Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Bu Ayeti anlayan dinlerarası diyaloğun ne demek olduğunu anlar

tevhideçaðrý

New member
Katılım
15 Eki 2007
Mesajlar
177
Tepkime puanı
8
Puanları
0
Yaş
52
ŞURA13 (Allah) dînde, onunla Hz. Nuh'a vasiyet ettiği (farz kıldığı) şeyi (şeriati); “Dîni ikame edin (ayakta, hayatta tutun) ve onda (dînde) fırkalara ayrılmayın.” diye Hz. İbrâhîm'e, Hz. Musa'ya ve Hz. İsa'ya vasiyet ettiğimiz şeyi sana da vahyederek, size de şeriat kıldı. Senin onları, kendisine çağırdığın şey müşriklere zor geldi. Allah, dilediğini Kendisine seçer ve O'na yöneleni, Kendisine ulaştırır
 

tevhideçaðrý

New member
Katılım
15 Eki 2007
Mesajlar
177
Tepkime puanı
8
Puanları
0
Yaş
52
dinler arası diyalog ve karşıtlarının anlamsız kavgalarını boş buluyorum. Allah indinde bırakınız dinleri 2. bir din hiç olmamışki. hanif dini=ibranice teslim demek
islam dini=arapça teslim demek yani hep aynı din inmiş.tağutu oluşturan insan ve cin şeytanlar insanları birbirine düşman etmek için fitne fesat sokarak dinleri icat etmişler
 

casus021

New member
Katılım
30 Ocak 2007
Mesajlar
1,475
Tepkime puanı
380
Puanları
0
Yaş
40
Konum
istanbul
Web sitesi
www.islamportali.net
zaten bu konuda kuran yeryüzünde tek din islamdır diyor dinleri tamamen safdısı bırakıyor bu konular defalarca yazıldı ve tekrar yazılıyor
 

tevhideçaðrý

New member
Katılım
15 Eki 2007
Mesajlar
177
Tepkime puanı
8
Puanları
0
Yaş
52
hanif dinide islam dinide aynıdır .Bütün Peygamberlere aynı din inmiştir. Asla ikinci bir din olmamış .Dinler olmamış ,bütün Peygamberler arapça ismi islam olan teslim dinini anlatmışlar.
 

casus021

New member
Katılım
30 Ocak 2007
Mesajlar
1,475
Tepkime puanı
380
Puanları
0
Yaş
40
Konum
istanbul
Web sitesi
www.islamportali.net
ozaman ki islamın adı nasara ve yahudilik vs dir simdide islamdır o dinlerin hükmü kalmış simdi islam vardır ve tüm dinleri ve inançları yok etmiştir ve yeryüzünde tek din islam demiştir ve bir dinin tamamen hükümleri yok oldugunun ifadesidir
 

tevhideçaðrý

New member
Katılım
15 Eki 2007
Mesajlar
177
Tepkime puanı
8
Puanları
0
Yaş
52
KISAS
Bütün kutsal kitaplarda kısas vardır:
5/MAİDE-45: Ben-i İsrail’e, nefse nefs, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe diş ve yaralara karşı karşılıklı kısas yazdık. Fakat kim bunu bağışlarsa o, günahına karşılık kefaret olur. Kimler Allah’ın indirdiği ile hükmetmezse, onlar zalimlerin ta kendisidir.
Tevrat’ta, Kur’ân-ı Kerim’deki gibi kısas hükmü vardır. Kur’ân’da ne varsa Tevrat’ta da, İncil’de de vardır.

HİDAYET
Kur’ân-ı Kerim’deki hidayetin Tevrat’ta da var olduğu kesinlik kazanmaktadır. HİDAYET; ruhun, vechin, nefsin ve iradenin Allah’a teslimidir.
Ve NUR vardır. Allah’ın gönderdiği rahmet, fazl ve salâvât isimli üç tane nurla hidayetin oluşmasını esas alır bütün kitaplar.
5/MAİDE-46: Onların izleri üzerine, Tevrat’tan ellerinde bulunanı tasdik edici olarak Hz. Meryem’in oğlu İsâ’yı gönderdik. Ve ona, içinde bir hidayet ve bir nur olan, Tevrat’tan ellerinde bulunanı tasdik eden ve müttekîler (takvâ sahipleri) için, hidayete erdiren ve bir öğüt olan İncil’i verdik.
Hz. İsa Tevrat’ın bir tasdikçisi olarak gelmiştir.
Peygamber Efendimiz (S.A.V), İncil’in ve ondan evvelki bütün kitapların tasdikçisi olarak gelmiştir.
Hz. İsa, Zebur’un, Tevrat’ın ve ondan evvelki bütün kitapların tasdikçisi olarak gelmiştir.
Tevrat’ı tasdik eden İncil, Hz. İsa’ya indirilmiştir. O da aynı şeyleri söylemektedir. Onda hidayet ve nur vardır.
Kur’ân-ı Kerim’de hidayet var, İncil’de de var, Tevrat’ta da var.
Kur’ân-ı Kerim’de nur var, İncil’de de var, Tevrat’ta da var.
Kur’ân-ı Kerim; İncil’i de, Zebur’u da, Tevrat’ı da, ondan evvel gelenleri de tasdik eder.
İncil kendisinden evvel indirilen Zebur’u, Tevrat’ı ve ondan evvel gelen bütün kitapları tasdik eder.
Zebur, Tevrat’ı tasdik eder, ondan evvelki bütün kitaplarla beraber.
Tevrat, kendisinden evvel gelen bütün kitapları tasdik eder.
Ayrıca, her kitapta sadece geriye değil, ileriye dönük olay da vardır. Tevrat’ta da, İncil’de de sahâbeden ve Peygamber Efendimiz (S.A.V)’den bahsetmektedir Allahû Tealâ.
Allahû Tealâ kitaplar arasında sağlam bir illiyet rabıtası kurmuştur. Aynı şeyleri söylemiştir.


TAKVA
Takva müessesesi Tevrat’ta da, İncil’de de, Kur’ân-ı Kerim’de de vardır. Tam 7 tane takva.

FISK
Fısk müessesesi Tevrat’ta da, İncil’de de, Kur’ân-ı Kerim’de de mevcuttur. Allahû Tealâ buyuruyor:
5/MAİDE-47 İncil sahipleri Allah’ın onda indirdiği (ahkâm) ile hükmetsinler. Ve kim Allah’ın indirdiğiyle hükmetmezse, işte onlar fasıklardır.
5/MAİDE-48 : Sana (Ey Muhammed!), ellerindeki kitapları tasdik edici (doğrulayıcı) ve onu koruyucu olarak bu Kitab’ı hakk ile indirdik. Artık onların aralarında Allah’ın indirdiğiyle hükmet ve sana Hakk’tan gelenden ayrılıp da onların hevalarına uyma. Sizden hepiniz için bir şeriat ve açık bir yol belirlemiştik. Allah dileseydi, sizi tek bir ümmet yapardı. Ancak bu sizi verdikleri ile denemek içindir. O halde hayırlarda yarışın! Sizin hepinizin dönüşü Allah’adır. Artık hakkında ayrılığa düştüğünüz şeyleri size haber verecek.
 

tevhideçaðrý

New member
Katılım
15 Eki 2007
Mesajlar
177
Tepkime puanı
8
Puanları
0
Yaş
52
TEK ŞERİAT
Allah dileseydi o hepinize verdiği tek şeriati hepinizin tatbik etmenizi mümkün kılardı.
Allahû Tealâ Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e buyuruyor ki:
42/ŞURA-13: “Şerea lekum mined dîni mâ vassâ bihî nûhan vellezî evhaynâ ileyke ve mâ vassaynâ bihî ibrâhîme ve mûsâ ve îsâ, en ekîmud dîne ve lâ teteferrekû fîh(i), kebure alel muşrikîne mâ ted’ûhum ileyh(i), allahu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb(u).”
“Dîni ikame edin ve fırkalara ayrılmayın.” diye dîn olarak Nuh’a vasiyet ettiğimizi, sana vahyettiğimizi, İbrâhîm’e, Musa’ya ve İsa’ya vasiyet ettiğimizi, sizin için de (Allah) şeriat kıldı. Müşriklere, kendilerini davet ettiğin şey (Allah’a davet) ağır geldi. Allah kimi dilerse onu Kendisine seçer ve Kendisine yöneleni O’na (Kendisine) ulaştırır.
Onların şeriatinin Kur’ân-ı Kerim’de aynen mevcut olduğunu söylüyor Allahû Tealâ. Burada da hepsi için, bütün ümmetler için: “Biz bir tek şeriat kıldık.” diyor Allahû Tealâ.
Burada bir hüküm vardır:
Daha evvel ellerinde kitaplar bulunanların, o kitaplarını tasdik edici ve koruyucu olarak bu Kitab’ı hak ile indirdiğini söylüyor, Allahû Tealâ.
Maide-48’de koruma fiili vardır. Kur’ân-ı Kerim Tevrat’ta korunması lâzım gelenleri, İncil’de korunması lâzım gelenleri, daha evvelki peygamberlere indirilenlerin içindeki korunması lâzım gelenlerin hepsini koruyucu bir hüküm taşımaktadırlar. O hükümleri koruyucu olarak ve onları tasdik etmek için kitap indirmiştir. Ve bütün kitapları Kur’ân-ı Kerim’i, Tevrat’ı, İncil’i hak ile indirmiştir.
Kur’ân-ı Kerim’de takva vardır, Tevrat’ta da takva vardır, İncil’de de takva vardır.
Kur’ân-ı Kerim’de hidayet vardır, Tevrat’ta da hidayet vardır, İncil’de de hidayet vardır.
Kur’ân-ı Kerim’de nur vardır, Tevrat’ta da nur vardır, İncil’de de nur vardır.
İnsan ruhunun, fizik vücudunun, nefsinin, iradesinin Allah’a teslimi (hidayet) hepsinde vardır ve korunması lâzım gelen hükümler hepsinde vardır.
Öyleyse görülüyor ki; aradan asırlar geçmiş ve iblis herşeyi değiştirmeyi başarmıştır.
Böyle bir dizaynda Allahû Tealâ’nın kitapları arasındaki hükümlerin, özelliklerin ve hedeflerin bugün ellerde dolaşan Tevrat’ta, İncil’de, Kur’ân-ı Kerim’de aynı olduğu kesinlik kazanıyor.
 

Furkan-01

New member
Katılım
2 Kas 2007
Mesajlar
48
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
54
Konum
Almanya
Web sitesi
www.evliyalardiyari.com
Kur'an "sizin dininiz size, benim dinim dinim banadır" derken ne demek istiyor?
acaba:eek::confused::cool::confused:


Selamun Aleykum vRvB.
Degerli kardesim insanlarin cogu hep bir cok dinlerin varoldugunu zannetmislerdir, O yüzden Hz. Muhammed Mustafa s.a.s efendimize sizin dininiz size, bizim dinimiz bize dedirtilmis, Bu demek degildir ki Allah bir cok dinleri varetmis, bilakis Allah hep ayni dini nebi ve resullerine vahiy yoluyla aciklamis. ki bakiyoruz bu devrimizde de halen dinlerin varoldugu zannediliyor... Insanlarin cogu öyle biliyorlar diye Kur'an'da böyle aciklanmis...

Bakiniz Allahu Teala neler buyuruyor:
30/RÛM-30: Fe ekim vecheke lid dîni hanîfâ(hanîfen), fıtratallâhilletî fataran nâse aleyhâ, lâ tebdîle li halkıllâh(halkıllâhi), zâliked dînul kayyimu ve lâkinne ekseren nâsi lâ ya’lemûn(ya’lemûne).
Artık hanif olarak kendini (vechini) dîn için ikame et, Allah’ın hanif fıtratıyla ki; Allah, insanları onun üzerine (hanif fıtratıyla) yaratmıştır. Allah’ın yaratmasında değişme olmaz. Kayyim olan (kaim olacak, ezelden ebede kadar yaşayacak) dîn budur. Fakat insanların çoğu bilmez.

Insanlarin cok az'i dinin hanif dini oldugunu ezeli ve ebedi bir din oldugunu bilirler... Dinler kesinlikle yoktur, hep bir tek din varolmustur, isimleri belki sonradan degismis veya degistirilmis, ama hedef ve amac ayniydi.. Islam, hem sozial hayatta sulh ve sukünü, hem de ic hayatimizda sulh ve sukünü olusturmayi hedefler... Buda ancak Allah'a teslim olmakla, zikirlerimizi ve ibadetlerimizi yapmakla mümkündür.
Allah razi olsun
Dua eder ve dua bekleriz insaallah
 

m_orelyo

New member
Katılım
21 Kas 2007
Mesajlar
33
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
117
Konum
Kadýköy
Web sitesi
www.fenerbahce.org
Aleykümselam vRvB...
Açıklamalar için teşekkürler ama konumuzla ilgili değil...

Ayette Kur'an,diğerlerinin de inandıkları şeyi "din" olarak nitelelerken onlarla herhangi bir haklılık tartışmasına girmemiş...Çünkü herkes kendi dinini doğru kabul eder, diğerlerini redd eder.. Bu demek değil dir ki brezilyalı vatandaşlarımız da insandan sayılmazlar...:eek::confused:
 

Elifnisa

New member
Katılım
29 Eki 2007
Mesajlar
483
Tepkime puanı
241
Puanları
0
Yaş
44
Konum
istanbul
Aleykümselam vRvB...
Açıklamalar için teşekkürler ama konumuzla ilgili değil...

Ayette Kur'an,diğerlerinin de inandıkları şeyi "din" olarak nitelelerken onlarla herhangi bir haklılık tartışmasına girmemiş...Çünkü herkes kendi dinini doğru kabul eder, diğerlerini redd eder.. Bu demek değil dir ki brezilyalı vatandaşlarımız da insandan sayılmazlar...:eek::confused:


Hiç şüphe yok ki, Allah'ın dini tektir. Bütün peygamberler o dini getirmişlerdir. İslâm'a sırt çevirenler bütün dinlere sırt çevirmekte ve Allah'ın ahidlerinin bütününe ihanet etmiş olmaktadırlar. İslâm ki, yeryüzünde -Allah'ın tek nizamıdır- mevcudatın temel kanunudur. Varlıklar dünyasında bütün canlıların dini aslında İslâm'dır.
 

Elifnisa

New member
Katılım
29 Eki 2007
Mesajlar
483
Tepkime puanı
241
Puanları
0
Yaş
44
Konum
istanbul
Kur'an "sizin dininiz size, benim dinim dinim banadır" derken ne demek istiyor?
acaba:eek::confused::cool::confused:


Arapça bir kelime olarak "dal, ye, nûn" harflerinden meydana gelen din sözcüğü, söyleyiş şekli değişmeksizin Türkçe'ye girmiştir. Kelime, gerek İslâm öncesi Arapça'sında gerekse Kur'ân ve Sünnet'te oldukça yaygın bir şekilde kullanılmıştır. Bunun tabiî bir sonucu olarak da din sözcüğü İslâm tarihi boyunca, bütün çeşitliliğiyle ve farklı oranlarda yoğun olarak, kaynaklarda, ilmî ve edebî eserlerde, sözlü ve yazılı anlatımda, İslâmî ilimlerin anahtar terimlerinin en başında yer almıştır.
Aynı kökten gelen ve Yüce Allah'ın sıfatı ya da ismi olarak kullanılan "ed-Deyyân", yapılan işlerin karşılığını veren, kahreden, yani istediğine zorlayan, egemen, hikmetle yöneten, hesaba çeken, hiçbir ameli karşılıksız bırakmayıp hayra da şerre de karşılık veren demektir.

Istılah Olarak Dinin Anlamı: "Yüce Allah'ın, kullarının kendisi vasıtası ile hakka ulaşmaları için peygamberleri aracılığı ile akıl sahibi insanlara tebliğ ettiği, onları dünya ve âhiret mutluluğuna kavuşturan sistem, Allah'ın koyduğu hükümler" anlamındadır. Bu anlamıyla din hem inanç konularını hem de amelî konuları kapsamaktadır. Her peygamberin getirdiği "millet" hakkında da kullanılabilir. Allah'tan geldiği için (Allah'ın dini şeklinde) Allah'a; Peygamber tarafından tebliğ edildiği için (Peygamber'in dini şeklinde) peygambere; ona uyup bağlandıkları için de meselâ "Müslümanların dini" şeklinde ümmete izafe edilebilir.

sahih hadiste de belirtildiği gibi Hz. Cebrail gelip bu konularda soru sorarak cevaplarını aldıktan sonra Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "O, Cebrail'di. Size dininizi öğretmek üzere gelmiştir. Böylece o, bunların hepsinin "din"inizin kapsamına girdiğini açıklamış oluyor. " Din ile Allah'a itaat ve ibadet ettiği için "Allah'ın dini" denilir. Kula izafe edilmesinin sebebi ise itaat edenin o olmasıdır."

Bu açıklamalardan da anlaşılacağı gibi; "din", ıstılah olarak tanıtılmak istenince; genelde "hak din" ve "son din" olan İslâm tanıtılmak istenmiştir. Bunun en önemli sebebi olarak Allah katında geçerli tek din'in İslâm olması (Ali İmrân, 3/19, 85) gösterilebilir.

İslâm dini ile İslâm şerîatı aynı şeylerdir. Dolayısıyla İslâm dışı bütün dinler birer şerîat ve her şerîat da bir dindir; ancak bunlar Allah katında makbul değildirler.
Din, irade sahibi akıllıları muhatap alır.
Din, Allah tarafından insanların faydasına konulmuştur. Allah tarafından konulmamış bir din kabul edilmez.
Din, insanı dünya ve Âhiret'te kurtuluşa götürür. Dolayısıyla bunu gerçekleştiremeyen dinler, Allah'ın kulları için öngördüğü din olamaz. Yalnız dünyaya yönelik tez ve düzenlere sözlük manâsı itibariyle "din" demek mümkündür. Ancak, bunların Âhireti hesaba katmamaları, yani laikliği veya materyalizmi esas almaları daha ilk adımda Allah'ın dininden uzaklaşmalarını kaçınılmaz kılmaktadır. Dünyayı tümüyle hesaba katmayan salt ruhânî ve dar ibadet kalıplarını aşmayan "ruhbanlık" türü yaklaşımlar da "hak din" olamaz.

Din Koyucu Kim Olabilir?: "Din" in sözlük anlamını göz önünde bulundurduğumuz takdirde, insanların ferd ya da toplum olarak uydukları düzen, benimsedikleri gidiş ve izledikleri yol gibi bir mana da ihtiva ettiğini görürüz. İzlenen bu yol ve benimsenen bu düzen yalnızca ferd sınırında kalmadığı gibi, dünya hayatını aşarak Âhiret'i de; insanlığın kendi aralarındaki ilişkileri de aşarak çevresindeki varlıklarla her türlü münasebetini etkilemektedir. Kendisinin ve başkalarının davranışlarını, tutum ve faaliyetlerini, konumlarını hem belirlemekte hem de bunları değerlendirmesini sağlayan değerleri ve ölçüleri eline vermektedir.
Din'in genel olarak mahiyeti bu olunca, ister Allah tarafından gönderilmiş olsun, ister beşer kaynaklı olsun her bir düzen ve sistem bir "din''dir. Yani aynı zamanda bütün ideolojiler, ...izm'ler, ve doktrinler de birer dindir. Bunların yalnızca dünya ile ilgili tezler olarak kendilerini sunmaları ve âhiretle, dinle, inançla ilgili olmadıklarını ileri sürmeleri, yani temelde "laik" olduklarını belirtmeleri onların aşağılamak, mahkum etmek ve hayatın dışına itmek için gayret gösterdikleri "din"den -sözlük anlamıyla da terim anlamıyla da- başka bir şey olmadıklarını göstermektedir. Bunlar birer "dinsizlik dini"dir.

İşaret ettiğimiz bu âyetlerden ve daha başkalarından açıkça anlaşılmaktadır ki, İslâm'ın dışında başka dinler de vardır. Allah katında geçerli olan ve olmayan dinler vardır. İnanılıp uyulduğu takdirde kişiyi kurtuluşa erdiren din vardır, âhirette ziyana uğratacak dinler de vardır.
Buna göre insanların benimsedikleri, inandıkları, düşünüş ve yaşayışlarını hemcinsleriyle ve çevrelerindeki eşya ile bu düşünüş ve inanışlara göre belirledikleri her bir düzen, sistem, ideoloji ve doktrin bir "din"dir. Buna "din" adının verilmesi ile verilmemesi arasında bir fark yoktur. Hatta Allah'a ya da bir veya birçok ilâha inanmaları ya da inanmamaları, bu inançlarını açıklamaları ya da açıklamamaları, bazı davranışlarına "ibadet" adını verip vermemeleri dahi durumu değiştirmez. Çünkü dinlerde asıl olan bir "inanç düzeni" ile bu düzene göre şekillenen bir hayat anlayışı ya da dünya görüşü ve buna bağlı olarak bir "yaşayış düzeni"nin varlığıdır. Bunun söz konusu olamayacağı hiçbir "hayat düzeni" bulunamayacağına göre, insanlık için -bu manasıyla- din dışında kalabilen bir hayat esasen düşünülemez demektir. Bu gerçek aynı şekilde İslâm âlimlerinin de gözünden kaçmamıştır. Meselâ Şehristânî, dinleri ve mezhebleri incelediği el-Milel ve'n-Nihal adlı eserinde açıkça şunları söylemektedir:
"Dünyada çeşitli din ve mezhep mensupları ve hevâ ve nihle (fırka, mezhep) sahipleri pek çoktur. Aralarında İslâmî fırkalar da vardır; yahudi ve hıristiyanlar gibi indirilmiş kitapları olduğu kesin olarak bilinenleri de vardır; mecusîler ile maniheistler gibi kitap indirilmiş olma ihtimali olanlar da vardır; ilk felsefeciler, dehrîler (zamandan başka maddeyi etkileyici bir faktör tanımayan materyalistler), yıldızlara tapanlar, putperestler ve brahmanistler gibi bir takım hüküm, değer ve tanımları olup da Allah'tan indirilmiş bir kitabı olmayanları da vardır."
 

tevhideçaðrý

New member
Katılım
15 Eki 2007
Mesajlar
177
Tepkime puanı
8
Puanları
0
Yaş
52
Takva sahibi olmak, mü’min olmak, Allah’a kul olmak, hikmet sahibi olmak. Hepsi sadece Peygamber Efendimiz (S.A.V) tarafından ortaya konulmuş olan olaylar değildir. Bütün peygamberler, kendi kavimlerine, bütün dünyaya, kâinata aynı şeyleri söylemişlerdir.
Zamanımızsa, kâinatın aydınlatılması devridir. Bu devirde, bütün kâinata açıklamalar ulaşmaktadır. Ve bütün kâinatta sadece bir tek dînin var olduğunu söylüyor Allahû Tealâ.
İşte o dînin tek dîn olduğunu anlayabilmek için, her peygambere, açıklama ile görevli kıldığı her kişiye Allahû Tealâ’nın hep aynı şeyleri söylediğini, aynı emirleri verdiğini görmekteyiz. Aynı kavramlar söz konusu…
Allahû Tealâ şöyle buyuruyor:

46/AHKÂF-12 : O'ndan (Kur’ân’dan) evvel Hz. Musa’nın kitabı (Tevrat) imam (hidayete erdirici) ve rahmet idi. İşte bu kitap (kendinden önceki kitapları) tasdik eden, Arap lisanıyla (indirilmiş) zalimleri uyaran ve muhsinler için müjde olan bir kitaptır.

Nasıl Kur’ân-ı Kerim, âlemlere rahmet olarak indirilmişse, Allahû Tealâ Tevrat için de aynı olduğunu söylüyor. Onun da hidayet rehberi, onun da imam olduğunu, hidayete erdirici olduğunu söylüyor.
İki ayrı cepheden Kur’ân-ı Kerim’le Tevrat arasındaki ilişkiyi görüyoruz. Her ikisi de rehber, hidayet rehberi ve rahmet. Allah’ın rahmetine insanları muhatap kılıyor.
Ve Kur’ân-ı Kerim de, Tevrat da kendinden önceki kitapları tasdik eden kitaplardır.
Tevrat, Allahû Tealâ tarafından kendinden öncekileri, Hz. Musa’dan evvelki bütün peygamberlere Allah’ın verdiği kitapların hepsini tasdik eden bir kitap olarak indirilmiştir.
Zebur, diğer kitapları ve Tevrat’ı da tasdik eden bir kitap olarak indirilmiştir.
İncil, diğer kitapları, Tevrat’ı ve Zebur’u tasdik eden bir kitap olarak indirilmiştir.
Kur’ân-ı Kerim de, diğer kitapları, Tevrat’ı, Zebur’u, İncil’i tasdik eden bir kitap olarak gönderilmiştir.
Bütün kitapların birbirini tasdik ettikleri görülür. Hepsi aynı şeyleri muhtevi. Birbirinden farklı bir yapıları yok. Hepsi (daha sonra gelen bütün kitaplar) daha evvelkileri tasdik ediyor. Daha evvelki peygamberlerin peygamberliğini tasdik ediyor. Resûllerin resûllüğünü tasdik ediyor. İndirilen şeylerin de hep aynı olduğunu görüyoruz.
Allahû Tealâ insanları hidayete çağırıyor.
Allah’a kul olmaya çağırıyor.
Dalâletten kurtarmayı istiyor insanları.
Takva sahibi olmalarını istiyor.
Ve sadece, insanların cennet ve dünya mutluluğuna ulaşmasını istiyor.
Al-i İmran 48’de Allahû Tealâ diyor ki:

3/AL-İ İMRAN-48: “Ve yuallimuhul kitâbe vel hıkmete vet tevrâte vel incîl(incîle).”
“(Allah) ona Kitab’ı, hikmeti, Tevrat’ı ve İncil’i öğretecek.”

Allahû Tealâ'nın burada Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e söylediğine bakın: Kitab indirmiş. Bu Kitab’da hikmet var. Hikmeti de indirmiş oluyor. Sadece bu Kitab’ın muhtevasını ve hikmeti değil Tevrat’ı ve İncil’i de öğretiyor. Çünkü Tevrat’takiler de, İncil’dekiler de, Kur’ân-ı Kerim’dekiler de birbirinin aynı.
Hepsi, O tek Allah’ın, her peygamberine onun yaşadığı devirde verdiği aynı bilgiler. Kitabî bilgilerde hiçbir değişiklik yok. Ama iblis, zaman içerisinde insanları Allah’ın yolundan saptırmayı ve bütün mukaddes kitapları insanlara unutturmayı başarmıştır. Kitapların bütününü mü? Hayır. Kitapların, insanları cennet saadetine ve dünya saadetine ulaştıracak olan özelliklerini unutturmuştur. İşte bunun neticesinde de museviler de, hristiyanlar da, İslâm âlemi de büyük kütleler itibariyle, (insanların %90’dan fazlası) ne yazık ki asılları unutmuşlardır.
Öyleyse Allahû Tealâ, Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e, Kitab’ı, hikmeti, Tevrat’ı ve İncil’i de öğretiyor. Tıpkı Hz. İsa’ya Kitab’ı, hikmeti, Zebur’u ve Tevrat’ı da öğrettiği gibi. Tıpkı Hz. Davud’a gene ona verdiği Kitab’ı, hikmeti ve ondan evvel indirdiği Tevrat’ı ve ondan evvelki bütün kitapları öğrettiği gibi.
Bütün devirlerde hep aynı şeyler oluyor. Allahû Tealâ, daha evvelki kitapları mutlaka yeni kitabıyla tasdik ediyor.
Bunun manası şudur: Her peygamber; açıklamalarını yaptıktan sonra, insanları hidayete erdirdikten sonra devirler geçmeye başlıyor. Geçen devirler içerisinde o peygamberlere Hakk’ın indirdiği bütün hakikatleri, iblis adım adım insanlara öğrettiği ve onların başka insanlara öğrettiği yanlış öğretileriyle yok ediyor, şeklini değiştiriyor ve unutturuyor. Dikkat edin özellikle insanları cennet ve dünya saadetine ulaştıracak olan temel faktörleri yok ediyor iblis. İstediği şey, bütün insanları kendisiyle beraber cehenneme götürmek. Ve insanların dünya mutluluğunu yaşamalarına mani olmak.
İşte gelecek günlerde bütün insanlar öğrenecekler ki; Kur’ân-ı Kerim, İncil, Zebur, Tevrat, bütün peygamberlere indirilenler, hepsi birbirinin aynıdır. Aynı şeriati yüklenmişlerdir. İşte bu âyetler, aynı hususları tekrar tekrar sizlere açıklamak üzere Allahû Tealâ tarafından indirilmiştir.
 

fani olaný istemem

New member
Katılım
12 Nis 2008
Mesajlar
251
Tepkime puanı
46
Puanları
0
Yaş
52
3/AL-İ İMRAN-67: “İbrâhîm ne yahudi, ne de hristiyandı. Lâkin o HANİF (Allah'ın tekliğine, ve ona teslim olmanın farz olduğuna inanan) olarak (Allah'a) teslim olmuştu. MÜŞRİKlerden de değildi.

Hanif olmanın temeli Allah’a teslim olmaktır. Kâinatın tek dîni hanif dînidir. Bu dîn insanlara Allah’a ruhu, vechi, nefsi ve iradeyi teslim etmeyi emreder.
Peygamber Efendimiz (S.A.V) ve bütün sahâbe onu yaptılar.
Hz. İsa ve havariler onu yaptılar.
Hz. Davud ve ona tâbî olanlar onu yaptılar.
Hz. Musa ve ona tâbî olanlar onu yaptılar.
Hz. İbrâhîm ve ona tâbî olanlar onu yaptılar.
Bütün peygamberler ve onlara tâbî olanların hepsi, hepsi haniftiler. Yani Allah’a teslim olmuşlardı.
Öyleyse bakıyoruz ki, bütün peygamberler birbirinin aynı şeyleri yapmışlardır.
Al-i İmran Suresinin68. âyet-i kerimesinde Allahû Tealâ buyuruyor ki:

3/ AL-İ İMRAN-68: “İnne evlen nâsi bi ibrâhîme lellezînettebeûhu ve hâzan nebiyyu vellezîne âmenû. Vallâhu veliyyul mu’minîn(mu’minîne).”
Hiç şüphesiz İbrâhîm’e insanların en yakın olanları, elbette (onun zamanında) kendisine tâbî olanlar ile bu Nebi ve ÂMENÛ olanlardır. Allah, mü’minlerin dostudur.

Allahû Tealâ diyor ki: “Hz. İbrâhîm’e insanların en yakın olanları.” O, evvelki Peygamber olduğuna göre, Hz. Musa da, kendilerine kitap verilen ve zamanımıza kadar gelmiş kitap sahiplerinin hepsi de Hz. İbrâhîm’den sonra geldiğine göre, Allahû Tealâ’nın Kur’ân-ı Kerim’de Hz. İbrâhîm’e neden “B”abanız İbrâhîm” diye hitap ettiği, insanların babası olarak neden Hz. İbrâhîm’i vasıflandırdığı kesin olarak ortaya çıkıyor. O hanif dîninin sahibiydi. Yani tek Allah’a inanan, tek bir grup oluşturan, Allah yolunda ve Allah’a teslim olanlardan (ruhlarını, vechlerini, nefslerini, iradelerini Allah’a teslim edenlerden) oluşan bir topluluk.
Peygamber Efendimiz (S.A.V), Allahû Tealâ’dan aldığı Kitab’la hareket ediyor. Kur’ân-ı Kerim ile: Ve Kur’ân-ı Kerim, hristiyanlığın da museviliğin de zaman içerisinde değiştiğini, kitap sahiplerinin büyük kısmının artık kendilerine düşen vazifeleri yapmadığını, farklı bir dînin sahibi olduklarını ve birbirlerinden giderek ayrıldıklarını ifade ediyor.
Yedi kademeden oluşan bir ÂMENÛ OLMA statüsü...
 

hanif_bir_kul

New member
Katılım
22 Mar 2007
Mesajlar
182
Tepkime puanı
19
Puanları
0
Yaş
64
ŞURA13 (Allah) dînde, onunla Hz. Nuh'a vasiyet ettiği (farz kıldığı) şeyi (şeriati); “Dîni ikame edin (ayakta, hayatta tutun) ve onda (dînde) fırkalara ayrılmayın.” diye Hz. İbrâhîm'e, Hz. Musa'ya ve Hz. İsa'ya vasiyet ettiğimiz şeyi sana da vahyederek, size de şeriat kıldı. Senin onları, kendisine çağırdığın şey müşriklere zor geldi. Allah, dilediğini Kendisine seçer ve O'na yöneleni, Kendisine ulaştırır

S.A

Tevhideçağrı teşekkür ederim. konu müttiş


SAYGILARIMLA
 

Enver Ýstek

metin mete
Katılım
27 Ara 2005
Mesajlar
3,935
Tepkime puanı
1,023
Puanları
0
Yaş
61
Konum
Gurbet,daimi gurbetin icinde gurbet
"Dinde Zorlama Yoktur" Ne Demek?

Bir kadını başörtülü diye devlet dairelerine, okullara, üniversitelere sokmamak…

Seçildiği meclisten “Dışarı!” diye bağırarak kovmak… “Bu kadına haddini bildirin” diye üzerine yürümek…

Diğerini başı açık veya perçeminden saçının teli görünüyor diye karakola götürmek, fotoğrafını çekmek, ısrarı halinde beş yıl şehirden sürmek…

Bir esnafı ezan vakti dükkanı açık tutuyor diye azarlamak, kapatmaya zorlamak…

Diğerini oruç tutmuyor diye sigaya çekmek, azarlamak, hatta pataklamak…

***

“Kim yapıyor bunları” diye sormayın; kaynak gayet sağlam, kimi yaşanmış, kimi de halen yaşanmakta...

Namaz kılmayana kaç sopa (veya kırbaç) vurulacağını tartışmak…

Kılmamakta ısrar ederse hapis, hatta mürted cezası (ölüm) gerektiğini “ulema içtihadı” diye savunmak…

“Nerede yazıyor bunlar” diye sormayın; kaynak gayet sağlam, yazılmış, kayda geçmiş “mezhep içtihadı” bunlar…

Din ya da laiklik adına yapılmış ne fark eder?

Türkiye, İran, Suud-i Arabistan, Afganistan olmuş ne yazar?

Yargıtay içtihadı olmuş, mezhep içtihadı olmuş ne önemi var?

Argümanlar farklı ama mantık aynı, önemli olan bu değil mi?

***

Tarih boyunca din ve devlet putları üretip duran coğrafyamız “özgürlüğü” ne zaman teneffüs edecek?

Tanrı adına insanı öldüren doğu ve insan adına Tanrı’yı öldüren batı, bu iki arasında kopmaz bir bağ, interaktif ve yaratıcı bir ilişki olduğunu ne zaman görecek?

İnsanların seçtiği din yani dünya görüşü ve yaşam tarzı karşısında, örneğin başörtülü ise Tanrılık taslamak, başı açık ise Tanrı’nın bekçisi pozlarına bürünmek doğru olabilir mi?

İslami dünya görüşü ve yaşam tarzı üzerinde yapılan zorbalıklara karşı, yazı yazmaktan öte, meydanlarda, sokaklarda ve nihayet mahkemelerde klasörler dolusu cevabım olduğu için, bu yazıda daha çok zorbalığın “dini dünyadaki” teorik kökleri ile yüzleşeceğim. Zira işin bu yanı “orada öylece duruyor.”

Yani yine iş başa kalmış durumda anlayacağınız…

***

Şimdi…

Allah’ın kitabı der ki: “Sen hatırlat, sen ancak bir hatırlatıcısın. Dayatan bir zorba değilsin.” (Ğaşiye; 88/21-22)

Ayette geçen “Sen musaytır değilsin” ifadesindeki musaytır, Türkçe’de “satır sallamak” deyimindeki satır ile aynı kökten gelir. Kasap (sâtır, settâr), kasap bıçağı (sâtûr) kelimeleri de bu kökten…

Buradan “dayatan, zorba” manası çıkıyor.

Kimi müfessirler Mekke’de inen bu ayetin, Medine’ye gelince savaş ayetleriyle birlikte nesh edildiği görüşündedir.

Bu durumda muhalefet yıllarında caiz olmayan bu iş, iktidara gelince meşru olmuş oluyor.

Konuştuğum bir Taliban görüşünü buraya dayandırmıştı da ne söyledimse ikna olmamıştı.

Mekke’de “Sen bir dayatan zorba değilsin” diyen Kur’an, Medine’ye gelince “Artık dayatan bir zorba olabilirsin, nasıl olsa güç eline geçti” diyor öyle mi?

Eğer zorbalık Mekke’de kötüyse Medine’de nasıl iyi olabiliyor?

Kur’an’da savaş ayetleri zorbalık yapılsın diye değil; tam tersi zorbalığı ortadan kaldırmak için inmiştir. Tamamı böyledir ve hiçbir istisnası yoktur. Buradan “Bütün sosyal içerikli ayetler ezilenlerden, mağdurlardan yanadır” gibi, “Bütün savaş içerikli ayetler zorbalığa maruz kalanlardan yanadır” şeklinde bir tefsir ilkesi daha çıkarabiliriz:

“Fitne (baskı, zorbalık) sona erinceye ve din (adalet) Allah için sağlanıncaya kadar onlarla savaşın. Şayet sona erdirirlerse zalimlerden (zorba, despot, tiran) başkasına düşmanlık yoktur.” (Bakara; 2/193) vb.

Oysa az önceki “Sen dayatan bir zorba değilsin” ayeti Medine’de de geçerli olmak icabeder ve kıyamete kadar da geçerli olması gerekir. Çünkü Medine’ye gelince, nesh (yürürlükten kaldırmak, silmek) bir yana “Dinde zorlama yoktur” (Bakara; 2/156) ayeti ile teyid edildiğini, sürdürüldüğünü görüyoruz.

Çünkü bu ayetler evrensel bir yaraya parmak basıyor.

Bu yara, eline gücü geçirenin öteki insanlar üzerinde bazen Allah ve din namına, bazen de modernlik, çağdaşlık, laiklik vs. namına dayatan bir zorbaya dönüşmesidir. Kur’an argümanlarla uğraşmamış, mantığı kökünden kesmiş ama dinleyen kim…

Kur’an, peygamber üzerinden tüm Müslümanlara, din adına satır sallayan zorba (musaytır) değil; hatırlatıcı, hatırlatan (müzekkir) olmaları gerektiğini söylüyor.

Peki, Kur’an insanları hiçbir şeyde zorlamaz mı?

Onun da “Yeter” dediği “kırmızı çizgileri” yok mudur?

***

Az önce geçti, Kur’an’da hemen herkesin bildiği başka bir ayet var: “Dinde zorlama yoktur.” (Bakara: 2/256)

Bu ayet bir kimsenin din ile (İslam) kuracağı üç tür ilişkinin üçünde de zorlama olamayacağı manasına gelmektedir. Çünkü herhangi bir tahsis (sınırlandırma) yapmamaktadır. Şurada var, burada yok dememektedir.

Bir kimsenin “din ile ilişkisi” mantıki olarak üç türlüdür: Dine girmek, dini yaşamak ve dinden çıkmak…

Kanaatimce ayette her üçünde de zorlama, hele de “devlet zorlaması” yasaklanmaktadır.

Şöyle ki:

1- Dine girerken zorlama yoktur. Bu konuda ulemanın hemfikir olduğunu görüyoruz. Bir kişiyi müslüman yapmak için zorlama yapılamayacağına dair hükümler gayet açıktır. Burada fazla söze hacet yok… Bu haliyle kiliseyi zorla kabul ettirmeyi teolojik bir zorunluluk olarak gören ortaçağ Hristıyanlığının fersah fersah ilerisindedir.

2- Dine girdikten sonra da zorlama yoktur. Yani dini kabul ettikten sonra, yaygın görüşün aksine dinin içinde de zorlama yoktur. Namaz, oruç, hac, başörtüsü gibi hükümlerin yaşanması veya yerine getirilmesi gibi hükümlerde de zorlama olamaz. Çünkü daha çok hukukullah (Allah’ın hakları) sınıfına giren bu gibi hükümlerde, ne Kur’an’da ne de Hz. Peygamber’in sünnetinde herhangi bir zorlama, hele de devlet zoruyla ceza öngörüldüğü görülmemiştir. Bu tür Müslüman bireye mahsus ibadetlerin ihlal edilmesi durumunda irşat, nasihat ve hatırlatıcı (müzekkir) olmak dışında yapılacak bir şey yoktur. Herkes hesabını yevm-i kıyamette Allah’a verir. Tabiri caizse bunların hesabını Allah kendisine bırakmaktadır.

Kur’an’ın müeyyide (cezaî yaptırım) öngören kırmızı çizgilerinin hukuku’l-ibad (kul hakları) sınıfına giren konularda olduğunu görüyoruz. Bu noktada iş ahirete bırakılmayıp dünyevi cezalar öngörülüyor: Öldürmek, çalmak, yol kesmek, gasp, hırsızlık, vurgun, soygun, iftira, fuhuş, zina gibi can, mal, ırz ve namus güvenliğini tehdit eden, ortak iyiyi (maruf) yani insan (kul) haklarını alenen çiğneyen suçlarda hukuk (şeriat) vazedildiğini görüyoruz. Dünyanın her yerinde hukuk, özü itibariyle bundan ibarettir.

Demek ki bu suçları işleyenler veya işlemeye yeltenenler “devlet zoruyla” etkisiz hale getirilebilir. İslam tarih, kültür ve dil evreninde “şeriat” dediğimiz şey, bugün adına “hukuk” dediğimiz şeyin ta kendisidir. Dolayısıyla “Şeriat isteriz” demek, “Hukuk isteriz” demektir.

Devlet zor kullanma yetkisini elinde bulunduran yegane meşru otorite olduğundan, bu zor kullanma, zorbalığa karşı zor kullanmadır. Bu nedenle de, Hz. Ömer’in dediği gibi adalet mülkün (devletin) temelidir. Bundan saptığı an meşruiyetini kaybeder.

Şu halde devletin “ibadet-i mersume” dediğimiz -dar anlamıyla- ibadet yaptırma veya bunların bekçiliğini yapma gibi bir görevi bulunmuyor: Namaz kılmayana hapis, oruç tutmayana sopa, başörtüsü takmayana sürgün gibi uygulamalar dinde zorlama olacağından gayr-ı meşrudur. Veya tam tersi namaz kıldı diye hapis, oruç tuttu diye sopa, başörtüsü taktı diye sürgün vs. cezaları da kişiyi haklarından mahrum etmek olacağından gayr-ı meşrudur. Her ikisi de zor kullanma yetkisinin istismar edilmesidir.

İşte burası, zorbalığı önlemekle görevli meşru otoritenin, bizzat kendisinin zorbalığa dönüştüğü yerdir. Bu durumda ise düğümü “ma’şeri vicdan” yani saf bir yürek temizliği içindeki halk uyanışı, kitle itirazı çözer…

3- Dinden çıkmak isteyen için de zorlama yoktur. Dine girerken veya dine girdikten sonra zorlama olmadığı gibi dinden çıkarken de zorlama yoktur. Yani “Ben bu dinden çıkmak istiyorum” diyen birisine “Çıkamazsın” diye zorlama yapılamaz. Kur’an’da dinden dönenin (mürted) öldürülmesi diye bir ceza göremiyoruz. Böyle bir yola girenlere herhangi bir dünyevi ceza öngörülmüyor. Nasihat, irşat ve ahireti hatırlatma ile yetiniliyor (bkz. Bakara; 2/217, Maide; 5/54).

Yani musaytır (zorba) değil; müzekkir (hatırlatıcı) olmamız burada da isteniyor.

“Dinden döneni öldürün” veya “Müslümanın kanını dökmek ancak şu üç durumda caiz olur: Evlendikten sonra zina etmesi, cinayet işlemesi ve dinini terk edip cemaatten ayrılması…” türünden rivayetlerinin ise aslı yoktur. Sonraki çağlardaki iç savaşlarda ve isyan olaylarında iktidar çevrelerince meşruiyet kazanmak için uydurulduğu anlaşılıyor. Bu tür hadislerin uydurma olduğu defalarca ispatlanmıştır (ör. bkz. İslam’a yamanan sanal şiddet: Recm ve irtidat meselesi, Prof. M. Hayri Kırbaşoğlu, İslamiyat dergisi, Ocak-Mart, 2002).

Daha iyimser bir yorumla, dönemin şartları gereği, namaz kılmamak, zekat vermemek, sultanın kıldırdığı cuma namazını protesto etmek gibi tavırlar otoriteye itaatten dönerek cemaatten ayrılmak yani dinden dönmek olarak algılanmıştır. Dini bir toplumda siyasi bir kalkışma dini terimler kullanılarak bastırılmıştır.

Çağımızda parayı yırtmanın veya bayrağı yakmanın devlete karşı gelmek olarak algılanması, hatta bazen anayasal düzeni zorla değiştirmek olarak yorumlanıp ölüm veya müebbet hapisle dahi cezalandırılması gibi. Oysa o çağdaki insanlar bunu duysa “Bir kağıdı yırttı veya bir bezi yaktı diye ceza mı olurmuş” derler ve şaşarlardı.

Tıpkı bizim Ebu Hanife’nin Emevi sultanının kıldırdığı cuma namazına zorla götürülmeye çalışılması ve zindanda işkence altında öldürülmesine şaşmamız gibi…

Yine günümüzde, örneğin İran’da, yönetimdeki mollayı eleştirmenin İslam’a, Allah’a, peygambere ve imamlara hakaret veya Türkiye’de bir generali eleştirmenin, halkı ordudan soğutmak, cumhuriyete ve Atatürk’e hakaret olarak algılanması gibi.

O çağlarda da sultanı eleştirmek, ona biat etmemek, verdiği hutbeyi protesto için cuma namazına gitmemek, vergi vermeyi reddetmek vs. namazı, zekatı inkar etmek, peygamberin vekili olan sultana hakaret, ona itaatten dönmek, cemaatten ayrılmak yani irtidat etmek (vatandaşlıktan çıkmak, vatana ihanet!) olarak algılanıyordu. Bir de savaş çıkıp da “bağiler” öldürülünce, “mürtedler” cezalandırılmış oluyordu.

***

Demek ki “siyasi iktidar için dini fetva” olarak doğan irtidat fıkhının, iktidarı tarih olmuş fetvası hala sürüyor. Bugün için artık bunlar alelade dinden dönme olaylarına nasıl uygulanır?

Artık Müslüman askeri tarım imparatorlukları (ihya) çağlarında, onların teyidi ve ikamesi için üretilen irtidat fıkhının manası kalmamıştır. Üstelik Kur’anî bir dayanağı da yoktur, temelsizdir…

***

Bakınız, “Din bir vicdanı işi” değil; “Vicdanla başlayan bir iştir.” Kökünde sevgi ve merhamet, gövdesinde akıl ve vicdan, dallarında özgürlük ve adalet, meyvelerinde ise dünya ve ahiret mutluluğu vardır.

Tapınak ve keşiş dininden değil; gerçek hayat dininden bahsediyoruz.

Bu dinin kilisesi, papazı, din adamı, keşişi, rahibi yoktur. İslam imanı halkın gönlünde yaşar, “ma’şeri vicdanda” kök salar, özgür vicdanlarında boy atar. Toplum için yaşam kaynağı olan “Adalet devleti” vardır. Onunla da can, mal, akıl, nesil, ırz gibi insanoğlunun temel değerlerini koruyup kollar; her tür zorbalığa mani olur. İslam’da devletin manası bundan başka bir şey değildir.

Bir kimse İslam’dan döndü diye İslam’ın şerefi azalmaz. İslam kişiyle değil; kişi İslam’la şeref kazanır. İzzet ve şeref bütünüyle Allah’a aittir.

Dünya zaten zorbalardan geçilmiyor. “Şu kalpsiz dünyanın kalbi”, insanlığın basireti ve vicdanı olan Kur’an’dan dahi din namına zorbalık çıkarılacaksa, artık tuz da kokmuş demektir…




R. İhsan ELİAÇIK
 

polatkan

New member
Katılım
6 May 2008
Mesajlar
19
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
39
Bence Her Din Islam olarak inmiştir.Yani anlattıkları şeyler aynı değil mi? Insanları aynı yöne çağırmıyor mu? Tek farkları Kuran haricindeki kitapların değiştirilmiş ve yozlaşmış olması..
Allah herkesi dogru yöne iletsin
 

fani olaný istemem

New member
Katılım
12 Nis 2008
Mesajlar
251
Tepkime puanı
46
Puanları
0
Yaş
52
Hep isimlere takılıyoruz isimlerin arkasındaki manayı görmek istemiyoruz.
islam arapça teslim demek
hanif ibranice teslim demek

Kuranda bahsedilen hanif olmak hanif dini demek ne demek? islam ne demek? bunlar etrafında kafa yormak gerekir

46/AHKÂF-12 : O'ndan (Kur’ân’dan) evvel Hz. Musa’nın kitabı (Tevrat) imam (hidayete erdirici) ve rahmet idi. İşte bu kitap (kendinden önceki kitapları) tasdik eden, Arap lisanıyla (indirilmiş) zalimleri uyaran ve muhsinler için müjde olan bir kitaptır.

/AL-İ İMRAN-48: “Ve yuallimuhul kitâbe vel hıkmete vet tevrâte vel incîl(incîle).”
“(Allah) ona Kitab’ı, hikmeti, Tevrat’ı ve İncil’i öğretecek.”
 

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,132
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
Allah'ın indinde başka din kabul görmez. Lakin, hayırlı işler yapan, zulm etmeyen kişilerin amelleri İslam olmasalar da "Zerre miskal iyilik eden karşılığını alır" ayetince kabul edilmez, ama red de edilmez.

Muhabbetle


Duha, bu tefsir sana mı ait, yoksa ?..Biraz daha açabilirmiyiz...
 
Üst Alt