Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Bu Dinin Tabiatı

Elifnisa

New member
Katılım
29 Eki 2007
Mesajlar
483
Tepkime puanı
241
Puanları
0
Yaş
44
Konum
istanbul
Sürekli olarak ortalıkta dolaşan yalancı bir kuşku ve sitemkâr bir arayış vardır.
Niye ey Rab?

Hak niye yaralı, batıl niye başarılı?

Hak ehli niye belâda, batıl ehli niye kurtuluyor?

Hak-batıl kavgasında hak niye mağlup, batıl niye galip?

Ganimetler niye batılın. Galip olması gereken hak değil midir?

Batılın bu baskınlığı neden?

Batılın bu kavgada başarılı çıkması neden?

Hele de bu, gönüllerin sarsılıp fitneye uğramasına neden olurken?..

Uhud savaşında müslümanların hayret ve dehşetle; "Bu da nereden geldi?.." demesi, fiilen gerçekleşmiş bir olaydır...

Yüce Allah ise yorgun gönüllere huzur veren, bu yönden akla gelebilecek kötü düşünceleri gideren bir cevap veriyordu. Kanununu, kaderini ve tedbirini açıklıyordu. Düne, bugüne ve yarına yetecek bir cevaptı bu...
Batılın bir savaştan galip çıkıp belirli bir süre daha şişmeye devam etmesi, hiç şüphesiz Allah'ın onu kendi halinde bırakması demek değildir. Bu, batılın yenilmez nitelikte bir güç olması veya hakka kesin bir zarar vermesi demek de değildir. Hakkın her hangi bir savaşta belaya uğrayıp belirli bir süre zayıf kalması da, Allah'ın onu bırakıp unuttuğu veya onu yıkıp ortadan kaldırmak için batıla terkettiği anlamına gelmez. Hayır!

Bu, olsa olsa bir hikmet ve tedbirin gereğidir. Çünkü Allah, batıla mühlet veriyor. Yolun sonuna gitmesi, suçların en iğrencini işlemesi, günahların en ağırını işlemesi ve en şiddetli azabı hakketmesi içindir bu mühlet...
Hakkın da sınavdan geçmesi içindir...

İyiyle kötünün ayrılması, zorluklardan yılmadan yola devam eden kimselerin büyük mükafatlara erişmesidir bu sınavın amacı...
Şu halde bu sınav, hak namına bir kazanç, batıl namına da bir zarardır. Yani karşılıklı olarak artan bir kazanç ve zarar...

Bir kavga ki, Allah dilemiştir asıl davasının böyle olmasını...
Hak düşmanlarını - ilâhî azaba uğramadan - nimetler içinde yüzerken, zahiren de olsa güç, iktidar ve makamları ellerinde bulundururken görmek, bazı gönüllerde kuşkular meydana getirip fitneye düşmeye neden olabilir. Sonra bu kuşku ve fitne etrafta bulunan kimselere de bulaşabilir. Kalb ve akıllarda gezinen bu tür kuşkular yüzünden zayıf inançlı kimseler, Allah hakkında cahiliye zanlarına benzer hak dışı zanlara kapılırlar. Allah'ın hak ve batıl savaşına karışmadığını, hakkı batılın pençesine bıraktığını veya hakkın zaferiyle ilgilenmediğini sanırlar. Yahut batılın hak olduğu zannına kapılırlar. Yoksa derler kendi kendilerine:

"Allah, batılın büyümesine, yayılıp zafer kazanmasına ne diye karışmıyor?"
Ya da sanırlar ki, dünyadayken hakkı yenmek batılın özelliğidir. Hakkın ise, zafer kazanmak özelliği yoktur. Sonra sanırlar ki Allah, bu zalim, tağut, müfsit ve batıl perestlerin azgınlığına, fitne ve küfür yaymalarına izin veriyor. Çünkü yaptıklarının kendilerine kaldığını zanneden bu azgınlar, herşeyin kendilerinden yana işlediğine, kendilerini durduracak hiç bir gücün bulunmadığına inanıyorlar.

Gerçekte tüm bunlar boş kuruntulardır. Allah hakkında haksız zanlar beslemektir. Çünkü gerçek böyle değildir.

Bakın Yüce Allah, kafirleri, bu tür zanlar beslemekten sakındırıyor. Eğer Allah, direne durdukları küfür yüzünden onları hemen kapıvermiyorsa, eğer onlara belirli bir süre oyalanıp eğlenecekleri bir dünyalık hisse veriyorsa, eğer onları böyle bir sınavdan geçiriyorsa bu, sadece bir imtihandır. Kendilerine hazırlanmış sağlam bir tuzaktır. Onları yavaş yavaş kapmak için verilmiş bir mühlettir:

"Kâfirler, onlara verdiğimiz mühleti, kendileri için hayırlı sanmasınlar. Biz, hiç şüphesiz daha da günah işlemeleri için onlara mühlet veriyoruz." (Al-i İmran: 178)

Demek ki, Allah'tan gelen bu bela (deneyim), bir nimettir. Allah'ın, ancak hayır dilediği kimselere vereceği nimet...
Eğer Allah, kendi dostlarına bir musibet vermişse, hiç kuşkusuz onlara hayır dilemiştir. Başa gelen bu musibet, dostlarının davranışından doğmuş olsa bile gene de bir hikmet, bir lütuf ve tedbir var, demektir.
Gaybani bir hikmet, ince bir tedbir ve mü'min dostlarına bir lütuf...
İşte böyle...

Gönüller huzura ve ruhlar sükunete kavuşuyor. İslâm'ın açık, şaşmaz ve dosdoğru düşüncesinin gereği olan temel gerçekler yerine oturuyor.
Yüce Allah'ın mü'minleri; saflarına karışan münafıklardan ayırması, sonsuz hikmetinin ve mü'minlere minnetinin bir gereğidir. Kötüyle iyiyi birbirinden ayırd etmek için onları, kendi düşünce ve davranışlarının sonuçlarıyla sınavdan geçirmesinin nedeni budur...

"Allah, mü'minleri elbette ki üzerinde bulunduğunuz karmaşık halde bırakacak değildir. Ta ki, kötüyle iyi (münafıkla mü'min) birbirinden ayırdedilsin." (Ali İmran: 179)
 
Üst Alt