Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Bu Dünya Kimseye Kalmaz

fetih

New member
Katılım
16 Şub 2007
Mesajlar
1,994
Tepkime puanı
355
Puanları
0
Yaş
45
Konum
Uzay Ýstasyonundan Alooooo Kimse Yokmuuuuu :)
Halife Harun er-Reşid'e , o zamanın Fransa kralı bir gül fidanı hediye etmişti. Harun Reşid, o gül fidanına çok itibar göstererek bahçıvana verdi. ve:

-Buna iyi bak. Bahçeye dik. Yetiştiği zaman da ilk çiçeğinden bana getir, dedi.



Bahçıvan gülü bahçeye dikti. Gül çok güzel olmuştu. Aradan zaman geçti, çok güzel bir gül açtı. Bahçıvan gülü koparmak için o tarafa doğru giderken, gülün dalına konmuş bir bülbülün yanık yanık öttüğünü görüp onu seyre daldı.

-Nasıl olsa uçar gider. Ben de ondan sonra koparırım, diyordu. Fakat yazık ki, bülbül bir hayli öttükten sonra gülü darma dağın etti. Bahçıvan çok üzülmüştü. Ne diyecekti şimdi padişaha... Doğru padişahın huzuruna çıkıp meseleyi anlattı ve üzüntüsünü bildirdi. Halife üzülmemesini söyledikten sonra:

- Bu dünya etme bulma dünyası derler. Bu dünya bülbüle de kalmaz, canın sağ olsun, dedi ve bahçıvanı affetti.

Aradan zaman geçti. Bahçıvan bir gün o bülbülü bir yılanın yutmakta olduğunu gürüp doğru halifenin huzuruna çıkıp vaziyeti anlattı.

- Efendim, keramet gösterdiniz. Hakikaten dünya bülbüle kalmadı, dedi.

Padişah yine aynı söyleri tekrarlayarak:

- Bu dünya yılana da kalmaz. O da bir gün belasını bulur, dedi.

Lihikmetin o yılan bahçe sulamakta olan bahçıvanın ayaklarına doğru hücum etti. Bahçıvan yılandan daha çabuk davranıp elindeki kürekle yılanı ortadan ikiye böldü ve öldürdükten sonra halifenin huzuruna çıkıp meseleyi anlattı. Halife yine aynı şekilde :

-Bu dünya sana da kalmaz. Sen de bulursun bir gün belanı, dedi.

Olacak ya, bir suçundan dolayı padişah bahçıvana kızıp idamına karar verdi. Cellatları cağırdı, bahçıvanı ellerine vererek kellesini kesmelerini söyledi. Cellatlar adamı alıp götürdüler. Fakat hüküm infaz edilmeden önce bir isteği olup olmadığını sordular. Bahçıvan :

-Var bir isteğim ama, onu ancak padişaha söylerim, başkasına söylemem hiçbir mana ifade etmez, deyip padişaha götürmelerini istedi.

Bahçıvanın bu isteği celladların çok acaibine gitmişti. Durumu halifeye haber verdiler. O da görüşmeyi kabul edip ne diyeceğini sordu.

Bahçıvan:

-Sultanım, mesele malumunuzdur. Bu dünya bülbüle, yılana ve bana kalmadığı gibi sana da kalmayacak. Sen beni en ufak bir sebepten cellatlara teslim ettin. Bu yalancı dünyanın sana kalacağını mı sanıyorsun. Bu dünyaya etme- bulma dünyasıdır, derler diyen sendin, dedi ve söyleyeceğinin bundan ibaret olduğunu bildirdi.

Bu hatırlatma halifeye çok tesir etmişti. Bu adamı öldürüp de elime ne geçecek? diyerek adamı affetti. Adam da bu şekilde ölümden bir müddet için kurtulmuş oldu.

Halife Harun er-Reşid'e , o zamanın Fransa kralı bir gül fidanı hediye etmişti. Harun Reşid, o gül fidanına çok itibar göstererek bahçıvana verdi. ve:

-Buna iyi bak. Bahçeye dik. Yetiştiği zaman da ilk çiçeğinden bana getir, dedi.



Bahçıvan gülü bahçeye dikti. Gül çok güzel olmuştu. Aradan zaman geçti, çok güzel bir gül açtı. Bahçıvan gülü koparmak için o tarafa doğru giderken, gülün dalına konmuş bir bülbülün yanık yanık öttüğünü görüp onu seyre daldı.

-Nasıl olsa uçar gider. Ben de ondan sonra koparırım, diyordu. Fakat yazık ki, bülbül bir hayli öttükten sonra gülü darma dağın etti. Bahçıvan çok üzülmüştü. Ne diyecekti şimdi padişaha... Doğru padişahın huzuruna çıkıp meseleyi anlattı ve üzüntüsünü bildirdi. Halife üzülmemesini söyledikten sonra:

- Bu dünya etme bulma dünyası derler. Bu dünya bülbüle de kalmaz, canın sağ olsun, dedi ve bahçıvanı affetti.

Aradan zaman geçti. Bahçıvan bir gün o bülbülü bir yılanın yutmakta olduğunu gürüp doğru halifenin huzuruna çıkıp vaziyeti anlattı.

- Efendim, keramet gösterdiniz. Hakikaten dünya bülbüle kalmadı, dedi.

Padişah yine aynı söyleri tekrarlayarak:

- Bu dünya yılana da kalmaz. O da bir gün belasını bulur, dedi.

Lihikmetin o yılan bahçe sulamakta olan bahçıvanın ayaklarına doğru hücum etti. Bahçıvan yılandan daha çabuk davranıp elindeki kürekle yılanı ortadan ikiye böldü ve öldürdükten sonra halifenin huzuruna çıkıp meseleyi anlattı. Halife yine aynı şekilde :

-Bu dünya sana da kalmaz. Sen de bulursun bir gün belanı, dedi.

Olacak ya, bir suçundan dolayı padişah bahçıvana kızıp idamına karar verdi. Cellatları cağırdı, bahçıvanı ellerine vererek kellesini kesmelerini söyledi. Cellatlar adamı alıp götürdüler. Fakat hüküm infaz edilmeden önce bir isteği olup olmadığını sordular. Bahçıvan :

-Var bir isteğim ama, onu ancak padişaha söylerim, başkasına söylemem hiçbir mana ifade etmez, deyip padişaha götürmelerini istedi.

Bahçıvanın bu isteği celladların çok acaibine gitmişti. Durumu halifeye haber verdiler. O da görüşmeyi kabul edip ne diyeceğini sordu.

Bahçıvan:

-Sultanım, mesele malumunuzdur. Bu dünya bülbüle, yılana ve bana kalmadığı gibi sana da kalmayacak. Sen beni en ufak bir sebepten cellatlara teslim ettin. Bu yalancı dünyanın sana kalacağını mı sanıyorsun. Bu dünyaya etme- bulma dünyasıdır, derler diyen sendin, dedi ve söyleyeceğinin bundan ibaret olduğunu bildirdi.

Bu hatırlatma halifeye çok tesir etmişti. Bu adamı öldürüp de elime ne geçecek? diyerek adamı affetti. Adam da bu şekilde ölümden bir müddet için kurtulmuş oldu.

Abbasi halifelerinin beşincisi Harun Reşid, sarayının bahçesindeki bir gül fidanını çok beğenir. Yaprağı, kokusu, görünüşüyle dikkatini çeken gülü özel bakıma alması için bahçıvana emir verir.
Bahçıvan üzerine titremeye başlar gülün. Ne var ki, sakınan göze çöp batar derler ya. Aynen öyle olur. Bir sabah bahçıvan gelip bakar ki, gülün dalına konan bir bülbül, ne kadar yaprak varsa hepsini gagalayarak yere düşürmüş. Tek yaprak bırakmamış gülün başında... Korku içinde koşar halifeye:
- Sultanım der, üzerine titrediğimiz gülün yapraklarını bir bülbül gagalayarak yere dökmüş, tek yaprak bırakmamış gülün başında... Harun Reşid, telaş etmeden cevap verir:
- Üzülme efendi üzülme, der. Bülbülün yaptığı yanına kalmaz!.
Rahat bir nefes alan bahçıvan işine döner. Bir gün bakar ki, bir yılan yaprakları düşüren bülbülü yakalamış, yutmak üzere, otların arasında kayıp gidiyor. Heyecanla yine halifeye gelir:
- Sultanım der, bülbülü bir yılan yakalamış, yutarken gördüm.
Sultan yine telaşsız:
- Merak etme efendi der, yılanın yaptığı da yanına kalmaz!.
Bahçıvan yine işine döner... Bir ara bahçede çalışırken otların arasında yılanı görür. Hemen elindeki küreğiyle darbe üstüne darbe indirerek yılanı orada öldürür. Sevinçle geldiği halifeye durumu anlatır:
- Sultanım der, bülbülü yakalayan yılanı ben de bahçede otlar arasında yakalayıp küreğimle öldürdüm. Harun Reşid yine sakin:
- Bekle efendi bekle der, senin de yaptığın yanına kalmaz!. Nitekim çok geçmez bahçıvan hatalar yapar. Yakalayıp halifenin huzuruna çıkarırlar. Cezalandırılmasını isterler. Halife emrini verir.
-Atın bunu zindana!. Hemen yaka paça zindana doğru götürürken geriye dönen bahçıvan şunları söyler:
-Sultanım der, bülbülün yaptığı yanına kalmaz dediniz, onu yılan yuttu. Yılanın yaptığı yanına kalmaz, dediniz, onu da ben öldürdüm.
Şimdi benim yaptığım da yanıma kalmıyor, sen zindana attırıyorsun.. Herkesin yaptığı yanına kalmıyor da seninki mi yanına kalacak? Demek sana da bir yapan çıkacak... Öyle ise gel sen bana yapma ki bir başkası da sana yapmasın!..
Harun Reşid, doğru söyledin bahçıvan, diyerek:
- Bırakın bahçıvanı, çiçekleri sulamaya devam etsin!.. Derler ki:
- Sultanımız, yaptığı yanına kalır!..
- Hayır der, kimsenin yaptığı yanına kalmaz. En ağır şekliyle ahirette ödemeye tehir edilir. Ama gafil insanlar bunun farkına varamaz da, yaptığı yanına kaldı sanırlar!..
Evet,Kimsenin yaptığı yanına kalmaz. Bunda hiç şüpheniz olmasın. Yanına kaldı sanılanlar daha ağırıyla ahirette ödemeye tehir edilirler. Ne var ki, gafil insanlar bunun farkına varamaz da yaptığı yanına kaldı sanırlar.
 
Moderatör tarafında düzenlendi:
Üst Alt