Acaba Kuranın büyük günah dediği şey nedir?
Namaz kılmamak mı?
Oruç tutmamak mı?
Başörtüsü takmamak mı?
Kuranda suç, günah, hata tabirlerinden öte bir de büyük suç/hata/günahtabirleri geçiyor.
Baktığımızda bunların 7 yerde geçtiğini görüyoruz.
Ne olduğunu anlamak istiyorsanız, gelin birlikte bakalım.
Nuzül (iniş) sırasına göre sıralıyorum;
***
İlki NECM suresinde:
Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allahındır. Bu, kötülük yapanların karşılıksız kalmaması, güzellik yapanların ise daha güzeliyle karşılıklarını bulması içindir. Onlar ki arada bir hataya düşseler de büyük günahlardan(kebâriel-ism) ve çirkin davranışlardan kaçınırlar. Rabbinin mağfireti geniştir; bundan hiç şüpheniz olmasın. (Necm; 53/31-32).
{KEBÂİREL-İSM}: Sözlükte [كبر ] kökü büyük olmak, [ثما] kökü de suç işlemek, günaha girmek demektir. Bu iki kelimeden oluşan [كباءر الاثم ] ise büyük günahlar demektir. Bu deyim aslında sadece Müslümanlara değil; insanlığa önemli mesajlar vermektedir. Ayette geçen lemem kelimesi ise Bir anlık şuursuzluk hali demek olup (Razi) küçük günahlar, ufak tefek hatalar şeklinde meşhur olmuştur. Demek ki Günahın büyüğü küçüğü olmaz sözü doğru değildir. Suçun ve günahın büyüğü olur ve Kuran bu anlamda büyükler (kebâir) demektedir.
Peki büyük günahtan ne anlamalıyız?
Ayet bağlamına baktığımızda, Dünya ve ahiret Allahındır (Necm; 53/25) veGöklerde ve yerde ne varsa Allahındır (Necm; 53/31) tekrarlı vurgularından da anlaşılacağı gibi büyük günah (kebâirel-ism) sahiplenme (mülk) ile ilgilidir.
Keza aynı bağlamda İnsan için emeğinden başka hakkı yoktur (Necm; 53/39)ve Onun emeği karşılığını görecektir (Necm; 53/40) tekrarlı uyarısından da anlaşılacağı gibi kişi emeğinden başka bir şeye sahip değildir. Bunu unutup örneğin çit çevirerek, emeği sömürerek vs. Allahın mülkünü ve insanların alınterini sahiplenmeye kalkışması büyük günah (kebâirel-ism) olmaktadır. Sure bağlamından anlaşılan budur.
***
İkincisi VAKIA suresinde:
İçlerine işleyen bir ateş ve kaynar su Kapkara boğucu bir duman Ne serinletir ne rahatlatır Çünkü onlar bundan önce zenginliğin şımarttığı kimseler (mutrefîn) idi ve/yani büyük günah (hınsıl-azîm) üzerinde ısrar ediyorlardı. (Vakıa; 56/42-46).
{MUTREF}: Bolluk içinde olan, şımarmış demektir. Bolluk ve nimet içinde olmak, şımarmak (teref), konfor içinde olmak, nimetler içinde yüzmek (teterrûf), konfor, rahatlık, lüks, şımarıklık (teref) kelimeleri bu kökten Demek ki mütref bir toplumun rahatlık ve konfordan şımarmış, fors sahipleri demektir Bu durumda Kuranda sık sık geçen mele-i mütref kavmin zenginlikten şımarmış ileri gelenleri demek oluyor. Bugün için devlet beslemesi ailelere, sosyete çevrelerine, lüks ve sefahat içinde yaşayan zümrelere ve onlara özenenlere tekâbül eder. (Bkz. Kuranda alttakiler ve üsttekiler makalesi).
Bu durumda ayet bağlamında büyük günah (hınsıl-azîm) insanlar açlık ve yoksulluk içindeyken zenginlik, bolluk ve refah içinde yaşamak ve bunun verdiği vurdumduymazlık ve şımarıklık (mutref) demek oluyor. Öyle ki böylesi tipler bu şımarıklık içinde hesap, kitap, mizan, yeniden diriliş nedir bilmezler, aldırış etmezler, bunları hiç umursamazlar.
***
Üçüncüsü İSRA suresinde:
Yoksulluk korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin. Onlara da size de rızkı veren Biziz. Doğrusu onları öldürmek büyük bir günahtır (hıtaen kebîrâ).(İsra; 17/31).
Yani: Çalışmıyorlar, yağmaya, talana katılıp mal getirmiyorlar, hiç bir işe yaramıyorlar veya Beş parasız oldukları için zengin bir koca talip olmuyor, fakirlere gidiyorlar veya Büyüyünce tefeci bezirgânların eline düşerler, genelevlerinde çalıştırırlar, iyice rezil rüsva oluruz veya Belki bize acırlarda bol rızık ve mal verirler, onun için tanrılara kurban sunalım diyerek çocuklarınızı sakın öldürmeyin. Bu çok büyük bir günah/cinayettir
Çünkü bunlar Mekkede oluyordu.
Görüldüğü gibi burada da konu (büyük günah) ve vurgu (mülk;zenginlik/yoksulluk) aynı.
***
Dördüncüsü ŞURA suresinde:
Size verilmiş bulunan şeyler dünya hayatının metaıdır. Allahın yanındakiler ise iman edip sadece Rablerine dayananlar için daha hayırlı ve daha kalıcıdır. Onlar büyük günahlardan(kebâirel-ism)ve çirkin davranışlardan uzak dururlar. (Şura; 42/36-37).
Yine buradaki büyük günah da (kebâirel-ism) yukarıdaki Necm suresindeki ile aynı. Vurgu da oradaki ile aynı. Orada Göklerde ve yerde ne varsa Allahındır.dendikten sonra gelirken, burada Size verilen şeyler dünya hayatının metaıdır. dendikten sonra kullanılıyor. Demek ki büyük günah (kebâirel-ism) dünya hayatını (malı, mülkü) ve ondan gelen faydayı (meta) bencilce sahiplenmedir. Oysa mülk Allahındır (dünya hayatı; yer, gök, mal, meta) ve insan için emeğinden başka hakkı yoktur.
Ayetin devamında da büyük günahtan (kebâirel-ism) kurtulmak için ne yapılması gerektiği açıklanıyor: Allaha güvenmek, kalıcı olanın O olduğunu kabul etmek, mal ve meta hırsına kapılıp elde edemeyince öfkelenmemek, salât etmek, etrafına danışmak ve verilen rızıklardan infak etmek (Şura; 42/37-38). Metnin dışına çıkmaksızın bağlamdan baktığımızda durum budur.
***
Beşincisi BAKARA suresinde:
Sana içkiyi ve kumarı sorarlar. De ki: Onlarda hem büyük günah (ismkebir), hem de insanlar için yararlar vardır. Ama günahları yararlarından büyüktür. Yine sana Allah yolunda ne harcayacaklarını soruyorlar. De ki:İhtiyaçtan fazlasını. (Bakara; 219).
Görüldüğü gibi burada da büyük günah (kebâirel-ism) kavramının öncesinde içki ve kumar sonrasında da infaktan bahsediyor. Bu ikisi arasındaki bağlantı açıktır: Bir şeyi (kumar gibi) haksız yere sahiplenmek büyük gühahtır. Sahip olduklarının fazlasını elden çıkarmak (infak) gerekir. Bunu yapmayan da büyük günah işlemiş olur. Demek ki içki, kumar, zina, altın, ipek vs. zenginliğin şımarttığı kimse(mütref) davranışıdır. Onlara özenmemeliyiz. İşte sahip olduklarını infak etmeyip böyle heva ve heves yolunda harcayanlar büyük günah işlemiş oluyorlar.
İşte bu beş yer Kuranda büyük günah/suç/hata anlamındaiki kelimeyle; kebâriel-ism, hınsıl-azîm, hıtaen kebîrâ, ism kebîr (tamlama) olarak geçen yerler.
Şu iki yerde de tek kelimeyle (kebâir) ve fakat aynı anlamda geçiyor:
***
Altıncısı yine BAKARA suresinde;
Sana haram aylarda ve Mescit-i Haram'da savaşmayı soruyorlar. Onlara söyle: Haram aylarda ve Mescit-i Haram'da savaşmak büyük (kebîr) bir şeydir. Bu, insanları Allah'ın yolundan menetmek ve kâfirlik anlamına gelir. Halkı yerinden yurdundan sürmek ise Allah katında çok dahabüyüktür(ekber). Baskı, zulüm ve zorbalık(fitne) öldürmekten dahabüyüktür(ekber). Bu zalim zorbalar, eğer güçleri yetse yolunuzdan döndürünceye kadar sizinle savaşmaktan vazgeçmeyecekler. (Bakara; 217).
Ayette neye büyük/daha büyük (kebir/ekber)) dendiğine dikkat ediniz: Haram aylarda ve Mescid-i Haramda savaşmak Halkı yerinden yurdundan sürmek Baskı, zülüm, zorbalık
Adeta denmek isteniyor ki: Sana haram ayda ve Mescit-i Haramda savaşmayı soruyorlar. Bu çok kötü bir günahtır. Haram aylarda ve Mescit-i Haramda savaşmak düpedüz insanları Allahın yolundan menetmek ve Allahı inkârdan başka bir şey değildir. (Ebu Muslim). Hem Allahın evini kendi tekeline alacaksın, hem de bu anıtın gerçek sahiplerinin oraya girmesine engel olacaksın. Allahın savaşmayı yasakladığı aylarda silâh çekmekten, kan dökmekten çekinmeyeceksin. Allahın Evini savaş ve kan dökülen bir yer haline getireceksin. Ne ayların ne de Evin hiçbir saygınlığına uymayacaksın. Bunları ihlâl doğrudan Allahı inkârdır. Üstelik ahaliyi yerinden yurdundan edeceksin. Allahın Evinin gerçek bağlılarını şehirden süreceksin,Buralar benim diye kibrinden geçilmeyecek! Bu da zulüm üstüne zulümdür. Hem suçlu hem güçlü diye buna denir. Şüphesiz savaş iyi bir şey değil. Haram aylarda ve Mescit-i Haramda savaş ise daha kötüdür. Baskı, zulüm ve zorbalık (fitne) ise savaştan çok daha kötü, çok daha beterdir.
Görüldüğü gibi ayette büyük günahın mantığı aynı: Sahiplenmek! Bu sefer sahiplenilen yer üstelik Allahın evi Kabe
***
Yedincisi NİSA suresinde:
Eğer siz yasaklandığınız büyük günahlardan (kebâir)kaçınırsanız kusurlarınızı (seyyiât)bağışlar ve itibarınızı yükseltiriz.(Nisa;31).
Buradaki büyüklerin (kebâir) ne olduğunu anlamak için de ayetin öncesine ve sonrasına (parağrafa) bakmamız yeterlidir çünkü tam anlaşılmadı.
Sizce bu ayetin öncesinde neden bahsediliyor olabilir?
Okuyun;
Ey iman edenler! Birbirinizin mallarını karşılıklı rızaya dayanan ticaret yoluyla dahi olsa haksız yere yemeyin. Kendi kendinizi aldatmayın.Allah size karşı gerçekten merhametlidir. Kim haddi aşarak, haksızca bunu yaparsa yarın onu ateşe atacağız. Allaha göre bunu yapmak çok kolaydır.(Nisa; 29-30).
Yani: Ey iman edenler! Bırakın açıktan haksızlık yaparak birbirinizin malını yemeyi,kamu adını vererek birbirinizin malı haline getirdiğiniz ortak malı (beytul-mal), karşılıklı paslaşarak, eşe dosta peşkeş çekerek, usulsüz ihalelerle ve ulufe dağıtmalarla, alan memnun veren memnun tarzında dahi olsa yemeyin Birbiriniz ile dışarıdan bakılınca sanki ticaret yapıyormuş gibi görünen ve fakat gerçekte danışıklı dövüş olan alışverişlerden sakının. Böyle yaparak kendi kendinizi aldatmayın
Peki ayetin sonrasında neden bahsediliyor olabilir?
Okuyun;
Allahın kiminize kiminizden farklı verdiği şeylere göz dikmeyin. Erkekler için kazandıklarından bir pay, kadınlar için de kazandıklarından bir pay vardır. Allahtan, Onun lütfunu isteyin. Allah her şeyi biliyor. Herkes için bir şeyler bırakabileceği varisler tayin etmişizdir; anne-babalar, yakın akrabalar, nikâh akti ile bir araya gelenler. Sözleşmelerinizden doğan payları verin. Allah her şeyi inceden inceye görüyor. (Nisa; 32-33).
Yani: Allah eşitliği takdir etmiştir (Fussilet; 10). Rızık ve rızık kaynaklarını, yarattığı insanların eşitçe kullanacağı şekilde taksim etmiştir. Bu doğal taksimatta herkes farklı ve fakat eşittir. Kimine kiminden farklı yetenekler vermiştir. Bunları istismar ederek, farklılıklarınızdan eşitsizlik çıkarmayın. Tekel, kast, sınıf, hiyerarşi ve hegomonya oluşturmayın. İlahî/doğal taksimatta her şey herkese yeter. Ötekininpayına düşene göz dikmeyin, fazlasına tamah ederek eşitsizlik yaratmayın. Erkekler için kazandığından bir pay, kadınlar için de kazandıklarından bir payvardır. Paylarınıza razı olun, daha fazlasına sahip olmaya çalışmayın. Bu paylar zaten aranızda varisler yoluyla birbirinize geçecektir, ihtirasa kapılmanıza gerek yok. Sözleşmelerden doğan haklara riayet edin, kime ne pay düşüyorsa adaletlice dağıtın; bölüşün, paylaşın
Ayetin öncesini ve sonrasını okuyunca sanırım büyük günah (kebâir) neymiş anladınız; Başkasının payına göz dikmek Daha fazlası hırsıyla mal toplamak Kamu malını zimmetine geçirmeye kalkmak Sahip olduklarıyla eşitliği bozmak; üstünlük taslamak, sınıf yaratmak, hegemonya oluşturmak
***
Görüldüğü gibi Kuranda büyük günah bir şeyi sahiplenme (mülk) etrafında dönmektedir.
Bu, Kuranın bir taraftan Adem kıssasındaki vesveselerin anası (şecere-i huld vemülk-i la yebla) diğer taraftan da en en büyük zulüm (zulmün azîm) dediği şirkile ilgilidir.
Şecere-i huld: Son sınırına varıncaya kadar mal toplama. Şecere: toplayan şey, huld: son sınır. Sembolik dilde sonsuzluk ağacı (Taha; 120).
Mülk-i la yebla: Yıkılmayacak bir iktidar ve mal sahibi olma. (Taha; 120).
Şirk-i zulmün azîm: En büyük zulüm ortak olmaya kalkmak. (Lokman; 13).
Sözlükte şirk bir malın iki sahibi olması demektir. Örneğin şirket te mal ortaklığı vardır. Allahın mülkünden bir şeyi sahiplenip ortak olmaya kalkarsanız Ona şirk koşmuş olursunuz. Allahın mülkünden (gökler ve yer) hiç bir şeye sahip olamazsanız, sahip olduğunuz tek şey emeğinizdir, ondan da size bir pay vardır. Gerisi kamunun/herkesindir.
Bunları unutup Şeytanın vesvesesine kapılarak son sınırına kadar toplamaya (şecere-i huld) kalkar ve yıkılmayacak bir mülkün (mülk-i la yebla) peşinden gidersenizbüyük günah işlemiş olursunuz.
Kuran verileri ışığında büyük günah bu olmak icap eder.
Yukarıda göstermeye çalıştığımız yedi yerde geçen büyük günah ayetlerini Kurandan tekrar tekrar okuyun
Namaz kılmamak mı?
Oruç tutmamak mı?
Başörtüsü takmamak mı?
Kuranda suç, günah, hata tabirlerinden öte bir de büyük suç/hata/günahtabirleri geçiyor.
Baktığımızda bunların 7 yerde geçtiğini görüyoruz.
Ne olduğunu anlamak istiyorsanız, gelin birlikte bakalım.
Nuzül (iniş) sırasına göre sıralıyorum;
***
İlki NECM suresinde:
Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allahındır. Bu, kötülük yapanların karşılıksız kalmaması, güzellik yapanların ise daha güzeliyle karşılıklarını bulması içindir. Onlar ki arada bir hataya düşseler de büyük günahlardan(kebâriel-ism) ve çirkin davranışlardan kaçınırlar. Rabbinin mağfireti geniştir; bundan hiç şüpheniz olmasın. (Necm; 53/31-32).
{KEBÂİREL-İSM}: Sözlükte [كبر ] kökü büyük olmak, [ثما] kökü de suç işlemek, günaha girmek demektir. Bu iki kelimeden oluşan [كباءر الاثم ] ise büyük günahlar demektir. Bu deyim aslında sadece Müslümanlara değil; insanlığa önemli mesajlar vermektedir. Ayette geçen lemem kelimesi ise Bir anlık şuursuzluk hali demek olup (Razi) küçük günahlar, ufak tefek hatalar şeklinde meşhur olmuştur. Demek ki Günahın büyüğü küçüğü olmaz sözü doğru değildir. Suçun ve günahın büyüğü olur ve Kuran bu anlamda büyükler (kebâir) demektedir.
Peki büyük günahtan ne anlamalıyız?
Ayet bağlamına baktığımızda, Dünya ve ahiret Allahındır (Necm; 53/25) veGöklerde ve yerde ne varsa Allahındır (Necm; 53/31) tekrarlı vurgularından da anlaşılacağı gibi büyük günah (kebâirel-ism) sahiplenme (mülk) ile ilgilidir.
Keza aynı bağlamda İnsan için emeğinden başka hakkı yoktur (Necm; 53/39)ve Onun emeği karşılığını görecektir (Necm; 53/40) tekrarlı uyarısından da anlaşılacağı gibi kişi emeğinden başka bir şeye sahip değildir. Bunu unutup örneğin çit çevirerek, emeği sömürerek vs. Allahın mülkünü ve insanların alınterini sahiplenmeye kalkışması büyük günah (kebâirel-ism) olmaktadır. Sure bağlamından anlaşılan budur.
***
İkincisi VAKIA suresinde:
İçlerine işleyen bir ateş ve kaynar su Kapkara boğucu bir duman Ne serinletir ne rahatlatır Çünkü onlar bundan önce zenginliğin şımarttığı kimseler (mutrefîn) idi ve/yani büyük günah (hınsıl-azîm) üzerinde ısrar ediyorlardı. (Vakıa; 56/42-46).
{MUTREF}: Bolluk içinde olan, şımarmış demektir. Bolluk ve nimet içinde olmak, şımarmak (teref), konfor içinde olmak, nimetler içinde yüzmek (teterrûf), konfor, rahatlık, lüks, şımarıklık (teref) kelimeleri bu kökten Demek ki mütref bir toplumun rahatlık ve konfordan şımarmış, fors sahipleri demektir Bu durumda Kuranda sık sık geçen mele-i mütref kavmin zenginlikten şımarmış ileri gelenleri demek oluyor. Bugün için devlet beslemesi ailelere, sosyete çevrelerine, lüks ve sefahat içinde yaşayan zümrelere ve onlara özenenlere tekâbül eder. (Bkz. Kuranda alttakiler ve üsttekiler makalesi).
Bu durumda ayet bağlamında büyük günah (hınsıl-azîm) insanlar açlık ve yoksulluk içindeyken zenginlik, bolluk ve refah içinde yaşamak ve bunun verdiği vurdumduymazlık ve şımarıklık (mutref) demek oluyor. Öyle ki böylesi tipler bu şımarıklık içinde hesap, kitap, mizan, yeniden diriliş nedir bilmezler, aldırış etmezler, bunları hiç umursamazlar.
***
Üçüncüsü İSRA suresinde:
Yoksulluk korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin. Onlara da size de rızkı veren Biziz. Doğrusu onları öldürmek büyük bir günahtır (hıtaen kebîrâ).(İsra; 17/31).
Yani: Çalışmıyorlar, yağmaya, talana katılıp mal getirmiyorlar, hiç bir işe yaramıyorlar veya Beş parasız oldukları için zengin bir koca talip olmuyor, fakirlere gidiyorlar veya Büyüyünce tefeci bezirgânların eline düşerler, genelevlerinde çalıştırırlar, iyice rezil rüsva oluruz veya Belki bize acırlarda bol rızık ve mal verirler, onun için tanrılara kurban sunalım diyerek çocuklarınızı sakın öldürmeyin. Bu çok büyük bir günah/cinayettir
Çünkü bunlar Mekkede oluyordu.
Görüldüğü gibi burada da konu (büyük günah) ve vurgu (mülk;zenginlik/yoksulluk) aynı.
***
Dördüncüsü ŞURA suresinde:
Size verilmiş bulunan şeyler dünya hayatının metaıdır. Allahın yanındakiler ise iman edip sadece Rablerine dayananlar için daha hayırlı ve daha kalıcıdır. Onlar büyük günahlardan(kebâirel-ism)ve çirkin davranışlardan uzak dururlar. (Şura; 42/36-37).
Yine buradaki büyük günah da (kebâirel-ism) yukarıdaki Necm suresindeki ile aynı. Vurgu da oradaki ile aynı. Orada Göklerde ve yerde ne varsa Allahındır.dendikten sonra gelirken, burada Size verilen şeyler dünya hayatının metaıdır. dendikten sonra kullanılıyor. Demek ki büyük günah (kebâirel-ism) dünya hayatını (malı, mülkü) ve ondan gelen faydayı (meta) bencilce sahiplenmedir. Oysa mülk Allahındır (dünya hayatı; yer, gök, mal, meta) ve insan için emeğinden başka hakkı yoktur.
Ayetin devamında da büyük günahtan (kebâirel-ism) kurtulmak için ne yapılması gerektiği açıklanıyor: Allaha güvenmek, kalıcı olanın O olduğunu kabul etmek, mal ve meta hırsına kapılıp elde edemeyince öfkelenmemek, salât etmek, etrafına danışmak ve verilen rızıklardan infak etmek (Şura; 42/37-38). Metnin dışına çıkmaksızın bağlamdan baktığımızda durum budur.
***
Beşincisi BAKARA suresinde:
Sana içkiyi ve kumarı sorarlar. De ki: Onlarda hem büyük günah (ismkebir), hem de insanlar için yararlar vardır. Ama günahları yararlarından büyüktür. Yine sana Allah yolunda ne harcayacaklarını soruyorlar. De ki:İhtiyaçtan fazlasını. (Bakara; 219).
Görüldüğü gibi burada da büyük günah (kebâirel-ism) kavramının öncesinde içki ve kumar sonrasında da infaktan bahsediyor. Bu ikisi arasındaki bağlantı açıktır: Bir şeyi (kumar gibi) haksız yere sahiplenmek büyük gühahtır. Sahip olduklarının fazlasını elden çıkarmak (infak) gerekir. Bunu yapmayan da büyük günah işlemiş olur. Demek ki içki, kumar, zina, altın, ipek vs. zenginliğin şımarttığı kimse(mütref) davranışıdır. Onlara özenmemeliyiz. İşte sahip olduklarını infak etmeyip böyle heva ve heves yolunda harcayanlar büyük günah işlemiş oluyorlar.
İşte bu beş yer Kuranda büyük günah/suç/hata anlamındaiki kelimeyle; kebâriel-ism, hınsıl-azîm, hıtaen kebîrâ, ism kebîr (tamlama) olarak geçen yerler.
Şu iki yerde de tek kelimeyle (kebâir) ve fakat aynı anlamda geçiyor:
***
Altıncısı yine BAKARA suresinde;
Sana haram aylarda ve Mescit-i Haram'da savaşmayı soruyorlar. Onlara söyle: Haram aylarda ve Mescit-i Haram'da savaşmak büyük (kebîr) bir şeydir. Bu, insanları Allah'ın yolundan menetmek ve kâfirlik anlamına gelir. Halkı yerinden yurdundan sürmek ise Allah katında çok dahabüyüktür(ekber). Baskı, zulüm ve zorbalık(fitne) öldürmekten dahabüyüktür(ekber). Bu zalim zorbalar, eğer güçleri yetse yolunuzdan döndürünceye kadar sizinle savaşmaktan vazgeçmeyecekler. (Bakara; 217).
Ayette neye büyük/daha büyük (kebir/ekber)) dendiğine dikkat ediniz: Haram aylarda ve Mescid-i Haramda savaşmak Halkı yerinden yurdundan sürmek Baskı, zülüm, zorbalık
Adeta denmek isteniyor ki: Sana haram ayda ve Mescit-i Haramda savaşmayı soruyorlar. Bu çok kötü bir günahtır. Haram aylarda ve Mescit-i Haramda savaşmak düpedüz insanları Allahın yolundan menetmek ve Allahı inkârdan başka bir şey değildir. (Ebu Muslim). Hem Allahın evini kendi tekeline alacaksın, hem de bu anıtın gerçek sahiplerinin oraya girmesine engel olacaksın. Allahın savaşmayı yasakladığı aylarda silâh çekmekten, kan dökmekten çekinmeyeceksin. Allahın Evini savaş ve kan dökülen bir yer haline getireceksin. Ne ayların ne de Evin hiçbir saygınlığına uymayacaksın. Bunları ihlâl doğrudan Allahı inkârdır. Üstelik ahaliyi yerinden yurdundan edeceksin. Allahın Evinin gerçek bağlılarını şehirden süreceksin,Buralar benim diye kibrinden geçilmeyecek! Bu da zulüm üstüne zulümdür. Hem suçlu hem güçlü diye buna denir. Şüphesiz savaş iyi bir şey değil. Haram aylarda ve Mescit-i Haramda savaş ise daha kötüdür. Baskı, zulüm ve zorbalık (fitne) ise savaştan çok daha kötü, çok daha beterdir.
Görüldüğü gibi ayette büyük günahın mantığı aynı: Sahiplenmek! Bu sefer sahiplenilen yer üstelik Allahın evi Kabe
***
Yedincisi NİSA suresinde:
Eğer siz yasaklandığınız büyük günahlardan (kebâir)kaçınırsanız kusurlarınızı (seyyiât)bağışlar ve itibarınızı yükseltiriz.(Nisa;31).
Buradaki büyüklerin (kebâir) ne olduğunu anlamak için de ayetin öncesine ve sonrasına (parağrafa) bakmamız yeterlidir çünkü tam anlaşılmadı.
Sizce bu ayetin öncesinde neden bahsediliyor olabilir?
Okuyun;
Ey iman edenler! Birbirinizin mallarını karşılıklı rızaya dayanan ticaret yoluyla dahi olsa haksız yere yemeyin. Kendi kendinizi aldatmayın.Allah size karşı gerçekten merhametlidir. Kim haddi aşarak, haksızca bunu yaparsa yarın onu ateşe atacağız. Allaha göre bunu yapmak çok kolaydır.(Nisa; 29-30).
Yani: Ey iman edenler! Bırakın açıktan haksızlık yaparak birbirinizin malını yemeyi,kamu adını vererek birbirinizin malı haline getirdiğiniz ortak malı (beytul-mal), karşılıklı paslaşarak, eşe dosta peşkeş çekerek, usulsüz ihalelerle ve ulufe dağıtmalarla, alan memnun veren memnun tarzında dahi olsa yemeyin Birbiriniz ile dışarıdan bakılınca sanki ticaret yapıyormuş gibi görünen ve fakat gerçekte danışıklı dövüş olan alışverişlerden sakının. Böyle yaparak kendi kendinizi aldatmayın
Peki ayetin sonrasında neden bahsediliyor olabilir?
Okuyun;
Allahın kiminize kiminizden farklı verdiği şeylere göz dikmeyin. Erkekler için kazandıklarından bir pay, kadınlar için de kazandıklarından bir pay vardır. Allahtan, Onun lütfunu isteyin. Allah her şeyi biliyor. Herkes için bir şeyler bırakabileceği varisler tayin etmişizdir; anne-babalar, yakın akrabalar, nikâh akti ile bir araya gelenler. Sözleşmelerinizden doğan payları verin. Allah her şeyi inceden inceye görüyor. (Nisa; 32-33).
Yani: Allah eşitliği takdir etmiştir (Fussilet; 10). Rızık ve rızık kaynaklarını, yarattığı insanların eşitçe kullanacağı şekilde taksim etmiştir. Bu doğal taksimatta herkes farklı ve fakat eşittir. Kimine kiminden farklı yetenekler vermiştir. Bunları istismar ederek, farklılıklarınızdan eşitsizlik çıkarmayın. Tekel, kast, sınıf, hiyerarşi ve hegomonya oluşturmayın. İlahî/doğal taksimatta her şey herkese yeter. Ötekininpayına düşene göz dikmeyin, fazlasına tamah ederek eşitsizlik yaratmayın. Erkekler için kazandığından bir pay, kadınlar için de kazandıklarından bir payvardır. Paylarınıza razı olun, daha fazlasına sahip olmaya çalışmayın. Bu paylar zaten aranızda varisler yoluyla birbirinize geçecektir, ihtirasa kapılmanıza gerek yok. Sözleşmelerden doğan haklara riayet edin, kime ne pay düşüyorsa adaletlice dağıtın; bölüşün, paylaşın
Ayetin öncesini ve sonrasını okuyunca sanırım büyük günah (kebâir) neymiş anladınız; Başkasının payına göz dikmek Daha fazlası hırsıyla mal toplamak Kamu malını zimmetine geçirmeye kalkmak Sahip olduklarıyla eşitliği bozmak; üstünlük taslamak, sınıf yaratmak, hegemonya oluşturmak
***
Görüldüğü gibi Kuranda büyük günah bir şeyi sahiplenme (mülk) etrafında dönmektedir.
Bu, Kuranın bir taraftan Adem kıssasındaki vesveselerin anası (şecere-i huld vemülk-i la yebla) diğer taraftan da en en büyük zulüm (zulmün azîm) dediği şirkile ilgilidir.
Şecere-i huld: Son sınırına varıncaya kadar mal toplama. Şecere: toplayan şey, huld: son sınır. Sembolik dilde sonsuzluk ağacı (Taha; 120).
Mülk-i la yebla: Yıkılmayacak bir iktidar ve mal sahibi olma. (Taha; 120).
Şirk-i zulmün azîm: En büyük zulüm ortak olmaya kalkmak. (Lokman; 13).
Sözlükte şirk bir malın iki sahibi olması demektir. Örneğin şirket te mal ortaklığı vardır. Allahın mülkünden bir şeyi sahiplenip ortak olmaya kalkarsanız Ona şirk koşmuş olursunuz. Allahın mülkünden (gökler ve yer) hiç bir şeye sahip olamazsanız, sahip olduğunuz tek şey emeğinizdir, ondan da size bir pay vardır. Gerisi kamunun/herkesindir.
Bunları unutup Şeytanın vesvesesine kapılarak son sınırına kadar toplamaya (şecere-i huld) kalkar ve yıkılmayacak bir mülkün (mülk-i la yebla) peşinden gidersenizbüyük günah işlemiş olursunuz.
Kuran verileri ışığında büyük günah bu olmak icap eder.
Yukarıda göstermeye çalıştığımız yedi yerde geçen büyük günah ayetlerini Kurandan tekrar tekrar okuyun