Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Burçlar ve Fallar

fetih

New member
Katılım
16 Şub 2007
Mesajlar
1,994
Tepkime puanı
355
Puanları
0
Yaş
45
Konum
Uzay Ýstasyonundan Alooooo Kimse Yokmuuuuu :)
Arapçada “ugur ve ugurlu seyleri gösteren simge” anlamına gelen fal kelimesi, batı dillerinde genellikle “gelecekten haber verme” anlamında kullanılır. Dilimizdeki kullanımının da bu anlamda olduğu görülüyor. Aşağıda göreceğimiz çeşitli yöntem ve şekillerde yapılan “falcılık” gelecekten haber verme iddiasıyla icra edilir. Arapçada “kahin” veya “arraf” gibi kelimelerle anlatılan kimselerin yaptığı da bundan başka bir şey değildir.





ESKİ KAVİMLERİN ALIŞKANLIĞI



Ülkemizde çoğunlukla el falı,kağıt (iskambil) falı,kahve falı,yıldız falı… gibi çeşitleri ile yürütülen falcılık, çok eski çağlardan beri çeşitli din ve kültürlerde rastlanan bir faaliyettir. Geçmişinin milattan önce 4000 yılına kadar uzandığını gösteren belgeler,Mısır,Çin,Babil ve Kalde’de falcılık yapıldığını ortaya koymaktadır. En eski falcılık örneklerinin Mezapotamyada bulunduğu tahmin edilmektedir. (Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, 12/135)



Gelecekten veya bizim için “gayb” olan herhangi bir meseleden haber verme işini cinler vasıtası ile yürütme tarzının ilk örneklerinin Yahudilerde görüldüğünü biliyoruz.Müfessirlerin rivayet ettiğine göre şeytanlar gök kapılarına kadar çıkar,orada meleklerin,dünyadaki ölüm,kayıp vb. hususlardaki konuşmalarına kulak verir, ezberledikleri sözleri yeryüzündeki kahinlere aktarırlardı. Kahinler de (kehanet,falcılık gibi isimler altında) bunları insanlara haber verir, insanlar da gerçekten o haberlerin vaki olduğunu görürdü. Şeytanlar, kahinler nezdinde belli bir itimat ve güven sağlayınca,bir süre sonra yalan söylemeye,doğru haberler yalan karıştırmaya başladılar. Öyle ki, bir doğru sözün yanına yetmiş yalan söz koyup söylüyorlardı.



BİR PEYGAMBERİN MÜCADELESİ



Derken, bazı kimseler bunları yazıp kaydetmeye başladılar. Zaman içinde bu yazılanlar vesilesiyle cinlerin gaybı bildikleri söylentşsş İsrailoğulları arasında yayıldı. Hz.Süleyman a.s. bunun üzerine dört bir yana adamlar göndererek bu kitapları toplattı. Bir sandığın içine koydu ve tahtının altına gömdü. Sonra da “kim şeytanların gaybı bildiğini söylerse, boynunu vururum” diye ilan etti.



Hz.Süleyman a.s. hayatta olduğu sürece o sandığın yaklaşamayan şeytanlar, o ve onun emrini uygulayan alimler vefat edip bu dünyadan ayrılınca, şeytanlar insanları kandırarak tahtın altını kazdırdılar ve sandığı çıkarıp, içindeki kitapları göstererek; “Süleyman insanları, şeytanları, kuşları işte bunlarla kontrol altında tutuyordu!” dediler.

Böylece insanlar arasında Hz.Süleyman a.s. ın büyücü olduğu söylentisi yayıldı.



İşte, “Ve onlar, şeytanların Süleyman’ın mülkü aleyhine uydurdukları şeylerin peşine düştüler. Oysa Süleyman asla küfre düşmedi. Sadece şeytanlar küfre düştüler.” (Bakara,102) ayetinde anlatılan durum budur.(İbn Kesir, Tefsirul Kur’anil Azim, 1/134 vd.)





CİNLER NEYİ BİLİR



Kur’an’da cinlerin ağzından şöyle dedikleri haber verilir: “Doğrusu biz(cinler) göğü yokladık; fakat onu, kuvvetli (ve şiddetli) bekçilerle ve alev huzmeleri ile doldurulmuş bulduk. Oysa biz (daha önce)onun bazı kısımlarında (haber) dinlemek için oturacak yerler(bulup) oturuyorduk. Fakat şimdi kim dinlemek isterse, kendisini gözetle(yip izle)yen bir alev huzmesi buluyor. Bilmiyoruz yeryüzündekilere kötülük mü murad edildi, yoksa Rableri onlara bir hayır mı diledi.”(Cin,8-10)





GAYBI BILMEZLER





Bu ayet açık bir şekilde gösteriyor ki, cinler gaybı bilen varlıklar değildir. Onlar bir zaman göğün belli yerlerinde meleklerin yeryüzünde olup biten hadiselerle ilgili konuşmalarını dinleme imkanı bulmuşlardır. Ancak bu imkan daha sonra onların elinden alınmıştır.

Bu durum başka ayetlerde şöyle ifade buyurulur;

“Doğrusu biz dünya göğünü bir süsle, yıldızlarla süsledik. Ve onu inatçı her şeytandan koruduk. Onlar Mele-i ala’yı dinleyemezler. Her taraftan atılır, uzaklaştırılırlar. Onlara ardı arkası kesilmez bir azap vardır. Ancak (meleklerin konuşmalarından) bir sözü kapan olursa, onu da delip gecen alevli yıldızlar takip eder.”(Saffat, 6-10)

“Andolsun ki, yakın göğü kandillerle donattık. Onlarla şeytanların taşlanmasını sağladık ve şeytanlara çılgın alev azabını hazırladık.” (Mülk,5)

Andolsun ki biz gökte burçlar yaptık ve onları bakanlar için donattık.

Ve onları kovulmuş her şeytandan koruduk.Ancak kulak hırsızlığı

Yapan olursa apaçık görülen bir ateş onu kovalar.(Hicr 16-18)

Bütün bu ayet-i kerimeler açıkça bildiriyor ki cinler kendiliklerinden

Gaybı bilemezler.Onlardan bir kısmı göğün bazı yerlerine gizlenerek

Meleklerin konuşmalarını dinler sonra da gelip bu dinlediklerini bire yüz katarak yeryüzündeki dostları olan kahinlere falcılara aktarırlardı.



HAYRA YORMAK BAŞKA



Bununla birlikte Efendimiz S.A.V.’in, bazı gelişmeleri hayra yorduğu,bazı durumlardan hayırlı neticeler çıkmasını umduğunu da yine sahih rivayetler kanalıyla biliyoruz.

Söz gelimi bir keresinde bir devenin sütünün sağılması gerekiyordu.Efendimiz S.A.V.,bu işi kimin yapmak istediğini sordu.Orada bulunanlardan birisi ayağa kalktı;Efendimiz S.A.V.ona adını sordu.Adam “Mürre” dedi.Efendimiz S.A.V. ona yerine oturmasını söyledi ve sorusunu tekrarladı.Bir başkası kalktı.Efendimiz S.A.V.ona da ismini sordu, o da “Harb” diye cevap verince ona da oturmasını buyurdu.Üçüncü isminin “Ya’iş” olduğunu söyleyen birisi kalkınca Efendimiz S.A.V. deveyi onun sağmasını istedi.(Muvatta)

Burada dikkat çeken husus,deveyi sağmak için ilk önce ayağa kalkan kişinin adının “acı” kelimesinden türemiş olması,ikincisinin adının ise “savaş” olmasıdır.Deveyi sağmasına müsaade edilen sahabinin adı ise “yaşamak” kelimesinden türemiştir.Efendimiz S.A.V.bir keresinde tefe’ül’ü sevdiğini ifade buyurunca,yanında bulunanlar “tefe’ül”ün ne olduğunu sordular,“Güzel kelimedir.”buyurdu.(Buhari,Müslim,Ahmed b.Hanbel vd.)



İsim güzel olsun,iş güzel olsun



Az yukarıda zikrettiğimiz rivayet üzerinde dururken,İbn Abdilberr şu inceliğe dikkatimizi çekiyor:Burada Efendimiz S.A.V.,ilk iki sahabinin adında uğursuzluk bulunduğuna inandığı için değil,fakat üçüncü sahabinin adında bir güzellik bulunduğu (Tefe’ül) için böyle davranmıştır.

Gerçekten de Efendimiz S.A.V.güzel isimleri sever ve bunların hayra vesile olacağını söylerdi.Bu sebeple şöyle buyurmuştur;

“İsimlerin en hayırlısı Abdullah,Abdurrahman,Haris ve Hemmam’dır.(İlk ikisi bellidir)Haris dünyası (evi, evlad-u ıyali) için çalışır,kazanır.Hemmam ise hayır düşünür,hayır umar.İsimlerin şerlileri ise Harb ve Mürre’dir.”(et-Temhid, 24/72)

Efendimiz S.A.V. herhangi bir şeyde uğursuzluk bulunduğunu düşünmezdi.Bir kimseye adını sorup da,karşılığında güzel bir anlam ifade eden bir isim söylendiğinde ise,bundan hoşlanmadığı belli olurdu.Aynı şey,yer,mevki isimleri konusunda da vaki idi.


HAYRA VESİLE SAYMAKTA HAYIRDIR

Bütün bunlardan çıkaracağımız sonuç şudur;Uğur veya uğursuzluk diye bir şey yoktur.Dolayısıyla bazı eşyaların,zaman dilimlerinin,sayıların vs. uğur veya uğursuzluk getirdiğine inanmak doğru değildir.

Buna mukabil,bir şeyi hayra yormak,güzel bir söz,isim vb. duyduğunda bunun hayra vesile olacağını düşünmek meşrudur,güzeldir.Efendimiz S.A.V.’in,bazı ipucu ve işaretlere dayanarak gelecek hakkında iyimser tahmin ve yorumlarda bulunması bunu açıkça göstermektedir.Nevevi ve İbn Hacer’in de isabetle belirttiği gibi,tefe’ülün şartı,hayra vesile olacağı umulan şeyin maksatlı olarak ve bir anlamda zorla yapılması değil,tevafuk eseri vuku bulmasıdır.(Münavi,Feyzu’l-Kadir,5/229,231)

Yukarıda zikrettiğimiz rivayetlerin ve aynı muhtevadaki diğerlerinin ortak noktası,EfendimizS.A.V.’in ,özellikle güzel anlamlı isimlerle tefe’ül’de bulunduğunu anlatmalarıdır.Bu demektir ki Efendimiz S.A.V.anlamında hayır,kolaylık,bereket...bulunan isimlerle tefe’ülde bulunmuş,bunların iyimserlik ve işin hayırla neticelenmesi için tevafuk olarak değerlendirmiştir.
 

fetih

New member
Katılım
16 Şub 2007
Mesajlar
1,994
Tepkime puanı
355
Puanları
0
Yaş
45
Konum
Uzay Ýstasyonundan Alooooo Kimse Yokmuuuuu :)
Devami...

Devami...

Uğurlu gün,uğurlu sayı hurafesi

Bunun bir şeyi “uğurlu veya uğursuz saymak” ile bir ilgisi yoktur.Zira mesela halk arasında dolaşan “Benim uğurlu sayım 3’tür,11’dir...”veya “Benim uğurlu günüm Çarşamba,uğurlu rengim mordur.”Gibi inanç ve kanaatler yanlıştır,çünkü uğurlu olduğu söylelen bu sayı,güm veya renklerde herhangi bir özellik bulunmaz.“Neden bunlar uğurludur?”diye bir soru sorsak,karşılığında hiçbir makul cevap alamayacağımız açıktır.



Buna mukabil Efendimiz S.A.V.’in tefe’ülünün,güzel,hayırlı anlamları olan kelimeler üzerine bina edildiğini yukarıda görmüştük.Nitekim “Tıyere’nin (uğursuzluk) aslı yoktur.Onun en iyisi faldır.“buyurmuş, fal nedir?” sorusuna da “Sizden birinin işittiği güzel sözdür.”(Buhari)buyurmuştur ki,bu durum,yukarıdan beri yaptığımız açıklamayı son derece veciz bir şekilde özetlemektedir.

Sahabe’den Hz.Talha ve Hz.Zübeyr’in(Allah ikisinden de razı olsun) onar oğlu vardı.Hz.Talha r.a. oğullarının her birine bir peygamberin,Hz.Zübeyr r.a. ise kendi oğullarının her birine bir şehidin ismini koymuştu.Hz.Talha r.a.peygamberlerin şehitlerden üstün olduğu gerekçesiyle Hz.Zübeyr’e r.a. takıldı.Hz.Zübeyr r.a. O’na şöyle karşılık verdi: “Ben çocuklarımın her birinin şehid olmasını umabilirim;ama sen çocuklarından hiç birisinin peygamber olmasını umamazsın!”(Münavi,Feyzu’l-Kadir, 2/246)



BURÇLAR



Yıldızların konum ve hareketlerinin belli bir işaret sistemi oluşturduğuna ve bu sistem sayesinde gelecek,şimdiki durum ve geçmişe dair bilgi elde etmenin mümkün olduğuna inananların iştigal sahası olarak Astroloji,Arapça’da “İlm-i Ahkam-ı Nücum veya “Tencim” olarak adlandırılır.



Gökten gelecek tahmini



İlm-i Ahkam-ı Nücum’u,“Tabii Astroloji” ve “Ahkam Astrolojisi” olmak üzere iki ana disipline ayırmak mümkündür.Tabii Astroloji,feleklerin (Gök küre) atmosfer ve gökyüzündeki dört unsura dayalı fiziki nesne ve olaylar üzerine yaptığı tesirleri inceler.Bunlardan hareketle geleceğe dair tahmin ve kehanetlerde bulunur.

Ahkam astrolojisi ise,gök cisimlerinin insan kaderi üzerinde etkili olduğu inancıyla gelecek hakkında kehanetlerde bulunur.

Günümüzde astroloji dendiğinde halk arasında genellikle Ahkam Astrolojisi anlaşılır.Bir insanın doğumu sırasında veya bir olay meydana geldiğinde astrolog/müneccim yıldızların konumuna bakar,bunu bir şema üzerinde belirler;sabit ve hareketli yıldızların yerleri arasındaki ilişkileri tesbit ederek gelecek hakkında tahminlerde bulunur.



BURÇ NEDİR?

Astroloji ile yakından ilgili bir diğer konu da “Burçlar”dır.Güneşin bir yılda takip ettiği düşünülen yörüngenin içlerinden geçtiği,belli bir sembollerle gösterilen on iki takım yıldızdan her biri bir burcu teşkil eder.Gökteki sabit yıldızlar küresinin ve özellikle burçlar kuşağındaki farazi şekillerin milattan önce 3 binli yıllardan beri bilindiği tahmin edilmektedir.(Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi,6/422)



Cinler için bir dönemin sonu



İmam Ahmed b.Hanbel tarafından nakledildiği halde yukarıdaki tercümeye almadığımız Bir inceliği,üzerinde ayrıca durmak için burada zikredelim:

Rivayeti aktaran ravilerden Ma’mer,Zühri’ye “Cahiliye döneminde de böyle yıldız kayarmıymış? Diye sorduğunda,”Evet ancak Rasulullah S.A.V peygamber olarak gönderilince bu daha çok kuvvetlendirildi.” Cevabını verir. Zühri’nin bu cevabı,Sahabe’den gelen rivayetlere dayanmaktadır ve son derece yerindedir. (Bu rivayetlerin topluca zikri için bkz.Kurtubi Tefsiri,19/14)

Nitekim Müslim,Tirmizi ve Nesai’nin yer verdiği bir rivayette Abdullah b.Abbas r.a.şöyle demiştir:

“Rasulullah s.z.v (Mekke döneminde) ashabından bir cemaatle Ukaz panayırına gitmek üzere yola çıkmış.O tarihlerde (cinni) şeytanlar gökten haber almaktan men edilmiş, üzerlerine gök taşları atılmış,bunun üzerine şeytanlar kavimlerinin yanlarına dönmüşler. Kavimleri onlara,’Size ne oldu?’ diye sorunca ,’Gökten haber almaktan men edildik.;üzerimize gök taşları gönderildi.’diye cevap vermişler. Kavimleri, ‘Bu mutlaka Yeni zuhur etmiş bir şeyden olacak.Hemen yeryüzünün doğusunu-batısını dolaşarak bakın bakalım,gökten haber almanıza mani olan şu hadise nedir?’demişler.Bunun üzerine şeytanlar Yeryüzünün doğusunu-batısını dolaşmışlar.Tihame tarafına giden şeytan grubu,Ukaz panayırına gitmekte olan Rasulullah s.a.v. Efendimiz,Nahle denen yerde ashabına sabah namazı kıldırırken O’nun yanına uğramış.(Rasulullah s.a.v.Efendimizin okuduğu) Kur’an-ı İşitince kendi aralarında,’Gökten haber almamıza mani olan işte budur!’ diye konuşmuşlar. Sonrada kavimlerine dönerek,’Ey kavmimiz!Biz,doğru yolu gösteren şaşılacak bir kıraat dinledik ve ona iman ettik.Bundan sonra Rabbimize asla hiçbir şeyi ortak koşmayacağız.’ Demişler.



Eğer bilselerdi...



Bu rivayet açıkça gösteriyor ki,cinlerin bütün marifeti,göğün bazı yerlerine gizlenerek meleklerin konuşmalarına kulak hırsızlığı yapmaktan ibaretti.Ancak Efendimiz s.z.v.’in peygamber olarak gönderilmesinden sonra bu kapı da onlara kapatılmıştır. Dolayısıyle cinlerin gaybı bilen varlıklar olduğunu,kendilerinin de cinlerle irtibat kurarak Gelecekten haber verdiklerini söyleyen kimseleri tasdik etmenin İslami bir temeli,dayanağı yoktur. Kur’an’da Hz.Süleyman a.s.’dan bahseden ayetlerde şöyle buyurulur:

“Onun ölümüne hükmettiğimiz zaman,ölümünü onlara ancak değneğini yiyen canlı(kurt) fark ettirdi.(Süleyman)yere düşünce ortaya çıktı ki,eğer onlar gaybı bilslerdi,alçaltıcı azap içinde kalmazlardı.”(Sebe;14)

Tefsir kaynaklarında bu ayetin tefsiri sadedinde çeşitli şeyler nakledilmiştir.Özeti şudur:

“Hz Süleyman a.s.eceli gelip de vefat ettikten sonra aradan uzun bir süre geçmişti.Emrinde Çalıştırdığı cinler ve insanlar,O’nun asasını yiyen kurt sayesinde vefat ettiğini anladılar.


Dayandığı asayı kurdun kemirmesi üzerine desteksiz kalan cansız bedeni yere düştü.Bunun üzerine O’nun uzun bir süre önce vefat ettiği anlaşıldı.”(Bkz.İbn Kesir,3/529 vd.)



Kehaneti Tasdik Etmek



Falcıların her sözünün yalan/yanlış olmadığı,söyledikleri sözlerin ve verdikleri haberlerinin bir kısmının gerçek çıktığı tecrübe ile sabitken,acaba dinimizin bizi onların söylediklerini Tasdik etmekten men etmesinin hikmeti ne olabilir?

Hz.Aişe r.a.validemiz şöyle diyor:Bazı kimseler Rasulullah s.a.v. Efendimiz’e gelerek kahinler hakkında soru sordular.
Rasulullah s.a.v.:

Onlar hiçbir şey değildir,buyurdu.

Soruyu soranlar.

-Ey Allah’ın Rasulü! Onlar bazen bize bir şey söylüyor ve söyledikleri doğru çıkıyor,deyince

şöyle buyurdu:

-O söz (kahinin) cinden (öğrendiklerinden)dir.Cin onu (gökten) kapar da tavuğun gıdaklaması gibi dostunun (kahinin) kulağına gıdaklar,Bu suretle ona yüz yalandan daha fazlasını karıştırırlar.”(Müslim)
Burada akla şöyle bir soru gelebilir:

Yukarıda, Efendimiz s.a.v.’in bi’setiyle birlikte cimnlerin gök kapılarından dinledikleri haber-leri yeryüzündeki dotlarına (kahinlere) aktarma imkanından mahrum kılındıkları belirtilmişti.

Oysa bu rivayette kahinlerin bazı şeyleri gerçek olarak söyleyebilecekleri zikredilmektedir.Burada bir çelişki yok mudur?

Biraz şeytan işi,biraz maharet



Bu sorunun cevabını ulema çeşitli şekillerde vermiştir ki,bunları üç madde halinde toparlayabiliriz:

1. Efendimiz s.a.v.’in bi’setinden sonra gök kapılarını dinlemek cinler için eskisi kadar kolay olmadığından,cinlerden birisi ender de olsa orada konuşulanlardan kırık dökük bazı şeyler kapabilir.Ancak kendisini izleyen alev huzmesi sebebiyle,zaten tamamını dinleyemediği sözü,bir diğer cine,bir o kadar daha eksik aktarır.Allah bilir,kahinin kulağına –Efendimiz s.a.v.’in tabiriyle-“tavuk gıdaklaması”gibi aktarılan şey işte bu bölük pörçük sözdür ki,aşağıdaki maddelerde zikredeceğimiz hususlar da işin içine katılınca,kahinin söylediği bazen gerçeğe isabet edebilir.
2. Cinin kahine haber verdiği husus,insanların genellikle bilgi sahibi olamadığı veya Hadisenin yakınında olanlar bilebilirken,uzağındakilere gizli kalan husular olabilir. Çalıntı bir eşyanın yerinin söylenmesi bu türdendir.
3. Hüner sahibi kahinler genellikle keskin zekalı,bilgi ve tecrübe sahibi kiseler olduklarından,bazen kendilerine getirilen problemler konusunda zan tahmin veya akıl yürütme yoluyla da doğruya isabet edebilirler.(İbn Hacer,Fethu’l-Bari,10/217)


Sağlam imanı bozmamak için...


Geniş halk kesimleri genellikle bu inceliklerin farkında olamayacağı için,Rasul-i Ekrem s.a.v. Efendimiz falcıya ve kahine itibar ederek giden ve onların söylediklerini tasdik eden kimselerin kırk gün namazlarının kabul edilmeyeceğini,bunların Rasul-i Ekrem s.a.v Efendimiz’e indirilen Kur’an’ı Kerim’i inkar etmiş sayılacaklarını ve cennete giremeyeceklerini haber vermiştir.(Ahmed b.Hanbel,Müslim,Ebu Davud,Tirmizi,İbni Mace)

Bu sebeple Ehl-i Sünnet’in itikat kitaplarında,kahinlerin ve falcıların söylediklerinin tasdik edilmemesi bir itikat ilkesi olarak zikredilmiştir.(Bkz.el-Akidetu’t-Tahaviyye,Abdulgani El-Meydani şerhi,s.141)



Uğur ve Uğursuzluk Var mı?


Söz buraya gelmişken,halk arasında çok rastlanan uğur/uğursuzluk meselesinin hakikati üzerinde de bir nebze durmamız yerinde olacak.

Arapça’da “tefe’ül” veya “fe’lul hasen” tabiri,dilimizdeki “hayra yorma”tabirinin karşılığı olarak kullanılmaktadır.Bunun karşıtı ise “tıyere” veys “teşe’üm”tabirleridir ki,”uğursuz sayma anlamındadır.



Bir cahiliye adeti



Gerek tefe’ül gerekse teşe’üm,bir olayın veya gelişmenin,ileride ortaya çıkacak bazı durumlar hakkında işaretler taşıdığı düşüncesinden kaynaklanmaktadır.Cahiliye döneminde kuşların adları,sesleri,ve uçuşlarından uğursuz anlamlar çıkarmanın çakıl taşı,nohut,bakla gibi nesneleri uğurlu saymanın da Efendimiz s.a.v.tarafından yasaklandığını görüyoruz.(Ebu Davud)

Yine Efendimiz s.a.v.’in baykuşta ve yıldız batmasında uğursuzluk bulunmadığını,esasen “uğursuzluk”diye bir şeyin olmadığını vurguladığını ilgili rivayetlerden öğreniyoruz.(Buhari,Müslim,Tirmizi,Nesai)

Halk arasında arabanın önünden tavşan geçmesi,evin bacasına baykuş konması,haftanın belli günlerinde yolculuğa çıkmak,merdiven altından geçmek,göz seğirmesi,... gibi şeylerin uğursuzluk alameti sayılması ya da kapının üstüne at nalı çakmak,tavşan tırnağı taşımak gibi şeylerin uğur getireceğine inanılması batıl inanç ve hurafe olup,yukarıdaki rivayette örnek olarak zikredilen hususlar çerçevesinde değerlendirilmelidir
 

Asya

New member
Katılım
27 Eyl 2006
Mesajlar
1,020
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
37
Konum
Ýstanbul
burcunuzun özelliğini çok taşıyorsunuz.
 

Asya

New member
Katılım
27 Eyl 2006
Mesajlar
1,020
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
37
Konum
Ýstanbul
ben biraz bilirim; akrep burçları çok uyanık,açık gözlü;insanlarlr ilişkilerinde çok dikkatli olan,kendine yapılan hatayı hayatı unutmayan ve biraz da akrep gibi sinsidirler.(sözüm meclisten dışarı).ben terazi olarak akreplerle çok iyi anlaşırım.
 

fetih

New member
Katılım
16 Şub 2007
Mesajlar
1,994
Tepkime puanı
355
Puanları
0
Yaş
45
Konum
Uzay Ýstasyonundan Alooooo Kimse Yokmuuuuu :)
ben biraz bilirim; akrep burçları çok uyanık,açık gözlü;insanlarlr ilişkilerinde çok dikkatli olan,kendine yapılan hatayı hayatı unutmayan ve biraz da akrep gibi sinsidirler.(sözüm meclisten dışarı).ben terazi olarak akreplerle çok iyi anlaşırım.
iyi sizinle iyi anlaşacağız desenize :)
 

yýldýz

New member
Katılım
22 Ağu 2006
Mesajlar
1,359
Tepkime puanı
8
Puanları
0
HOCA VE BURÇLAR

Hocaya bır gun sormuslar : hocam burcunuz nedir?
hoca:teke demiş
ahali:teke diye bir burç yoktur ki demış
hoca:60 yıl once doğduğumda bırcum oğlaktı 60 yıl sonra buyudu teke oldu demıs

:)
 

hasret

New member
Katılım
26 Kas 2006
Mesajlar
709
Tepkime puanı
5
Puanları
0
Yaş
37
ben biraz bilirim; akrep burçları çok uyanık,açık gözlü;insanlarlr ilişkilerinde çok dikkatli olan,kendine yapılan hatayı hayatı unutmayan ve biraz da akrep gibi sinsidirler.(sözüm meclisten dışarı).ben terazi olarak akreplerle çok iyi anlaşırım.

...bende sizinle iyi anlaşıcağım ozaman...(ama ben sinsi değilim:( )
 
Üst Alt