Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Bir hatıra...

berfut

New member
Katılım
23 Kas 2007
Mesajlar
2,167
Tepkime puanı
334
Puanları
0
Yaş
44
Konum
istanbul
>İbretli Bir Hatıra
>------------------------------
>1964 senesinde Hacı Musa Güngör Efendi ile beraber hacca gitmiştik. Dönüşte
>Kudüs-ü Şerif'i ziyaret etmek için bir otobüse bindik. Medrese tahsili
>yaptıklarını sonradan öğrendiğim üç Arap talebe de gelip aynı otobüse
>bindiler ve selâm vermeden karşımızdaki koltuklara oturdular. Onlara hal
>hatır sordum. Fakat onlar bize hiç iltifat etmedikleri gibi, yüzümüze dahi
>bakmıyorlardı. Bu tavırlarının sebebini sorduğumda içlerinden biri: "Siz
>Kur'an-ı Kerimi ve medreseleri kaldırmışsınız." dedi. Ben de, "Türkiye'nin
>her ilinde, her ilçesinde ve hatta birçok köyünde Kur'an kursları olduğunu,
>buralarda Kur'an'ı Kerim öğretildiğini, ayrıca Arabî ilimlerin de tahsil
>edildiğini söyledim" ve "Eğer isterseniz arkadaşım size Kur'andan bir bölüm
>okusun?" dedim. Hacı Musa Efendi Kur'an'an yarım sayfa kadar okuyunca,
>hayret edip, mahcup oldular.
>
>Bu defa, içlerinden biri; "Siz senelerce bizi sömürmüşsünüz." dedi.
>
>Ben , "Bir adamın borcu varsa, evladı onu ödemeye mecburdur. Söyleyin
>bakalım! Bizim dedelerimiz sizin neyinizi sömürmüş, varsa bir borcumuz
>ödeyelim." deyince sustular. Israrla, "Dedelerimiz sizin neyinizi gasp
>etmişler?" diye sordum; fakat soruma bir türlü cevap vermediler; suskun
>kalmayı tercih ettiler.
>
>Konuşmama şöyle devam ettim:
>Yahu sizin neyiniz vardı da Osmanlılar sizi sömürdüler!? O zamanlar bir
>deveniz, bir de hurmanız vardı. Osmanlılar senelerce sizi besleyip, himaye
>ettiler. Malınıza, arazinize, lisanınıza ve örfünüze müdahale etmediler.
>Mekke-i Mükerreme ve Medine-i Münevvere'ye yardım için, sürre alayları
>gönderdiler; zengin ve hamiyetli birçok insan da bu devlet yardımına
>iştirak
>ettiler. Mescid-i Saadeti Osmanlılar yaptılar, fethettikleri yerlere
>bayraklarını diktikleri halde, Mekke ve Medine'ye dikmediler. Yine
>fethettikleri eyaletlerden vergi aldıkları halde Hicazdan almadılar. Sultan
>Abdulhamit Cidde'ye kadar demiryolu döşetti. Ayrıca Yahudiler, Osmanlının
>sıkıntılı döneminde, sizin topraklarınızı almak için tonlarca İngiliz
>altını
>teklif ettikleri halde, Abdülhamit bu teklifi reddetti. Fakat maalesef daha
>sonra, Filistin'deki Müslümanlar, topraklarını Yahudilere satarak İsrail
>devletinin kurulmasına vesile oldular.
>
>Ne zaman ki Cenab-ı Hak size yeraltından petrol gibi siyah bir altın
>hazinesi bahşedip sizi zengin etti ise, o zaman bize sırt çevirip
>kapılarınızı İngiliz milletine açtınız. Bunları sizin bilmeniz lazım değil
>mi? dedim ve şöyle devam ettim:
>
>Cenab-ı Hak "Mümin müminin kardeşidir" buyuruyor. Bu emre göre bizler
>sizlerle ebediyen kardeşiz. Hepimiz İslam'ın mukaddes kalasının
>nöbettarlarıyız. Bu hal, inşallah, kıyamete kadar da devam edecektir.
>Bizler
>sizleri seviyoruz. Çünkü Kur'an'ı Kerim Arapçadır ve Peygamber Efendimiz de
>(asm) Araptır. Bu bakımdan Arapları sevmek, bizim için vicdanî bir
>vazifedir. Sizin de Abbasilerden sonra, İslamiyet'e büyük hizmetler eden
>Selçukluları ve Osmanlıları sevmeniz gerekir.
>
>Selçuklular bir taraftan Haçlı seferleriyle 175 yıl mücadele ederken, bir
>yandan da çeşitli medrese, kervansaray ve mabetler yaptılar. Daha sonra,
>Allah-u Tealanın inayeti ile o vazifeyi Osmanlılar omuzlarına alıp 600 sene
>her yerde İslam'ın ve Kur'an'ın bayraktarlığını yaptılar. Milliyetlerini
>İslamiyet'e kala ve siper ettiler.
>
>Hacda Osmanlı hayranı bir Arap'la sohbetimizde bana şöyle demişti:
>
>İslâmiyet her ne kadar Mekke ve Medine'de nazil oldu ise de onun dünyaya
>yayılmasını, layıkıyla, sizin ecdadınız yaptı.
>Peygamber Efendimizin (asm) "Elbette İstanbul fethedilecektir. Onu fetheden
>kumandan ne güzel kumandan ve onu fetheden asker ne güzel asker." müjdesine
>mazhar oldular. Bütün bunlar tarihçe sabittir.
>
>İman, İslamiyet ve insaniyet, güneş kadar parlak ve dağ gibi kuvvetli
>zincirlerdir ve birbirimize muhabbet etmemizi gerektirir. Muhabbetin bu
>gibi
>ulvi sebepleri ortada iken, çakıl taşları hükmünde olan bazı kusurlara
>takılıp kalmak, bu manevi bağları hafife almaktır.
>
>Bu sözlerim hoşlarına gitti ve tebessüm ettiler. Sohbetimiz epeyce devam
>etti. Bu esnada onlara şu ibretli hadiseyi de anlattım:
>1620 yılında papazlar, Yahudiler ve birçok batılı fikir ve siyaset adamları
>bir araya gelerek şöyle bir karar almışlar. "Bizim Osmanlı'ları cepheden
>savaşarak mağlup etmemiz mümkün değildir; onları içlerinden vurup
>parçalamamız gerekiyor. Bunun için ne gerekiyorsa yapmamız lazım."
>
>Bu konuda, birçok fikir ortaya atıldı. Uzun süren tartışmalar sonunda
>Osmanlıları parçalamak ve içlerinde tefrika çıkarmanın en mühim sebebi
>olarak "ırkçılığı" tespit ettiler. Ayrıca, onların içinde çeşitli okullar
>açmanın ve orda yetişen gençleri kendi lehlerinde kullanmanın da etkili
>olacağı üzerinde ittifak ettiler.(Osmanlı döneminde açılan ruhban okulu ve
>Robert Koleji bu fikrin ürünüdür.)
>
>Nitekim atılan bu tohumlar, 19.yüzyılın sonlarında menfi tesirini
>göstermiştir. Mesela; 1884 de Protestanların açtığı okul sayısı; Elazığ'da
>83, Diyarbakır'da 22, Erzurum'da 24, Bitlis'te 22 dir. 1904 de Ortadoğu'da
>6000 misyoner okulu açılmıştır. Birinci dünya savaşı öncesi Osmanlı
>topraklarında 500 Katolik Fransız Okulu, 675 Amerikan okulu, 178 de İngiliz
>okulu bulunuyordu.
>
>Bunun üzerine Türk kavmiyetçiliğini körüklemeyi bir Yahudi deruhde etmiş ve
>bu alanda birçok çalışmalar yapmıştır. 1841-1900 yıllarında yaşamış olan
>bir
>Fransız Yahudisi David- Leon Cahun, yazdığı bir çok çocuk romanında sürekli
>Türk ırkını methedip, Arapları kötülemiştir
>
>Kürt kökenli ve dindar bir aileden olan Diyarbakırlı Ziya Gökalp da
>önceleri
>Kürtçe bir "Alfabe" yazmış; fakat onun akıl hocası Durhkeim, "Etki tepkiyi
>doğurur" diyerek, Türkçülükle ilgili çalışmalar yapmasını telkin etmiştir
>Ziya Gökalp'a Türkçülüğü ilk defa telkin eden, Yahudi dönmesi ve asıl adı
>Moiz Kohen olan Tekin Alp'tir. Bunlardan etkilenen Ziya Gökalp Türkçülükle
>ilgili çalışmalar yapmış ve "Türkçülüğün Esasları" adlı bir kitap
>yazmıştır.
>
>Türkçülüğü teşvik edip hararetle savunanların Yahudi dönmesi Ahmet Vefik
>Paşa, Çerkez asıllı Ömer Seyfettin, Leh asıllı Mustafa Celaleddin Paşa ve
>Afgan asıllı Cemaleddin Afgani gibi kimselerin Türk olmayıp, mason ve başka
>milletlerden olmaları, bu çalışmaların Türklerin lehine değil, Müslümanları
>birbirine düşürmek için büyük bir oyun olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.
>Bediüzzaman Hazretleri bu tehlikeye dikkat çekerek şöyle demiştir:
>
>"*Fikr-i milliyet, şu asırda çok ileri gitmiş. Hususan dessas Avrupa
>zalimleri, bunu İslâmlar içinde menfi bir surette uyandırıyorlar; tâ ki,
>parçalayıp onları yutsunlar*." Mektubat s,322
>
>Arap ırkçılığını da Güstave Le Bon adında bir Fransız deruhte etti. Daha
>sonra bu adam Arap Medeniyeti isimli bir kitap yazdı. Kitabında Arap
>milletinin çok zeki, misafirperver ve hamiyetperver olduğuna dair birçok
>güzel ifadelerle onları medih ve sena ediyor, İslâm'ın getirdiği bütün
>faziletleri de Arap ırkına bağlıyor ve kitabın sonunda şöyle diyordu:
>
>"Fakat neden böyle zeki bir millet, dünyada layık oldukları seviyeye
>gelemediler, çünkü Osmanlılar onların ilerlemesine engel olmuşlardır."
>Yazar, sırf bu cümleyi söylemek için bu kitabı telif etmiştir. Daha sonra
>bu
>kitap, Arapçaya çevrilmiş ve Araplarda Osmanlı düşmanlığının uyanmasında
>büyük rol oynamıştır.
>
>Maalesef, bu İslâm düşmanları Türkten fazla Türkçü, Araptan fazla Arapçı
>kesilerek ırkçılık propagandalarında başarıya ulaştılar. Böylece Arapları
>Osmanlıdan ayırdıkları gibi, dinleri, dilleri ve ırkları bir olan Araplar
>arasında da bölgecilik ve kabilecilik tohumlarını ektiler, onları da parça
>parça edip, bir araya gelmelerini engellediler.
>
>Gençlerle konuşmamı şu cümlelerle tamamladım:
>Âlem-i İslam'ın düşmanı çoktur. Su uyur düşman uyumaz Onun için çok
>dikkatli
>ve uyanık olmamız lazımdır. Bugün dünyada 1.5 milyar Müslüman varken,
>uhuvvet-i İslamiyenin ehemmiyetini yeterince anlamadığımızdan dolayı mahkum
>ve mazlum durumundayız.
>
>İslâm âleminde birlik ve beraberliği sağlamanın yegâne çaresi: Müslümanlar
>arasında muhabbeti tesis etmek, maddî ve manevî terakki için azami gayret
>göstermektir. "İttifakta kuvvet, ittihadda hayat, uhuvvette saadet vardır."
>diyen Bediüzzaman Hazretlerinin, İslâm aleminin birlik ve beraberliği
>hakkındaki şu tespitine kulak verelim:
>
>"*Şimdi ise, en ziyade birbirine muhtaç ve birbirinden mazlum ve
>birbirinden
>fakir ve ecnebi tahakkümü altında ezilen anasır ve kabail-i İslâmiye
>içinde,
>fikr-i milliyetle birbirine yabani bakmak ve birbirini düşman telakki
>etmek,
>öyle bir felâkettir ki, tarif edilmez*. " (Mektubat s,323)
>
>O Arap talebelerle konuşmamızın üzerinden nerede ise yarım asır geçti.
>Bugün
>Irak, Lübnan ve Filistin'de yaşanan zulümler karşısında dünyanın, İslam
>ülkelerinin ve özellikle Arap aleminin sessiz kalmaları o günkü
>konuşmalarımızı teyit etmektedir. Fakat ne hikmetse Arap aleminin bir kısmı
>ve özellikle onları idare edenler hâlâ uyanmadılar. Bu gün birçok Arap
>ülkesinin milyarlarca doları Amerikan bankalarındadır ve bu bankaların
>yüzde
>ellisinin Musevilerin elinde olduğu bilinmektedir. Yahudiler Arapların
>parası ile silahlanıp, onları vuruyorlar.
>
>İsrail'in her fırsatta komşularına saldırması şu soruyu sıkça hatıra
>getiriyor:
>
>Yanı başlarındaki Yahudiler yıllarca durmadan silahlanırken, Araplar neyi
>beklediler? Allah'ın kendilerine vermiş olduğu bu zenginliği nerelerde
>harcadılar? Neden düşünmediler ki, Yahudiler bu silahları, Amerika,
>İngiltere, veya Almanya'ya karşı kullanacak değillerdi? Bu silahlar komşu
>Arap ülkelerini vurmak için hazırlanıyordu.
>
>Yahudiler yıllardan beri Filistinlilere zulmediyorlar. Kadın, çoluk çocuk
>ve
>yaşlı demeden katledip, durmadan başlarına bomba yağdırıyorlar. Buna
>karşılık Filistinliler ancak taş ve sopalarla onlara karşılık verme
>durumunda kalıyorlar.
>
>Cenab-ı Hak, bir ayet-i kerimesinde mealen şöyle buyurmaktadır:
>"*Karşıtlarınızı
>caydırmak için olanca gücünüzle kuvvet hazırlayın*!" (Enfal Suresi 60.ayet)
>Bu ayet bütün ehl-i imana hitap etmektedir. Düşmana karşı zamanın icabına
>göre kuvvet hazırlamak gerekir. Evet, onların şerrini def etmek ve
>saldırılarını önlemek için yeteri kadar kuvvet toplamak bütün Müslümanlar
>üzerine vaciptir. Zamanın icabına göre silah icat etmek İslam'ın mühim bir
>emridir. Bu hal sadece belli bir zamana mahsus olmayıp, kıyamete kadar
>geçerlidir. Aksi halde namus ve izzetimizi, vatan ve milletimizi koruyup
>muhafaza edemez, perişan oluruz. Nitekim Peygamber Efendimiz (asm) minberde
>bu ayetin tefsirini yaparken şöyle buyurmuştur: *Ey Ashabım! Dikkat edin!
>Kuvvet atmaktır, kuvvet atmaktır, kuvvet atmaktır." *
>
>Atmak, sadece ok atmak anlamında değil, zamanın gerektirdiği silahı atmak
>ve
>kullanmak demektir. Başka bir hadis-i şeriflerinde de şöyle buyurmaktadır:
>"Bir ok sebebiyle elbette üç kimse cennete girer. Kâfirleri mağlup etmek
>niyetiyle ok yapan, onu düşmana atan ve o okların atılmasına yardımcı olan
>kimse."
>
>Bugün Filistinliler davalarında haklıdırlar ancak, güçleri olmadığından söz
>sahibi olamıyor ve haklarını da koruyamıyorlar. Bu zilletten kurtulmanın
>çaresi, iman ve aklın gereği olan birlik ve beraberliği esas alıp, Cenab-ı
>Hakk'ın "kuvvet hazırlayın" emrini yerine getirmektir. Kur'an'ın bu emrine
>uymayan Müslümanlar, şefkat ve merhametten yoksun, canavarlaşmış bir avuç
>Yahudiye mağlup olmaktadır. Başka bir ifadeyle kâfirin attığı bomba,
>Müslümanın attığı taşa galip gelmektedir. Eğer bu durum böyle devam ederse,
>söz hep kuvvetlinin olmaya devam edecek ve Müslümanlar da buna boyun eğmeye
>mecbur kalacaklardır. Haklı oldukları halde, kuvvet hazırlamadıklarından
>söz
>sahibi olmayacaklar, hakları hep ellerinden alınacak ve mazlum durumuna
>düşüp feryat etmeye devam edeceklerdir.
>
>Bediüzzaman Hazretleri: "Madem el hakku ya'lu haktır. Neden kafir Müslime,
>kuvvet hakka galiptir." sorusuna verdiği müstesna cevabın bir bölümünde
>şöyle buyurur: "Kuvvetin bir hakkı var, bir sırr-ı hilkati var." Buna göre,
>düşmana galip gelmemiz için, kuvveti elimizde bulundurmamız lazımdır. Biz
>zayıf düşersek ve kuvvet düşmanın elinde olursa, düşmanın bu kuvvet ile
>bize
>galip gelmesi kaçınılmazdır.
>Artık uyanmanın vakti geldi ve geçiyor. Müslümanların ve petrol ağalarının,
>zevk ve sefayı bir tarafa bırakıp, İslam âlemiyle birlik ve beraberlik
>içinde hareket etmeleri gerekir. Aksi halde, bu yangın Filistin'e Lübnan'a
>münhasır kalmaz, bütün İslâm alemini tehdit edecek boyutlara ulaşabilir.
>
>Tarihin şehadetiyle sabittir ki, düşmana mağlup olmuş nice milletler daha
>sonra güçlenerek istiklallerini elde edebilmiş, düşmanlarına galip
>gelebilmişlerdir. Fakat ahlâksızlığa, sefahete, zulme ve adaletsizliğe
>mağlup olan bir milletin kendini toparlaması ve güçlenmesi mümkün
>olmamıştır, olamaz da. Sefahat nice milletleri tarih sahnesinden silmiştir.
>
>Bunun misalleri çoktur. Roma, Endülüs ve Pers imparatorluğu bunlardan
>sadece
>birkaçıdır. Mesela; Romalılarda faziletin bütün güzellikleri inkişaf etmiş;
>gerek idareciler arasında gerek ahalisi arasında muhabbet tesis edilmişti.
>Onlar sefahattan ve ahlaksızlıktan son derece sakınır ve faziletli yaşamayı
>bir şeref sayarlardı. Hanımları ve gençleri son derece iffetli idi. Ancak,
>İskender Yunanistan'ı fethedince, onlardaki ahlaksızlık ve sefahat Roma'yı
>istila etmeye başladı. O güzel ahlâk ve faziletin yerine sefahat ve
>ahlaksızlık hâkim oldu. Aile hayatı bozuldu ve tefessüh etti. O olanca
>ihtişamlı Roma imparatorluğu yıkıldı ve tarih sahnesinden silinip gitti. Ne
>kanunları ve ne de zenginlikleri onları yıkılmaktan kurtaramadı.
>
Mehmet Kırkıncı
 
Üst Alt