilen var mı?

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,132
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
Bu günün izahta zor konularından birisi sanıyorum ki cariye konusudur.

Şimdiye kadar bu konuda okuduklarım ile bir yere varamadım

Formda olduğum süre içinde çok farklı fikirlerin varlığını gördüm

Bu konuyu bilenler fikirlerini yazar mı?

Cariye için Kuran ne diyor?

Sünnet ve hadis ne yol gösteriyor?

Cariye bu devir de kim?

Artık yoksa, Kuran bu konuda, bu devre ilişkin bir mesaj vermedi mi? Sadece geçmiş içinmiydi mesajı?

Asrı sadette cariye-efendi yakınlaşmasının hükmü nasıldı? vs.

Evvelen Allah razı olsun cevaplandıranlara...
 

rusen_alp

New member
Katılım
11 Mar 2007
Mesajlar
1,475
Tepkime puanı
86
Puanları
0
Yaş
42
Konum
ruhlar aleminden
Cariye savaşta ele geçirilen kadın esir olduğu için bir çeşit savaş ganimeti olarak da adlandırılabiliyor, fakat günümüzde savaş olmadığı için esirde olamayacağına göre cariye de olmuyor.
 

Mücahid

New member
Katılım
17 Mar 2007
Mesajlar
2,553
Tepkime puanı
223
Puanları
0
Yaş
57
Konum
Tr
"Irzlarını korurlar. Yalnız eşlerine ya da ellerinin altında bulunan cariyelerine karşı korumazlar. Bundan ötürü de onlar kınanmazlar. Ama kim bundan ötesini ararsa, onlar sınırı aşanlardır."MERAİC-29 -30

Böylece islam eşlerle ve el altında bulunan cariyelerle kurulan temiz ilişkiyi onaylıyor. -Cariyeler, yasal bir nedenden dolayı sahip bulunulan kadınlardır-. islamın kabul ettiği tek yasal gerekçe de Allah yolunda yapılan savaşta esir almaktır. Çünkü islamın onayladığı tek savaş Allah yolunda olanıdır. Savaş esirleriyle ilgili asıl hüküm, Muhammed suresindeki şu ayette vurgulanmıştır: "Savaşta kafirlerle karşılaştığınız zaman onların boyunlarını vurun. Sonunda onlara üstün geldiğinizde onları esir Alin. Savaş sona erince, onları ya karşılıksız, ya da fidye ile salıveriniz." (Muhammed suresi 4) Fakat bazan günün koşullarından dolayı esirler ne karşılıksız ne de fidye karşılığı serbest bırakılmayabilirler. Çünkü karşı taraf -başka bir isim altında da olsa- herhangi bir şekilde Müslüman esirleri köleleştirirse Müslümanların ellerindeki esirler de köleleştirilirler. Bu durumda islam, sadece sahiplerinin cariyelerle ilişki kurmalarına izin verir. Onların özgürlüklerini ise, islamın bu kaynağın kuruması için öngördüğü birçok yola havale eder. islam bu konuda açık ve temiz ilkelerini belirleyerek, bu kadın esirlerin iğrenç bir cinsel kargaşaya neden olmalarını önler. Nitekim eski-yeni savaşlarda esir düşen kadınlar hep bu iğrenç bataklığa düşmüşlerdir. Bu yüzden islam aldatmaca yönüne gitmiyor, meseleyi olduğundan başka türlü göstermiyor. Savaş esiri kadınlar düpedüz cariye oldukları halde bunlar özgürdürler diye göz boyamaya kalkışmıyor.

"Ama kim bundan ötesini ararsa, onlar sınırı aşanlardır."

Bununla islam, bu açık ve dolambaçsız şekilden başka her türlü cinsel pisliğin yüzüne kapıyı kapıyor. Aslında islam bu doğal görevin kendisinde bir pislik görmüyor. pislik bunu çarpıtmakta, iğrenç bir ilişkiye döndürmektedir. islam ise, temizdir, açıktır, tutarlıdır
 

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,132
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
Değerli Mücahid
Günümüzde bu konuyu çarpıtarak, farkı yollara tevessüle kalkışanlar varmı veya olmuşmudur, bilginiz var mı?
 

Mücahid

New member
Katılım
17 Mar 2007
Mesajlar
2,553
Tepkime puanı
223
Puanları
0
Yaş
57
Konum
Tr
Sevgili bekir aslında yazdığım cevabın tam istediğin cevap olmadığını bende biliyorum zira tek bi başlığı cevapladı.Anladığım kadarıyle sorunuzda imalar var fakat yanlış yorumlamak tan çekindiğim için şimdilik sükutu tercih ediyorum.Dua ile
 

chamdali

New member
Katılım
28 Nis 2006
Mesajlar
647
Tepkime puanı
123
Puanları
0
Değerli chamdali

Sağol, gayet faydalı oldu

Faydalı olmasına sevindim. Aşağıda aynı yazarın başka bir yazısı var. Onu da istifadenize sunuyorum:

Kur'an Köleliği Kaldırdı mı?

Kur'an'ın, indiği dil, tarih, kültür ve coğrafya evreninde kölelik kurumunu yerleşik bulduğunu görüyoruz. Eski dünyaya paralel seyreden bu yerleşik uygulama, "indiği dil, tarih ve coğrfaya evreninin tozuna toprağına bulanarak oluşan" bir kitabın haliyle bünyesine de yansıdı. Bu nedenle Kur'an'da esirlerden, kölelerden, esir kadınlardan vs. bahsedildiğini görürüz.
Fakat bu durum bütün bunların onaylandığı anlamına gelmiyor.
Köleliğin genel olarak insanlıkta, özel olarak da sonraki çağlarda Müslümanlar arasında da sürmüş olması, aslında tam olarak kaldırılmadığı anlamına mı gelir? Bir şey hakkında teorik olarak kaldırma çağrısı yapmakla, o şeyin pratikte kaldırılamamış olması, pratikteki gibi düşünüldüğü manasına mı gelir?
Mesela Kur'an adam öldürmeyi, faizi, hırsızlığı, zinayı kaldırdı; fakat bunlar o günde devam etti, bugünde hala devam ediyor. Buna bakarak, "Aslında tam olarak kaldırmak istememişti, zamanın akışına bırakmıştı" diyebilir miyiz?
"Onlar hakkında yasaklayıcı açık hükümler var; ama kölelik hakkında yok" denirse, "Bir şeyin kaldırılmak istenmesi illa yasaklayıcı bir hükümden mi çıkar?" sorusunun cevaplandırılması gerekir.
Zira Kur'an'da bir çok kaldırılmak istenen hal veya davranış var ki, yasaklayıcı bir dille gelmediği halde yasaklanmıştır, kaldırılmıştır. Mesela "Vay o kaş göz işareti yaparak insanların alay edenlerin (hümezetü'l-lümeze) haline" veya "Onlar ki gözlerini harama bakmaktan çevirirler, ırz ve namuslarını korurlar, namaz kılarlar, zekat verirler, zina etmezler" vs. ayetlerine bakarak, burada emir verilmiyor; tasvir yapılıyor, yani yasaktır, haramdır, caiz değildir denmiyor" diyerek, bunların emredilmediğini veya yasaklanmadığını mı söyleyeceğiz?
***
Kanaatimce Kur'an, tıpkı içkiyi 23 yıl içinde aşama aşama kaldırdığı gibi kölelik kurumunu da aynı şekilde aşama aşama kaldırmıştır. Bunu kaldırmayan, dahası kaldırmak kendilerine zor gelen o günkü çağ ve iklimdir. Yani Kur'an köleliği kendi sosyal teorisinde kaldırmıştır; kaldırmayan o günkü pratik hayattır. Bu durum, daha sonraki devirlerde aslında tam olarak kaldırmadığı; zamanın akışına bıraktığı şeklinde anlaşılmıştır. Sonraki devirlerde, bu konuda gösterilen ihmal ve başarısızlık sanki Kur'an'ın iradesiymiş gibi algılanmıştır.
Bunu şu gerekçelere dayandırıyorum:
Daha ilk Mekki surelerde Kur'an, köle özgürleştirmekten (fekku raqabe) bahsediyor: "Biz insana iki göz vermedik mi? Bir dili ve iki dudağı yok mu onun? Ona yürüyeceği iki yol gösterdik. Fakat o zor olana yanaşmadı. Bilir misin, nedir zor olan? Bir kölenin zincirlerini kırmak… Zor zamanda vermek…Öksüzün başını okşamak… Düşmüşün elinden tutmak…İman etmek, göçlüklere göğüs gerip acıları paylaşmak; sevgi ve merhamet yumağı olmak…İşte erdemliler bunlardır. Kâfirlik edenler ise şer odaklarıdır. Onların, ateşe atılıp üzerlerine kilit vurulacak! (Beled: 8-20).
Ayette geçen "fekku raqabe", köleyi, kölelik zincirinden çözmek; bu zinciri parçalamak, kırmak, darmadağın etmek" anlamına geliyor. Çünkü "fekk" kelimesi sözlükte "hürr" kelimesinden daha şiddetlidir ve Mekke döneminin ruhuna uygun olarak, bir şeyi parçalamak, söküp atmak, kırmak, darmadağın etmek demektir.
Medine'ye gelince aynı paralelde hürriyet, özgürlük manasına gelen "hürr" kökünden "tahrir" kelimesinin kullanıldığını görüyoruz; "tahriru raqabe" (köle özgürleştirmek)…
Böylece, "boyunduruk altına girmiş; köle" anlamına gelen "raqabe" veya "riqab" kelimesinin Kur'an'da dokuz yerde geçtiğini görüyoruz. İlkini yukarıdaki ayette verdik, diğerleri ise şunlardır:
"Bir muminin diğer mümini öldürmeye hiçbir şekilde hakkı yoktur. Fakat kim bir mümini yanlışlıkla öldürürse, mümin bir köleyi özgürlüğüne kavuşturması ve ölenin mirasçılarına tatmin edici bir diyet vermesi gerekir. Fakat mirasçılar diyetten vazgeçerlerse gerekmez. Eğer öldürülen -kendi mümin olmakla beraber- size düşman bir kavimden ise, o zaman öldürenin mümin bir köleyi özgürlüğüne kavuşturması gerekir. Şayet antlaşmalı olduğunuz bir kavimden ise, mirasçılarına tatmin edici bir diyet vermek ve mümin bir köleyi özgürlüğüne kavuşturmak icap eder. Bunlara gücü yetmeyen, Allah'a tövbe ederek, peş peşe iki ay oruç tutmalıdır. Allah, her şeyi bilendir, çok bilgedir." (4/92).
"Allah düşünmeden etiğiniz yeminlerden sizi sorumlu tutmaz. Ancak bile bile kendinizi bağladığınız yeminlerinizden sizi sorumlu tutar. Bunun kefaret olarak bedeli çoluk çocuğunuza yedirdiğinizin orta derecesinden on fakiri doyurmak yahut giydirmek veya bir köleyi özgürlüğüne kavuşturmaktır. Bunlara gücü yetmeyen ise üç gün oruç tutmalıdır. İşte yemin edip de bozmanın cezası budur. Şu halde yeminlerinizi koruyun. Allah size hükümlerini böylece açıklıyor ki, şükretmesini bilesiniz." (5/89)
"Kadınlarından "Sen artık bana annem gibisin" diyerek ayrılmaya kalkıp da sonra cayanlar tekrar ilişkiye girmeden önce bir köleyi özgürlüğüne kavuşturacaklardır. İşte size tavsiye edilen budur. Allah her ne yaparsanız haberdardır." (58/3)
"İyilik, yüzlerinizi doğuya ve batıya çevirmeniz değildir. Asıl iyilik; Allah'a, ahiret gününe, meleklere, kitaba ve peygamberlere inanmanız, o çok sevdiğiniz servetlerinizden akrabalar, öksüzler, ihtiyaç sahipleri, yolda kalmışlar, düşmüşler ve kölelikten kurtulmak isteyenler için harcamanız, cân-ı gönülden namaz kılmanız, zekât vermeniz, sözünüzün eri olmanız, zorluklara ve sıkıntılara göğüs germenizdir. İşte bunlardır sözü namus bilenler! İşte bunlardır Allah bilinciyle yaşayanlar." (2/177)
"Sadakalar ancak yoksullar, düşkünler, zekât memurları, kalpleri ısındırılmak istenenler, köleler, borçlular, Allah yolundakiler ve yolu kesilmişler içindir. Allah böyle farz kıldı. Allah bilendir, bilgedir." (9/60)
***
Görüldüğü gibi, Kur'an'da, doğrudan doğruya köle anlamına gelen "reqabe" kelimesinin kullanıldığı yaptırım ifade eden ayetler bunlardır.
Demek ki Mekke'de (90/Beled), üstelik insanlara bir yokuşa tırmanma gibi zor geleceği söylene söylene kölelik zincirlerini kırıp atma (fekku ragabe) çağrısı ile başlayan süreç, Medine'de köle özgürleştirme (tahriru ragabe) operasyonları ile sürdürülüyor. Yani "teori", "pratiğe" dökülüyor.
Şimdi burada, köleliğin tümden kaldırılmadığı; zamanın akışına bırakıldığı sonucu çıkarılabilir mi? Başka bir deyişle köleliğin fiilen, hemen orada kaldırılmamış olması kimin suçudur? "Teoride" mi bir yetersizlik var? Yoksa bunu pratiğe aktaranlar işi yavaşa almış, savsaklamış mıdır? Öyle görünüyor ki şu ana kadar söylenenler, yeterli, kesin ve emredici bir ayetin gelmemiş olduğu yönündedir. Müslüman dünyada bunun için kölelik açıkça kaldırılmamıştır (!).
Kafası "fıkıh" mantığı ile çalışmaya alıştırılmış Müslüman bilinç, illa "haramdır, yasaktır, caiz değildir" gibi "fetva formatında" ayetlerin gelmesini beklediğinden veya Allah'ın da bir molla gibi konuşacağını sandığından, hala kölelik kaldırılmadı denilip duruluyor.
Oysa buradan anlaşılması gereken, tıpkı içki ayetinin aşama aşama kaldırılması ve fakat içene ne ceza verileceğinin söylenmemiş olması gibi, tıpkı aşama aşama namaza alıştırılması ve fakat namazın nasıl kılınacağının söylenmemiş olması gibi, köleliğin de, daha ilk Mekki surede (90/13) kaldırılmış olduğu ve bunun peygamber ölene kadar da yürürlüğe konduğudur. İşte bu yaşayan süreç kaldırma operasyonunun bizzat kendisidir. Bunun illa "fetva formatında" söylenmesi ve yapılması gerekmiyor.
Kur'an, konuyla ilgili en şiddetli kelimeyi kullanıyor; fekku reqabe; (köleliği, kölelik zincirini, kölelik kurumunu) sökmek, kırıp atmak, paramparça etmek… Üstelik daha Mekke'nin ilk yıllarında…
Medine'de de modern dünyanın pek sevilen, en popüler kavramını kullanıyor; tahrir; hürleştirmek, özgürleştirmek…
Allah aşkına daha ne yapsın? Yok illa "caiz değildir, haramdır" vs. diyecek (!).
***
Bunun böyle olduğunu, ne kölesi ne de cariyesi hiçbir zaman olmamış-ki Maria nikahlı eşi, Zeyd evlatlığıdır-, kendisine köle gibi hizmet edilmesinden nefret eden, önünden arkasından korumalar gibi yürünmesini istemeyen, bir mecliste kapının yanında oturan, odadakilere su dağıtan, dışarıdan gören birisinin "Hanginiz Muhammed" diye soracak kadar topluluğa karışıp giden, birinden bir su isterken bile utanan ve kendini etrafındakilere "Kuru hurma yiyen bir kadının oğlu" olarak tanıtan başta Hz. Peygamber olmak üzere, on yıl gibi kısa bir sürede Medine'de kurulan "Adalet Devleti"nin insanlığı kölelik kurumundan kurtarmayı amaçladığını, bunun bilfiil adımlarını attığını, operasyonlarını başlattığını İslam'ın büyük yenilikçisi Hz. Ömer görmüştür ve gereğini yapmaktan çekinmemiştir. Fakat o günkü kabile, rant ve ganimet mantığı buna direnmiştir.
Bakın, nasıl?
Hz. Ömer "Hiçbir Arab köle yapılamaz" diyerek, ordunun (Emevi aşiretleri) savaşlarda esir alıp köle yaptığı insanları özgür bırakmıştır. Bu sözden amacı, "Arab olmayanlar köle yapılabilir" diye inandığı için değil, orduyu (kabile, rant ve ganimet mantığı ile direnen Emevi kadrolarını) hiç olmazsa buna ikna etmekti. Nitekim bu konuda başarılı oldu; fakat bunu genele yayamadı. Çünkü karşısında direnen geniş bir kabile, rant ve ganimet bloğu vardı; dahası "silahlı kuvvetler" onların elindeydi.
Mısır'ın fethi sırasında kendileriyle çarpışan birkaç köy halkı ceza olarak köle diye satılıp Arabistan'ın her tarafına dağıtıldığı zaman, Hz. Ömer bunları toplayarak Mısır'a geri göndermiş ve valiye yazdığı mektupta onların köle yapılmasının doğru olmayacağını bildirmiştir. İbni Haldun'un (öl. 1408) talebesi olan el-Makrizi (öl. 1442) el-Hıtat adlı eserinde hadiseyi etraflıca anlatır ve köylerin tek tek isimlerini verir.
Menazir adlı şehrin fethinden sonra, ordunun savaş esirlerini ele geçirip köle edinmesine rağmen Hz. Ömer, bunları serbest bırakmış ve bunlara arazi vergisi ile cizye tahakkuk ettirilmesini emretmişti. Keza hiçbir çiftçi ve zanaatkarın köle yapılmamasına dair Musa el-Eş'ari'ye mektup göndermişti.
Yine çocuk doğuran köle bir kızın, hala köle olarak alınıp satılmasını yasakladı. Efendisi ile antlaşma yaparak, bilirli bir miktar karşılığı serbest kalmak isteyen kölenin bu talebini dikkate alma "mecburiyeti" getirdi. Halbuki, "abdest alırken kölesi suyunu, cariyesi havlusunu tutan" bir çok "fakih" bunun mecburi olmadığını söylüyordu. Enes'in kölesi Sirin efendisi ile böyle bir antlaşma yapmak istemişti. Enes'in bunu rededdetmesi üzerine Sirin davayı Hz. Ömer'e götürdü. Halife, Enes'i kamçılatıp Kur'an'ın hükmüne atıf yapıca Enes rıza göstermek mecburiyetinde kaldı.
Yine Hz. Ömer, Pers impatorluğundan kalma "devşirme" sistemini de kaldırdı. Babanın oğlundan, ananın kızından daha küçükken esir alınarak veya köle yapılarak ayrılmasına, aileleri ile bağının kopartılmasına karşı çıkarak, böyle bir uygulamaya yasak getirdi…
(Bu ve buna benzer bir çok bilgiyi ayrıntılı bir şekilde Belazuri'nin Futuhu'l-Buldan, Makrizi'nin el-Hıtat, Buhari'nin el-Mekatip babında ve Şibli Numani'nin muhteşem eseri el-Faruk (Bütün yönleriyle Hz. Ömer ve Devlet İdaresi) adlı eserlerden okuyabilirsiniz. Ayrıca "İslam'ın yenilikçileri" adlı çalışmamızın Hz. Ömer bölümüne bakabilirsiniz.)
***
Şimdi, bütün bu uygulamaların, Kur'an'ın köleliği tam olarak kaldırmamasından ve zamanın akışına bırakmasından kaynaklandığı şeklinde yorumlamak mümkün değildir. Olay, kaldırmayıp iyileştirme veya zamanın insafına bırakma olayı değildir. Bu, daha Mekke'nin ilk yıllarında "fekku raqabe" veya "tahriru raqabe" (kölelere özgürlük) çağrısıyla başlayan, hükmü verilmiş, kararı çıkmış, kalemi kırılmış bir iradenin, bütün "iç" direnmelere rağmen sürdürülmesi, Mekke'de kaldırılan bayrağın, Medine'nin, oradan da tüm insanlığın burçlarına dikilmesi olayıdır. Fakat bu bayrak ne yazık ki yere düşmüştür.
Ayette geçtiği gibi "zor gelen, kabullenilemeyen, sarp bir yokuşa sürülmek gibi görülen veya suyu tersine akıtmak gibi algılanan" olaya, en büyük direnç bizzat İslam'ın içinden, yani Müslümanlardan gelmiştir. Hz. Ömer, en çok bunlara direnmiştir. "İşi yokuşa sürerek", "zor gelsede direterek", "suyu tersine akıtarak" insanlık tarihinde ancak büyük devrimcilerde görülebilen bir şeyi yapmış ve bunu hayatıyla ödemiştir. Kabile, rant ve ganimet mantığı ile hareket eden, eski Pers ve Roma devlet geleneklerine, köleci uygulamalarına kendini kaptıran, o günkü ordu, yani Beni Umeyye "derin devleti" planladığı bir süikast sonucu Hz. Ömer'i şehit etmiştir.
Kanaatimce Hz. Ömer'in anladığı doğruydu. Kur'an'ın köleliği kaldırmadığına inansaydı, bu kadar diretmez ve hayatına malolan böylesi sert bir politika izlemezdi. Kölelik o günkü kabile mantığında rant devşirme kaynağıydı ve kaldırılmasına iyi gözle bakılamazdı. Fethedilen bir köyün köle statüsüne sokulan ahalisinden sadece bir Emevi aşiret ağasına yüzbinlerce dinarlık rant akıyordu.
***
Şu halde, Kur'an'ın köleliği kaldırdığını değil, asıl kaldırmadığını söylemek mümkün değildir. Kur'an insanlığın başına bela olan bütün kadim suçları; adam öldürme, hırsızlık, zina, faiz vs. hepsini kaldırmış, bütün insanlık dışı uygulamaları; kölelik, işkence, kadını aşağılama, ırkçılık vs. yasaklamıştır. Çünkü Kur'an kendini "hablun minennas" (insanlığın ipi; ana yolu, temel değerleri) olarak takdim etmiş ve buna aynı zamanda "hablun minellah" (Allah'ın ipi; yolu, temel değerleri) demiştir. Bu ikisini aynı ayette (3/112) birbirini tefsir edercesine peşpeşe kullanmıştır.
Kölelik hakkında İlla "yassak" diye emir mi gelmesi lazım? "Zina etmezler, içki içmezler" deyince, "Cümle emir kipinde değil geniş zaman kipinde gelmiş" diye burada bir emir verilmediği sonucunu mu çıkaracağız? Emir sadece "emir kipinden" çıkmaz. Köleliğin yasaklanmış olduğuna dair açık bir hüküm; "la yecuz (caiz değildur) arayanlar, ilahi hitabın tabiatına dair algılarını gözden geçirmelidirler.
Şu an baktığımızda, Kur'an'ın gerek emir kipiyle, gerek olumsuzlama, gerek tavır alma ve çirkin gösterme, gerekse tehdit ve sakındırma yoluyla yasakladığı bir çok suç ve günah insanlıkta hala devam ediyor. Kur'an, çeşitli yollarla yasaklamış olmasına rağmen, o gün tümüyle engel olamadığı gibi bugünde engel olamıyor. Buna bakarak, yani bunların hala sürmesine bakarak Kur'an'ın bunları yasaklamadığı sonucunu mu çıkaracağız?
Kölelik de böyledir; olumsuz tavır takındığı, çirkin bulduğu ve böylece de kaldırdığı, men ettiği halde, kimilerine hala ayette geçen ifadelerle "zor geldiği", "sarp bir yokuşa sürülmek" gibi algılandığı, yani "akıntıya kürek çekmek" olarak görüldüğü anlaşılıyor. Bunun için de tam olarak kaldırmadı; zamana bıraktı diyorlar. Oysa doğru olan şöyle demektir: "Kaldırdı; fakat zaman ona direndi."
Bilakis sonraki gelenler uygulamadılar, savsakladılar, sürdürmediler. "Sosyal yapı kölelik üzerine kuruluydu, her şey altüst olurdu" değil; "Siyasal yapı, kabile, devlet ve iktidar hatta giderek imparatorluk düzeni onun üzerine kuruluydu, iktidar ellerinden giderdi, rantın kaynağı kesilirdi…"
Bunun için Pers'in ve Roma'nın köleleri, cariyeleri, odalıkları, devşirmeleri daha kolay, daha tatlı geldi. Kaldırma kararını sürdürmek isteyeni, bunun için çalışanı ise bertaraf ederek, Kur'an'ın başlattığı evrensel özgürlük çağrısını (fekk, tahrir) doğduğu topraklara gömdüler.
Şüphesiz bunu yapanlar sırf Allah'ın kararına karşı gelmek için bunu yapmış değillerdi. Çünkü Allah'ın böyle bir kararı olmadığını düşünüyorlardı. Daha doğrusu işlerine öyle geliyordu. Oysa Allah'ın böyle bir kararı veya iradesi olup olmadığını, sadece köle (raqabe) kelimesinin geçtiği yukarıdaki dokuz ayeti okuyarak bile hemen anlayabilirsiniz. Ama anlamak istemeyince anlaşılmıyor işte…
Niyet bu olunca tıpkı Yahudilerin "Yok ineğin rengini söylesin, yok açıkça bildirsin, yok tarif etsin" demeleri gibi, "Yok emir kipinde gelsin, yok açık açık emretsin, yasaktır, kaldırılmıştır, caiz değildir kelimelerini bizzat telaffuz etsin" denilir durulur. Öye yandan da, "Birbirinizi öldürmeyin, boğazına sarılmayın" apaçık emri olmasına rağmen, mızrakların ucuna mushaf takılıp müslüman müslümanın kanını döker, boğazına sarılır.
Demek ki esas sorun bu değil. Türkçe'de bir söz var; leb demeden leblebiyi anlamak deriz. Bir küçük işaret yeter emri almak için; eğer niyetiniz emir almaksa…
Şimdi çağımızın yeni Hz. Ömerlere şiddetle ihtiyacı vardır; aksi halde bayrak burçlara dikilmemiş olacak. Üzerinde "fekku raqabe" (kölenin zinciri kırılsın) "tahriru reqabe" (köleye özgürlük) yazılı o bayrağı düştüğü yerden kaldırma zamanı çoktan geldi de geçiyor. Asırlar oldu düştüğü yerde duruyor hala.
Neredesin ey kuru hurma yiyen kadının oğlu?
Neredesin ey Faruk?

R.İhsan ELİAÇIK
 

sinang

New member
Katılım
10 Eyl 2006
Mesajlar
1,628
Tepkime puanı
276
Puanları
0
Konum
bezm-i ezelden
Cari açık anlamında olup,cari hesap açık hesap veya sadakayı cariye amel defterinin açık tutulduğu sadakalar (cami,okul.sebiller..)dır.İlk önce İslam köleleliği niçin kaldırmamıştır.Bunu bilmek gerekir,İslamın içtima-i düzenine karşı çıkan,temel değerlerine saygı duymayan ve müslüman ahaliye saldırgan davranışlar sergileyenlere karşı müslüman idarecilerce salık verilecek cihad kararı sonucu ortaya çıkan esirlerin mübadele veyahut fidye ile değiştirilmemeleri durumunda bunlar müslüman ailelere köle olarak pay edilir.Bunun en önemli sebeblerinden biri bu kişilerin ıslahı,etkisizleştirilmeleri veyahut oluyorsa kazanımlarıdır.Herhalde bu esirleri haps etmek hem onların nefretlerini artıracak,bunaltacak,hem iş verimsizliğine sebeb olacaktır.Serbet bırakılsalar tekrar eski ortamlarında birleşip şerri yaymaya çalışacak ve tehlike oluştumaya devam edeceklerdir.İşte bu noktada İslam orta yol olarak bunları müslüman oluncaya kadar Müslüman ailelerde insani hakları korun mak üzere köle olarak tutar.Bayan olan cariyelerin sahipleriyle cinsel münasebetlerinede müsaede eder.Mutlaka bunu bir heva ve heves için değil yahut zorlama ilede değil,içtimai düzenin sağlığı için ve kişilerin huzuru için yapmaktadır.Neyse şimdilik iktifa edelim,böyle bir durum günümüzde de görünen o ki yoktur.
 
Üst Alt