Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Bir Anne Bir Bilet ve Bir Ölüm .

sumisali

New member
Katılım
3 Nis 2009
Mesajlar
1,903
Tepkime puanı
2,112
Puanları
0
Genç kadın, hastaneden ayrılırken doktorun,
- “Sakın bu ilacı zamanında almayı unutmayın, hayatını ancak bu ilacı düzenli kullanmakla geçirebilirsin.” şeklindeki sözleri hala kulaklarındaydı.

Genç kadın biri 17, biri 5 ve diğeri 2 yaşında üç çocuk annesiydi. Kocası çok kısa bir süre önce işine giderken yolda trafik kazası geçirmiş ve iki gün sonra acılar içinde can vermişti. Bu yüzden kadının tek tesellisi 17 yaşındaki oğluydu. Kendisine ve çocuklarına o bakacaktı.

Günün birinde genç kadının böbreklerinde başlayan ağrı giderek artmış ve soluğu hastanede bulmuştu. Ancak hastalığı o kadar da tehlikeli boyutta değildi. Doktorun yazdığı ilacı zamanında ve düzenli kullanması yeterliydi. Kadın o hasta haliyle çocuklarına bakmak zorundaydı. Bu yüzden kocası öldükten bir süre sonra bir apartmanda temizlik işleriyle uğraşmaya başladı.

Ve 17 yaşındaki genç oğlu.

“Annem dünyadaki tek varlığım, onu çok seviyorum, onun için ölürüm” diyordu; ancak annesinin öğütlerine hiç de kulak asmıyordu.

- “Oğlum, okula devam etmedin, bari iyi bir işe gir, bırak bu kumarı, Allah’ın rıza göstermediği bir kazançtan sen nasıl bereket sağlayabilirsin, sen nasıl bizi mutlu bir şekilde geçindirebilirsin? Yalvarırım yavrum, bırak bunları, dön Rabb’ine”.

Annesinin bu sözlerine genç delikanlı,

- “Tamam anne ya, kafamı şişirdin, bıkmadın mı bu öğütlerden? Fakiriz işte, durumumuz kötü, 2 yaşında süt bekleyen, 5 yaşında okula gidecek kardeşim var. Başka çare var mı anne, söyler misin bana?” diye cevap verirdi.

Genç kadın Allah’a gönülden bağlanan biriydi. Bu yüzden her defasında oğluna aynı şeyleri söylüyordu:

- “Oğlum beni anlamıyor musun? Fakirlikten ölelim ama haram lokma ile gıdalanmayalım. Rızkı verecek Allah’tır, o hiçbir kulunu zor durumda bırakmaz, yeter ki kulları ona güvensin.”

O gece yılbaşı gecesiydi. Genç kadın gece yarısı gelen ani bir sancıyla kıvranmaya başladı. Ağrıların dinmesi için doktorun verdiği ilaç yeterliydi. Ama ne yazık ki ilaç akşamdan bitmişti. Neyse ki nöbetçi eczane evden sadece 20 m. uzaklıktaydı. Kadın, aylardır beş yaşındaki kızına ayakkabı almak için biriktirdiği parayı oğluna uzatarak,

- Oğlum, al şu parayı, git ilacımı getir, dedi. Lütfen acele et. 20 dk. içerisinde ilacı almazsam durumum tehlikeye girer.” dedi.

Zavallı kadıncağız hıçkırıyordu, acılar içinde kıvranıyordu, için için sızlıyordu, sinesindeki sancıyla inliyordu. Bu sancılara dayanmak mümkün müydü?

Yatağına uzandı ve ahlar içinde oğlunun getireceği ilacı beklemeye başladı sabırsızlıkla.

Genç delikanlı dışarı çıktı. Eczaneye beş metre kala, bir yılbaşı bilet satıcısının,

- “Çekilişe az kaldı, al sen de kazan” şeklindeki sözleriyle birden durdu.

Şans oyunlarının kendisinde kronik bir hastalık gibi alışkanlık haline geldiği genç, eczaneye gitmeyip biletçiye doğru yürüdü.

Bir ara şöyle düşündü:

- “Eğer kazanırsam trilyoner olurum, hem annemi de yurt dışına götürürüm. Oradaki doktorlar daha iyiler. Annem bir gece daha dayansın. Yarın kurtaracağım onu.”

Bunları düşünürken her nedense, annesinin “Oğlum, ilacımı hemen al” sözünü adeta unuttu. Ve maalesef talihsizler kervanına, Allah’ın yasakladığı haram kazancın giriş kapısını çalanlar kervanına o da katıldı, o da bileti aldı.

Çekiliş sonuçlarını öğrenmek için ilerideki kahveye gitti. Televizyona baktı, reklamlar vardı. Reklamlarda bir çocuğun,

“Anneciğim, ellerine sağlık ne demek” sözlerini duydu.

O anda donup kaldı, buz kesildi. Geç de olsa annesini hatırlamıştı. Kalbinin sesini yeni duyuyordu:

- “Annen ey genç, annen, annen!”

Hemen eve doğru koştu. Kalbi durmak üzereydi. Annesi, can yoldaşı, tek arkadaşı,evinin huzuru nasıldı acaba? Eve yaklaştığında kapının önünde büyük bir kalabalık gördü. Önce duvarın yanında kan rengi gözyaşlarına boğulan beş yaşındaki kardeşine baktı, sonra kalabalığı aşarak içeri girdiğinde annesinin yerde duran cansız bedeniyle karşılaştı.

Evet annesi, o pırıl pırıl genç kadın artık yoktu, ölmüştü. Hem de arkasında iki ve beş yaşında iki çaresiz çocuğu bırakarak. Ve kötü alışkanlığın mimarı zavallı genç...Artık haraptı, bitaptı, virandı, perişandı, yıkılmıştı, dünyası kararmıştı. “Anne, anne...” çığlıkları şehrin semalarına kadar yükseliyordu. Duyanların vicdanları sızlıyordu. Ama artık hiçbir çığlık annesini geri getiremeyecekti.

Bir bilet bir aileyi daha yıkmıştı. Bir gencin edindiği kötü alışkanlık annesinin sonu olmuştu.

Ve bizler...

Aldığımız ve verdiğimiz her nefesin hesabını Allah’a verecek olan bizler...

Bir damarımız tutulunca hareket edemeyecek duruma gelen bizler...

Allah’ın verdiği nimetleri düşünmeyen, düşünüp de şükretmeyen bizler...

Son nefesinde bile “ümmetim, ümmetim” diyen bir peygamberin ümmeti olan bizler...

Şans oyunlarını, haksız kazançları bırakmak ya da onlara yaklaşmamak için illaki başımıza bir musibetin mi gelmesi lazım, aklımızın başımıza gelmesi için illaki yuvamızın mı yıkılması lazım?

Henüz nefes alıp veriyorken; Ahiret hayatı, herşeyin açığa çıkacağı o büyük gün, herkesin kendi derdine düşeceği o hesap günü gelmeden kumara, içkiye, haksız kazanca,her türlü kötüye ve kötülüğe yaklaşmamaya azmetsek, sadece Allah’a dönsek, onun için yaşasak...

Asıl hayat asıl mutluluk bu, değil midir? Tersi ve gerisi felaket, felaket, felaket. Hem bu dünyada, hem de ahirette
 
Üst Alt