Devami
Devami
-Allah hiçbir sey indirmemistir, demisler.
Baska ne demisler?
-Muhakkak ki biz, seni dalâlette görüyoruz, demisler.
Öyleyse burada muhtevaya baktigimiz zaman bu adamlarin gözlerinde hicab-i mesture oldugu kesin. Çünkü irsad makamini irsad makami olarak görmüyor, irsad makamini dalâlette olarak görüyorlar.
Kulaklarinda vakra oldugu kesin. O, Kur'ân'dan âyetlerle söylüyor ve karsisindaki kisi de diyor ki:
-Hayir, Allah hiçbir sey indirmemistir.
Yani ne Tevrat'i, ne Zebur'u, ne Incil'i, ne Kur'ân-i Kerim'i; Allah hiçbirini indirmemistir.
Yani söyledigi âyetlere de inanmiyor, anlamiyor, idrak etmiyor. Kulaklarinda vakra var isitmiyor, yani mânâyi anlamiyor ve kalbinde de ekinnet oldugu için idrak etmesi de mümkün degil irsad makaminin söylediklerini.
Burada Mulk Suresinin muhtevasina bir defa daha bakmakta fayda var. Diyor ki Allahû Tealâ:
Kullemâ ulkiye fîhâ fevcun.
Onlarin hepsi fevc fevc (bölük bölük) gelirler, cehennemin içine atilirlar.
Seelehum hazenetuhâ.
Cehennemin bekçileri onlara sual ederler.
Elem ye'tikum nezîr(nezîrun).
"Size nezir (ikaz edici, uyarici) gelmedi mi?"
Cevap:
67/MULK-9: Kâlû belâ kad câenâ nezîrun fekezzebnâ ve kulnâ ma nezzelallâhu min sey'(sey'in), entum illâ fî dalâlin kebîr(kebîrin).
(Cehenneme atilanlar) derler ki: "Evet, andolsun ki bize nezir geldi. Ama biz onu yalanladik ve Allah hiçbir sey indirmemistir." dedik ve "Siz, büyük bir sapiklik içindesiniz." dedik.
Yani kulaklarinda vakra var, onun söylediklerini isitmiyor.
"Biz onu tekzip ettik, yalanladik."
Bütün resûlleri, bütün nezirleri yalanlamis bütün kavimler, bütün insanlik tarihi boyunca. Hep reddetmisler, inkâr etmisler.
Ve kulnâ ma nezzelallâhu min sey'(seyin).
Ve biz dedik ki: "Allah hiçbir sey indirmemistir."
Entum illâ fî dalâlin kebîr(kebîrin).
"Siz büyük bir sapiklik içindesiniz." dedik.
67/MULK-10: Ve kâlû lev kunnâ nesmau ev na'kilu mâ kunnâ fî ashâbis saîr(saîri).
Ve derler ki: "Eger biz isitmis ve akletmis (idrak etmis) olsaydik burada ates ehlinin içinde mi olurduk?"
Ev na'kilu.
Ve dediler ki: Isitmis olsaydik, kulaklarimizdaki vakra alinmis olsaydi, isitecektik. Veya akil etmis olsaydik, yani kalbimizdeki ekinnet alinsaydi da yerine ihbat konsaydi ve böylece idrak etmis olsaydik, o zaman akil etmis olacaktik.
Mâ kunnâ fî ashâbis saîr(saîri).
Bu azgin atese atilanlarin arasinda olur muyduk o zaman?
Böyle diyorlar: "Eger biz isitmis ve akil etmis olsaydik o devirde, kulaklarimizdaki vakra alinmis ve kalbimizdeki ekinnet alinmis olsaydi, yerine ihbat konulmus olsaydi ve bas gözümüzdeki hicab-i mesture alinmis olsaydi ve onu irsad makami olarak görebilseydik, dalâlet içinde olarak görmeseydik, söylediklerini isitebilseydik, mânâsina varabilseydik, kalbimize indirip idrak edebilseydik, akil edebilseydik burada cehennemde mi olurduk?
Öyleyse kulaklarindaki vakra alinmis olanlar, kalbindeki ekinnet alinmis olanlar, gözlerindeki hicab-i mesture alinmis olanlar, Allah'a ulasmayi dileyenlerdir. Onlarin cehennemde isi yok.
Cehenneme atilan insanlari, cennete girenlerden ayiran sey ne? Gözlerindeki hicab-i mesture, kulaklarindaki vakra, kalplerindeki ekinnet. Öyleyse burada bir vakiadan hareket etmek mecburiyetindeyiz.
Kim Allah'a ulasmayi dilemezse, mutlaka günahlari sevaplarindan fazla, gidecegi yer mutlaka cehennem.
Kim Allah'a ulasmayi dilerse, mutlaka sevaplari günahlarindan fazla, gidecegi yer mutlaka cennet.
Allahû Tealâ, Allah'a ulasmayi dileyen bir kisinin bu dilegini gördügü zaman ona, her verdigi ihsanla derecesini yükseltiyor. Ve herkeste farkli bir yükseltme var, herkese göre farkli yükseltiyor. Öyle bir noktaya ulastiriyor ki onlari, onlarin sevaplari günahlarindan fazla oluyor. Kim bunlar? Allah'a ulasmayi dileyen ama mürsidine ulasamadan evvel ölenler. Allahû Tealâ, verdigi her ihsaniyla ayni zamanda ona dereceler veriyor. Sadece Allah'a ulasmayi diledi diye ve verdigi bu dereceler, o kisinin günahkâr durumu hangi dereceyi gösterirse göstersin, mutlaka o dereceyi asiyor. Pozitif dereceleri (kazandigi dereceler), kaybettigi dereceleri mutlak olarak asiyor.
Öyleyse sevgili okuyucular, böyle bir dizaynda Allahû Tealâ onlara mutlaka bu dereceleri asirtiyor. Kimler bunlar? Mürsidlerine ulasamadan evvel ölmüs olanlar.
Allah'a ulasmayi diledikleri anda 2-3 dakika içinde Allahû Tealâ, hicab-i mestureyi de, vakrayi da, ekinneti de aliyor yerine ihbat koyuyor. Hatta o kisiye ulasip onun kalbinin nur kapisini da Allah'a çeviriyor. Ve bu çevirme islemini mutlaka yapiyor. Yaptigi kisi eger mürsidine ulasamadan ölürse, her yaptigi bu güzel mükâfatla herbiri için de o kisinin derecelerini öyle bir arttiriyor ki, kazandigi dereceler kaybettigi dereceleri asiyor. Kisi mutlaka cennete giriyor. Hangi standartta giriyor? Cennetlik olarak giriyor. Günahlari sevaplarindan az olarak giriyor. Halbuki Allah'a ulasmayi dilemeden birkaç dakika evvel o kisinin günahlari sevaplarindan fazlaydi.
Allahû Tealâ, o kisi Allah'a ulasmayi dileyince onun kalbindeki bu talebi gördü, isitti ve bildi. Derhal Rahîm esmasiyla tecelliye basladi. Bu tecelliyi söyledigimiz standartlari olusturdu: Vakra, ekinnet ve hicab-i mesture, nur kapisinin Allah'a çevrilmesi hüviyetleri... Herbirine Allahû Tealâ öyle rakamlar verdi ki, pozitif rakamlar; kisinin kazandiklari, kayiplarini asti.
Kimlere verdi bunu? Mürsidine ulasmadan evvel ölenlere verdi ki; onlar, cennete gitsinler, 1. kat cennetin sahibi olsunlar.
Eger bu kisi mürsidine ulasirsa, ulastigi taktirde Allah onun sevaplarini günahlarindan fazla yapmiyor, çok daha büyük bir ni'met veriyor ona. Çünkü bu kisi mürsidine ulastigi an, ni'mete de kavusmustur. Onun günahlarindan daha çok sevabi olmaz. Onun bütün günahlari sevaba çevrilir. Günahlari sifirlanir, sevaplari zaten duruyordur, bütün günahlari da sevaba çevrildigi için sadece sevaplardan olusan bir hazinenin sahibi olur kisi daha baslangiçta, tâbî oldugu an (Furkan-70).
Allahû Tealâ Furkan-69'da cehenneme girecek olanlardan bahsediyor:
25/FURKAN-69: Yudâaf lehul azâbu yevmel kiyâmeti ve yahlud fîhî muhânâ(muhânen).
Kiyâmet gününde onun için azap kat kat artar ve orada ebediyyen alçaltilarak kalir.
Onlarin günahlarinin ve azaplarinin artacagindan bahsediyor. Sonra da diyor ki:
25/FURKAN-70: Illâ men tâbe ve âmene ve amile amelen sâlihan fe ulâike yubeddilullâhu seyyiâtihim hasenât(hasenâtin), ve kânallâhu gafûren rahîmâ(rahîmen). Ama (mürsidin önünde) tövbe eden ve (mürsidin önünde tövbe etmek suretiyle kalbine îmân yazildigi için) mü'min olan ve (ayni sebeple) nefsi islâh edici ameller isleyen kisinin Allah günahlarini sevaba çevirir. Ve Allah günahlari sevaba çeviren ve rahmet gönderendir.
Allah'a ulasmayi dileyerek, 10 tane ihsanla geldigi irsad makaminin önünde, kim tövbe eder de mü'min olursa...
Niçin mü'min olacak? Allah kalbinin mührünü açacak, küfür kelimesini alacak, içine îmâni yazacak. Kalbine îmân yazildigi için de kisi, kesin bir standartta mü'min olmak serefine erecek.
Ve amilüssalihata, nefsi islâha baslarsa, nefs tezkiyesine baslarsa... Nefsi islâh edici ameller...
Ne zaman baslar? Ancak tâbiiyetten sonra baslar, o noktadan itibaren gerçeklesebilir nefs tezkiyesi. "Onlarin bütün seyyiatini hasenata çeviririz." diyor Allahû Tealâ.
25/FURKAN-71: Ve men tâbe ve amile sâlihân fe innehu yetûbu ilallâhi metâbâ(metâben).
Kim tövbe eder ve islâh edici amel (nefs tezkiyesi) islerse muhakkak ki o Allah'a tövbeleri kabul edilmis olarak ulasir.
Simdi burada farkli bir olay oldu. Eger o kisi mürsidine ulasamadan evvel ölmüs olsaydi Allahû Tealâ, onun bütün günahlarini sevaba çevirmeyecekti. Allahû Tealâ, ona sadece dereceler ihsan edecekti. Hicab-i mestureyi aldigi zaman belli bir miktar derece, kulaktaki vakrayi aldigi zaman belli bir miktar derece, kalpteki ekinneti aldigi zaman belli bir miktar derece, kalbin nur kapisini Allah'a çevirdigi zaman belli bir miktar derece, o kisinin gögsünden kalbine nur yolunu açtigi zaman belli bir miktar derece... (Birkaç dakikanin içinde bunlarin hepsi tamamlaniyor.) Bu kisi, mürsidine ulasamadan öldügü taktirde Allahû Tealâ'nin verdigi dereceleri de, o kisinin o güne kadar kazandigi derecelere eklediginizde, bu derecelerin toplami mutlaka onun kaybettigi derecelerden fazla çikar.
Öyleyse o kisinin yasamasi söz konusuysa, mürsidine ulasmasi söz konusuysa, o zaman böyle bir islem yapilmaz, ilâveler yapilmaz, onun bütün günahlari sevaba çevrilir. Yani bundan çok daha büyük bir mükâfat alir ve Allah'in yoluna girer. Ruhu vücudundan ayrilir, nefs tezkiyesine baslar, her kademede de ruhu Allah'a dogru yükselecektir. Öyleyse burada Allahû Tealâ'nin yaptigi sey, kisi mürsidine ulasmissa çok daha büyük bir olay. O kisinin o güne kadarki bütün günahlari sevaba çevrilir. Yani adeta Allahû Tealâ kisinin cehenneme gitme ihtimalini kökünden yok ediyor. Neden? Onunla da kalmiyor çünkü. O güne kadar o kisiye 1'e 10 verirken, 10 tane ihsanla mürsidine ulasan kisiye 1'e 100 vermeye basliyor.
Ruhu zemin kat ve 1. kattayken 1'e 100.
2. kata geçecek ruhu, 1'e 200.
3., 4., 5., 6., 7. katlar 300, 400, 500, 600, 700.
1'e 700'le o kisinin ruhu Allah'a ulasacak. 1'e 700'le daha ileride fizik vücudu Allah'a teslim olacak. 1'e 700'le nefsi Allah'a teslim olacak. 1'e 700'le irsada ulasacak. 1'e 700'le salâh makaminin son noktasina, hakka tukatihi takva'ya ulasacak.
Öyleyse düsünebiliyor musunuz? Kisi irsad makamina ulasip da 10 tane ihsanla tâbî oldugu an, bütün günahlari sevaba çevriliyor. Yani sifir günahla basliyor ama eskiden isledigi onca günahin hepsi sevaba çevrilmis. Yetmez, artik bu kisi namaz kiliyor, bu kisi oruç tutuyor, bu kisi zekât veriyor, bu kisi zikir yapiyor. Devamli derecat kazaniyor yaptigi bu islevlerle ve artik 1'e 10 almiyor, 1'e 100 aliyor. 1'e 100 aldigi sürece o kisinin her gün kazandigi derecelerin 100 katindan daha fazla günah islemesi lâzim ki cehenneme gidebilsin.
2. kattayken 200 katindan fazla hergün günah kazanmasi lâzim.
3., 4., 5., 6. katlarda artiyor. 7. katta hergün o kisinin kazandigi derecelerin 700 katindan daha fazla günah islemesi lâzim bir kisinin. Böyle bir seyse, imkânsiz. Bunun tatbik sahasi bulmasi mümkün degil. Hiçbir standart içinde bu gerçeklesemez. Hiç kimse hayatinin hergününde kazandigi derecelerin 700 katindan daha fazla günah isleyemez. Öyleyse burada bir etken var. Allah garantiye aliyor kulunu. Sevaplari günahlarindan fazla olarak kiyâmet gününe ulassin da o kisi mutlaka Allah'in cennetine girsin diye. Bu konuda Allah'in garantisi var.
Iste sevgili okuyucular, can dostlarim, gönül dostlarim. Allah'a ulasmayi dileyen bir insanla, dilemeyen bir insanin arasinda görüyorsunuzki büyük farkliliklar olusuyor.
Öyleyse 2 ayri cepheden bakiyoruz olaya: Cehennem ve cennet. Allah'a ulasmayi dilemeyen bir kisi mutlaka cehenneme gider. Çünkü o kisinin kaybettigi dereceler mutlaka kazandiklarindan fazladir.
Ve kim Allah'a ulasmayi dilerse, diledigi an, Allahû Tealâ'nin onu isittigi, bildigi ve gördügü an, o kisi Allah'in cenneti için ehil kabul edilir Allahû Tealâ tarafindan. Mürsidine ulasmadan evvel ölürse Allahû Tealâ verdikleriyle ilâveler yaparak, onun kazandigi dereceleri kaybettiklerinden üste çikaracak, mutlaka onu cennetine ulastiracaktir.
Eger mürsidine tâbî olduktan sonra o kisi ölürse bu sefer 2. kat cennetin sahibi olacaktir, çünkü o kisi 2. safhayi tamamlamistir ve nefs tezkiyesinin neresinde ölürse o kadar daha fazla derecat kazanmis olacaktir.
Simdi böyle bir durumda Allahû Tealâ'nin o kisinin Allah'a ulasmayi dilemesi halinde ne olacagina bakalim:
42/SURA-13: Serea lekum mined dîni mâ vassâ bihî nûhan vellezî evhaynâ ileyke ve mâ vassaynâ bihî ibrâhîme ve mûsâ ve îsâ, en ekîmud dîne ve lâ teteferrekû fîh(fîhi), kebure alel musrikîne mâ ted'ûhum ileyh(ileyhi), allahu yectebî ileyhi men yesâu ve yehdî ileyhi men yunîb(yunîbu). "Dîni ikame edin ve firkalara ayrilmayin." diye dîn olarak Nuh'a vasiyet ettigimizi, sana vahyettigimizi, Ibrâhîm'e, Musa'ya ve Isa'ya vasiyet ettigimizi, sizin için de (Allah) seriat kildi. Müsriklere, kendilerini davet ettigin sey (Allah'a davet ve tek Allah'a inanmak) agir geldi. Allah, kimi dilerse onu Kendisine seçer ve Kendisine yöneleni, O'na (Kendisine) ulastirir.
Iste Allah'in seçtiklerinden bir kisi Allah'a ulasmayi dilemis, bunun üzerine Allahû Tealâ Yusuf Suresinin 53. âyet-i kerimesine göre Rahîm esmasiyla tecelli ediyor. Diyor ki Hz. Yusuf orada:
12/YUSUF-53: Ve mâ uberriu nefsî, innen nefse le emmâretun bis sûi illâ mâ rahime rabbî, inne rabbî gafûrun rahîm(rahîmun).
Ve ben nefsimi ibra edemem (temize çikaramam). Çünkü; nefs, mutlaka sui olani (serri, kötülügü) emreder. Rabbimin Rahîm esmasiyla tecelli ettigi (nefsler) hariç. Muhakkak ki; Rabbim magfiret eden (günahlari sevaba çevirendir), Rahîm (rahmet nurunu gönderen, rahmetiyle nefsleri tezkiye ve tasfiye eden)dir.
Rahîm esmasiyla Allah'in tecelli ettigi nefsler olacak. Iste kim Allah'a ulasmayi dilerse, Allah'in Rahîm esmasi çalismaya baslar.
Bütün insanlarin gözlerinde hicab-i mesture var, kulaklarinda vakra var, kalplerinde ekinnet var. Allahû Tealâ diyor ki Isra Suresinin 45 ve 46. âyetlerinde:
17/ISRA-45: Ve izâ kara'tel kur'âne cealnâ beyneke ve beynellezîne lâ yu'minûne bil âhireti hicâben mestûrâ(mestûren) Sen Kur'ân'i okudugun (onlara anlattigin) zaman seninle onlarin arasina, ki onlar ahirete inanmazlar, gizli (örtülü) bir perde koyariz (hicab-i mesture).
17/ISRA-46: Ve cealnâ alâ kulûbihim ekinneten en yefkahûhu ve fî âzânihim vakrâ(vakren), ve izâ zekerte rabbeke fîl kur'âni vahdehu vellev alâ edbârihim nufûrâ(nufûren).
Onlarin kalpleri üzerine ekinnet koyariz ki onu Kur'ân'i (senin söylediklerini) anlamasinlar (idrak, fikih edemesinler). Ve onlarin kulaklarina vakra (isminde bir engel) koyariz (seni isitmelerine mani oluruz). Sen Kur'ân'da Rabbinin tekligini zikrettigin zaman onlar nefretle arkalarini dönerler.
Öyleyse Allah'a ulasmanin ve dilemenin olmadigi bir ortamda, dilemeden evvel insanlarin gözlerinde hicab-i mesture var, kulaklarinda vakra var, kalplerinde ekinnet var ve isitmiyorlar, görmüyorlar. Ve bu insanlar, ne yazik ki gidecekleri yer cehennem olanlar.
Sonra o kisilerin kalplerine ihbat koyariz diyor, Allahû Tealâ Hac Suresinin 54. âyet-i kerimesinde:
22/HAC-54: Ve li ya'lemellezîne ûtul ilme ennehul hakku min rabbike fe yu'minû bihî fe tuhbite lehu kulûbuhum, ve innallâhe le hâdillezîne âmenû ilâ sirâtin mustakîm(mustakîmin).
Ve kendilerine ilim verilenler onun Rabbinden bir hak oldugunu bilsinler diye ve ona inansinlar diye onlarin kalplerine ihbat konmustur. Muhakkak ki Allah âmenû olanlari Sirati Mustakîm'e ulastirir.