http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=150983
İsmet Berkan
Büyük felsefeci ve sosyologları gerçekten büyük yapan şeylerden biri, onların meselelere sizin gibi ölümlülerin bakmadığı ya da bakmayı akıl
etmediği açılardan da bakabilmeleri.
Ünlü ve büyük Fransız sosyolog Alain Tourain ile yapılan ve pazar günü Radikal'de yayımlanan söyleşi, başkalarını bilmem ama benim daha önce hiç düşünmediğim, akıl edemediğim bir saptamayı içeriyordu.
Biliyorsunuz, Fransa'da da bir 'türban sorunu' var. Bizdekine hayli benzeyen bu sorunla ilgili olarak Fransa'da Cumhurbaşkanı Jacques Chirac bir komisyon oluşturdu. Komisyon, kendisine başkanlık eden Stasi'nin adıyla anıldı ve bir rapor ortaya koydu. Sonra parlamento bu rapor doğrultusunda Fransa'da devlet okullarında (üniversitelerde değil!) dini sembollerin kullanımını yasaklayan bir kanun çıkardı.
İşte bu tartışmaları hatırlatan büyük sosyolog Tourain, türbandan söz ederken bunu ifade özgürlüğü çerçevesinde ele alıyordu.
Bizde, türban yasakları birkaç açıdan derinlemesine incelendi. Bu açılardan biri kuşkusuz inanç özgürlüğünün kısıtlanmasıydı. Bir başka açı, türban giyenlerin üniversiteye girmelerinin engellenmesi
bağlamında eğitim hakkının ihlaliydi.
Her iki iddia da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nden ret cevabı aldı. Yani mahkemeye göre, laik devletin uygun durumlarda inanç özgürlüğünü kısıtlamaya hakkı vardı. Yine mahkemeye göre laik devletin üniversiteleri kılık-kıyafetle ilgili kısıtlamalar getirebilirdi ve öğrenciler bu kısıtlamaları bilerek o okula gidiyorlardı.
Oysa, benim bildiğim kadarıyla kimse türbanı kendi ifade özgürlüğünün bir unsuru olarak değerlendirmemiş ve uğradığı yasağı ya da kısıtlamayı da ifade özgürlüğünün engellenmesi olarak AİHM'ye götürmemişti.
Aslında ilginç bir tartışma... Bir bakıma, üzerimizdeki giysiler, kendimizi ifade edişimizin, yani fikir özgürlüğümüzün bir parçası.
Türban takan biri için baştaki o örtü, başka her şeyden önce kendi kendini ifade etmenin, bir kimliğe sahip olduğunu duyurmanın, bir inanca sahip olduğunu duyurmanın bir aracı.
Siz o aracı oradan çekip aldığınızda veya o kişinin başına taktığı o araçla okula gitmesini engellediğinizde, o kişinin kendini ifade etme hakkını da bir ölçüde kısıtlamış olursunuz.
Yalnız bu konu sanıldığı kadar basit bir konu değil.
Başka biri de çıkıp çırılçıplak dolaşmayı kendini ifade etmenin bir aracı olarak gösterebilir. Çizgiyi nerede çizeceğiz, belli değil yani.
Teorik olarak, giysilerimizin ifade özgürlüğümüzün bir parçası olduğunu kabul etsek bile, yine teoride toplumun ya da kamu otoritesinin bu özgürlüğü kısıtlama yani bazı giysileri yasaklama veya ayıplama hakkı bulunduğunu da kabul etmek zorunda kalabiliriz.
Bütün bu teorik zorluklar bir yana, bana yine de türban yasağı, ifade özgürlüğünün engellenmesi olarak görülebilir gibi geliyor.
İsmet Berkan
Büyük felsefeci ve sosyologları gerçekten büyük yapan şeylerden biri, onların meselelere sizin gibi ölümlülerin bakmadığı ya da bakmayı akıl
etmediği açılardan da bakabilmeleri.
Ünlü ve büyük Fransız sosyolog Alain Tourain ile yapılan ve pazar günü Radikal'de yayımlanan söyleşi, başkalarını bilmem ama benim daha önce hiç düşünmediğim, akıl edemediğim bir saptamayı içeriyordu.
Biliyorsunuz, Fransa'da da bir 'türban sorunu' var. Bizdekine hayli benzeyen bu sorunla ilgili olarak Fransa'da Cumhurbaşkanı Jacques Chirac bir komisyon oluşturdu. Komisyon, kendisine başkanlık eden Stasi'nin adıyla anıldı ve bir rapor ortaya koydu. Sonra parlamento bu rapor doğrultusunda Fransa'da devlet okullarında (üniversitelerde değil!) dini sembollerin kullanımını yasaklayan bir kanun çıkardı.
İşte bu tartışmaları hatırlatan büyük sosyolog Tourain, türbandan söz ederken bunu ifade özgürlüğü çerçevesinde ele alıyordu.
Bizde, türban yasakları birkaç açıdan derinlemesine incelendi. Bu açılardan biri kuşkusuz inanç özgürlüğünün kısıtlanmasıydı. Bir başka açı, türban giyenlerin üniversiteye girmelerinin engellenmesi
bağlamında eğitim hakkının ihlaliydi.
Her iki iddia da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nden ret cevabı aldı. Yani mahkemeye göre, laik devletin uygun durumlarda inanç özgürlüğünü kısıtlamaya hakkı vardı. Yine mahkemeye göre laik devletin üniversiteleri kılık-kıyafetle ilgili kısıtlamalar getirebilirdi ve öğrenciler bu kısıtlamaları bilerek o okula gidiyorlardı.
Oysa, benim bildiğim kadarıyla kimse türbanı kendi ifade özgürlüğünün bir unsuru olarak değerlendirmemiş ve uğradığı yasağı ya da kısıtlamayı da ifade özgürlüğünün engellenmesi olarak AİHM'ye götürmemişti.
Aslında ilginç bir tartışma... Bir bakıma, üzerimizdeki giysiler, kendimizi ifade edişimizin, yani fikir özgürlüğümüzün bir parçası.
Türban takan biri için baştaki o örtü, başka her şeyden önce kendi kendini ifade etmenin, bir kimliğe sahip olduğunu duyurmanın, bir inanca sahip olduğunu duyurmanın bir aracı.
Siz o aracı oradan çekip aldığınızda veya o kişinin başına taktığı o araçla okula gitmesini engellediğinizde, o kişinin kendini ifade etme hakkını da bir ölçüde kısıtlamış olursunuz.
Yalnız bu konu sanıldığı kadar basit bir konu değil.
Başka biri de çıkıp çırılçıplak dolaşmayı kendini ifade etmenin bir aracı olarak gösterebilir. Çizgiyi nerede çizeceğiz, belli değil yani.
Teorik olarak, giysilerimizin ifade özgürlüğümüzün bir parçası olduğunu kabul etsek bile, yine teoride toplumun ya da kamu otoritesinin bu özgürlüğü kısıtlama yani bazı giysileri yasaklama veya ayıplama hakkı bulunduğunu da kabul etmek zorunda kalabiliriz.
Bütün bu teorik zorluklar bir yana, bana yine de türban yasağı, ifade özgürlüğünün engellenmesi olarak görülebilir gibi geliyor.