sinang
New member
Seyyid Kutub, bizim toplumumuzu Cahilî Toplum, olarak adlandırdığından dolayı da eleştirilmiş bulunuyor."Müslümanları tekfir etme ithamı" bölümünü okuyan bir kimse için bu konu anlaşılır birşeydir.Merhum Seyyid Kutub, bu toplumları Cahilî Toplum olarak kabul ederken temel bir düşünceden harekete koyulur. Bu temel düşünce ise; "cahiliye"nin yalnızca İslam'dan önceki tarihi bir dönemin adı olmayıp, aksine zaman ve mekanı göz önünde bulundurmaksızın, şayet İslam'dan önceki tarihî döneme benzeyen bir durum ile karşı karşıya kalınacak olursa aynı adlandırma o dönem için de tümüyle söz konusu olabilir şeklindedir.İşte onun herhangi bir toplumu Cahilî Toplum olmakla nitelendirmesindeki hareket noktası budur."Cahiliye"nin sınırlarının belirlenmesine gelince; o, İslam'dan önceki putperest Arap toplumunun üzerinde yükseldiği temel esası bilmemiz halinde, bu sınırların belirleneceği görüşündedir. Bu temel esas ise; kulların kullar üzerinde hükümranlık sahibi olup, Yüce Allah'ın kulları üzerindeki mutlak hakimiyetini reddetmektir. Yani hakimiyeti kabul edilen ilah şu veya bu şekli ile, "insanın hevası" olup, hakim kılınan da Allah'ın emirleri değildir."Cahiliyenin bu şekilde sınırlandırılması sonucunda İslam'ın tümüyle kabul görmediği herbir toplum, Cahili Toplum kapsamına girer:a- Mesela komünist devletler gibi, ateist her toplum Cahili Toplum'un kapsamı içerisindedir.b- Hind, orta Afrika, Japonya ve Filipin gibi putperest her toplum da onun kapsamı içerisindedir.c- Genel olarak, kapitalist toplumların oluşturduğu vaktiyle Kitap Ehli olan veya halen Kitap Ehli sayılan her bir toplum.d- Müslüman toplumların peşinden gelip de onların egemen oldukları topraklara, ülkeye ve isimlerine mirasçı olan her bir toplum."Merhum Şehid şöyle söylemektedir: "Son olarak kendilerinin müslüman olduklarını delilsiz olarak ileri süren bu toplumlar dahi Cahili Toplum çerçevesinin içerisine girer."Bu toplumlar Cahili Toplum'un bu çerçevesine Allah'tan başkasının ulûhiyetine inandığı için veya aynı şekilde Allah'tan başkasına ibadetlerini sunduğu için değil; fakat, hayat pratiğinde yalnızca Allah'a ubudiyet etmediğinden dolayı girmektedir. Bu toplumlar Allah'tan başkasının ulûhiyetine itikad etmemekle birlikte, ulühiyetin en belirgin özelliğini Allah'tan başkasına vererek, Allah'tan başkasına boyun eğmektedir. Yapısını, değerlerini, ölçülerini, gelenek ve göreneklerini, hemen hemen hayatının bütün esaslarını bu kaynaktan almaktadır. Şanı Yüce Allah ise, bu tür insanlar hakkında şöyle buyuruyor: "Kim Allah'ın indirdikleriyle hükmetmezse, işte onlar kafirlerin ta kendileridir."Yönetilenler hakkında ise şöyle demektedir; "Sana, indirilene ve senden önce indirilenlere iman ettiklerini ileri sürüp de ona kafir olmakla emrolundukları halde tağûtun hükmüne başvurmak isteyenleri görmez misin?" buyruğundan başlayıp; "Hayır, öyle değil, Rabbine and olsun ki onlar aralarında çıkan anlaşmazlıklarda senin hükmüne başvurmadıkça, sonra da verdiğin hükümde kalplerinde herhangi bir sıkıntı duymaksızın tam anlamıyla teslim olmadıkça iman etmiş olamazlar." [113] buyruğuna kadar ki ayetlerle yönetilenler hakkındaki hükmünü bildiriyor."Şanı Yüce Allah bundan önce Yahudi ve Hristiyanları şirkle, küfürle, Allah'tan başkasına ibadet etmekten yan çizmekle, Allah'ın dışında haham ve rahipleri rabbler edinmekle nitelendiriyor. Bunun biricik sebebi, onların haham ve rahipler hakkında kendilerini "Müslüman" diye adlandıran kimselerin kendileri gibi olan insanlara vermiş oldukları bir takım sıfatlar dolayısıyladır. İşte Şanı Yüce Allah böyle bir şeyi Yahudi ve Hristiyanların şirk koşması olarak nitelendirmiş ve onların Meryem oğlu İsa'ya ibadet ettikleri ve ilah olarak tanıyıp rab kabul ettikleri davranışları ile eşit olarak değerlendirmiştir. Yalnızca Allah'a kulluk etmek çerçevesinin dışına çıkmak konusunda bunun ile öteki arasında herhangi bir fark yoktur. Bu da Allah'ın dininden ve Allah'tan başka ilah olmadığına şahitlik etmenin çerçevesinin dışına çıkmaktır."Bu toplumların kimisi, açıktan açığa din ile kesinlikle hiçbir ilişkisi bulunmadığını iletmiş, bir kısmı da dine saygılı olduğunu açıklamakla birlikte kesinlikle dini hayatın realitenin dışına itmekte ve "gaybîliği" inkar ettiğini söyleyerek düzeninin "bilimsellik" üzerine kurduğunu söylemekte ve bilimselliğin gaybîlik ile çeliştiğini kabul etmektedir. Böyle bir iddia ise ancak, cahillerin söyleyebileceği cahilce bir iddiadan başkası olamaz. Bazıları ise dilediği şekilde kanunlar koyarak, bunlar hakkında: "İşte bu Allah'ın dinidir" diyebilmektedir. Bütün bunların yalnızca Allah'a ibadet etmek, kulluk etmek esası üzerinde yükselmemesi açısından aralarında hiçbir fark yoktur."Durum bu şekilde olduğuna göre, İslam'ın bu toplumlara karşı tutumu tek bir ifadede belirlenebilir: İslam, kendi açısından bu toplumların İslamî olduğunu ve şeri olduğunu kabul etmemektedir."İşte Seyyid Kutub'un bu konudaki delili budur ve hiç şüphesiz ki bu delil, tercih edilebilecek bir delildir.Bazı basit kimselerin anlamış olduğu gibi onun bu sözleri ile bu toplumlarda bulunan her ferdin kafir olacağını kastetmediği açıktır. Çünkü o, her bir ferdi başlı başına ve bağımsız olarak akidesiyle ve bu akideye uygun yaşayışı ile ele alıp değerlendirmektedir.