Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Bir şey sorcam hz.isa tanrımı

alptraum

New member
Katılım
1 Ocak 2005
Mesajlar
2,908
Tepkime puanı
166
Puanları
0
Yaş
39
Konum
Aþk`dan
Web sitesi
www.muhakeme.net
sadece ilahlastirma olayi var sirke giren kisimlar böyle birsey yok

baba ogul kutsal ruh

olayini savunan katolik taraflari var bu katoliklerin yarisindan coguda bunun ne anlama geldigini bilmiyor diger kalan yarisida katolik ama hicbirsey bilmeyip inanmiyor azbir cogunlugu birseyler yapmaya calisiyor bu sadece bir bölümü
 

seyfullah putkýran

New member
Katılım
30 Eyl 2005
Mesajlar
5,807
Tepkime puanı
205
Puanları
0
Yaş
40
Konum
Ruhlar Aleminden
Web sitesi
www.tevhidyolu.net
Tevhid inancını insanlara tebliğ etmiş olan tüm peygamberler, üstün ahlakları ve samimi imanlarıyla çok mübarek kimselerdir. Allah Nahl Suresi'nde elçilerini yaşadıkları toplumda tevhid inancını tebliğ etmeleri için görevlendirdiğini şöyle bildirmektedir:

Andolsun, Biz her ümmete: "Allah'a kulluk edin ve tağuttan kaçının" (diye tebliğ etmesi için) bir elçi gönderdik… (Nahl Suresi, 36)

Ancak peygamberlerin ardından tevhid inancı zaman içerisinde insanlar tarafından tahrif edilerek değiştirilmiştir. Her bozulma ve dejenerasyonun sonucunda Allah toplumlara ayetlerini okuyacak ve onları ahiret gününe karşı uyaracak yeni bir elçi göndermiş, insanları yeniden tevhid inancında birleştirmiştir. Hz. İsa da Hz. Musa'nın getirdiği vahyin tahrif edilmesinin ardından, insanları Allah'ın birliğine çağırmak, O'ndan başka ilah olmadığını tebliğ etmek için gönderilmiştir. O, Hz. Musa'nın getirdiği hak dini dejenere edip bozan İsrailoğullarını, bağnaz geleneklerinden uzaklaşıp, batıl inanışlarını terk etmeye ve sadece Allah'a teslim olmaya çağırmıştır. Ayetlerde Hz. İsa'nın İsrailoğullarına tebliği şu şekilde bildirilir:

İsa, açık belgelerle gelince, dedi ki: "Ben size bir hikmetle geldim ve hakkında ihtilafa düştüklerinizin bir kısmını size açıklamak için de. Öyleyse Allah'tan sakının ve bana itaat edin. Şüphesiz Allah, O, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir; şu halde O'na kulluk edin. Dosdoğru yol budur." (Zuhruf Suresi, 63-64)

"Benden önceki Tevrat'ı doğrulamak ve size haram kılınan bazı şeyleri helal kılmak üzere size Rabbinizden bir ayetle geldim. Artık Allah'tan korkup bana itaat edin. Gerçekten Allah, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. Öyleyse O'na ibadet edin. Dosdoğru olan yol işte budur." (Al-i İmran Suresi, 50-51)

Hz. İsa tebliğ görevini yerine getirmeye başladığında Hz. Musa'nın hükümlerinden uzaklaşan Yahudi din önderleri kendi yorumlarıyla, yeni haram ve helaller oluşturmuş, şekilci ve bağnaz bir din meydana getirmişlerdi. Öyle ki, Allah'ın Resulü Hz. İsa insanları iman etmeye ve batıl geleneklerini terk etmeye çağırdığında ona alaycı sözlerle ve düşmanca bir tutumla karşılık verdiler:

Meryem oğlu (İsa) bir örnek olarak verilince, senin kavmin hemen ondan (keyifle söz edip) kahkahalarla gülüyorlar. Dediler ki: "Bizim ilahlarımız mı daha hayırlı, yoksa o mu?" Onu yalnızca bir tartışma-konusu olsun diye (örnek) verdiler. Hayır, onlar 'tartışmacı ve düşman' bir kavimdir. (Zuhruf Suresi, 57-58)

Ancak artan engellere rağmen, özellikle de fakir halkın arasında Hz. İsa'ya inananların sayısı hızla artmıştır. Hz. İsa'yı ve tebliğini engellemek için Roma İmparatorluğu'nun zalim yöneticileriyle bazı Yahudi din adamları tuzak kurmuşlar ve en sonunda da Hz. İsa'yı çarmıha gererek öldürmeye karar vermişlerdir. Rabbimiz'in onların bu girişimlerine verdiği karşılık Kuran'da şöyle haber verilir:

Onlar (inanmayanlar) bir düzen kurdular. Allah da (buna karşılık) bir düzen kurdu. Allah, düzen kurucuların en hayırlısıdır. (Al-i İmran Suresi, 54)

Rabbimiz Hz. İbrahim'i ateşten kurtardığı gibi Hz. İsa'yı da düşmanlarının tuzağından kurtarmıştır. Onu öldürmek isteyenlerin sinsi tuzaklarını bozmuş ve bu kutlu insana zarar vermelerini engellemiştir. Ayetlerde bu gerçek şu şekilde bildirilir:

Ve: "Biz, Allah'ın Resulü Meryem oğlu Mesih İsa'yı gerçekten öldürdük" demeleri nedeniyle de (onlara böyle bir ceza verdik.) Oysa onu öldürmediler ve onu asmadılar. Ama onlara (onun) benzeri gösterildi. Gerçekten onun hakkında anlaşmazlığa düşenler, kesin bir şüphe içindedirler. Onların bir zanna uymaktan başka buna ilişkin hiçbir bilgileri yoktur. Onu kesin olarak öldürmediler. (Nisa Suresi, 157)

Ayetlerde bildirilen gerçek çok açıktır. Yahudilerin kışkırtmalarıyla Hz. İsa'yı öldürmeye çalışanlar bunda başarılı olamamışlardır. Kuran'ın diğer ayetlerinde de haber verildiği gibi Hz. İsa ölmemiştir ve Allah Katı'nda diridir. Allah'ın Kuran'da Hz. İsa'ya kurulan tuzakların bozulduğunu bildirmiş olması da, Hz. İsa'nın Allah Katı'nda diri olduğunun önemli delillerinden biridir. Kurulan tuzak Hz. İsa'yı öldürmektir, bu tuzağı ise Rabbimiz bozmuştur. Hz. İsa'yı öldürdüklerini öne sürenlerin bu konudaki iddiaları sadece bir zandan ibarettir. Onlar Hz. İsa'yı çarmıha gerdiklerini zannederken, gerçekten bir başka kişiyi çarmıha germişlerdir. (Hz. İsa'nın hayatı ve Allah Katı'na alınışı ile ilgili detaylı bilgi için Bkz: Hz. İsa Ölmedi, Harun Yahya, Araştırma Yayıncılık, Mart 2004)

Ancak Hz. İsa'nın Allah Katı'na alınışının ardından Hıristiyanlık zaman içinde üçleme inancıyla dejenerasyona uğramıştır. Hz. İsa'nın getirdiği muvahhid dinin özelliklerini, onun dünyada bulunduğu sürece yaşadıklarının bir kısmını ve Allah Katı'na alınışını, Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav) aracılığıyla tüm insanlara gönderilen ve kıyamete kadar geçerli olan Kuran'dan öğrenebiliriz. Unutulmamalıdır ki Kuran, içindeki sözlerin değiştirilmesinin (Allah'ın dilemesi dışında) mümkün olmadığı hak bir kitaptır. Allah Kuran'ın bu özelliğini; "Rabbinin sözü, doğruluk bakımından da, adalet bakımından da tastamamdır. O'nun sözlerini değiştirebilecek yoktur. O, işitendir, bilendir." (En'am Suresi, 115) ayetiyle bildirmektedir.

Kuran'da Hz. İsa'nın Allah'ın oğlu değil, (Allah'ı tenzih ederiz) Allah'ın peygamberi olduğuyla ilgili birçok açıklama yer almaktadır. Bu açıklamalardan bazıları şöyledir:
 

oSSlem

New member
Katılım
25 Mar 2007
Mesajlar
284
Tepkime puanı
101
Puanları
0
Konum
RuhLar ALemi...
Peygamberler, göstermiş oldukları mucizelerle hem davalarını ispat etmişler, hem de maddi terakkinin rehberi olmuşlardır. Peygamberler, Kuran-ı Kerimde ismi zikredilen 25 zattan ibaret değildir. Bir hadisin işaretine göre 124 bin peygamber gelmiştir. Bunların bir kısmına müstakil kitap verildiği gibi, bir evvelkinin kitabıyla amel edenler de olmuştur.
bunlardan biride İsa peygamberdir
tanrı değildir !!!
 

seyfullah putkýran

New member
Katılım
30 Eyl 2005
Mesajlar
5,807
Tepkime puanı
205
Puanları
0
Yaş
40
Konum
Ruhlar Aleminden
Web sitesi
www.tevhidyolu.net
Yüce Rabbimiz çocuk edinmemiştir

Üçleme inancının en temel mantığı Hz. İsa'nın "Allah'ın oğlu" olduğu yönündeki iddiadır. Allah'ın sıfatları onların bu iddialarını tamamen geçersiz kılmaktadır. Alemlerin Rabbi olan Allah insanların bilgisizce ortaya attıkları bu gibi benzetmelerden çok uzaktır, O her türlü kusur ve eksiklikten münezzehtir. Kuran ayetlerinde bu gerçek şu şekilde haber verilir:

Allah'ın çocuk edinmesi olacak şey değil. O yücedir. Bir işin olmasına karar verirse, ancak ona: "Ol" der, o da hemen oluverir. (Meryem Suresi, 35)
"Allah çocuk edindi" dediler. O, (bundan) yücedir; O, hiçbir şeye ihtiyacı olmayandır. Göklerde ve yerde ne varsa O'nundur. Kendinizde buna ilişkin bir delil de yoktur. Allah'a karşı bilmeyeceğiniz bir şeyi mi söylüyorsunuz? (Yunus Suresi, 68)


Rabbimiz'in birşeyi var etmesi için ona "Ol" demesi yeterlidir. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O'nundur. Tüm varlıklar O'nun mülkü, O'nun yarattıklarıdır. Her şey O'nun emrine boyun eğmiştir, O'nun sonsuz güç ve kudretine teslim olmuştur:

…Oysa göklerde ve yerde her ne varsa -istese de, istemese de- O'na teslim olmuştur… (Al-i İmran Suresi, 83)

Allah, tüm sebeplerden münezzehtir, çünkü meydana gelen tüm olayları ve bu olayların oluşma sebeplerini de yaratan Kendisi'dir. Dünya üzerindeki herşey belli sebeplere bağlı olarak gelişir. Doğum, büyüme, öğrenme ya da yaşlanma; zaman, mekan gibi belli sebeplere bağlı olarak gerçekleşir. İnsanlar zamana ve mekana bağımlı olarak yaşamaktadırlar. Oysa Rabbimiz zamandan ve mekandan münezzehtir, zamanı da mekanı da Kendisi yaratmıştır. Babalık, oğulluk, çocuk edinme gibi insan hayatına dair durumları da Rabbimiz var etmiştir. Dolayısıyla "Allah çocuk edindi" (Allah'ı tenzih ederiz.) diyenler Rabbimiz'in benzersiz sıfatlarını unutmakta ve kendi sınırlı anlayışları doğrultusunda düşünmektedirler. Oysa bu söyledikleri Allah Katı'nda çok büyük bir yalandır. Kehf Suresi'nde şöyle bildirilir:

(Bu Kur'an) "Allah çocuk edindi" diyenleri uyarıp-korkutur. Bu konuda ne kendilerinin, ne atalarının hiçbir bilgisi yoktur. Ağızlarından çıkan söz ne (kadar da) büyük. Onlar yalandan başkasını söylemiyorlar. (Kehf Suresi, 4-5)

Rabbimiz bir diğer ayette ise "Eğer Allah, çocuk edinmek isteseydi, yarattıklarından dilediğini elbette seçerdi. O, Yücedir; O, bir olan, kahredici olan Allah'tır." (Zümer Suresi, 4) şeklinde buyurmaktadır. Bu ayetle sonsuz güç ve kudret sahibi olan Rabbimiz'in herşeyi dilediği şekilde var edebileceği haber verilmektedir. Allah'ın üçleme inancını savunan ve asılsız yakıştırmalarda bulunan insanlara verdiği cevap, diğer ayetlerde şu şekilde vurgulanmaktadır:

Dediler ki: "Allah oğul edindi." O, (bu yakıştırmadan) yücedir. Hayır, göklerde ve yerde her ne varsa O'nundur, tümü O'na gönülden boyun eğmişlerdir. Gökleri ve yeri (bir örnek edinmeksizin) yaratandır. O, bir işin olmasına karar verirse, ona yalnızca "OL" der, o da hemen oluverir. (Bakara Suresi, 116-117)

"Rahman çocuk edinmiştir" dediler. Andolsun, siz oldukça çirkin bir cesarette bulunup-geldiniz. Neredeyse bundan dolayı, gökler paramparça olacak, yer çatlayacak ve dağlar yıkılıp göçüverecekti. Rahman adına çocuk öne sürdüklerinden (ötürü bunlar olacaktı.) Rahman (olan Allah)a çocuk edinmek yaraşmaz. Göklerde ve yerde olan (herkesin ve herşeyin) tümü Rahman (olan Allah)a, yalnızca kul olarak gelecektir. Andolsun, onların tümünü kuşatmış ve onları sayı olarak saymış bulunmaktadır. Ve onların hepsi, kıyamet günü O'na, 'yapayalnız, tek başlarına' geleceklerdir. (Meryem Suresi, 88-95)

Ayetlerde de belirtildiği gibi bu yakıştırma "çok çirkin bir cesarettir". Göklerde ve yerde olan herşeyin sahibi olan Rabbimiz bu yakıştırmalardan uzaktır.

Üçleme inancını savunanlar Hz. İsa'nın Allah ile aynı yetkilere sahip olduğu yönünde çok çarpık bir açıklama daha yaparlar. Oysa Rabbimiz Kuran'da yer alan; "... O'na mülkünde ortak yoktur, herşeyi yaratmış, ona bir düzen vermiş, belli bir ölçüyle takdir etmiştir." (Furkan Suresi, 2) ayetiyle bu iddiaların geçersizliğini açıklamaktadır. Çünkü O, tüm kainatın mutlak hakimidir, hiçbir ortağa ya da yardımcıya ihtiyacı yoktur. İsra Suresi'nde şu şekilde bildirilir:

Ve de ki: "Övgü (hamd), çocuk edinmeyen, mülkte ortağı olmayan ve düşkünlükten dolayı yardımcıya da (ihtiyacı) bulunmayan Allah'adır." Ve O'nu tekbir edebildikçe tekbir et. (İsra Suresi, 111)

Allah Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)'e, bu iddia ile ortaya çıkan kişilere şöyle söylemesini vahyetmiştir:

"De ki: "Eğer Rahman'ın çocuğu olsaydı, ona tapanların ilki ben olurdum." (Zuhruf Suresi, 81)

Ayette haber verilen bu cevap üçleme savunucularına büyük bir yanılgı içinde olduklarını göstermektedir. Yukarıdaki ayetin devamında Allah şöyle bildirir:

Göklerin ve yerin Rabbi, Arş'ın Rabbi (olan Allah), onların nitelendirdiklerinden yücedir. Artık onları bırak; onlara vadedilen günlerine kadar, dalsınlar ve oynaya dursunlar. Göklerde İlah ve yerde İlah O'dur. O, hüküm ve hikmet sahibidir, bilendir. (Zuhruf Suresi, 82-84)

Ayetin açık ifadesinden anlaşıldığı gibi Allah bu çirkin iddiaları üreten kişilerin Allah'ın kadrini gerektiği gibi takdir etmekten yoksun olmalarına dikkat çekmektedir. Onları, ahiretin varlığından habersiz gaflete dalıp oyalanan insanlar olarak tanıtmıştır.

Gökte ve yerde ne varsa Allah'ındır, tüm varlıklar O'na muhtaçtır

Daha öncede belirttiğimiz gibi, üçleme inancında Hz. İsa yaratılmamış ve Allah ile eşit yetkilere sahip bir güç olarak tarif edilir. (Allah'ı tenzih ederiz) Oysa bu yanlış düşünce şekli, Rabbimiz'in peygamberlere vahyettiği tevhid inancının tümüyle karşısında yer alan çirkin bir iftiradır. Bakara Suresi'nde şu şekilde bildirilir:

Allah... O'ndan başka ilah yoktur. Diridir, kaimdir. O'nu uyuklama ve uyku tutmaz. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O'nundur. İzni olmaksızın O'nun Katı'nda şefaatte bulunacak kimdir? O, önlerindekini ve arkalarındakini bilir. (Onlar ise) Dilediği kadarının dışında, O'nun ilminden hiçbir şeyi kavrayıp-kuşatamazlar. O'nun kürsüsü, bütün gökleri ve yeri kaplayıp-kuşatmıştır. Onların korunması O'na güç gelmez. O, pek yücedir, pek büyüktür. (Bakara Suresi, 255)


Rabbimiz tek hak ve hüküm sahibidir. Tüm kainat, göklerde ve yerde bulunan canlı - cansız herşey; tüm insanlar, hayvanlar, bitkiler, eşyalar Allah'a aittir. Hepsini yaratan alemlerin Rabbi olan Allah'tır. Herşey O'nun emri ile hareket eder ve o dilediği sürece varlığını sürdürebilir. Tüm canlı varlıkları besleyen, onlara gökten ve yerden rızık veren, yeri yeşerten, geceyi karartan, Güneş'i parlak bir ışık kılan, mevsimleri var eden Allah'tır. Dünyanın yaratılışından itibaren yaşamış olan tüm insanları yaratan da Allah'tır. İstisnasız her insan varlığını Allah'a borçludur ve herşeyiyle O'na muhtaçtır. Allah'ın seçip insanların Kendisi'ne iman etmeleri için elçilik görevini verdiği peygamberleri de Allah'ın yarattığı kullardır. Tüm peygamberler O'nun emri ile hareket eden mübarek insanlardır. Hz. İsa da aynı bu elçiler gibi Allah'ın yarattığı bir kuldur. O'nun seçkin, onurlu ve saygın kıldığı (Al-i İmran Suresi, 45) değerli bir elçisidir. Nitekim Allah Hz. İsa için şöyle buyurmaktadır:

Mesih ve yakınlaştırılmış (yüksek derece sahibi) melekler, Allah'a kul olmaktan kesinlikle çekimser kalmazlar. Kim O'na ibadet etmeye 'karşı çekimser' davranırsa ve büyüklenme gösterirse (bilmeli ki,) onların tümünü huzurunda toplayacaktır. (Nisa Suresi, 172)



Ayette de bildirildiği gibi Hz. İsa Allah'a kulluk görevini yerine getirmekten derin haz duyan, Rabbimiz'e teslim olmuş çok samimi bir insandır. Onun sözde ilahlık iddiasında bulunduğu yönündeki tüm açıklamalar sonradan üretilmiş birer hezeyandır. Yüce Rabbimiz tüm varlıklar üzerinde mutlak hakimiyete sahiptir. O'nun dışındaki herşey, var olmak ve varlığını devam ettirebilmek için Rabbimiz'e muhtaçtır.

Allah kainatı yokluktan yaratmıştır. Dünyadaki tüm canlılar doğar ve ölürler, herşeyin bir ömrü, sayılı günü vardır. Kainatta, yok olmayacak hiçbir eşya ya da ölümsüz kalacak hiçbir canlı mevcut değildir. Oysa Kuran'da bildirildiği gibi Allah evveldir, ahirdir. (Hadid Suresi, 3) Yani başlangıcı olmadığı gibi sonu da yoktur. Allah, sonsuzluğun sahibi, zamanın ve mekanın üstünde olandır. O, herşeyden önce de vardır, sonra da olacaktır. Kainatın, canlıların, gezegenlerin, galaksilerin ve evrenin henüz yaratılmadığı, zamanın henüz var olmadığı anda yalnızca Allah vardı. Herşey yok olduktan sonra baki kalacak olan da O'dur. Ömrü ve zamanı yaratan Allah, maddeye ait tüm özelliklerden müstağnidir.

Allah, bu kavramları yaratan ve insanların zamana ve mekana tabi olarak yaşamasını uygun görendir. İnsan hiçbir zaman bir gün sonra, hatta bir saat sonra neler yaşayacağını bilemez. O ise bir işe hükmettiği zaman bir gün sonra, yıllar sonra ve kıyamete kadar o işin neyle sonuçlanacağına hakimdir. Dolayısıyla verdiği hüküm her zaman en doğru, en iyi ve en hikmetli olandır.

Kainattaki bütün varlıkların bir sonu vardır. Bir insan doğar, yaşar ve dünyadaki sınırlı ömrünün sonunda kaçınılmaz bir gerçek olan ölümle karşılaşır. İnsanların ölümü gibi, bitkiler ve hayvanlar aleminin yok oluşu da kaçınılmazdır. Onlar da doğduktan bir süre sonra birer birer ölürler. Canlı olan herşey hayatını tüketip toprağın altına girecektir. Ancak Rabbimiz baki olan, her zaman mutlak varlığını sürdürecek olandır. Sonsuzluk yalnızca O'na aittir.

İnsan acizdir, hayatı boyunca sürekli ilgiye ve bakıma muhtaçtır. Hayatının büyük bir bölümü kendi bedenine bakmakla, onu temiz tutmakla, beslenmesini ve uykusunu düzenlemekle geçer. Canlı cansız tüm kainatın yaratıcısı olan Allah ise Hayy'dır. Daima diridir, her an herşeye hakimdir, herşeyi bilir, herşeye güç yetirir, O'nu uyku ve uyuklama tutmaz, her türlü acizlikten de münezzehtir. O, yarattıklarına çeşitli acizlikler vermiş ve bu eksiklikleri fark edip yalnızca Kendisi'ne yönelerek kulluk etmelerini, herşeyi Kendisi'nden istemelerini emretmiştir. İnsana düşen de, Allah dilemedikçe hiçbir şeye güç yetiremeyeceğini, tek bir saniye bile hayatını devam ettiremeyeceğini bilerek Rabbimize yönelip dönmektir. Allah Kendisi'nden başka hiçbir ilah olmadığını Kuran ayetlerindeki hikmetli örneklerle bizlere şu şekilde haber vermektedir:

Göklerde ve yerde kim varsa O'nundur. O'nun yanında olanlar, O'na ibadet etmekte büyüklüğe kapılmazlar ve yorgunluk duymazlar. Gece ve gündüz, hiç durmaksızın tesbih ederler. Yoksa onlar, yerden birtakım ilahlar edindiler de, onlar mı (ölüleri) diriltecekler? Eğer her ikisinde (gökte ve yerde) Allah'ın dışında ilahlar olsaydı, elbette, ikisi de bozulup gitmişti. Arşın Rabbi olan Allah onların nitelendiregeldikleri şeylerden yücedir. O, yaptıklarından sorulmaz, oysa onlar sorguya çekilirler. Yoksa O'ndan başka ilahlar mı edindiler? De ki: "Kesin-kanıt (burhan)ınızı getirin. İşte benimle birlikte olanların zikri (Kitab'ı) ve benden öncekilerin de zikri." Hayır, onların çoğu hakkı bilmiyorlar, bundan dolayı yüz çeviriyorlar. (Enbiya Suresi, 19-24)

Hayır, Biz onlara hakkı getirdik, ancak onlar gerçekten yalancıdırlar. Allah, hiçbir çocuk edinmemiştir ve O'nunla birlikte hiçbir İlah yoktur; eğer olsaydı, her bir ilah elbette kendi yarattığını götürüverirdi ve (ilahların) bir kısmına karşı üstünlük sağlardı. Allah, onların nitelendiregeldiklerinden yücedir. Gaybı ve müşahede edilebileni bilendir; onların ortak koştuklarından yücedir. (Mü'minun Suresi, 90-92)

Hz. İsa, Rabbimiz'e O'nun tüm bu sıfatlarıyla gönülden iman eden samimi bir insandır. O Allah'ın sonsuz güç sahibi olduğuna iman etmiş, O'na hiçbir şeyi ortak koşmamıştır. Kuran'da Hz. İsa'nın Allah'ın kulu olduğu şöyle bildirilmektedir:

(İsa) Dedi ki: "Şüphesiz ben Allah'ın kuluyum. (Allah) Bana Kitabı verdi ve beni peygamber kıldı." (Meryem Suresi, 30)

Başka bir ayette ise Hz. İsa'nın ölümlü olduğu, her insan gibi öldükten sonra ahirette yeniden diriltileceği bildirilmiştir:

"Selam üzerimedir; doğduğum gün, öleceğim gün ve diri olarak yeniden-kaldırılacağım gün de." (Meryem Suresi, 33)

Onu Allah yaratmış, kendisine dünya üzerinde tevhid inancını anlatması için süre vermiştir. Sonrasında, ona tuzak kuranların sinsi planlarını boşa çıkararak Hz. İsa'yı Kendi Katı'na almıştır. Hz. İsa Allah'ın kendisi için belirlediği vakit geldiğinde yeniden dünyaya gelecek ve Allah'ın emrettiği şekilde elçilik görevini tamamlayacaktır. Onun tüm kaderini; hayatı boyunca karşılaştığı her olayı yaratan, belirleyen ve zamanı geldiğinde tüm bunları gerçekleştiren Allah'tır. Gösterdiği tüm mucizeleri yaratan Allah'tır. Hz. İsa bunları kendisinden değil, Allah'ın kendisine olan rahmeti ile gerçekleştirmiştir. Hz. İsa, dünya hayatı süresince Allah'a olan güçlü imanını ifade etmiş ve insanları Allah'ın dosdoğru yoluna çağırmıştır. Meryem Suresi'nde Hz. İsa'nın insanları Allah'a iman etmeye çağrısı şöyle bildirilir:

Gerçek şu ki, Allah benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. Öyleyse O'na kulluk edin. Dosdoğru yol budur. (Meryem Suresi, 36)
 

seyfullah putkýran

New member
Katılım
30 Eyl 2005
Mesajlar
5,807
Tepkime puanı
205
Puanları
0
Yaş
40
Konum
Ruhlar Aleminden
Web sitesi
www.tevhidyolu.net
Hz. İsa Allah'ın oğlu değildir, Allah'ın peygamberidir

Kuran'da, Hz. İsa'nın doğumu, hayatı süresince karşılaştığı bıza olaylar, ailesi, çevresindeki insanların durumu gibi birçok konudan bahsedilmiştir. Kuran'da Hz. İsa bizlere "Allah'ın peygamberi Meryem oğlu İsa Mesih" olarak tanıtılır. Örneğin Al-i İmran Suresi'nde Hz. İsa'nın, kendi gönderiliş nedenini İsrailoğullarına şöyle açıkladığı haber verilir:

"Benden önceki Tevrat'ı doğrulamak ve size haram kılınan bazı şeyleri helal kılmak üzere size Rabbinizden bir ayetle geldim. Artık Allah'tan korkup bana itaat edin. Gerçekten Allah, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. Öyleyse O'na ibadet edin. Dosdoğru olan yol işte budur." (Al-i İmran, 50-51)

Hz. İsa'nın bu davetine az sayıdaki havari uymuştur. Kuran'da bu samimi insanlardan şöyle bahsedilmektedir:

... Havariler: "Allah'ın yardımcıları biziz; biz Allah'a inandık, bizim gerçekten Müslümanlar olduğumuza şahit ol" dediler. "Rabbimiz, biz indirdiğine inandık ve elçiye uyduk. Böylece bizi şahitlerle beraber yaz." (Ali İmran Suresi, 52-53)

Karmaşa içindeki bir topluma hidayet önderi olarak gönderilen Hz. İsa, yaşamı boyunca etrafındaki insanları Allah'a samimi bir biçimde iman etmeye ve teslim olmaya çağırmıştır. Bunun yanında Kuran ayetlerinden, Hz. İsa'nın, dinleri konusunda ihtilafa düşenlere yol gösterdiği anlaşılmaktadır. İncil'de yer alan bazı tariflerden, Hz. İsa'nın öncelikle ikiyüzlü, samimiyetsiz din adamlarını, dindar görünerek halkı kandıranları yaptıklarından vazgeçmeye, Allah'a iman etmeye davet ettiği anlaşılmaktadır. Kuran'da Allah şu şekilde bildirmektedir:İsa açık belgelerle gelince, dedi ki "Ben size bir hikmetle geldim ve hakkında ihtilafa düştüklerinizin bir kısmını size açıklamak için de. Öyleyse Allah'tan sakının ve bana itaat edin. (Zuhruf Suresi, 63)
Hz. İsa, tüm peygamberler gibi ahlaki dejenerasyonu ve dinsizliği hedef aldı. İnsanlardan yaptıkları tüm adaletsizlikleri, haksızlıkları, ahlaksızlıkları ve batıl dinlerini terk etmelerini, Allah'ın istediği ahlakla ve sadece Allah'ın rızası için yaşamalarını istedi.


Onlar her ayeti görseler bile ona inanmazlar; dosdoğru yolu (rüşd yolunu) da görseler, yol olarak benimsemezler, azgınlık yolunu, gördüklerinde ise onu yol olarak benimserler. Bu, onların ayetlerimizi yalanlamaları ve onlardan gafil olmaları dolayısıyladır.
(Araf Suresi, 146)

Hz. İsa insanlara Allah korkusunu, Allah'ı sevmeyi, Allah'a teslim olmayı öğütlüyordu. Batıl kurallardan, boş geleneklerden uzaklaşmalarını, sadece Allah'a ibadet edip yaptıkları her işte Allah'a yönelmelerini emrediyordu. Gösterdiği mucizeler ise onun, Allah'ın seçip beğendiği, ilim ve kuvvet olarak desteklediği çok kıymetli bir elçisi olduğunu açıkça ortaya koyuyordu. Onun iman derinliği, yüksek ahlakı, üstün kavrayışı ve hikmetli açıklamaları insanlarda büyük bir hayranlık uyandırıyordu.

Hz. İsa kendisine kurulan tüm tuzaklar, yapılan iftiralar ve saldırılar karşısında çok üstün bir sabır gösterdi, Allah'a tevekkül edip tebliğine devam etti. Bu sırada ise yanında az sayıda yardımcısı oldu. Dini aslına döndürmek, hurafelerden ve batıl uygulamalardan temizlemek için çaba gösterdi. Rabbimiz'in kendisine bahşettiği üstün kavrayış ve hikmet sayesinde İsrailoğulları'na son derece etkileyici konuşmalar yaptı, çok hikmetli örnekler verdi.

Hz. İsa Tevrat'ı doğrulamış, Allah'ın insanlara bir yol gösterici ve öğüt olması için gönderdiği İncil'le hükmetmiştir:

Onların (peygamberleri) ardından yanlarındaki Tevrat'ı doğrulayıcı olarak Meryem oğlu İsa'yı gönderdik ve ona içinde hidayet ve nur bulunan, önündeki Tevrat'ı doğrulayan ve muttakiler için yol gösterici ve öğüt olan İncil'i verdik. İncil sahipleri Allah'ın onda indirdikleriyle hükmetsinler. Kim Allah'ın indirdiğiyle hükmetmezse, işte onlar, fasık olanlardır. (Maide Suresi, 46-47)

Hz. İsa'nın çağrısına cevap verenlerin sayısı başlangıçta çok az oldu. Çünkü bu çağrı, hem geçimini hurafe ve geleneklerden sağlayan rahip sınıfının, hem de Allah'ın hakimiyetini kabul etmeyen yönetici sınıfın ayrıcalıklarını ortadan kaldırıyordu. Hz. İsa'nın yaptığı tebliğ yaygınlaşmaya, onu takip edenlerin sayısı artmaya başladıkça, bu grupların hazırladıkları sinsi tuzaklar, Hz. İsa'yı engellemek için yaptıkları planlar da artmıştır. Bu gibi tuzaklarla tarih boyunca tüm peygamberler karşılaşmışlardır. Kuran'da müşriklerin elçilere karşı gösterdikleri bu insanlık dışı tutum şöyle belirtilmiştir:

...Demek, size ne zaman bir elçi nefsinizin hoşlanmayacağı bir şeyle gelse büyüklük taslayarak bir kısmınız onu yalanlayacak, bir kısmınız da onu öldüreceksiniz, öyle mi? (Bakara Suresi, 87)

Toplum içinde Hz. İsa'yı dinleyip inananlar ile inkar edenler ayrılmaya başlamış, iki grup arasındaki fark belirgin bir şekilde ortaya çıkmıştır. Bir tarafta gerçek dini anlatan ve insanları tek bir Allah'a iman etmeye çağıran Allah'ın elçisi, diğer yanda ise hangi mucizeyi, hangi delili görürse görsün, inanmamaya karar vermiş bir grup vardır. Hz. İsa'nın karşısındaki düşmanlar kendilerini açıkça belli etmişlerdir. Onu dinleyen, yanında olan kişilerden de sonradan onu inkar edenler çıkmış olması muhtemeldir. Nitekim Allah "Sonra, içlerinden birtakım fırkalar ihtilafa düştü..." (Zuhruf Suresi, 65) ayetiyle bu durumu bizlere haber vermektedir. Bu nedenle de Hz. İsa, kavmin içinden iman eden ve güvenebileceği kişileri belirlemiştir.

Bu durum Kuran'da şu şekilde belirtilmiştir:

Nitekim İsa, onlarda inkârı sezince, dedi ki: "Allah için bana yardım edecekler kimdir?" Havariler: "Allah'ın yardımcıları biziz; biz Allah'a inandık, bizim gerçekten Müslümanlar olduğumuza şahit ol" dediler. (Al-i İmran Suresi, 50-52)

Kuran'da inkar edenlerin, Hz. İsa'yı öldürmek amacıyla bir tuzak kurdukları haber verilir. İncil'e göre, Hz. İsa'nın yanındakilerden birinin ihanet etmesini sağlayan bir kısım bağnaz din adamları, Allah'ın elçisini tutuklayıp Romalılara teslim etmek istemişlerdir. Yine aynı kaynağa göre öldürme cezasını uygulama hakkı olmayan rahipler, Roma yönetimini kışkırtmak için bir tuzak hazırlamışlardır. Romalıların bu konuda çok hassas ve acımasız olduklarını bildiklerinden, Hz.İsa'yı Romalı yönticilere karşı olan biri olarak tanıtmışlardır. Bu tuzağın sonu ise Kuran'da şöyle bildirilmiştir.

Onlar (inanmayanlar) bir düzen kurdular. Allah da (buna karşılık) bir düzen kurdu. Allah, düzen kurucuların en hayırlısıdır. (Al-i İmran Suresi, 54)

Ayetlerde de bildirildiği gibi, Hz. İsa'yı öldürmek için harekete geçilmiş, tuzak kurulmuştur. Ancak bu kişiler Hz. İsa'yı öldürmeyi başaramamış, onun bir benzerini, Hz. İsa zannederek öldürmüşlerdir. Allah, Hz. İsa'yı Kendi Katı'na yükselterek, hazırlanan tuzağı boşa çıkarmıştır. Oysa Romalıların Hz. İsa'yı çarmıha gererek öldürdükleri inancı, Hıristiyanlığın temelini oluşturur. Bu yanlış inanca göre, Hz. İsa'yı tutuklayan Romalılar ve Yahudi din adamları onu çarmıha germişler ve böylelikle onu öldürmüşlerdir. Hıristiyan aleminin çok büyük bir bölümü de olayı böyle kabul etmekte, fakat Hz. İsa'nın öldükten sonra dirilerek göğe yükseldiğine inanmaktadır. Ancak Kuran'a baktığımızda olayın aslının böyle olmadığını görürüz:

Ve: "Biz, Allah'ın Resulü Meryem oğlu Mesih İsa'yı gerçekten öldürdük" demeleri nedeniyle de (onlara böyle bir ceza verdik.) Oysa onu öldürmediler ve onu asmadılar. Ama onlara (onun) benzeri gösterildi. Gerçekten onun hakkında anlaşmazlığa düşenler, kesin bir şüphe içindedirler. Onların bir zanna uymaktan başka buna ilişkin hiçbir bilgileri yoktur. Onu kesin olarak öldürmediler. (Nisa Suresi, 157)

Aynı ayetin devamında Hz. İsa'nın durumu için şu şekilde bildirilmektedir:

Hayır; Allah onu Kendine yükseltti (refea). Allah üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir. (Nisa Suresi, 158)


Resulleri onlara dediler ki: "Doğrusu biz, sizin gibi yalnızca bir beşeriz, ancak Allah kullarından dilediğine lütufta bulunur. Allah'ın izni olmaksızın size bir delil getirmemiz bizim için olacak şey değil. Mü'minler, ancak Allah'a tevekkül etmelidirler."
(İbrahim Suresi, 11)


Ayette bildirilen gerçek açıktır. Yahudilerin kışkırtmalarıyla Hz. İsa'yı öldürmeye kalkışan Romalılar, bunda başarılı olamamışlardır. Ayette geçen "...Ama onlara (onun) benzeri gösterildi..." ifadesi bu durumu açıkça haber vermektedir. Allah insanlara Hz. İsa'nın bir benzerini göstermiş ve Hz. İsa'yı da Kendi Katı'na yükseltmiştir. Ayrıca Rabbimiz, bu iddiada bulunanların gerçeğe dair bir bilgileri olmadığını da bildirmektedir. (Detaylı bilgi için Bkz.: Hz. İsa Ölmedi, Harun Yahya, Araştırma Yayıncılık, Nisan 2004)

Hz. İsa'nın çarmıha gerilmiş olması konusunda ilk çağlarda çeşitli düşünceler ortaya çıkmıştır. Bazı Hıristiyan mezheplerinin, aynen Kuran'da bildirildiği gibi, Hz. İsa'nın çarmıha gerilmediğine inandıkları bilinmektedir.

Hz. İsa'nın Kuran ayetlerinde bildirilen hayatından, tebliğinden, dualarından onun Allah'ın peygamberi olduğu tüm açıklığıyla anlaşılmaktadır. Hz. İsa Allah'ın insanlara uyarıcı olarak gönderdiği bir hidayet önderidir. Nitekim Meryem Suresi'nde bildirilen "(İsa) Dedi ki: 'Şüphesiz ben Allah'ın kuluyum. (Allah) Bana Kitab'ı verdi ve beni peygamber kıldı.'" (Meryem Suresi, 30) şeklindeki ayet bu durumu da açıkça ortaya koymaktadır. Saff Suresi'nde şu şekilde bildirilir:

Hani Meryem oğlu İsa da: "Ey İsrailoğulları, gerçekten ben, sizin için Allah'tan gönderilmiş bir elçiyim. Benden önceki Tevrat'ı doğrulayıcı ve benden sonra ismi "Ahmed" olan bir elçinin de müjdeleyicisiyim" demişti. Fakat o, onlara apaçık belgelerle gelince: "Bu, açıkça bir büyüdür" dediler. (Saff Suresi, 6)

Bir diğer Kuran ayetinde ise şu şekilde bildirilir:

Beşerden hiç kimsenin, Allah kendisine Kitab'ı, hükmü ve peygamberliği verdikten, sonra insanlara: "Allah'ı bırakıp bana kulluk edin" deme (hakkı ve yetki)si yoktur. Fakat o, "Öğrettiğiniz ve ders verdiğiniz Kitab'a göre Rabbaniler olunuz" (deme görevindedir.) (Al-i İmran Suresi, 79)

Kuran ayetlerinde ve Peygamber Efendimiz (sav)'in hadislerinde Hz. İsa'nın ölmediği ve öldürülmediği, Allah Katı'na yükseldiği ve yeryüzüne ikinci kez geleceği çok açık olarak bildirilmiştir. Peygamberimiz (sav) hadis-i şeriflerinde Hz. İsa'nın gelişi ile ilgili birçok alamet bildirmiştir. (Hz. İsa'nın yeryüzüne ikinci kez gelişi ile ilgili detaylı bilgi için Bkz.: Hz. İsa'nın Geliş Alametleri, Harun Yahya, Araştırma Yayıncılık, Aralık 2003)
 

seyfullah putkýran

New member
Katılım
30 Eyl 2005
Mesajlar
5,807
Tepkime puanı
205
Puanları
0
Yaş
40
Konum
Ruhlar Aleminden
Web sitesi
www.tevhidyolu.net
Eski Ahit'te tevhid inancı

Hz. İsa'nın Allah Katı'na alınışından 30-40 yıl sonra ortaya çıkan batıl "Allah'ın oğlu" kavramı zamanla insanlar arasında yaygınlaştı. Ancak bu kavramın neyi ifade ettiği oldukça uzun bir süre belirsiz kaldı. Bazıları bu ifadeyi sadece Hz. İsa'nın Allah Katı'ndaki seçkin konumunu ifade eden mecazi bir kavram olarak yorumladılar ve Allah'ın birliğine inanmaya devam ettiler. Bazıları ise bu kavrama dayanarak Hz. İsa'yı sözde ilahlaştırdılar ve onu kendilerince "Oğul Tanrı" saydılar.


De ki: "Ey Kitap Ehli, bizimle sizin aranızda müşterek (olan) bir kelimeye (tevhide) gelin. Allah'tan başkasına kulluk etmeyelim, O'na hiçbir şeyi ortak koşmayalım ve Allah'ı bırakıp bir kısmımız (diğer) bir kısmımızı Rabler edinmeyelim."..
(Al-I İmran Suresi, 64)


Hz. İsa bilindiği gibi İsrail soyundandı ve tebliğini de İsrailoğullarına ulaştırdı. İsrailoğulları, yani Yahudiler, Hz. İsa geldiğinde, iki bin yıldır Allah'a bir ve tek olarak iman eden bir topluluktu. Hz. İbrahim'le başlayan ve sonra da birbiri ardına gelen birçok peygamberle Rabbimiz Yahudilere vahyini ulaştırmıştı. Elçileri onları bu vahye eksiksiz uymaları için uyarmışlardı. Allah'ın Kuran'da bildirilen ifadeyle "içinde bir hidayet ve nur olarak" indirdiği Tevrat'ı (Maide Suresi, 44), Hz. Musa'dan bu yana biliyorlardı. Hz. İsa ise, Hıristiyanların da kabul ettiği gibi, Tevrat'ı doğrulayıcı olarak gelmişti. Tevrat'ta ve Eski Ahit'in diğer kitaplarında Hz. İsa'nın geleceğine işaret eden müjde haberleri vardı.

İşte bu gerçek, İznik Konsili'nde oy çokluğu ile kabul edilen üçleme inancının ne kadar büyük bir yanılgı olduğunu ortaya koyuyordu. Çünkü ne Tevrat'ın ne de Eski Ahit'i oluşturan diğer kitapların herhangi bir yerinde, söz konusu üçleme inancından bahsedilmiyordu. İsrail peygamberleri halklarını iki bin yıl boyunca bir ve tek olarak Allah'a iman etmeye davet etmişler, ama üçleme inancını çağrıştıracak en ufak bir açıklamada asla bulunmamışlardır. Ne Hz. İbrahim'den, ne Hz. Musa'dan ne de bir başka peygamberden böyle bir açıklama duyulmamıştı. Hepsinin öğrettiği dinin tek bir temeli vardı: Allah'ı bir olarak tanımak ve O'ndan başka ilah edinmemek. Yahudilerin en sık tekrarladıkları Tevrat pasajında şöyle deniyordu: "Dinle, Ey İsrail: Allah'ımız Rab bir olan Rab'dir." (Tesniye, 6/4)

Diğer pek çok Eski Ahit pasajında da aynı gerçek vurgulanır:

Rab, Kendisi Allah'tır, O'ndan başkası yoktur... Bugün bil ve yüreğine koy ki, yukarıda göklerde ve aşağıda yerde, Rab, O Allah'tır, başka yoktur. (Tesniye, 4/35-39)

...Benden önce Allah olmadı ve Benden sonra olmayacak. Ben Rabbim ve Benden başka kurtarıcı yoktur... (İşaya, 43/10-11)

Çünkü gökleri yaratan Rab, dünyaya şekil veren, ve onu yaratan, onu pekiştiren, ve onu boşuna yaratmayan, üzerinde oturulsun diye ona şekil veren Allah şöyle diyor: Rab Benim; ve başkası yoktur. (İşaya, 45/18)

Ve Benden başka Allah, hak Allah ve Kurtarıcı yok; Benden başkası yoktur. (İşaya, 45/22)

... Allah'ımız Rab bir olan Rab'dir ve Allah'ın Rab'bi bütün yüreğinle, bütün canınla ve bütün kuvvetinle seveceksin. (Tesniye, 6/4-5)

Yukarıdaki Tevrat pasajlarında da görüldüğü gibi Rabbimiz'in sonsuz güç ve kudreti, tüm kainatın tek sahibi olduğu Yahudiliğin temel bir gerçeğidir.

Eski Ahit'i okuyan herkes, içindeki tüm kitaplarda tek bir İlah'tan, alemlerin Rabbi olan Allah'tan söz edildiğini açıklıkla görür. Eski Ahit'te üçlemeden tek bir kez bile bahsedilmeyişi son derece anlamlıdır.

Bu anlamın açık sonucu, üçlemenin İlahi dine sonradan girmiş bir batıl inanç olduğudur.

İncil'de "Allah'a bir ve tek olarak iman etmek" esastır

Kuran'da Hz. İsa'nın Yahudilere şu şekilde tebliğde bulunduğu bildirilmektedir:

...Ey İsrailoğulları, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah'a ibadet edin... (Maide Suresi, 72)

Hz. İsa'nın insanları tevhide çağıran ifadeleri, aksi yönden tahriflere maruz kalmış olan Yeni Ahit'in İncillerinde de bugün hala mevcuttur. Örneğin Hz. İsa, Markos İncili'ne göre, kendisine gelerek "tüm buyrukların en önemlisi hangisidir?" diye soran bir Yahudi din bilginine şöyle cevap vermiştir:

En önemlisi şudur: 'Dinle, ey İsrail! Allah'ımız olan Rab tek Rab'dir. Allah'ın olan Rab'bi bütün yüreğinle, bütün canınla, bütün aklınla ve bütün gücünle sev'. (Markos, 12/29-30)


Hani İbrahim babasına ve kendi kavmine demişti ki: "Şüphesiz ben, sizin taptıklarınızdan uzağım. (Ancak) Beni yaratan başka. İşte O beni hidayete yöneltip-iletecektir." (Zuhruf Suresi, 26-27)

Ve bunu (bu tevhid inancını) belki (insanlar Allah'a) dönerler diye ardında (kendi soyunda) kalıcı bir kelime olarak kıldı-bıraktı. (Zuhruf Suresi, 28)


Yine Markos İncili'nde yer alan aşağıdaki pasaj ise, Hz. İsa'nın kendisinin sözde ilahlaştırılması bir yana, övülmesine bile engel olduğunu göstermektedir:

İsa yola çıkarken, biri koşarak yanına geldi. Önünde diz çöküp ona, "İyi öğretmenim, sonsuz yaşama kavuşmak için ne yapmalıyım?" diye sordu. İsa ona, "Bana neden iyi diyorsun?" dedi, "iyi olan tek biri var, O da Allah'tır." (Markos, 10/17-18)

Aslında tek başına bu pasaj bile, üçlemenin gerçek Hıristiyanlığa aykırı bir inanç olduğunu göstermeye yeterlidir. Hz. İsa övgü kabul etmeyip övülmeye layık olanın sadece Allah olduğunu vurgulayarak, kendisinin Allah'ın bir kulu olduğunu çok açık bir biçimde ifade etmektedir.

Hz. İsa'nın İsrailoğullarına anlattığı gerçek, tarihin başından bu yana tüm peygamberlerin anlattığı gerçektir: Rabbimiz, herşeyi yoktan yaratan, en güzel bir biçimde kusursuzca var eden, pek büyük ve üstün olan, herşeyin iç yüzünden ve gizli yönlerinden haberdar olan, ezeli ve ebedi olan, doğmamış ve doğrulmamış olan, her türlü eksiklikten münezzeh, diri, herşeyi bilen ve herşeye gücü yeten, şanı büyük olan, hükmeden, keremi bol olan, esirgeyen ve bağışlayan Yüce Allah'tır. Göklerde ve yerde olanların tümü Allah'a teslim olmuştur.


De ki: "Allah doğru söyledi. Öyleyse Allah'ı bir tanıyan (Hanif)ler olarak İbrahim'in dinine uyun. O, müşriklerden değildi."
(Al-i İmran Suresi, 95)


Nitekim Yeni Ahit'te de "Allah'ın birliği" çok önemli bir iman şartı olarak yer almaktadır. Her türlü çok tanrılı, üç tanrılı inanışlar ya da her nevi putperestlik Tevrat'ta olduğu gibi İncil'de -hem dört İncil'de hem de elçilerin yazı ve mektuplarında- de ağır bir şekilde kınanmaktadır. Birçok İncil pasajında Allah'ın dışında ilahlar edinenler tevhid inancına davet edilmektedirler. Bu açıklamalardan bazıları şu şekildedir:

İsa ona dedi... "Allah'ımız Bir olan Rab'dir"... Yazıcı ona dedi: "Çok iyi öğretmen, hakikat üzere dedin ki, O Birdir; O'ndan başkası yoktur". (Markos, 12/29-32)

... Allah birdir. (Galatyalılara Mektup, 3/20)


Ölümsüz Allah'ın yüceliği yerine ölümlü insana, kuşlara, dört ayaklılara ve sürüngenlere benzeyen putları yeğlediler. Onlar Allah'la ilgili gerçeğin yerine yalanı koydular. Yaradan'ın yerine yaratığa tapıp kulluk ettiler. Oysa Allah sonsuza dek övülmeye layıktır. (Pavlus'un Romalılara Mektubu, 1/23-25)

... Bizim için tek Allah vardır: Herşeyin Kendisi'nden oluştuğu Allah. Bizler de O'nun için yaşamaktayız... (Korintoslulara 1. Mektup, 8/6)

...Biliyoruz ki put, dünyada gerçekte var olmayan bir şeydir ve birden fazla Tanrı yoktur. (Pavlus'un Korintlilere Birinci Mektubu, 8/4)

... Tahtları üzerinde oturan yirmi dört ihtiyar, yüzüstü yere kapandı. Allah'a tapınarak şöyle dediler: "Gücü herşeye yeten, var olan ve var olmuş olan Rab Tanrı! Sana şükrediyoruz..." (Yuhanna'ya Gelen Esinleme, 11/16-17)

Sonsuz çağların hükümranı, ölümsüz, göze görünmez tek Tanrı'ya çağlar çağı onur ve yücelik olsun. (Timoteos'a 1. Mektup, 1/17)

Tek bir Allah vardır... (Timoteos'a 1. Mektup, 2/5)

Sen Allah'ın Bir olduğuna inanıyorsun, iyi ediyorsun... (Yakup'un Mektubu, 2/19)

Kurtarıcımız Tek Allah'a yücelik olsun... (Yahuda'nın Mektubu, 24)

Birbirinizi yücelten ve tek olan Allah'tan gelen yüceliği aramayan sizler, bana nasıl iman edebilirsiniz? (Yuhanna, 5/44)

Allah'ın yapamayacağı hiçbir şey yoktur. (Luka, 1/37)



Hak melik olan Allah pek yücedir, O'ndan başka İlah yoktur; Kerim olan Arş'ın Rabbidir. Kim Allah ile beraber ona ilişkin geçerli kesin bir kanıt (burhan)ı olmaksızın başka bir İlah'a taparsa, artık onun hesabı Rabbinin Katındadır. Şüphesiz inkar edenler kurtuluşa eremezler.
(Müminun Suresi, 116-117)



Yukarıdaki açıklamaların dışında İncil'de Allah'ı bir ve tek İlah olarak tarif eden birçok başka açıklama da mevcuttur. Bu konuya bir diğer örnek ise Hz. İsa'nın öğrencilerinin yaptıkları tebliğlerdir. Hz. İsa'nın Allah Katı'na alınışının ardından Hıristiyanlar köy köy, kasaba kasaba dolaşıp insanlara Hz. İsa'nın söylediklerini aktarmış ve onları Allah'a teslim olmaya davet etmişlerdir. İncil'de onların, tebliğ yaptıkları insanları Allah'a bir ve tek olarak iman eden Hıristiyanlar olmaya çağırdıkları şöyle aktarılmaktadır:

Ne var ki elçiler, Barnaba'yla Pavlus, bunu duyunca giysilerini yırtarak kalabalığın içine daldılar. "Efendiler, neden böyle şeyler yapıyorsunuz?" diye bağırdılar. "Biz de sizin gibi insanız, aynı yaradılışa sahibiz. Size müjde getiriyoruz. Sizi bu boş şeylerden vazgeçmeye, göğü, yeri, denizi ve bunların içindekilerin hepsini yaratmış olan... Allah'a dönmeye çağırıyoruz... Size iyilik ediyor. Gökten yağmur yağdırıyor, çeşitli ürünleriyle mevsimleri düzenliyor, sizi yiyecekle doyurup yüreklerinizi sevinçle dolduruyor." (Elçilerin İşleri, 14/14-17)

Dünyayı ve içindekilerin tümünü yaratan, göğün ve yerin Rabbi olan Allah, elle yapılmış tapınaklarda oturmaz. Herkese yaşam, soluk ve herşeyi veren Kendisi olduğuna göre, bir şeye gereksinmesi varmış gibi O'na insan eliyle hizmet edilmez. Allah, tüm ulusları bir tek insandan türetti ve onları yeryüzünün dört bir bucağına yerleştirdi. Ulusların var olacağı belirli süreleri ve yerleşecekleri bölgelerin sınırlarını önceden saptadı. Bunu, Kendisi'ni arasınlar... diye yaptı. Aslında Allah hiçbirimizden uzak değildir. Nitekim, O'nda yaşıyor ve hareket ediyoruz, O'nda varız... (Elçilerin İşleri, 17/24-28)
 

yýldýz

New member
Katılım
22 Ağu 2006
Mesajlar
1,359
Tepkime puanı
8
Puanları
0
Verdiğiniz bilgilerden ötürü ALLAH(c.c.) razı olsun kardeşler.
İnşallah vakit bulunca iyice okurum.

İHLAS SURESİ

Rahman ve Rahim Allah'ın adıyla

1- De ki: O Allah, birdir.

2- Allah, Samed'dir (herşey O'na muhtaçtır, daimdir, hiçbir şeye ihtiyacı olmayandır).

3- O, doğurmamıştır ve doğurulmamıştır.

4- Ve hiçbir şey O'nun dengi değildir.
 

radikal

New member
Katılım
10 Şub 2007
Mesajlar
2,635
Tepkime puanı
1,763
Puanları
0
Yaş
50
Konum
Gönül aleminden
tam 6 yaşında bir yeğenim var. geçen gün babası (kardeşim) ile aralarında konuşurlarken şöyle bir şeye şahit oldum, yeri geldiği için paylaşmak isterim:

-Babacığım zeynep (yeğenini kasd ediyor) bana, Allah iki taneymiş dedi.
- Sen ne dedin kızım ?
- Hayır! Allah bir tane dedim.
- Neden bir tane dedin yavrum ?
- Çünkü benim bir tane babam var, eğer iki tane olsaydı ben hangisine baba diyecektim! hangisinin essas babam oduğunu o zaman şaşırırdım. cornet al baba desem hangisinin alacağını bilemezdim. belki diğerine baba dediğim için esas babam olan belki bana küserdi.
-Afferin bebeğim. Nasıl ki baban bir tane ise, unutmaki Allah'ımız da bir tane. Şimdi sana süper cornet almak bize hak oldu"

Sühanallah. Düşünün bu insan henüz 6 yaşında 2 gün oldu gireli. Kardeşime sordum sen veya eşin mi öğretti bunu diye. Hayır bugüne kadar aramızda bu konu hakkında hiç bir söz geçmedi dediler.

"Her doğan insan; İslam fıtratı üzere doğar" sözü, ne kadar da gerçek ve hak söz değilmi ?
 

Mücahid

New member
Katılım
17 Mar 2007
Mesajlar
2,553
Tepkime puanı
223
Puanları
0
Yaş
57
Konum
Tr
Radikal kardeşim taşı gediğine koydun inşaallah.Allah razı olsun senden ve öyle bir evlada sahip olan kardeşinden.
 

Serhan Eðeryýlmaz

New member
Katılım
1 May 2007
Mesajlar
385
Tepkime puanı
12
Puanları
0
Yaş
37
Hz.İsa Aleyhisselam Yüce Allah'ın peygamberi yani elçisidir


Dünya'nın düzelmesi ve her hak sahibinin hakkı bulabilmesi için Kuran-ı Kerim'e ve Hadis-i Şeriflere göre yönetilen bir düzen lazım


''Zan konuşmadan önce ilim öğrenin.''

''Kolaylaştırın,güşleştirmeyin,sevdirin,nefret ettirmeyin.''

''İyiliği emretmeyen kötülükten yasak etmeyenler,bizden değildir.''
 
A

a.rabia

Guest
baba ogul kutsal ruh

olayini savunan katolik taraflari var bu katoliklerin yarisindan coguda bunun ne anlama geldigini bilmiyor diger kalan yarisida katolik ama hicbirsey bilmeyip inanmiyor azbir cogunlugu birseyler yapmaya calisiyor bu sadece bir bölümü

sadece katolik değilki ortadoks ve protestan hıristiyanlarda 'baba oğul kutsal ruh' a inanıyolar. ve bence haksızsınız, bu düşünce enbaştan yanlışta olsa çook iyi biliyorlar neyi savunuyolar. bu 'hiçbirşey bilmeyip inanmıyor' asıl ortadoks hıristiyan hakkında diyebilirsiniz çünkü Sovyet Birliği zamanlarda ülkemizde diin yasaktı, bütün kiliseleri yıkmışlar papazları öldürmüşler. ona göre bazı ortadoks hıristiyan arkadaşlarımın İslam kabul ettiğini gördüm, ama İslamı kabul eden katoliği hiç görmedim bu zamana kadar. yok demiyorum ama mutlaka daha azdır çünkü dediğim gibi kendi dini ve neyi savunduğunu iyi biliyolar. mesela Polonyada ilkokuldan beri çocuklar diin dersleri görüyolar, okula haftada en az bi kere mutlaka kşöndz (papaz) geliyor.
 

sinang

New member
Katılım
10 Eyl 2006
Mesajlar
1,628
Tepkime puanı
276
Puanları
0
Konum
bezm-i ezelden
yalnız ALLAH a İBADET:
Bsmillahirrahmanirrahim.
"Onlar Allah'ı bırakıp hahamlarını, rahiplerini ve Meryem oğlu İsa'yı, ilah edindiler. Oysa onlarda ancak bir olan ilaha ibadet etmekle emrolunmuşlardı. Ondan başka ibadete layık ilah yoktur. O, onların şirk koştukları şeylerden münezzehdir" (Tevbe Sûresi, 9/31)

Surenin bu bölümünün bir parçası olan bu ayet; müslümanların vicdanlarında beliren şu tür şüpheleri gidermeye çalışıyor:

"Bu insanlar yani yahudiler ile hristiyanlar Kitap ehlidirler. Buna göre onlar Allah'ın dini üzerindeler."

Ancak ayet onların Allah'ın dini üzerinde bulunmadıklarına önce onların dini inanç sistemlerini (akidelerini), sonrada pratik hayatlarını şahit gösteriyor. Aslında kitab ehli sadece bir olan Allah'a ibadet etmekle emrolunmuşlardı. Fakat Allah'ı bırakıp (Allah'ın dışında) rahiplerini ve alimlerini rabler edindiler. Tıpkı Meryem oğlu İsa Mesih'i rab edindikleri gibi. Bu yaptıkları ise Allah'a ortak tutmaktır ve şirktir. Allah ise, onların şirk koşmalarından (ortak tutmalarından) elbette münezzehdir. Öyleyse onlar gerek inanç (akide) yönünden gerekse düşünce sistemi yönünden Allah'a iman eden mü'min kullar değildirler...

Gerek pratik ve gerek ameli yönden Allah'ın hak dinini din edinen kullar olmadıkları gibi...

Ehli Kitabın alim ve rahiplerini nasıl rab ittihaz edindiklerine geçmeden önce Rasulullah (s.a.v)'in ayetin tefsirine ilişkin sahih rivayetleri aktarmayı uygun görüyoruz. Çünkü kesin çözüm onun sözlerindedir.

Bu ayette geçen "Ahbar" terimi "Hebr" veya "Hıbr" sözcüğünün çoğuludur. Bu kelime Kitab ehlinin bilginleri -daha çok da yahudi bilginleri- olarak kullanılır. Yine bu ayette geçen "Ruhban" terimi ise, rahip kelimesinin çoğuludur. Bu terim ise hristiyanlarca kendini ibadete adamış dünyadan elini eteğini çekmiş kimse demektir. Bunlar normal olarak evlenmezler. İş tutup geçim derdine koşmazlar.

Dürrül Mensur'da kaydedilen bir hadisi şerifte Tirmizi, İbn-i Münzir, İbn-i Ebi Hatem, Ebu Şeyh ve Beyhaki Adiyy bin Hatem'den şöyle rivayet etmişlerdir:

"Rasulullah Tevbe süresindeki -Onlar Allah'ı bırakıp hahamlarını ve rahiplerini ilah edindiler- ayetini okurken onun yanına geldim. Ayeti bitirince bana dönerek şöyle buyurdu.

"Gerçekten onlar hahamlarına ve rahiplerine ibadet etmiyorlar. Fakat bu din adamları kendilerine birşeyi helal kılınca o şeyi helal sayıyorlar buna karşılık din adamları bir şeyi yasaklayınca onu haram sayıyorlar."

İbn-i Kesir tefsirinde bu hadis şöyle zikredilmektedir. İman Ahmed Tirmizi ve ibn-i Cerir Adiyy bin Hatem'den rivayetle şöyle derler:

Adiyy bin Hatem Rasulullah'ın daveti kendisine ulaşınca hemen Şam'a kaçmıştı. Çünkü o cahiliyye döneminde hristiyan olmuştu. Sonra kızkardeşi ile beraber kavminden bir grub müslümanların eline esir düşmüştü. Rasulullah İbn-i Ebi Hatem'in kızkardeşine iyilik ve ihsanda bulundu. Kızkardeşi daha sonra Şam'a dönünce kendisine yapılan muameleyi kardeşine anlattı. Ve onu islam'a davet etti. -Adiyy, Meşhur Hatem et Tai'nin oğlu idi. O cömertliği ile tanınırdı ve Tayy kabilesinin reisi idi.- Medine'ye geldiği günlerde bütün halk ondan bahsediyordu. Adiyy bin Hatem boynunda gümüş bir haç olduğu halde Rasulullah'ın huzuruna geldi. O sırada Rasulullah

"Onlar hahamlarını ve rahiblerini Allah'ı bırakıp Rabler edindiler" ayetini okuyordu.

Adiyy, Rasulullah'a "Onlar hahamlara ve rahiplere ibadet etmiyorlar" der.

Rasulullah şu cevabı verir:

"Evet, fakat alim ve rahibler onlara helali haram, haramı da helal kıldılar. Ve o insanlarda bunlara tabii oldular. İşte onların alim ve rahiblerine ibadetin anlamı budur. "

Süddi Tefsirinde bu ayetin açıklamasını yaparken şöyle demiştir:

İnsanlar Allah'ın kitabını arkalarına atarak din adamlarından nasihat istediler. Ve din adamlarının koymuş oldukları hükümlere tabii oldular. Bu sebeble Allahu Teala, ayetin devamında:

"Oysa onlara sadece tek bir ilaha ibadet etmeleri emredilmişti" buyurmuştur. Yani o tek ilahın haram saydığı haram kabul edilecek yine o tek ilahın helal saydığı helal kabul edilecektir. Onun koyduğu yasalara uyulacak. Onun verdiği hüküm yürürlüğe konacaktır.

Müfessir Alusi ise, bu ayet hakkında şunları demiştir;

"Çoğu tefsir bilginine göre bu ayette geçen erbab (rablar) dan maksat; Kitap ehlinin din adamlarını evrenin yaratıcısı ve ilahı saydıkları ve böyle bir inanca sahip oldukları değildir. Burada rab kabul etmekten asıl maksat onların din adamlarının şahsi emir ve yasaklarına uymalarıdır"

Açık anlamı ile Kur'anın ayetleri, Rasulullah'ın bağlayıcı son söz niteliğindeki açıklaması ve eski yeni tefsir bilginlerinin anlayışları bize bu dinin inanç sistemine ilişkin son derece önemli gerçekleri öğretiyor. Bu gerçekleri son derece kısa hatları ile özetleyelim.

1 - İbadet, yasal hükümlerde Kur'anın ayetlerine ve Rasulullah'ın (s.a.v.) bu ayetlerle ilgili açıklamalarına uymak demektir. Ehli Kitap, hahamlarını ve rahiplerini, uluhiyetlerine inanmak ve dini görevlerini (ibadetlerini) onlara sunmak kapsamında rab kabul etmiş değillerdi. Bununla beraber Allahu Teala bu ayette onları müşrik olarak nitelendirmiş bir sonraki ayette ise kafir olarak nitelendirmiştir. Onların bu şekilde nitelendirilmelerinin tek sebebi din adamlarını yasa vazetme hususunda yetkili görmeleri / onların koymuş oldukları hüküm ve yasalara boyun eğmeleri ve onlara tabii olmalarındandır. İşte onlar hakkındaki ilahi hükmün tek sebebi budur. Kişinin bu şekilde vasıflandırılması için itikatta ve dini görevlerde Allah'tan başkasını ilah edinmesi şart değildir. Sırf yukarıda belirttiğimiz böyle bir davranış, sahibini Allah'a karşı müşrik konumuna düşürür. Sırf bu hareket sahibini mü'minlerin cemaatından, topluluğundan çıkarıp kafirlerin saflarına katmak için kâfidir.

2 - Allahu Teala burada hahamlarına hüküm vazetme yetkisi tanıyan her türlü teşri hakkını alimlerine verip onlara itaat eden yahudiler ile İsa Mesih'in ilahlığına inanan ona ibadet amaçlı davranışlar sunan hristiyanları eşit bir şekilde müşrik sayıyor. Aralarında hiçbir fark görmüyor. Yani ibadet ve itaat meselesinde her iki durumda sahiplerini Allah'a ortak koşan müşrikler safına katması açısından eşit ağırlıklı suçlardır. Her iki sapıklıkta sahibinden mü'minlik vasfını alıp yine sahibine kafirlik vasfını vermesi için yeterlidir.

3 - Kişinin müşriklik sıfatı ile sıfatlandırılması için hüküm vazetme yetkisini Allah'ın dışında -mesela kullara- vermesi yeterlidir. Müşrik sıfatı ile vasıflandırılması için hüküm yetkisini verdiği varlıkların, ayrıca bir ilah olduğuna inanması ve ibadet amaçlı davranışlarını onlara sunması şart değildir. Biz bu gerçeği daha önce ortaya koymakla beraber burada bir defa daha vurgulamayı uygun gördük.

Şüphesiz ki gerçek din Allah'ın tüm insanlar için seçtiği bunun dışındakini kabul etmediği "İslam" dinidir.

İslam olabilmek başka bir deyimle müslümanlık için Allah'ın ortağı olmayan tek bir ilah olduğuna inandıkdan ve ibadet kasıtlı davranışları sadece ona sunduktan sonra yasa ve hükümlerde sırf ona ittiba etmek şartdır.

Şayet insanlar Allah'ın kanunları dışında başka kanunlara ittiba ederlerse Ehli kitaba ait hükmün kapsamı içine girerler. Yani Allah'a inanmamış müşrikler olarak vasıflandırılırlar. İstedikleri kadar biz mü'miniz desinler. Bu onlar için faydasızdır. Çünkü Allah'ın dışında bir merciye yetki vermeleri ve onun yasalarına uymaları, onların müşriklik ve kafirlik ile nitelendirilmelerine yeterlidir. Böyle durumlarda insanların bu vasıflardan kurtulabilmeleri için beşer tarafından kendileri için konmuş kanun ve yasalara karşı çıktıklarını, Allah'a yönelik bu saygısızca hareketleri onaylamadıklarını, buna karşı fiili bir harekete güçleri yetmediği için sabretmekle yetindiklerini ortaya koymaları gerekmektedir.

Bugün insanların kafasında din kavramının sınırları alabildiğine daralmıştır. Böylece din sadece vicdana hapsedilmiş bir inanç ve bazı ibadet amaçlı davranışlar olarak algılanmıştır. İşte bu ayette ehli kitabın kınanan davranışlarıda böyle idi. Onlar bu yanlış düşünceleri sebebiyle yukarıda verdiğimiz ayete ve bu ayete ilişkin Rasulullah'ın açıklama ve izahlarına göre, Allah'a iman etmemiş, ona şirk koşmuş sayılmışlardır. Yine onlar bu davranışları sebebi ile tek bir ilah'a kulluk etme emrine ters düşmüşler. Allah'ı bırakıp onun dışında varlıkları rab edinmekle suçlanmışlardır.

Din, yani boyun eğmek, tam bir teslimiyet ve ittibadır.

Bu ibadet etme, yasa ve kanunlarını kabul etme gibi her durum ve davranışta ön plana çıkar. Bu Allah'ın koymuş olduğu yasa ve hükümlerin dışındaki şeriatlere uyanların sergiledikleri ciddiyetsizlikle bağdaşmayacak kadar açık ve nettir. Bu tip kimselerin sırf Allah'ın ilahlığına inanmaları ve ibadet kasıtlı davranışlarını ona sunmaları, kendilerini Allah'a inanmış müslümanlar saymaları için kesinlikle yeterli bir şart değildir. Din böyle bir alçaklığa böyle bir kaypaklığa asla izin vermez. Yüce Allah'ın şeriatından kaynaklanmayan kanun ve yasaların egemen olduğu toplumlarda yaşayanların bu ortak suçun sorumluluğundan kurtulmaları için onların bu saygısızca tutum ve davranışlarını onaylamadıklarını açık ve net biçimde kanıtlayacak protesto nitelikli bir tavır ortaya koymaları gerekmektedir.

Böyle toplumlarda Allah'dan başka mercilere yetki tanıyarak şirk koşmanın en açık örneğini gösteren, buna karşılık kendilerinin mü'min ve müslüman olduklarını iddia eden insanların sergiledikleri bu gayri ciddi hareket, yaşadığımız tarih döneminde dinin karşılaştığı en büyük tehlikedir. Din düşmanlarının bu dine yönelttikleri en öldürücü silah işte budur. Yüce Allah böyle insanları ve böyle rejimleri müşriklikle, gerçek dini din edinmemekle ve Allah'ı bırakıp başka ilahlar edinmekle suçlar...

İslam düşmanları ise onlara İslam levhasını takmak için can atıp dururlar.

Öyleyse bu dinin düşmanları böyle rejimlere ve şahıslara İslam levhasını takmak için canla başla mücadele ediyorlar, bu türlü yanıltıcı levhaları kaldırmak, bu tür maskeleri yere düşürmek arkalarında gizlenen kafirliği, müşrikliği ve Allah'ı bırakıp başka rabler edinme sapıklığını gözler önüne sermekte bu dinin yolcularının başlıca görevlerindendir.

"Oysa onlara bir tek Allah'a ibadet etmekten başka birşey emredilmemişti"
 

Serhan Eðeryýlmaz

New member
Katılım
1 May 2007
Mesajlar
385
Tepkime puanı
12
Puanları
0
Yaş
37
Portal bölümünden adıma tıklayarak,bütün mesajlarımı yazdığım konu'ya zan konuşmamak için bu yazıyı yazdım,içim bu yüzden çok rahat.Güncel mevzular olsun,dini mevzular olsun kendimi çok yorum yaparken gördüm,Allah beni affetsin,benim ne haddime Kuran-ı Kerim ayeti ve Resulullah'ın hadis-i şerifini belirtmeden söz söylemem böyle bir iş yaparsam sapıtmış olurum,kardeşlerim ben zan konuşmadan önce ilim öğrenmek istiyorum,zira Resulullah Aleyhisselatu Vesselam buyurmuştur :''Zan konuşmadan önce ilim öğrenin.'' bir diğer hadis-i şerifinde Aleyhisselatu Vesselam buyurmuştur :''Zan sözün en yalan olanıdır.'' zancı olmak yalancı olmaktır,ben böyle olmaktan korkuyorum,bugüne kadar yazmış olduğum yazılarımda doğru kısımda vardır yanlış kısımda siz onları atın bir kenara . Allah Teala Hazretleri insanoğluna Ayetler ve Resuller göndermiştir.Allah insanların uymaları gereken bilgileri insanlara vermiştir.İnsan kendi nefsince konuşamaz,konuşursa baş kaldırmış olur.Yazılarımda sizlere herhangi bir yanlış harekette bulunduysam beni affedin.Bir konu ile ilgili konuşulması lazım geliyorsa bu konuda tek söz sahibi nefisler değil Allah'ın ayetleri ve Resulullunun uygulamaları (sünnetleri) olmalıdır,gerisi yalan.Yazı yazdığım her konunun arkasına bu yazımı da yazacağım nasip olursa.Demek istediğim şu,konuştum konuştum konuştum ama ne konuştum ? artık konulara katılımımda ben değil önce Allah Teala Hazretleri ve sonrasında Resulu söz sahibi olacak kendimden bir şey eklemeyeceğim.Allah'ım nasip ederse
 
Üst Alt