GEZGÝN
New member
Bir çocuk pencereden neleri görebilir?
Bir çocuğun evinin pencerelerinden neleri görebileceğini hiç kimse bilmez. Bir yetişkinle, bir çocuğun seyrettiği yağmur aynı yağmur değildir çünkü.
Çocuk yağmuru seyrederken şemsiyeyi düşünmez. Annesinin, bir gün önce sildiği camlarda yarış yapan damlaların heyecanına bırakır kendini. Su birikintilerine çıplak ayakla girme düşleri kurar. Yağmur şiddetlendikçe sevinir. Seli değil, kağıttan kayıklarını yüzdürecek dereleri düşünür. Oluşmasıyla patlayıp sönmesi bir olan su kabarcıklarını izlemek, sofraya oturup yemek yemekten daha tatlıdır. Bu yüzden annesine defalarca “geliyorum” diyerek, camın önünde kalmayı başarır.
Çocuğun zaman zaman pencerenin önünden ayrılması sizi yanıltmasın. O aslında hep pencerede oturuyor. Camı perdelere terk ettiği geçici anlarda bile hayalinin perdelerini asla çekmiyor. Seslerinden tanıyor evin önünden geçen arabaları. Kamyonların homurtusuna bayılıyor.
Babanın işten, ablanın okuldan geldiğini ilk o görüyor. İlk o haber veriyor annesine koşarak. Çocuktan alınıyor haber. Bir babanın eve dönüşünden daha büyük bir haber olabilir mi? “Babam geldi! Babam geldi!”
Peki canı sıkılmıyor mu evde oturmaktan, çocuk sokağa çıkmıyor mu hiç? Çıkıyor elbet. Camda oturma nöbetini annesine devrettiği zamanlar var. Anne, arkadaşlarıyla oynayan çocuğunu seyrediyor ve sık sık pencereyi açıp “Koşma, düşeceksin!” diye bağırıyor. Düşmemeli, dizlerini kanatmamalı, terleyip hasta olmamalı çocuk. Arabalardan uzak durmalı, yabancılardan ve köpeklerden de! Eve çağrılmalı ki, “Biraz daha anne!” diye bağırsın.
Çocuk çağrıldı ve penceresine döndü. Babası, ablası, komşunun köpeği, sütçünün kamyonu, dondurmacı, hurma ağaçları, kumlu rüzgarlar, damlalı yağmurlar da döndü penceresine. Havalar soğudu. Çöl üşüdü, çocuk da üşüyebilir. O bahara kadar ayrılmamalı evden. Daha önce görmediği yeni şeyler görmeli penceresinden.
Yeni şeyler; mesela itfaiye arabaları, ambülanslar, jipler... Çoktandır görmediği teyzesi, komşunun köpeğinin yavruları ve kırmızı bir bisiklet...
Bir çocuğun evinin pencerelerinden neleri görebileceğini hiç kimse bilmez. Bir yetişkinle, bir çocuğun seyrettiği yağmur aynı yağmur değildir çünkü.
Çocuk yağmuru seyrederken şemsiyeyi düşünmez. Annesinin, bir gün önce sildiği camlarda yarış yapan damlaların heyecanına bırakır kendini. Su birikintilerine çıplak ayakla girme düşleri kurar. Yağmur şiddetlendikçe sevinir. Seli değil, kağıttan kayıklarını yüzdürecek dereleri düşünür. Oluşmasıyla patlayıp sönmesi bir olan su kabarcıklarını izlemek, sofraya oturup yemek yemekten daha tatlıdır. Bu yüzden annesine defalarca “geliyorum” diyerek, camın önünde kalmayı başarır.
Çocuğun zaman zaman pencerenin önünden ayrılması sizi yanıltmasın. O aslında hep pencerede oturuyor. Camı perdelere terk ettiği geçici anlarda bile hayalinin perdelerini asla çekmiyor. Seslerinden tanıyor evin önünden geçen arabaları. Kamyonların homurtusuna bayılıyor.
Babanın işten, ablanın okuldan geldiğini ilk o görüyor. İlk o haber veriyor annesine koşarak. Çocuktan alınıyor haber. Bir babanın eve dönüşünden daha büyük bir haber olabilir mi? “Babam geldi! Babam geldi!”
Peki canı sıkılmıyor mu evde oturmaktan, çocuk sokağa çıkmıyor mu hiç? Çıkıyor elbet. Camda oturma nöbetini annesine devrettiği zamanlar var. Anne, arkadaşlarıyla oynayan çocuğunu seyrediyor ve sık sık pencereyi açıp “Koşma, düşeceksin!” diye bağırıyor. Düşmemeli, dizlerini kanatmamalı, terleyip hasta olmamalı çocuk. Arabalardan uzak durmalı, yabancılardan ve köpeklerden de! Eve çağrılmalı ki, “Biraz daha anne!” diye bağırsın.
Çocuk çağrıldı ve penceresine döndü. Babası, ablası, komşunun köpeği, sütçünün kamyonu, dondurmacı, hurma ağaçları, kumlu rüzgarlar, damlalı yağmurlar da döndü penceresine. Havalar soğudu. Çöl üşüdü, çocuk da üşüyebilir. O bahara kadar ayrılmamalı evden. Daha önce görmediği yeni şeyler görmeli penceresinden.
Yeni şeyler; mesela itfaiye arabaları, ambülanslar, jipler... Çoktandır görmediği teyzesi, komşunun köpeğinin yavruları ve kırmızı bir bisiklet...