Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Bölücüler, Bozuk Mezhebler

  • Konbuyu başlatan GEL
  • Başlangıç tarihi
G

GEL

Guest
BÖLÜCÜLER, BOZUK MEZHEBLER​
Müslimânlar iki kısmdır. Birincisi, Ehl-i sünnet fırkasıdır. Hak olan, doğru olan bu Eh-i sünnet fırkasındaki müslimânlar dört mezhebe ayrılmışlardır. Bunların i'tikâdları, îmânları birdir. Aralarında hiç ayrılık yokdur. İkincisi, Ehl-i sünnet i'tikâdında olmıyanlardır. Bunlara, bid'at ehli, ya'nî mezhebsiz denir. Şî'îler ve vehhâbîler bunlardandır. Zemânımızda, İbni Teymiyyeciler, Cemâleddîn-i Efgânî, Muhammed Abduh, Seyyid Kutb, Mevdûdîciler ve Teblîg-i Cemâ'atcılar ve Vehhâbîler, bid'at ehlidirler. Vehhâbîler, kendilerine beşinci mezheb diyorlar. Bu sözleri doğru değildir. (Beşinci mezheb) diye birşey yokdur. Bugün, din bilgilerini bu dört mezhebden birinin ilmihâl kitâblarından öğrenmekden başka çâre yokdur. Herkes, kendine kolay gelen mezhebi seçer. Onun kitâblarını okur, öğrenir. Her işini bu mezhebe uygun yapar. O mezhebi (Taklîd) etmiş olur. O mezhebden olur. Herkese, anasından babasından işitdiğini, gördüğünü öğrenmek kolay geleceği için, müslimânlar, anasının, babasının mezhebinde olmakdadır. Mezheblerin bir olmayıp, dört olması, insanlar için kolaylıkdır. Bir mezhebden çıkıp, başkasına girmek câiz ise de, yenisini öğrenmek için, senelerce çalışmak lâzım olur ve eski mezhebini öğrenmek için yapdığı çalışmaları boşuna gitmiş olur. Hem de, eski bilgileri ile yenisini karışdırarak, birçok işleri yapmakda şaşırabilir. Bir mezhebi beğenmiyerek ondan çıkmak hiç câiz olmaz. Çünki Selef-i sâlihîni techîl etmek, beğenmemek küfr olur demişlerdir.
<A name=r0,32464>Şimdi, Pâkistânda Mevdûdî ve Hamîdullah ve Teblîg-ı cemâ’atcılar ve Mısrda Cemâleddîn-i Efgânî ve Kâhire müftîsi Muhammed Abduh ve bunun talebeleri Seyyid Kutb ve Reşîd Rızâ gibi mezhebsiz kimseler ve bunların kitâblarını okuyarak aldananlar, mezhebleri birleşdirmeli diyorlar. Dört mezhebin kolay taraflarını seçip toplamalı, islâmiyyeti kolaylaşdırmalı diyorlar. Kısa aklları ile, noksan bilgileri ile, bu fikri savunuyorlar. Kitâblarına göz atılınca, tefsîr, hadîs, üsûl ve fıkh bilgilerinden haberleri olmadığı, çürük mantıkları ve yaldızlı yazıları ile, cehllerini ortaya koydukları hemen görülmekdedir. Çünki:
<A name=r0,32584>1 — Dört mezheb âlimleri (Hükm-i müleffık bâtıldır) buyuruyor. Ya’nî, birkaç mezhebe birlikde uyarak yapılan bir ibâdet, bu mezheblerin hiç birinde sahîh olmadığı zemân, mezhebleri karışdırması bâtıl olur, sahîh olmaz. Dört mezheb âlimlerinin “rahmetullahi teâlâ aleyhim ecma’în” bu sözbirliğine uymıyan kimse, bu mezheblerin hiçbirinden olmaz. Mezhebsiz olur. Mezhebsiz olanın işleri, islâmiyyete uygun olmaz. Uydurma olur. Dîni oyuncak hâline getirmiş olur.
<A name=r0,32704>2 — Müslimânları, ibâdetleri tek bir yolda sıkışdırmak, islâm dînini güçleşdirmek olur. Allahü teâlâ ve Onun Peygamberi “sallallahü aleyhi ve sellem”, isteselerdi, herşeyi açık bildirirler, işler tek bir yola uyarak yapılırdı. Fekat, Allahü teâlâ ve Onun Resûlü “sallallahü aleyhi ve sellem” insanlara acıdıkları için, herşeyi açık bildirmediler. Ehl-i sünnet âlimlerinin “rahmetullahi teâlâ aleyhim ecma’în” anlayışlarına göre, çeşidli mezhebler ortaya çıkdı. Bir kimse sıkışınca, kendi mezhebinin kolay tarafına kayar. Dahâ da sıkışınca, başka mezhebi taklîd ederek, o işi kolayca yapar. Tek mezheb yapılırsa, böyle kolaylık olmaz. Mezhebsizler, kolaylıkları topladık sananlar, farkına varmadan, müslimânların işlerini güçleşdirmiş olurlar.
<A name=r0,32824>3 — Bir ibâdetin bir kısmını bir mezhebe göre yaparken, diğer kısmını, bu mezhebe göre yapmayıp, başka mezhebe göre yapmağa kalkışmak, birinci mezheb imâmının bilgisini beğenmemek olur. Selef-i sâlihîni “rahmetullahi teâlâ aleyhim ecma’în” techîl etmenin küfr olduğu yukarıda bildirilmişdi.
<A name=r0,32944>İbâdetleri değişdirmek istiyenler, Ehl-i sünnet âlimlerini “rahmetullahi teâlâ aleyhim ecma’în” tahkîr edenler, târîhde çok görüldü. Mezheblerin kolaylıklarını seçip, dört mezhebi kaldırmalı diyenlerin, mezheb imâmlarının kitâblarından bir sahîfeyi bile doğru okuyup anlıyamadıkları meydândadır. Çünki, mezhebleri ve mezheb imâmlarının yüksekliklerini anlıyabilmek için, âlim olmak lâzımdır. Âlim olan, câhilce, ahmakca bir çığır açıp, insanları, felâkete sürüklemez. Târîh boyunca, ortaya çıkmış olan câhillere, sapıklara aldananlar, felâkete sürüklenmişlerdir. Bindörtyüz seneden beri her asrda gelmiş olan ve hadîs-i şerîflerle övülmüş bulunan (Ehl-i sünnet) âlimlerine uyanlar, se’âdete kavuşmuşlardır. Bizler de ecdâdımızın, o sâlih, temiz müslimânların, Allah için, islâmiyyetin yayılması için, canlarını veren şehîdlerin doğru yoluna sarılmalı, türedi dinde reformcuların zehrli, zararlı yazılarına aldanmamalıyız!
<A name=r0,33064>Fekat ne yazık ki, Kâhire mason locası başkanı olan Abduhun zehrli fikrleri, bir yandan Mısrda (Câmi’ul-ezher) medresesine yayıldı. Böylece Mısrda, Reşîd Rızâ ve Ezher medresesi Rektörü Mustafâ Merâgî ve Kâhire müftîsi Abdülmecid Selîm ve Mahmûd Şeltüt ve Tentâvî Cevherî ve Abdürrâzık pâşa ve Zekî Mubârek ve Ferîd Vecdî ve Abbâs Akkâd ve Ahmed Emîn ve Doktor Tâhâ Hüseyn pâşa ve Kâsım Emîn ve Hasen Bennâ gibi (Dinde reformcular) türedi. Bir yandan da, üstâdları Abduha yapıldığı gibi, bunlara da ilerici islâm âlimi denilerek, kitâbları türkçeye terceme edildi. Câhil din adamlarının ve gençlerin doğru yoldan kaymalarına sebeb oldular.
<A name=r0,33184>Büyük islâm âlimi, ondördüncü asrın müceddidi olan seyyid Abdülhakîm Efendi “rahmetullahi aleyh”, (Kâhire müftîsi Abduh, islâm âlimlerinin büyüklüğünü anlıyamamış, islâm düşmanlarına satılmış, sonunda mason olarak islâmiyyeti içerden yıkan azılı kâfirlerden olmuşdur) buyurdu.
<A name=r0,33304>Abduh gibi küfre veyâ bid’ate, dalâlete sürüklenenler, kendilerinden sonra gelen genç din adamlarını da doğru yoldan çıkarmak için, âdetâ birbirleri ile yarış etmişler, (Ümmetimin felâketi, fâcir [sapık] olan din adamlarından olacakdır) hadîs-i şerîfinin haber verdiği felâketlere ön-ayak olmuşlardır.
<A name=r0,33424>Abduh 1323 [m. 1905] de Mısrda ölünce, yetişdirmiş olduğu çömezleri de, boş durmamış, kahr ve gadab-ı ilâhînin tecellîsine sebeb olan çok sayıda zararlı kitâblar neşr etmişlerdir. Bunlardan biri, Reşîd Rızânın (Muhâverât) kitâbıdır. Bu kitâbında, üstâdı gibi, Ehl-i sünnetin dört mezhebine saldırmış, mezhebleri fikr ayrılığı sanarak ve ictihâd üsûl ve şartlarını, te’assub ve münâkaşa şeklinde göstererek, (islâm birliğini bozmuşlardır) diyecek kadar dalâlete düşmüşdür. Dört mezhebden birini taklîd eden, bin seneden beri gelmiş milyonlarca hâlis müslimân ile âdetâ alay etmişdir. Asrın ihtiyâclarını karşılamayı, dîni, îmânı değişdirmekde arayacak kadar islâmiyyetden uzaklaşmışdır. Dinde reformcuların birleşdikleri tek nokta, kendilerini gerçek müslimân ve asrın ihtiyâclarını kavramış, geniş kültür sâhibi bir islâm âlimi olarak tanıtmaları, islâm kitâblarını okuyup, anlayıp, Resûlullahın vârisi oldukları müjdelenmiş ve (Zemânların en hayrlısı, onların zemânıdır) hadîs-i şerîfi ile övülmüş Ehl-i sünnet âlimlerinin yolunda giden hakîkî, sâlih müslimânlara da, avâm gibi düşünen taklîdciler demeleridir. İslâmiyyet ahkâmından, fıkh bilgilerinden haberleri olmadığını, ya’nî din bilgilerinden mahrûm, kara câhil olduklarını, konuşmaları ve yazıları açıkca gösteriyor. Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem”, (İnsanların en üstünü îmânı doğru olan âlimlerdir) ve (Din âlimleri, Peygamberlerin vârisleridir) ve (Kalb bilgileri, Allahın esrârından bir sırdır) ve (Âlimlerin uykusu ibâdetdir) ve (Ümmetimin âlimlerine saygılı olunuz! Onlar, yer yüzünün yıldızlarıdır) ve (Âlimler kıyâmet günü şefâ’at edeceklerdir) ve (Fıkh âlimleri kıymetlidir. Onlarla berâber bulunmak ibâdetdir) ve (Talebesi arasında âlim, ümmeti arasında olan Peygamber gibidir) hadîs-i şerîfleri ile, binüçyüz seneden beri gelmiş olan Ehl-i sünnet âlimlerini mi medh buyuruyor? Yoksa, bunlardan sonra türemiş olan Abduhu ve çömezlerini mi övüyor? Bu süâle yine Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” efendimiz cevâb vermekde, (Her asr, önceki asrdan dahâ kötü olacakdır. Böylece, kıyâmete kadar bozulacakdır!) ve (Kıyâmet yaklaşdıkça, din adamları eşek leşinden dahâ bozuk, dahâ kokmuş olacaklardır) buyurmakdadır. Bu hadîs-i şerîfler, (Tezkire-i Kurtubî muhtasarı)nda yazılıdır. Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” medh ve senâ buyurduğu islâm âlimlerinin hepsi ve binlerle Evliyânın hepsi, sözbirliği ile bildiriyor ki, Cehennemden kurtulacağı müjdelenen bir fırka, (Ehl-i sünnet vel-cemâ’at) denilen âlimlerin mezhebidir. Ehl-i sünnet olmıyanlar, Cehenneme gideceklerdir. Yine bildiriliyor ki, (Mezheblerin telfîkı) bâtıldır. Ya’nî, dört mezhebin kolaylıklarını toplayıp uydurma tek bir mezheb yapmanın bâtıl, saçma birşey olacağını da sözbirliği ile bildirmişlerdir.
<A name=r0,33544>Aklı olan kimse, bin seneden beri gelmiş olan islâm âlimlerinin “rahmetullahi teâlâ aleyhim ecma’în” sözbirliği ile övdükleri Ehl-i sünnet mezhebine mi uyar? Yoksa, yüz seneden beri türemiş olan kültürlü (!), ilerici din câhillerine mi inanır?
<A name=r0,33664>Cehenneme gidecekleri, hadîs-i şerîflerle bildirilmiş olan yetmişiki fırkanın ileri gelenleri, çenesi kuvvetli olanları, her zemân, Ehl-i sünnet âlimlerine “rahmetullahi teâlâ aleyhim ecma’în” saldırmışlar, bu mubârek müslimânları lekelemeğe yeltenmişler ise de, kendilerine âyet-i kerîmelerle ve hadîs-i şerîflerle cevâb verilerek rezîl edilmişlerdir. Ehl-i sünnete karşı, ilm ile başarı sağlıyamıyacaklarını görünce, eşkiyâlığa, zorbalığa başlamışlar, her asrda binlerce müslimân kanı dökülmesine sebeb olmuşlardır. Ehl-i sünnetin dört mezhebinde bulunan hakîkî müslimânlar ise, hep birbirlerini sevmişler, kardeş olarak yaşamışlardır.
<A name=r0,33784>Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”, (İş hayâtında, müslimânların mezheblere ayrılması, Allahü teâlânın rahmetidir) buyuruyor. 1282 [m. 1865] senesinde doğmuş ve 1354 [m. 1935] de Kâhirede füc’eten ölmüş olan Reşîd Rızâ gibi dinde reformcular ise, mezhebleri birleşdirerek, islâm birliği kuracaklarını söylüyorlar. Hâlbuki Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem”, yeryüzündeki bütün müslimânların tek bir îmân yolunda, dört halîfesinin doğru yolunda, birleşmelerini emr buyurdu. İslâm âlimleri “rahmetullahi teâlâ aleyhim ecma’în”, elele vererek, çalışıp, dört Halîfenin i’tikâd yolunu kitâblara geçirdiler. Peygamberimizin emr etdiği bu tek yola, (Ehl-i sünnet vel-cemâ’at) ismini verdiler. Yeryüzündeki bütün müslimânların bu tek (Ehl-i sünnet) yolunda birleşmeleri lâzımdır. İslâmda birlik istiyenler, sözlerinde samîmî iseler, mevcûd olan bu birliğe katılmalıdırlar. Fekat, ne yazıkdır ki, islâmiyyeti içerden yıkmağa çalışan masonlar, ingilizler, hep böyle yaldızlı sözlerle müslimânları aldatmışlar, (işbirliği sağlıyacağız) maskesi altında (îmân birliği)ni parçalamışlardır.
<A name=r0,33904>İslâm düşmanları, tâ ilk asrdan beri, islâmiyyeti yoketmek için çalışıyorlar. Şimdi de, masonlar, komünistler, yehûdîler, hıristiyanlar, çeşidli plânlarla saldırıyorlar. Cehenneme gidecekleri bildirilmiş olan sapık müslimânlar da, doğru yolda olan Ehl-i sünneti lekelemek, müslimânları doğru yoldan ayırmak için, hîle ve iftirâ yapıyorlar. Böylece, islâm düşmanları ile işbirliği yaparak, Ehl-i sünneti yıkmağa uğraşıyorlar. Bu saldırıların öncülüğünü (İngilizler) yapdı. Bütün imperatorluk kaynaklarını, hazînelerini, silahlı kuvvetlerini, donanmasını, tekniğini, politikacılarını ve yazarlarını bu alçak savaşlarında ileri sürdü. Böylece, dünyânın en büyük iki islâm devleti olan ve Ehl-i sünnetin bekçisi bulunan Hindistândaki Gürgâniyye ve üç kıt’a üzerine yayılmış bulunan Osmânlı islâm devletlerini yıkdı. Bütün memleketlerde islâmın değerli kitâblarını yok etdi. İslâm bilgilerini birçok yerlerden sildi, süpürdü. İkinci cihân harbinde, komünistler yok olmak üzere iken, bunların kuvvetlenmelerine, yayılmalarına sebeb oldu. Müslimânların mukaddes yerleri olan Filistinde yehûdî devletinin kurulması için çalışan Siyonizm (Sihyûniyye) teşkilâtını, İngiliz başvekîllerinden James Balfour, 1917 de meydâna getirdi. İngiliz hükûmeti, bu işi senelerce destekleyip, 1366 [m. 1947] da İsrâil devletinin kurulmasını sağladı. Yine İngiliz hükûmeti, Arabistân yarımadasını Osmânlılardan alıp, Sü’ûd oğullarına teslîm ederek, 1351 [m. 1932] de, sapık i’tikâdlı, vehhâbî devleti kurulmasını sağladı. Böylece islâmiyyete en büyük darbeyi vurdu. Vehhâbîlerin, ingilizlerden aldıkları emrler ile, Hicâzdaki müslimânlara yapdıkları zulm ve işkenceler, (Kıyâmet ve Âhıret) kitâbının sonunda uzun yazılıdır.
<A name=r0,34024>Abdürreşîd İbrâhîm efendi, 1328 [m. 1910] da İstanbulda basılan türkçe (Âlem-i islâm) kitâbının ikinci cildinde, (İngilizlerin islâm düşmanlığı) yazısının bir yerinde diyor ki, (Hilâfet-i islâmiyyenin bir ân evvel kaldırılması, ingilizlerin birinci düşüncesidir. Kırım muharebesine sebeb olmaları ve burada türklere yardım etmeleri, hilâfeti mahv etmek için bir hîle idi. Pâris muâhedesi, bu hîleyi ortaya koymakdadır. [1923 de yapılan Lozan sulhunde yapdıkları teklîflerde ingilizler, bu düşmanlıklarını açıkca göstermişlerdir.] Her zemân müslimânların başına gelen felâketler, hangi perde ile örtülürse örtülsün, hep ingilizlerden gelmişdir. İngiliz siyâsetinin temeli, islâmiyyeti yok etmekdir. Bu siyâsetin sebebi, islâmiyyetden korkmalarıdır. Müslimânları aldatmak için, satılmış vicdansızları kullanmakdadırlar. Bunları islâm âlimi, kahraman olarak tanıtırlar. Sözümüzün hülâsası, islâmiyyetin en büyük düşmanı ingilizlerdir.) Abdürreşîd efendi, 1363 [m. 1944]de Japonyada vefât etdi.
<A name=r0,34144>İngilizler, yüzyıllardır islâm memleketlerini kana boyamakla kalmamış, İskoç masonları, binlerce müslimânı ve din adamlarını aldatarak, mason yapmış, (insanlığa yardım, kardeşlik) gibi lâflarla, seve seve dinden çıkmalarına, mürted olmalarına sebeb olmuşdur. İslâmiyyeti büsbütün yok etmek için, bu mürted masonları maşa olarak kullanmışlardır. Böylece, Mustafâ Reşîd pâşa, Âlî pâşa, Fuâd pâşa, Midhad pâşa, Tal’at pâşa, Cemâl pâşa ve Enver pâşa gibi masonları, islâm devletlerinin yıkılmalarında kullanıldıkları gibi, Cemâleddîn-i Efgânî ve Muhammed Abduh gibi masonlar ve yetişdirdikleri çömezler de, islâm bilgilerini bozmağa, yok etmeğe âlet olmuşlardır. Bu mason din adamlarının yazdıkları yüzlerce yıkıcı, bozucu din kitâbları arasında Mısrlı Reşîd Rızânın (Muhâverât) kitâbı, arabîden çeşidli dillere terceme edilerek, islâm memleketlerine dağıtılmakda, müslimânların dinlerini ve îmânlarını bozmağa çalışmakdadırlar. Ehl-i sünnet âlimlerinin “rahmetullahi teâlâ aleyhim ecma’în” kitâblarını okumamış, anlıyamamış birkaç genç din adamının da bu akıntıya kapılarak felâkete sürüklendikleri ve başkalarının da felâketlerine sebeb oldukları görülmekdedir.
<A name=r0,34264>(Muhâverât) kitâbı, 88.ci sahîfede bildirilmişdir. Bu kitâbda, Ehl-i sünnetin dört mezhebine çatılmakda, islâm bilgilerinin dört kaynağından biri olan (İcmâ’-ı ümmet) inkâr edilmekde, herkes; Kitâbdan, Sünnetden kendi anladığına göre amel etmeli denilmekdedir. Böylece, islâm bilgilerini kökünden yıkmağa çalışmakdadır. Müslimân kardeşlerimize, bu kitâbın bozukluğunu ve zararlarını anlatmak için (Din adamı bölücü olmaz) kitâbını hâzırlıyarak, türkçe, ingilizce ve arabî dillerinde neşr eyledik. Ayrıca, büyük islâm âlimi Abdülganî Nablüsînin “rahmetullahi teâlâ aleyh” (Hulâsat-üt-tahkîk fî-beyân-ı hükm-ittaklîd vettelfîk) ve Yûsüf-i Nebhânînin “rahmetullahi teâlâ aleyh” (Huccetullahi alel’âlemîn) ve Muhammed Hayât Sindînin (Gâyet-üt-tahkîk) risâlesi ve Hind âlimlerinden Muhammed Abdürrahmân Silhetînin “rahmetullahi teâlâ aleyh” (Seyf-ül-ebrâr) kitâblarının, o zararlı kitâba tam bir cevâb olduklarını görüp, bu dört kitâbı da ofset yolu ile teksîr ve neşr eyledik.
<A name=r0,34384>(Hulâsat-üt-tahkîk) sonunda buyuruyor ki, (müslimânlar, yâ müctehid olur, yâhud, ictihâd derecesine yükselmemişdir. Müctehid de, yâ (Mutlak müctehid) olur. Yâhud, (Mukayyed müctehid) olur. Mutlak müctehidin, başka bir müctehidi taklîd etmesi câiz değildir. Kendi ictihâdına uyması lâzımdır. Mukayyed müctehidin ise, bir mutlak müctehidin mezhebinin usûllerine uyması vâcibdir. Bu usûllere uyarak yapacağı kendi ictihâdına uyar.
<A name=r0,34504>Müctehid olmıyanlar, dört mezhebden dilediğine uyar. Fekat, bir işi bir mezhebe göre yaparken, bu mezhebin, bu işin sahîh olması için şart etdiği şeylerin hepsini yapması lâzımdır. Bu şartlardan birini yapmazsa, bu işi sahîh olmaz. Bu işin bâtıl olacağı sözbirliği ile bildirilmişdir. Bir mezhebin dahâ üstün olduğuna inanması şart değil ise de, herkesin, kendi mezhebinin üstün olduğuna inanması iyi olur. Bir ibâdeti veyâ bir işi yaparken, birkaç mezhebi (Telfîk etmek), ya’nî bu işi bu mezheblerin birbirlerine uymıyan sözlerine göre yapmak, dört mezhebden çıkmak ve beşinci bir mezheb meydâna getirmek olur. Bu iş, karışdırmış olduğu mezheblerin hiçbirine göre sahîh olmaz, bâtıl olur. Dîni oyuncak yapmış olur. Bunun için, (Havz-ı kebîr)den az olan ve kulleteyn denilen mikdârdan az olmıyan bir suyun içine necâset düşmüş, suyun rengi, kokusu veyâ tadı değişmemiş olup, bu su ile abdest alırken niyyet etmez ise ve abdest uzvlarını sıra ile yıkamaz ve uğmaz ve birbirleri ardı sıra çabuk yıkamazsa ve Besmele ile başlamazsa, bunun abdesti, dört mezheb imâmlarının hiçbirine göre sahîh olmaz. Buna sahîh diyen, beşinci bir mezheb uydurmuş olur. Bir müctehidin dahî, dört mezhebin sözbirliğine uymıyan beşinci bir söz söylemesi câiz değildir. [Yukarıda ismi geçen (Kulleteyn) mikdârı suyun ne demek olduğu (Se’âdet-i Ebediyye) kitâbında uzun bildirilmişdir.] Sadr-üş-şerî’a, (Tavdîh) kitâbında diyor ki, (Bir işin yapılması için, Eshâb-ı kirâmdan iki dürlü haber gelmiş ise, sonradan gelenlerin, bir üçüncüsünü söylemeleri, söz birliği ile câiz değildir. Her asrın âlimleri de, Eshâb-ı kirâm gibidir diyenler oldu). Molla Husrev “rahmetullahi teâlâ aleyh” (Mir’ât-ül-üsûl)de diyor ki, (Bir işin yapılmasında, birinci asrın âlimlerinden, birbirlerine benzemiyen iki haber gelmiş ise, bu iş için üçüncü bir söz söylemenin câiz olmadığı icmâ’ ile bildirilmişdir. Her asrın alimlerinin de, Eshâb-ı kirâm gibi olduğunu söylemek sahîhdir). Celâleyn tefsîrinin ilk yazarı Celâleddîn-i Mihallî, Süyûtînin (Cem’ul Cevâmi’)i şerhinde diyor ki, (İcmâ’a muhâlefet harâmdır. Âyet-i kerîme ile men’ edilmişdir. Bunun için, Selefin ihtilâf etdiği bir iş için, üçüncü bir söz söylemek harâm olur).
Bir ameli iki veyâ üç veyâ dört mezhebin birbirlerine uymıyan sözlerine göre yapmak, bu mezheblerin icmâ’ını bozar. Bu ameli bu mezheblerden hiç birine göre sahîh olmaz. Ya’nî, (Telfîk) câiz değildir. Kâsım bin Katlûbega, (Tashîh)de diyor ki, (Bir işi iki muhtelif ictihâda uyarak yapmanın sahîh olmıyacağı sözbirliği ile bildirildi. Bunun için, abdest alırken başının hepsini mesh etmiyen kimse, köpeğe değdikden sonra nemâz kılarsa, bu nemâzı sahîh olmaz. Böyle nemâzın, sözbirliği ile bâtıl olduğu Şâfi’î âlimlerinden Şihâbüddîn Ahmed bin İmâdın “rahmetullahi teâlâ aleyh” (Tevkîfül-hükkâm) kitâbında da yazılıdır). Yukarıda yazılı kimse, başının hepsini mesh etmediği için, imâm-ı Mâlik “rahmetullahi teâlâ aleyh”, köpeğe süründüğü için de imâm-ı Şâfi’î “rahmetullahi teâlâ aleyh”, bunun abdesti ve nemâzı sahîh olmaz dediler.
Hanefî âlimlerinden Muhammed Bağdâdî “rahmetullahi teâlâ aleyh”, (Taklîd) risâlesinde diyor ki, (Başka bir mezhebi taklîd edebilmek için üç şart vardır: Birinci şart, İbni Hümâm (Tahrîr)de yazıyor ki, kendi mezhebine göre başladığı bir işi, başka mezhebe uyarak temâmlıyamaz. Meselâ, Hanefîye göre aldığı abdest ile Şâfi’îye göre nemâz kılamaz. İkinci şart, İbni Hümâm, (Tahrîr) kitâbında, Ahmed bin İdrîs Karâfîden alarak diyor ki, taklîd etdiği iki mezheb de, bu (Müleffak) işe bâtıl dememelidir. Abdest alırken, Şâfi’îye uyarak a’zâlarını uğmaz ve Mâlikîye uyarak nikâh ile alması câiz olan kadına dokunursa, bu abdest ile kıldığı nemâz, bu iki mezhebe göre de sahîh olmaz. Üçüncü şart, mezheblerin kolaylıklarını toplamamalıdır. İmâm-ı Nevevî ve birçok âlimler, bu şarta çok ehemmiyyet vermekdedir. İbni Hümâm, bu şartı bildirmemişdir. Hasen Şernblâlî, (İkd-ül-ferîd)de diyor ki, (Hanefîye uyarak velîsiz veyâ Mâlikîye uyarak şâhidsiz yapılan iki nikâhdan her biri sahîh olur. Fekat hem velîsiz, hem de şâhidsiz olan bir nikâh sahîh olmaz). Avâmın bu şartı gözetmesi çok güç olduğundan, câhillerin başka mezhebi, zarûret olmadan taklîd etmeleri men’ edilmişdir. Bir âlime sorup öğrenmeden taklîd etmeleri sahîh olmaz denilmişdir.) Muhammed Bağdâdînin yazısı burada temâm oldu.
<A name=r0,34864>İsmâ’îl Nablüsî “rahmetullahi teâlâ aleyh”, (Dürer) şerhini şerh ederken (İkd-ül-ferîd)den alarak diyor ki, (İnsanın bir mezhebe bağlı kalması şart değildir. Başka mezhebi taklîd ederek de işini yapabilir. Fekat, bu iş için, o mezhebde olan şartların hepsini yerine getirmesi lâzımdır. Birbirine bağlı olmıyan iki işi, başka iki mezhebe uyarak başka dürlü yapabilir). Başka mezhebi taklîd ederken, şartların hepsini yapmak lâzım demek, telfîkin sahîh olmadığını bildirmekdedir.
<A name=r0,34984>Hanefî âlimlerinden Abdürrahmân İmâdî “rahmetullahi teâlâ aleyh”, (Mukaddime) kitâbında diyor ki, (Bir kimse, zarûret olunca, başka üç mezhebden birini taklîd edebilir. Fekat, o mezhebin bu iş için bildirdiği şartların hepsini de yapması lâzımdır. Meselâ, hanefî mezhebinde olan bir kimsenin, şâfi’îyi taklîd ederek necâset bulaşmış kulleteyn mikdârı sudan abdest alırken, niyyet etmesi ve tertîbi gözetmesi ve imâm arkasında Fâtiha okuması ve ta’dîl-i erkânı muhakkak yapması lâzımdır. Bunları yapmazsa, nemâzının bâtıl olacağı sözbirliği ile bildirilmişdir). Başka mezhebi taklîd için, zarûret hâlinde olmasını yazması lâzım değildi. Burada zarûret demekle, ihtiyâcı bildirmiş olmakdadır. Çünki, âlimlerin çoğuna göre, insanın dâimâ aynı bir mezhebe uyması lâzım değildir. Kendi mezhebine uyarken, harac, meşakkat hâsıl olursa, başka mezhebi taklîd edebilir. Bu yazılarımız telfîkin sahîh olmadığını göstermekdedirler.
<A name=r0,35104>İbni Hümâmın (Tahrîr) kitâbında, telfîkın sahîh olduğunu gösteren bir yazı yokdur. Muhammed Bağdâdî ve İmâm-ı Münâvî, İbni Hümâmın (Feth-ul-kadîr) kitâbında, (İctihâd ve burhân ile, başka mezhebe nakl etmek günâhdır. Böyle kimse ta’zîr olunur. İctihâd ve burhân olmadan nakl ise dahâ fenâdır. Nakl, işlerini, ibâdetlerini başka mezhebe göre yapmakdır. Nakl etdim demekle olmaz. Buna va’d denir. Nakl denmez. Böyle söz vermekle, o mezhebe tâbi’ olması vâcib olmaz. (Bilmediğinizi bilenlerden sorunuz!) âyet-i kerîmesi, âlim olduğu bilinen [çok zan olunan] kimseden hükm istemeği emr etmekdedir. Âlimlerin, mezheb değişdirmeği yasak etmeleri, mezheblerin kolaylıklarını toplamağı önlemek içindir. Âlimlerin çoğuna göre, her müslimân, başka başka işlerinde, kendine kolay gelen ictihâda uyabilir) dediğini bildirdiler. Bir câhil, İbni Hümâmın (Her müslimân, her işinde, kendine kolay gelen ictihâda uyabilir) sözü, telfîkın sahîh olduğunu gösteriyor derse, bu anlayışı yanlışdır. Çünki o söz, bir işin hepsini bir mezhebe göre yapmağı gösteriyor. Bir işi çeşidli mezheblere uyarak yapmağı göstermiyor. Bunu anlıyamıyan mezhebsizler ve dinde reformcular, İbni Hümâmı kendilerine yalancı şâhidi gösteriyorlar. Hâlbuki İbni Hümâm, (Tahrîr) kitâbında, telfîkın câiz olmadığını açıkca yazmakdadır.
<A name=r0,35224>Dinde reformcular, İbni Nüceymin “rahmetullahi teâlâ aleyh”, (Kâdihân fetvâsında, vakf toprak, gaben-i fâhiş ile satılırsa, Ebû Yûsüfe göre, gaben-i fâhiş olduğu için câiz olmaz. İmâm-ı a’zama göre ise, vakf görevlisinin satış için yapdığı vekîlinin gaben-i fâhiş ile satması câiz olur diyor. Ebû Yûsüfe göre vakfın istibdâl yolu ile satılması, Ebû Hanîfeye göre de, vekîlin gaben-i fâhiş ile satması câiz olup, iki ictihâd birleşdirilerek, bu satış sahîh olur) yazısını telfîkın sahîh olacağına misâl gösteriyorlar. Hâlbuki, buradaki telfîk, bir mezheb içinde olmakdadır. İkisinin de sözleri, aynı üsûlden çıkmışdır. İki mezhebin telfîkı böyle değildir. İbni Nüceymin telfîka câiz demediği, (Kenz) kitâbına yapdığı (Bahr-ür-râık) şerhindeki, (Başka mezhebdeki cemâ’ate imâm olanın, o mezhebin şartlarına da uyması lâzımdır) sözünden de anlaşılmakdadır.) (Hulâsat-üt-tahkîk) sonundan terceme temâm oldu.
<A name=r0,35344>Hindistân âlimlerinden Muhammed Abdürrahmân Silhetî “rahmetullahi teâlâ aleyh”, (Seyf-ül-ebrâr-il-meslûl alel-füccâr) kitâbında, fârisî olarak buyuruyor ki, allâme hâfız Hasen bin Muhammed Tayyıbî, (Mişkat) şerhinde (Kolaylaşdırınız! Güçleşdirmeyiniz!) hadîs-i şerîfini açıklarken, (Mezheblerin kolaylıklarını toplayan zındık olur) demişdir. Tayyıbî 743 [m. 1343] de Şâmda vefât etmişdir. (Seyf-ül-ebrâr) kitâbının birinci baskısı, 1300 [m. 1882] senesinde Hindistânda yapılmışdır. Hakîkat kitâbevi tarafından 1415 [m. 1994] de yeniden tab’ edilmişdir. Demek oluyor ki:
<A name=r0,35464>1 — Her müslimânın, bir ibâdet, bir iş yaparken, dört mezhebden birine uyması lâzımdır. Dört mezhebin âlimlerinden başka bir âlime uymak câiz değildir.
<A name=r0,35584>2 — Her müslimân, kendine kolay gelen, dilediği bir mezhebe uyabilir. Bir işini bir mezhebe, başka işini başka mezhebe göre yapabilir.
<A name=r0,35704>3 — Bir işi çeşidli mezheblere uyarak yapmağa gelince, o mezheblerden birinde, bu işin sıhhati için şart olan şeylerin hepsini yapmak lâzımdır. Bu iş, bu mezhebe göre sahîh olur. Buna (Takvâ) denir, çok iyi olur. Bu mezhebi (Taklîd) etmiş, diğer mezhebleri de gözetmiş olur. Bir mezhebi taklîd etmek, bunun bütün şartlarını yerine getirmekle câiz olur. Bir ibâdeti, bir işi uyduğu mezheblerin hiçbirine göre sahîh olmaz ise, buna (Telfîk) denir. Telfîk, hiçbir sûretle câiz değildir.
<A name=r0,35824>4 — İnsan, seçdiği mezhebe her zemân bağlı kalmağa mecbûr değildir. Dilediği zemân başka mezhebe nakl edebilir. Bir mezhebe tâbi’ olmak için, bu mezhebin fıkh bilgilerini iyi öğrenmek lâzımdır. Bu da ilmihâl kitâblarından öğrenilir. Bunun için, hep bir mezhebe bağlı kalmak kolay olur. Bir mezhebden ayrılıp, başka mezhebe intikâl etmek veyâ her hangi bir işde başka mezhebi taklîd etmek güçdür. Başka mezheb, ancak ihtiyâc hâlinde, ya’nî harac bulununca ve bütün şartlarına uyarak taklîd edilebilir.
<A name=r0,35944>Başka mezhebin de fıkh bilgilerini öğrenmek güç olduğu için, câhillerin, ya’nî fıkh bilgisi olmıyanların başka mezhebi taklîd etmelerini fıkh âlimleri men’ etmişlerdir. Meselâ (Bahr-ül-fetâvâ)da, (Hanefî mezhebinde olanın yarası durmadan aksa, her nemâz vaktinde abdest alması güç olsa, Şâfi’î mezhebine uyarak nemâz kılması câiz olmaz) denilmekdedir. Çünki, Şâfi’î mezhebinin şartlarına da uymayınca, nemâzı sahîh olmaz. İbni Âbidîn ta’zîr bahsinde bunu geniş anlatmakdadır. Ehl-i sünnet âlimleri “rahmetullahi teâlâ aleyhim ecma’în”, câhillerin ibâdetlerini fesâddan korumak için, harac, ya’nî meşakkat olmadıkça, mezheb taklîd etmelerine izn vermemişlerdir.
<A name=r0,36064>Tahtâvî, (Dürr-ül-muhtâr hâşiyesinde), Zebâyıh kısmında diyor ki, (Tefsîr âlimlerinden ba’zısı buyurdu ki, (Âl-i İmrân) sûresinin yüzüçüncü (Allahın ipine sarılınız!) âyet-i kerîmesi, fıkh âlimlerinin bildirdiklerine sarılınız demekdir. Fıkh kitâblarına uymıyanlar, dalâlete düşer ve Allahü teâlânın yardımından mahrûm kalır ve Cehennem ateşinde yanar. Ey îmân sâhibleri! Bu âyet-i kerîmeyi düşünerek, Cehennemden kurtulacağı müjdelenmiş olan (Ehl-i sünnet vel-cemâ’at) fırkasına sarılınız! Çünki, Allahü teâlânın rızâsı, yardımı, bu fırkadan olanlaradır. Bu fırkadan olmayanlara, Allahü teâlâ gadab edecek. Cehennemde azâb yapacakdır. Ehl-i sünnet olmak için, dört mezhebden birini taklîd etmek lâzımdır. Bu dört mezhebden birine uymıyan kimse, Ehl-i sünnet değildir. Yetmişüç fırkadan yalnız biri Ehl-i sünnetdir. Diğer yetmişiki fırka bid’at sâhibidir. Cehenneme gidecekdir. Bunlara (Dinde reformcu) denir. Zındık olmakdan kurtulmak için, bir mezhebe girmek, ya’nî Ehl-i sünnet olmak lâzımdır). Dört mezhebin kolaylıklarını toplıyan kimse, dört mezhebden hiçbirine uymamış, Ehl-i sünnetden ayrılmış olur. Mezhebsiz olur. Görülüyor ki, dört mezhebden hiçbirine uymıyan kimse, mezhebsizdir. Dört mezhebi telfîk eden, ya’nî dört mezhebi karışdıran, mezhebsizdir. Dört mezhebden yalnız birini taklîd ediyor ise de, bir inanışı, Ehl-i sünnet i’tikâdına uymıyor ise, bu kimse de mezhebsizdir. Bu üç kimse, Ehl-i sünnet değildir. Bid’at sâhibidirler. Dalâlet yolunu taklîd etmekdedirler. Hakîkî müslimânlar ise, dört mezhebden birini, ya’nî hak yolu taklîd ederek, Ehl-i sünnet olmakdadır. Dört mezhebin îmân bilgileri aynıdır. İbâdetlerinde ufak ayrılıklar var ise de, bu farklar, Allahü teâlânın rahmetidir. Herkes dört mezhebden, kendine kolay geleni seçer.
<A name=r0,36184>
İlm olmazsa, din, sıyrılıp kalkar aradan,
öyleyse, cehâlet denilen, yüz karasından,​
<A name=r0,36304>
kurtulmaya çalışmalı, başdan başa millet,
kâfi değil mi yoksa, bu son ders-i felâket?​
<A name=r0,36424>
Bu felâket dersi, neye mal oldu, düşünsen,
beynin eriyip, yaş gibi, damlardı gözünden.​
<A name=r0,36544>
Son olaylar, ne demekdir, bilsen ne demekdir:
Gelmezse eğer, kendine millet, gidecekdir.​
<A name=r0,36664>
Zîrâ, yeni bir sarsıntıya pek dayanılmaz,
zîrâ, bu sefer, uyku ölümdür uyanılmaz.​
<A name=r0,36784>
Ahlâkı düzeltip, fenne çok çalışmak lâzım,
dîne bağlı, atomla silâhlı er olmak lâzım!​
<A name=r0,36904>
Din bilgisi, harb gücü, ileri olmak gerek,
ikisidir ancak, millete huzûr verecek.​
Başka sözlere, artık aldanma aç gözünü,
bu ikisi edecekdir, mahşerde ak yüzünü!
 

kemi

New member
Katılım
28 Ağu 2007
Mesajlar
149
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
41
HAMD ALLAH A MAHSUSTUR O-NA HAMDEDER ONDAN
YARDIM İSTERİZ ALLAH KİME HİDAYET VERİRSE ARTIK
ONU HİÇ SAPTIRACAK YOK SAPTIRDIĞINA DA HİÇ HİDAYET
VERİCİ YOK DUR.SÖZÜN EN HAYIRLISI ALLAH IN KİTAB-I
YOLUN EN HAYIRLISI DA MUHAMMED -İN YOLUDUR [DİNDE]
İŞLERİN EN ŞERLİLERİ SONRADAN İCAD EDİLEN BİD-AT LARDIR
HER BİD-AT DA SAPIKLIKTIR.
Allah ın kınamış olduğu taklid başkasının görüşünü delilsiz olarak kabul
etmektir.Sırf alışageldiği gelenekleri terketmemek için atalarının ve
geçmişlerinin dinine tabi olan ve uyulması gereken hakkı terkeden kişinin
bu tutumu Allah ın bir çok ayete men ettiği bir davranınştır.
1-Onlara Allah ın indirdiğine uyun dense hayır biz atalarımızın üzerinde
bulunduğumuz şeye uyarız.Onların yolundan gideriz derler.Şeytan onları
alevli azabın ateşine çağırsadamı.[Lokman 21]
2-Halbuki Allah dan doğru bir delil olmaksızın yalnız kendi nefis ve arzusu
peşinde gidenlerden daha sapık kim olabilir.Muhakkak Allah zalimler
topluluğunu hidayete erdirmez.[Kasas 50]
3-Ümmetim için korktuğum şey sapıtıcı imam lardır.
[İbn Mace .10.c.3952]
4-Onlar alimlerini ve rahiplerini Allah tan başka Rabb-ler edindiler.
Meryem oğlu mesih ide.Halbuki onlarda ancak bir olan Allah a ibadet
etmekle emrolunmuşlardı.Allah tan başka hiç bir ilah yoktur.
O müşriklerin ortak koştuğu şeylerden tamamen münezzehtir.
[Tevbe.31]
5-Adiy ibn Hatem den .Kendisine davet ulaşınca şam a kaçmıştı
ve cahiliye devrinde hiristiyan olmuştu .Allah Rasülü de kız kardeşine
hediye vererek ihsanda bulunup ve kardeşini Allah Rasülü nün yanına
gelmesi için teşvik etmesini istemişti.Ve nihayet Adiy medineye geldi
onun gelişi haber verildi.Ve boynunda gümüş bir hacla Allah rasülünün
yanına geldi.Allah rasülü ona.Onlar Allah tan ayrı Hahamlarını Rahiplerini
rabb ler edindiler .Tevbe 31 ayetini okuyunca.Adiy Onlar onlara [yani
hahamlara ve rahiplere ibadet etmediler dedim.Allah rasülü Onların
dediklerini yapmadılarmı .Helalı haram Haramı helal yaptılar onlara
ve onlarda onlara uydu işte onların onlara ibadeti budur.
[Tirmizi.5.c.3292][İbn Kesir.7.c.3454]
iMAM EBU HANİFE...***
1-Nereden söylediğimi tetkik edip bilmeden bizim reyimizle
fetva vermek hiç kimse için helal değildir.[Fullani ikazul Human
sayfa .72]
2-Bu benim reyimdir ve elde edebildiğim reylerin en iyisi dir.
bundan daha iyisini bulan olursa onu kabul ederiz.
3-Hadis sahih ise benim meshebim odur.
İMAM ŞAFİ.
1-Ben bir meselede iki hadisin yani biri birine zıt iki
sahih hadis bilmem Ya biri mensuh tur yada zayıf.
[İbn Kayyım İlam.2c.181]
2-Kıblenin hangi yönde olduğunu kestiren bir kimse
bir başkasını taklit etmesi nasıl uygun olmazsa Mükellefin
dininde muassırı olan bir kimseyi taklit etmesi öyle uyğu değildir.
[Şafi risale 489]
3-Herkezin dini meselelerinin bizzat şuuruna varması ve
tehlikeden korunması için gerek kendini ve gerekse diğer
müçtehitleri taklit etmesi yasaklanmıştır.[İbn Kayyım.2.c.181]
4-Sahih hadis bulunca onu alın benim meshebim odur.
[Fullani ikazul Human 147]
İMAM MALİK
1-Kendi imamını taklit yüzünden sahabe kavlini terk eden
kimseye tevbe teklif edilir[İbn Kayyım 2.c.182]
İMAM HANBEL.
1-Ne beni ne Maliki ne Sevriyi ve nede Ezvaiyi taklit etmeyin
Hüküm ve bilgiyi onların aldığı kaynaktan alın.[Fullani 155.182]
2-Ömer r.a. şöyle demiştir.Sünnet Rasülullahın verdiği fetva ve
koyduğu hükümlerdir.Şunun bunun yanlış olabilen söz ve
görüşlerini sünnet yapmayın.[H. Sahabe 3.c.734]
Burada konuyu fazla uzatmak istemiyorum bazı örnekler verip
kısa kısa konuyu İnşaallah anlatmaya çalışacağım.
Meshepler müçtehitlerin görüşleri bazı meselelerdeki
anlayış ve içtihatlarından ibarettir.Ne Allah ve ne de Rasülü
bu görüş anlayış ve içtihatlardan birine uymayı kişiye farz kılmaz.
çünkü bu görüş anlayış ve içtihatlarda doğrular olduğu gibi hatalar da
vardır.Sadece doğru olan hiç hata bulunmayan görüş Rasülullah .s.a.v den
sabit olanlardır.Müçtehitlerin çoğu bir meselede görüş beyan ettikten
sonra gerçek ortaya çıktığında gerçeği benimseyerek eski görüş ve
içtihatlarından vazgeçmişlerdir.Her meselede sadece bir meshebe
bağlanmanın gereği ve zorunluluğunu savunan kimse mutaasıp ve
hatalı görüşlü olup her şeyi körü körüne taklit eden birisidir.
Bu kişi dinini parçalayan insanları guruplara ayıran kişilerden birisidir.
Allah ise dinde tefrika [ayrılık ] ve parçalanmayı yasaklar.
1-Ey Muhammed fırka fırka olup dinlerini parçalayanlar ile senin
hiç bir ilişiğin olamaz .Onların işi Allah a kalmıştır.yaptıklarını onlara
sonra bildirecektir.[En am 159]
İslam dini tek bir dindir.Onda Rasülullah s.a.v in gösterdiği
yol ve siretten başka uyulması gereken meshep ve yollar yoktur.
Yüce Allah şöyle buyurmuştur.
2-Ey Muhammed de ki.Benim yolum budur ben ve bana uyanlar
bilerek insanları Allah a çağırırız.Allah ı noksan sıfatlardan tenzih ederim.
Ben asla Allah a eş koşanlardan değilim.[Yusuf 108]
Bu meshepleri de mukallitler [taklitçiler[ tarafından kendi
meshebi lehine ortaya atılan bilgisizce munakaşa ve mücadeleler.
çoğalmıştır.İmamlardan [Müçtehidlerden ]hiç biri.
Benim kabul ettiğim görüş ve içtihadıma tabi olun dememişlerdir.
Bilakis bizim aldığımız kaynaklardan sizde alın demişlerdir.
Selef imamlarından ilim ve dini muhafaza edip koruyan her bir
imam Kitap ve sünnetin zahirine sarılmış insanları Kuran ve
sünnete sarılmaya ve onlarla amel etmeye teşvik etmiştir.
İmam Ebu Hanife İmam Malik İmam Şafi İmam Ahmed B hanbel
İmam Sufyan es Sevri İmam Muhammed b Hasan eş Şeybani
İmam Yusuf İmam Buhari İmam Müslim diğer bir çok imam dan
sabit olmuştur.Bunlardan her biri din konusunda bid atlardan ve
masum [hatasız olmayan kişileri taklit etmekten sakındırmışlardır.
HAMD ALLAH A MAHSUSTUR
 

Serhan Eðeryýlmaz

New member
Katılım
1 May 2007
Mesajlar
385
Tepkime puanı
12
Puanları
0
Yaş
37
Allah birdir,Muhammed onun elçisidir.''

Kuran-ı Kerim vardır ve onun uygulanış esaslarının bulunduğu hadis-i şeriflerde yatan sünnetler vardır.
 

hakka davet

New member
Katılım
25 Eyl 2007
Mesajlar
153
Tepkime puanı
18
Puanları
0
Yaş
53
Lütfen dikkat:

Lütfen dikkat:

Seyyid Kutub meshepsiz değil, "Şafi" meshebindendir. Fizilali Kur'an'ı tercüme edenlerin dilinden;
"Müellif Seyyid Kutub Şafi olması dolayısıyla tefsirde nadiren geçen fıkıh ahkamı bu mezhep üzerine beyan edilmiştir." (Fizilal-il Kur'an- Hikmet Yayınları-Cilt 1, sayfa 6)
son yıllarda türkiye de bazı insanların Seyyid Kutub hakkında (Cemalettin afgani, Reşit Rıza, Muhammed abduh gibi) reformcu olduğunu iddia edenler mecuttur.
seyyid Kutub'a bu isnadı tevcih edenlerin onu yakından tanımadıkları ve eserlerinin hepsine vakıf olmadıkları anlaşılmaktadır. seyyid Kutub fikir hayatını iki kısma ayırıyor. Birinci kısmına "cahiliyyet devresi" ikinci kısmına da "olgunluk devresi" diyor. Cahiliyet devrindeki eserlerini okuyarak hüküm çıkarmak adaletsizlikten başka bir şey olmaz.
seyyid Kutub hakkında tam ve adil bir hükme varmak isteyenlerin onun hayatını yakından tetkik etmelerini ve eserlerini istisnasız gözden geçirmelerini acizane tavsiye ederiz. Bu takdirde görecekler ki "İslam'ı ya tam olarak alın, yahut da bırakın diyen" ve bu başlık altında eserler yazan Seyyid Kutub, reformcu değil, Ehli Sünnet vel Cemaat ve dini bütün bir İslam alimidir.](Fizilal-il Kur'an- Hikmet Yayınları-Cilt 1, sayfa 13,14)

Lütfen,İdam edilerek şehid olmasına vesile olan "Yoldaki İşaretler" kitabını okuyarak bir karar verin. Kelime-i Tevhid davasını sırtlanan bir mücahid mi yoksa dine sonradan bir şeyler katmaya çalışan bir reformcumu?

selam Allah'ın hidayetine tabi olanlara olsun...
 

hakka davet

New member
Katılım
25 Eyl 2007
Mesajlar
153
Tepkime puanı
18
Puanları
0
Yaş
53
Hahaha benim ninemin bir sözü geldi aklima Himhimla burunsuz bir birinden ugursuz....Derdi Rahmetli oda öyle gidenlerden.Yazacak bulamadik cevaben bu geldi aklimiza...

Ne diyeyim size, varsın Seyyid Kutub kendisi anlatsın size derdini;

“İslam düşmanları İslam topraklarında egemen olduklarında Allah’ın kanunlarını idareden uzaklaştırdılar. Onların yerine beşeri kanunları yerleştirdiler. Sonra da namaz kılıp oruç tuttuğunuz ve ibadetleri yerine getirdiğiniz sürece Müslümansınız dediler. Peşindende onlara namaz, oruç ve ibadetlerden alıkoyacak fikir, inaç, sistem ve hayat düsturlarını musallat ettiler. Sonra da kalkıp zararı yok, Lailaheillallah dediğiniz sürece Müslümansınız dediler.” (Seyyid Kutup İslam düşüncesi sayfa 192)

"Resulullah (s.a.v)’in ahlakı Hz. Aişe (r.a) ya sorulduğunda “ Onun ahlakı Kur’andı” diye buyurmuşlardır.

Ancak insanlar Kur’andan uzaklaştılar. Kuranın o kendisine özgü yolundan, “Kur’an’ın gölgesinde” yaşamaktan ve havası yönüyle Kur’an’ın indiği havaya benzer olay ve nedenlerin karışık atmosferinden tamamıyla uzaklaştılar. Bu olay ve değerlerin aralarında ilgi kurmak ve Kur’an’ın indiği devrenin pratik havasını solumak… Budur. Kur’an’ı en duygulandırıcı, en iyi şekilde anlaşılabilecek tarza getirmenin tek yolu… Gerçek anlamda İslami hayatı yaşayabilmek için cihad etmeyi, yorulmayı, çeşitli güçlüklere katlanmayı göze almayan kimse Kur’an’ın gerçek anlamını hiçbir zaman anlamayacak demektir.

Hangi çağda olursa olsun cahiliyeye karşı koymak için pratik hayatta çok çeşitli duygu ve isteklerin bu alın terine denk olarak gelişen istek ve arzuların baskısıyla karşılaşmayan kimselerde Kur’an’ı gerçek anlamıyla kavrayamazlar. İyi ve kötüyü ayırt ederek gösteren bu Kur’an’ın anlattıklarını anlamak O’nun yalnızca sözlerini ve cümlelerini ezberlemek değildir. Dahası, tefsirini okumak da değildir. Evet asıl sorun bunların hiç birisi değildir. Asıl mesele benliğin Kur’an’ı inmeye başladığı devirdeki duygu ve anlayışla yeniden algılanmasıdır. İslam toplumunun karşısında bulunan toplumları İslam hayatına hazırlamaktır; asıl mesele… Cihad meydanına… Nefisle cihada… Bütün insanlarla cihada… Şehvetlerle cihada…Düşmanlarla cihada… Ve kendini tamemen davaya adama, fedakarlık… Korku ve ümit… Zayıflık ve kuvvet… Ayak kayması ve yücelme… Mekke havası ve yeni yetişen İslam davası… Zayıflık, azlık ve insanlar içerisinde garip bir hayat sürdürmek… Boykot… Halk içinde yalnız olmak… Açlık ve korku… Baskı ve sindirme hareketleri… Ve Allah’tan başka her şeyden vazgeçmek… Sonra Medine atmosferi… Hile ve nifak… Savaş ve donatım arasında yetişen ilk İslam cemaatinin havası… “Bedir” atmosferi… Ardı sıra gelen “Uhud”, “Hendek”,”Hudeybiye”,”Mekkenin fethi”,”Huneyn”,”Tebük”… Ve bir Müslüman ümmetin yetişmesi… İslamın sosyal düzeninin gelişme ortamı… Bu yetişme devresi içerisinde konulan kuralların gerisinde; duygularla yararlılığın, prensiplerle hareketlerin dipdiri ve canlı olacak şekilde kaynaşması…

İşte böyle bir atmosferde indi Kur’an ayetleri.Pratik, canlı ve dipdiri olarak. İnen ayetlerin her kelimesinin ve her ifadesinin kendine özgü bir yol göstericiliği vardı… Yeniden kurulacak bir İslam hayatıda ancak buna eş bir atmosfer içerisinde oluşabilir. Ancak o zaman Kur’an bütün hazinelerini gönüllere açar.Sırlarını herkese lutfeder.Kokusunu her yöne saçar. İşte o zaman nur ve hidayet kaynağı olarak kendisini gösterir.(Seyyid Kutup İslam düşüncesi sayfa 9,10)
 

mehmet1512

New member
Katılım
3 Eki 2007
Mesajlar
4
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
55
"Zemânımızda, İbni Teymiyyeciler, Cemâleddîn-i Efgânî, Muhammed Abduh, Seyyid Kutb, Mevdûdîciler ve Teblîg-i Cemâ'atcılar ve Vehhâbîler, bid'at ehlidirler." GEL adlı üyeden alıntı

Muhammed Abduh'un "Risaletül Tevhid " adlı eserinde " İlahi risalete dayalı vahiy müessesesi Allah'ın eserlerinden biridir. İnsan aklıda böyledir. Dolayısıyla Allah'ın eserlerinin bir biriyle uyuşması, birbiriyle çelişmemesi gerekir." diyor.

SEYİD KUTUBUN MUHAMMED ABDUHA CEVABI
Akıl ile vahyin bir biriyle kıyaslanmayacak düzlemde olan kavramlar olduğunun unutulmaması gerekir. Aklın, düşünce ve kavramlarını, prensip ve kanıtlarını değerlendireceği bir ölçüdür vahiy. şüphesizki, her ikisinin arasında bir uygunluk söz konusudur. Ancak bu ikisinin birbirine denk olduğu, her ikisinin de birbiriyle aynı seviyede bulunduğu esasına göre değil. Üstelik kusur ve eksiklerden arınmış bir akıl, realiteler dünyasında varlığı söz konusu olmayan bir şeydir. Böyle bir şey ancak idealler döneminde söz konusu edilebilir.

Abduhun "amme cüzü" tefsirinde bu görüşün etkisinde olduğu görülür. Onun öğrencisi reşid rıza, onunda öğrencisi mağribinin "Tebareke cüzü" tefsirinde de açıkca bu etkiler göze çarpmaktadır. Bunlarında bazen, akla uydurmak için nasları yorumlamak ve anlamını değiştirmek gerektiğini savunduklarını açıkça görmekteyiz. Şüphesiz bu tehlikeli bir metoddur. Sorunu realitenin ötesine götürür akıl kelimesi, ortada eksikliklerin, bilgisizliğin, şehvetin ve nefsin arzularının etki etmediği mutlak anlamda bir akıl yoktur. O halde Kur'an ayetleri nasıl böylesi bir aklın prensiplerine göre kıyas konusu yapılsın? eğer biz bu Kur'an ayetlerini bu akıl çeşitlerine uydurmak için yorumlamaya kalkacak olursak sonuçta anarşiye varacağız demektir.

Naslar açık olarak belirdiği sürece bu nasların hükmü yorumlamaksızın en son hükümdür.

Seyyid Kutup İslam Düşüncesi Sahife 18
 

hakka davet

New member
Katılım
25 Eyl 2007
Mesajlar
153
Tepkime puanı
18
Puanları
0
Yaş
53
Sözü yine Seyyid Kutub'a bırakalım da tanısınlar Seyyid Kutub'u

Sözü yine Seyyid Kutub'a bırakalım da tanısınlar Seyyid Kutub'u

Sözü yine Seyyid Kutub'a bırakalım da tanısınlar Seyyid Kutub'u;

“Tek olan Allah’a ibadet etmek , Kelime-i Şehadet’te La ilahe ilallah olarak ifade edilen İslam akidesinin ilk yarısıdır.Yine aynı ifadede yer alan Muhammedun Resulullah, yani ibadetin Allah Resulunden nasıl öğrenileceği ise bu şartın ikinci yarısıdır.Bu akide iki bölümüyle ancak mümin ve müslim bir kalpte bulunur. Allah’ın meleklerine , kitaplarına , peygamberlerine , ahiret gününe, kadere , hayra ve şerre inanmak , namazı , zekatı , orucu , haccı ifa etmek , hadleri , tazirleri , helal ve haramı , sosyal ve hukuki ilişkileri kabul etmek , kısaca bütün İslami emirler sadece ve sadece Allah’a ibadet etme ilkesine dayanır. Ve bütün bunların kaynağı Allah Resulü’nün, Rabbinden bize tebliğ ettiğidir”.

İslam, farklı özelliklere sahip bağımsız bir varlık ve hayat sistemidir.Bütün bağlantı ve dinamikleriyle kendine özgüdür.Bağınsız hayat yöntemi ondan doğmakta , bilinen özelliklere sahip düzen onun üzerine kurulmaktadır.İslam'ın ilk görevi yeryüzünde bu düşünceye, uygun bir yaşam biçimi kurmak, onun fiili bir şekilde tezahürünü sağlamak,Allah'ın seçtiği Rabbani yönteme uyan bir düzen kurmaktır.

İslam insanların düşüncelerini, akidelerini, hukuk düzenlerini, yasalarını,degerlerini, ölçülerini tek olan Allah'tan alarak, O'na ibadet etmek, kula kulluktan kurtulmaktır. Hak çok değil tektir.Bu Hakkın dışındakiler ise ancak sapıklıktır.İkisinin bir araya gelmesi,kaynaşması mümkün değildir.Ya Allah'ın hükmü vardır ya cahiliyenin.

Cahiliye ; Allah'ın izin vermediği halde bazı insanların diğerlerine yasalar koyarak insanın insana ibadet etmesidir.
Ya Allah'ın şeriatı ya da heva ve heves.Bu konuda bir çok ayet vardır:
"Aralarında Allah'ın indirdiği Kitap ile hüküm ver.Allah'ın sana indirdiğinin bir bölümünden seni vazgeçirmelerinden sakın.Heveslerine uyma." (Maide sur 49)

"Bundan dolayı onlara davette bulun.Emrolunduğun gibi dosdoğru ol.Onların heveslerine uyma"(Şura sur 15)

"Sonra seni de din konusunda bir şeriat sahibi kıldık.Ona uy.Bilmeyenlerin heveslerine uyma"(Casiye sur 18)

"Cahiliye devri hükmünümü istiyorlar?Yakinen bilen bir millet için Allah'tan daha iyi hüküm veren kim vardır"(Maide sur 50)

Bu üçüncüsü olmayan iki şeydir. Ya Allah ve rasule icabet etme yada hevese uyma...Ya Allah'ın hükmü yada cahiliyenin... Ya tamamen Allah'ın indirdiği ile hükmetme yada Allah'ın indirdiğinden yüz çevirme.

Seyyid Kutub YOLDAKİ İŞARETLER
 

nurþeyma

New member
Katılım
7 Nis 2007
Mesajlar
302
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
49
Tüm Kur'andan beslenen alimler mezhepsizdir velakin FELAKETİ EBEDİYYE yazarı, hangi ilme sahip olduğu belli olmayan, ismi kadar kendi de muamma çağın tek evliyası H. Hilmi ışık mezhepli ve hangi mezhebin hak, hangisinin batıl olduğunu bilecek kadar basiretli(!)..
Tüm mezhep ehli müslümanlara bu kişi yeter de artar bile, hem kaza olarak, hem bela olarak.
Rabbim akıl nasip eylesin..
 

yelken06500

New member
Katılım
12 Eyl 2007
Mesajlar
772
Tepkime puanı
131
Puanları
0
Konum
istanbul
neden gülüyorsun???

neden gülüyorsun???

Hahaha benim ninemin bir sözü geldi aklima Himhimla burunsuz bir birinden ugursuz....Derdi Rahmetli oda öyle gidenlerden.Yazacak bulamadik cevaben bu geldi aklimiza...

biz sana televoleci dedik te alındın ama tavrın başka hiçbirşey değil!!!

bir de yazacak bir şey bulamadığın başka konular da var istersen önce onu yaz...
mesala nasıl namaz kılıyorsun?...
 

yelken06500

New member
Katılım
12 Eyl 2007
Mesajlar
772
Tepkime puanı
131
Puanları
0
Konum
istanbul
tüm kur' an dan beslenen alimler mezhepsizdir!!!

tüm kur' an dan beslenen alimler mezhepsizdir!!!

Tüm Kur'andan beslenen alimler mezhepsizdir velakin FELAKETİ EBEDİYYE yazarı, hangi ilme sahip olduğu belli olmayan, ismi kadar kendi de muamma çağın tek evliyası H. Hilmi ışık mezhepli ve hangi mezhebin hak, hangisinin batıl olduğunu bilecek kadar basiretli(!)..
Tüm mezhep ehli müslümanlara bu kişi yeter de artar bile, hem kaza olarak, hem bela olarak.
Rabbim akıl nasip eylesin..

acaba kimleri alim diye kabul ediyorsunuz...

zira bu sözünüz vebal getirdi size!!

bu arada sizde bi müçtehid bulmuşsunuz bakıyorum!!

evet bu arada h.h.ışık şu konuyu bilseydi ne düşünürdü hakkınızda ...

heralde okuduğunu anlamıyor derdi!!

selam ve dua
 

Enver Ýstek

metin mete
Katılım
27 Ara 2005
Mesajlar
3,935
Tepkime puanı
1,023
Puanları
0
Yaş
61
Konum
Gurbet,daimi gurbetin icinde gurbet
biz sana televoleci dedik te alındın ama tavrın başka hiçbirşey değil!!!

bir de yazacak bir şey bulamadığın başka konular da var istersen önce onu yaz...
mesala nasıl namaz kılıyorsun?...



Sen istedigin kadar konus,Ben yalniz basima bir cok kere verdim bu forumda ama siz?Bir dedgilsiniz topunuz veremedi bir namaizi kimden nasil ögrendiginizin delilini varsa bilgin buyur yoksa susacaksin adam sanacaklar...
 

esma_

New member
Katılım
1 May 2007
Mesajlar
66
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
41
Tüm Kur'andan beslenen alimler mezhepsizdir velakin FELAKETİ EBEDİYYE yazarı, hangi ilme sahip olduğu belli olmayan, ismi kadar kendi de muamma çağın tek evliyası H. Hilmi ışık mezhepli ve hangi mezhebin hak, hangisinin batıl olduğunu bilecek kadar basiretli(!)..
Tüm mezhep ehli müslümanlara bu kişi yeter de artar bile, hem kaza olarak, hem bela olarak.
Rabbim akıl nasip eylesin..


rica etsem konuyu biraz daha açar mısınız?
 

Caferi

Forum Þairi
Katılım
23 May 2007
Mesajlar
574
Tepkime puanı
59
Puanları
0
Yaş
43
Konum
istanbul
Web sitesi
www.websitetasarim.com
Yazık vallahi. Bakınca gördüğüm at gözlüğü takmış koşar adım gidenleri görüyorum. Gözlerdeki mühür bu olsa gerek.
 

yelken06500

New member
Katılım
12 Eyl 2007
Mesajlar
772
Tepkime puanı
131
Puanları
0
Konum
istanbul
güzel kardeşim

güzel kardeşim

Sen istedigin kadar konus,Ben yalniz basima bir cok kere verdim bu forumda ama siz?Bir dedgilsiniz topunuz veremedi bir namaizi kimden nasil ögrendiginizin delilini varsa bilgin buyur yoksa susacaksin adam sanacaklar...

acep cevabı verdinde biz mi görmedik konuyu açtık verdiğin cevapların hepsi diğer kardeşlerle münakaşa halini yansıtıyordu..ilmini saklıyormusun yoksa şöyle detaylı bir cevap vermiyorsun...samimice söylüyorum başkalarının yazdıklarından nemalanmaya çalışıyorsun...başka bir şey yazmadan burada cevabnı yazarsan hani o konu kapandığından kabuldür..selametle
 

Enver Ýstek

metin mete
Katılım
27 Ara 2005
Mesajlar
3,935
Tepkime puanı
1,023
Puanları
0
Yaş
61
Konum
Gurbet,daimi gurbetin icinde gurbet
acep cevabı verdinde biz mi görmedik konuyu açtık verdiğin cevapların hepsi diğer kardeşlerle münakaşa halini yansıtıyordu..ilmini saklıyormusun yoksa şöyle detaylı bir cevap vermiyorsun...samimice söylüyorum başkalarının yazdıklarından nemalanmaya çalışıyorsun...başka bir şey yazmadan burada cevabnı yazarsan hani o konu kapandığından kabuldür..selametle



Sen eger cok istiyorsan hemen yöneticilere bas vur onlar Metin Metenin kac kez yazdigini biliyorlar cünki silen kendilerdi onlar ya assinlar yada sana özel bir yolla göndersinler.Benim kimseyle bir baglantim yok bunu sana samimi olarak söylüyorum,Inanip inanmamak senin elinde ama sunu unutma sizin vereceginiz hic bir cevap yok nedenmi Cünki sizin elinizdeki hic bir kaynagin dayanagi yok istersen bir cevap yaz?BUYUR ben iste o zaman sana cevabimi ya burayla ya baska yolla acik ve net bildiririm tamammi.Haydi varsa elinde delilin buyur ama korkma yok dersen alinmam..
 

Ebu Zerr

New member
Katılım
8 Haz 2007
Mesajlar
866
Tepkime puanı
40
Puanları
0
Yaş
45
Konum
Ankara
Hüseyin Hilmi Işık rh.a efendi hiç de böyle sizin gibi düşünmüyordu oysa.O vahhabileri,selefilerin,dinde reformcu,kendi ictihadını kendi yaparak binlerce ayrı din anlayışı çıkaran ehl-i bidat'a mezhepsiz diyordu.Ki onlar da mezhepsizlerdi.Mezhep dörttür.İtikâdda ve amelde,bunların dışında ictihad etmeye başlarsa biri,nasıl mezhebe bağlı olabilir ki ?
Amin cümlemize..

Vehhabiler ya da selefilen dediğiniz müslümanlar Hanbeli mezhebinin devamından başka bir şey değildir...Vehhabilerin ve selefilerin mezhebi hadis'tir, malum ehl-i hadis ekolü...Ehl-i Hadis ekolünün mimarı ise Ahmed İbn Hanbel'dir...İmam Buhari ve diğer hadis imamları bu ekoldendir...Hadis imamlarının hiç biri birilerinin iddia ettiği gibi dört mezhebe falan da bağlı değillerdi...İmam Buhari'nin hasır altı edilen tonlarca içtihadı mevcuttur...İçtihat kapısı kıyamete kadar açık olup, içtihatta bir mezhebtir...
 

yelken06500

New member
Katılım
12 Eyl 2007
Mesajlar
772
Tepkime puanı
131
Puanları
0
Konum
istanbul
s.a

s.a

Sen eger cok istiyorsan hemen yöneticilere bas vur onlar Metin Metenin kac kez yazdigini biliyorlar cünki silen kendilerdi onlar ya assinlar yada sana özel bir yolla göndersinler.Benim kimseyle bir baglantim yok bunu sana samimi olarak söylüyorum,Inanip inanmamak senin elinde ama sunu unutma sizin vereceginiz hic bir cevap yok nedenmi Cünki sizin elinizdeki hic bir kaynagin dayanagi yok istersen bir cevap yaz?BUYUR ben iste o zaman sana cevabimi ya burayla ya baska yolla acik ve net bildiririm tamammi.Haydi varsa elinde delilin buyur ama korkma yok dersen alinmam..

olabilir defalarca yazmış silinmiş de olabilir...mesajarın silinme mevzuunu sorma gitsin..

ben sizin mail adresinize mesaj da attım ... sizde mail adresim mevcut...bana yazmaktan üşenmeyin hem bakın ben silmem..ama kıraatları rükunları secdeleri yani namazdaki bütün halleri lütfen yazın ...bekliyorum samimice sonrada bid at üzerine konuşuruz..
selam ve dua
 

Enver Ýstek

metin mete
Katılım
27 Ara 2005
Mesajlar
3,935
Tepkime puanı
1,023
Puanları
0
Yaş
61
Konum
Gurbet,daimi gurbetin icinde gurbet
olabilir defalarca yazmış silinmiş de olabilir...mesajarın silinme mevzuunu sorma gitsin..

ben sizin mail adresinize mesaj da attım ... sizde mail adresim mevcut...bana yazmaktan üşenmeyin hem bakın ben silmem..ama kıraatları rükunları secdeleri yani namazdaki bütün halleri lütfen yazın ...bekliyorum samimice sonrada bid at üzerine konuşuruz..
selam ve dua



Gönderdim dediginiz maili hemen kontrol ettim ama bana herhangi bir mail gelmemis yani ulasmamistir(En azindan tanimadigim bir mail) eger benimle görüsmek istiyorsan tahmin ediyorum bu forumdaki mail adresim sizde varsa bir slm yazin sizden oldugunu anlayayim kusura bakma yaklasik 10-15 mail adresim var ve hangisinde hangi isimle gercekten bilemiyorum.Böyle samimi sordugunuz zaman istediginiz her seyi tekrar tekrar yazarim üsenmem ama dedimya gercekten bilmiyorum bir belirtirseniz cevap yazarim Insallahu Teala..
 
Üst Alt