Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Bir Peygamber, Ümmetine; "İman Etmesinler" Diye Dua Eder mi?

ARZ_7

New member
Katılım
7 Şub 2009
Mesajlar
685
Tepkime puanı
395
Puanları
0
Peygamberlerin ümmetleri için türlü türlü duaları var. Helak olmasını istemekten, anlamaları için süre verilmesini isteyenlere kadar..

Peki bir Peygamber ümmetine "iman etmesinler" diye dua eder mi? Yahut böyle bir dua edilmişse nedeni ne olabilir?

Bu peygamber Hz. Musa'dır. Zira en çok bahsedilen bir peygamber..

Ayet Yunus süresinden;

Musâ, ya rab! dedi, sen Fir'avne ve cem'iyyetine, dünya hayatta bir ziynet ve haşmet ve nice nice mallar verdin, yolundan saptırsınlar diye mi ya rab? Ya rab! Mallarını sil süpür ve kalblerini şiddetle sık ki o elîm azâbı görmedikçe iyman etmiycekler (elmalılı)

Mûsa da dedi ki: «Ey Rabbimiz! Şüphe yok ki, sen Fir'avun'a ve onun cemaatine dünya hayatında ziynet ve mallar verdin. Ey Rabbimiz! Senin yolundan sapıtsınlar diye mi? Ey Rabbimiz! onların mallarını mahvet ve gönülleri üzerini şiddetle mühürle. Tâ ki onlar acıklı azabı görünceye kadar imân etmesinler.» (bilmen)

Musa: «Ey Rabbimiz, dedi, hakıykaten Sen Fir'avne ve ileri gelenlerine dünyâ hayaatında zînet (-ü haşmet) ve (nice) mallar verdin, Senin yolundan sapdırsınlar diye mi hey Rabbimiz?! Sen onların mallarını yok et Rabbimiz, kalblerini şiddetle sık ki onlar o çetin azabı görecekleri zamana kadar îman etmeyeceklerdir». (çantay)

Mûsa şöyle dedi: "Rabbimiz! Sen, Firavun ve kodamanlarına şu geçici hayatta debdebe verdin, mallar verdin. Rabbimiz! Senin yolundan saptırsınlar diye mi? Rabbimiz! Onların mallarını sil süpür, kalplerini şiddetle sık ki, acıklı azabı görünceye kadar inanmasınlar. (öztürk)

Musa, «Ey Rabbimiz.» dedi, «doğrusu sen Fir'avn'a ve ileri gelen cemaatine Dünya hayatında zînet ve mallar verdin. Rabbim! Bunu senin yolundan saptırsınlar diye mi verdin ? Ey Rabbimiz! Onların mallarını sil-süpür de belirsiz hale getir; kalblerini sık da sık. O elîm azabı görmedikçe (belli ki) onlar inanmıyacaklardır. (c. yıldırım)

Musa dedi ki; «Ey Rabbimiz, sen dünya hayatında Firavun'a ve yakın adamlarına debdebe ve bol servet verdin. Ey Rabbimiz, bunlar insanları senin yolundan saptırmak için kullanılıyor. Ey Rabbimiz, onların servetlerini mahvet ve kalplerini sıkıca mühürle ki, acıklı azabı görmedikçe iman etmesinler.» (Mevdudi)

Meallerin farklılığı kadar yorumlarda farklı olacaktır. Bu manaya gelmesinin sebebi elbette arapçadır. Peki Peygamberin bu duasını nasıl açıklayabiliriz?

Acıklı azabı görmedikçe iman etmesinler! İman etmesinler!






 

ARZ_7

New member
Katılım
7 Şub 2009
Mesajlar
685
Tepkime puanı
395
Puanları
0
Ayetin tevilini zaten daha sonra göstermiş. Firavun denizin birleşmesi hengamında iman etmiş. Ancak kabul edilmemiş.

İman akıl ve kalb ittifakı iledir. Aklı zorlamak ile iman iman olmaz. Teklif ve imtihan sırrına muhallif hallerde iman kabul edilmez. Z

Mesela, kamerin şakkında müşrikler diyor: "O'nun sihiri göklere tesir etti" Yani, şakk-ı kamer mucizesi öyle bir cereyan ediyor ki aklı zorlamıyor. Akıl red etmek ve inkar için veya kabul etmek için yol buluyor. İcbar edilmiyor. Demek ayetin kavline münasibtir: Biz istese idik herkez iman ederdi"

İşte Firavunun imanında imtihan sırrı ortadan kalkıyor. Perde kalktığı an iman makbul olmuyor (red edilir diyemeyiz, onu ancak Allah bilir)

Demek Allah Hz. Musa'ya Firavunun düşeceği hali mucizane söyletmiş.

İman izandır. Anlamaktır. Firavun anladığı an onun için imtihan kapanmış. Kafirin son nefesteki imanı kabul edilmez.

Fikrimdir. Doğrusun Allah bilir.

Soruma pek cevab bulamadım. Peygamberin "iman etmesinler" duasını sormuştum, firavunun imanından bahsetmişsiniz.

Perde kalktığı an iman makbul olmuyor (red edilir diyemeyiz, onu ancak Allah bilir)

Perde kalktığı an iman makbul olmaz fakat red edilir diyemeyiz. Makbul olmuyor demek, kabul olmuyor demek sanırım. Kabul edilmemek red edilmek değil midir?

Hem kabul olmuyor, hemde reddedilmiyor şeklinde mi anlamamız lazım. Hikmetine binaen.

Demek Allah Hz. Musa'ya Firavunun düşeceği hali mucizane söyletmiş.

Firavunun düşeceği hali değil, firavunun düşmesini istediği hali söylemiş. İman etmemesini temenni etmiş ve isteği kabul edilmiş..
 
Üst Alt