sinang
New member
Sünnet kelimesi, lügatte işlek yol, adet ve ahlak manalarına gelmektedir. Gecesi gündüzü gibi aydınlık olan sünnetin, kapsamı daha sonra genişletilmiş ve Hz. Peygamberin, söz, fiil, takrir (onaylama), bedeni ve ahlaki sıfatı (şemail), siret ve ona nispet edilen şeylere isim olarak verilmiştir.
Beyânın Manası
Beyan kelimesi, geçişsiz (lâzım) bir fiilin mastarı olarak açık seçik olmak, geçişli (müteaddi) bir fiilin mastarı olarak da, açıklamak manasına gelmektedir. Istılahta ise beyan, müşkil, müteşabih nasların, manaları kapalı olan lafızlarını açıklayan kelime veya kelamlara denmiştir.
Manası kapalı kelimeler ve cümleler hemen her dilde; hatta günümüz kanun metinlerinde de vardır. Bunlar başka kelime veya cümlelerle yahut çıkarılan yeni kanun metinleriyle açıklanmaktadır. Kurân lafızlarında da kapalı manalı kelimelerinin bulunması Kurânın fesahat ve belagatına zarar vermez. Zira İslam, kelimelerin bilinen manalarının yanı sıra, aynı kelimeye yeni manalar da yüklemiştir. Bazen bu tür kapalı manalı kelimeler, yine İslamın ortaya koyduğu diğer naslarla açıklanmıştır. Aslında önce kapalı anlamla ifade etme, sonra da bu ifadeyi beyan etme işi, kelamın manalarının muhatabın kafasında daha iyi yerleşmesini temin etmek içindir.
Beyan, hem edebiyatın hem usulu fıkhın hem de hadis tarihinin önemli konularından birisidir. Beyan, lügatlerde bir başkasını açıklayan şey ifadesiyle tanımlanır. Arap edebiyatında beyan, manayı açıklığa kavuşturmak için gereken melekeyi kazandıran duygu ve düşünceleri değişik yollarla ifade etme usul ve kaidelerini inceleyen bir ilimdir. Usulü fıkıhta beyan, mana kapalılığını giderip onu muhatabın anlayacağı bir şekilde açıklamak veya hükmü Allah tarafından açıklanmış nassın keyfiyetini ifade etmek üzere kullanılan bir terimdir. Fıkıh kitaplarında ise, beyan kelimesi ferî (fıkhi) bir hükmü, o hükmün delilleriyle birlikte ortaya koymaktır. Hüküm ile delilin bir arada bulunması hükmün açık olmasını sağlar.
Hadis ilminde ise, beyanın hem sözle hem de fiille olabileceği anlatılmaktadır. Zaten Sen büyük bir ahlak üzeresin (Kalem, 4) ayeti, Peygamberimizin (s.a.s.) ahlaki davranışlarının sözlü ve fiili olanlarını da ihata etmektedir. Peygamber Efendimizin hayatı, sözleri, fiilleri, takrirleri Kurânı tefsir etmektedir. Nitekim bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuşlardır: ألا إني أوتيت القرآن ومثله معه -Dikkat edin bana Kurân ve bir de onunla beraber onun bir misli daha verilmiştir. Hadiste bildirilen Kurân ile birlikte verilen şey sünnettir.
İmam Şafii, sünneti anlatırken, o, Kurânın pratiği, uygulamasıdır demiştir. Bu uygulama, hem sözlü sünneti hem de fiili sünneti kapsar.
Peygamberimizin (s.a.s.) Beyan Görevi
علمه البيان Ona beyanı öğretti. (Rahman, 4) ve ثم إن علينا بيانه Onu açıklamak bize aittir. (Kıyame, 19) gibi ayetler beyanın Allah tarafından öğretildiğini gösterir. وأنزلنا إليك الذكر لتبين للناس ما نزل إليهم Ey Rasulüm, Sana bu zikri indirdik ki, kendilerine indirileni insanlara açıklayasın. (Nahl, 44) ayeti ve benzeri diğer bir çok ayet ise, Hz. Peygamberin de beyanla mükellef olduğunu bildirmektedir.
Kurânın müşkil manalarını açıklama işi Kurânda beyan, tibyan, mübin lafızlarıyla yapılmaktadır. Sünnette de, yine ya benzeri lafızlarla ya da türevleriyle ifade edilmektedir.
Genel olarak ifade edildiğinde, Sünnetle bir hayat tarzı kastedilmiş olmaktadır. Bazı nasların (ayet-hadis) kaide-i külliye şeklinde olması, bazılarının da müteşabih (birbirine benzeyen, ihtimalli manalı) olmaları, beyanın yapılmasını gerekli kılmaktadır. Ayrıca Kurânın hüküm belirtmediği konularda sünnet yeni ahkam koymakla da beyan görevini ifa etmektedir. Bu özelliğiyle sünnet, Kurânın yanı başında ikinci derecede bir delildir. Hz. Peygamberin, Size iki şey bırakıyorum. Onlara sarıldığınız müddetçe sapıtmazsınız. Onlar da Allahın kitabı ve benim sünnetimdir.. hadisi de, sünnetin dinimizdeki hayati değerini vurgular.
Sünnetle amel edenlerin ilkleri, Ashabı kiramdır. Zira Ashab, Hz. Peygamberin yüce davranışlarını görmüş, güzel örnekliğini müşahede etmiş ve Onun gibi yaşama gayretinde bulunmuştur. Bunun yanında sünnetin Hz. Peygamberden suduruna muttali olmuş, görüp işittiklerini ezberlemiş, tatbik ederek yazdıklarını sahifelerle muhafaza altına almışlardır.
Sünnetin Kurânı beyan ettiğini ifade eden şu rivayeti zikredebiliriz. Bir defasında Sahabi İmran b. Husayn, etrafında halkalar halinde oturan kimselere, sünneti anlatıyordu. Orada bulunanlardan birisi, ..bize Kurândan haber ver demişti. İmran, ona yanımıza gel, yaklaş dedi. Adam da yaklaştı. İmran, ..sen ve senin gibi düşünen arkadaşların, yalnız Kurâna baksanız, Ondan öğlenin farzının dört, ikindinin yine dört, akşamın üç rekat olduğunu, ilk iki rekatlarında kıraatin farz kılındığını bulabilir misiniz? Yine sadece Kurânla istidlal etseniz, Onda Kabenin etrafındaki tavafın yedi, Safa ile Merve arasındaki Sayin yine yedi kere yapılmasının lazım geldiğini bildiren bir ayeti gösterebilir misiniz? (Bu arada onlara dönerek) arkadaşlar, bizden dininizi (yani sünneti) öğrenmeye devam ediniz. Allaha yemin ederim ki, böyle yapmazsanız, sapıtırsınız demiştir (Hatib Bağdadi, el-Kifaye fi kavaninir-rivaye).
Hz. Peygamberden sadır olan bir fiil olan sünnet, Allahın emir ve nehiylerinin beşer hayatındaki tezahürü ve beşer seviyesindeki tatbikatını ifade eder. Nitekim bir ayet-i kerimede Allaha itaat edin, resulüne itaat edin. buyurulmaktadır. Bu ve benzeri bir çok ayette emir veya nehyi ifade eden kelimeler, Rasulullahın istediğini yapın, nehyettiğinden kaçının manasına gelmektedir.
Hz. Peygambere itaat etmek Allaha itaat etmek manasına gelir. Nisa suresi 80 ayette من يطع الرسول فقد أطاع الله buyurulmaktadır. Nitekim Onun hakkında Rasule itaat ediniz.. emri olmasaydı, bizim Ona itaat etmemiz farz olmazdı. Ancak ibarelerin zahiri manaları, Rasulün emrinin bize vacip olduğunu, dolayısıyla da, Rasulün de hüküm koyduğunu göstermiş olmaktadır. Gerçekte ise, Peygamberi örnek almak, Peygamberden sadır olan fiilleri örnek almakla tahakkuk eder. Bu tür emirlerin, yine Allaha ait olduğunu söyleyenler yok değildir.
Sünnetin Kurânı Beyan Etmesinin Misalleri
Sünnetin Kurânı açıklamasına oruçla ilgili bir misal verebiliriz. Oruçla ilgili ayetlerde Ramazan ayında oruç tutulmasından, misafir ve hastanın kaza etmesinden söz edilir. Ancak tutulacak orucun gece mi, gündüz mü olacağı bu ayetlerde açıkça yer almamıştır. Şu halde bu mana burada mücmeldir. Yani beyana muhtaçtır. İlgili ayette şöyle buyurulmaktadır:
كلوا واشربوا حتى يتبين لكم الخيط الأبيض من الخيط الأسود Beyaz iplik siyah iplinden ayırt edilinceye kadar yiyin, için (Bakara, 187). Ayetteki beyaz iplik ve siyah iplik ifadesini Peygamberimiz gecenin karanlığı ve gündüzün aydınlığı olarak tefsir etmiştir. Sonradan nazil olduğu rivayet edilen من الفجر (sabahtan) ifadesi de, ayetin ayeti tefsiri mahiyetindedir.
Diğer bir misalde ise, haccın farziyetini bildiren ayette; Ona bir yol bulanların beyti haccetmeleri Allahın insan üzerinde bir hakkıdır buyurulmuştur. Ayetteki yol (sebil) nedir? diye soranlara, Hz. Peygamber; Azık ve binektir diyerek mücmeli beyan etmiştir.
Peygamberimiz ifadeleriyle Kurân ayetlerini beyan ettiği gibi, fiili tatbikatıyla da Kurân hükümlerini beyan etmiştir. Hz. Peygamber emirden, nehiyden bahsettiği zaman, Hac ibadetinizi benden alın. Bilmiyorum belki de bir dahaki sene sizinle karşılaşmayabilirim demişti. Elbette Onun haccı Allahın farz kıldığı hactan başka bir şey değildir. Böylece ondan görüp almak yeterli olur ve sorumluluk da kalkmış olur. Çünkü, Hz. Peygamberin her yaptığı ya bir ibadet şeklindedir ya da ibadet niyetiyle yapılmıştır. Bundan dolayı İmam Şafii, Rasulullahın sünneti, Onun Kurândan fehmettiği şeylerdir diye tarif eder.
Sonuç olarak dinimizin temel kaynaklarından birincisi Kurân-ı Kerim, ikincisi ise, sünnettir. Kurân-ı Kerimde bazı mücmel ifadeler bulunmaktadır. Bunlar da beyana tabidir. Bu kapalılık bazen başka bir ayetle, çoğu zamanda sünnetle beyan edilmiştir. Ayrıca, Kurânın hüküm belirtmediği bazı konularda, ilgili hüküm sünnetle açıklanmıştır.
Prof. Dr. İbrahim Bayraktar
Beyânın Manası
Beyan kelimesi, geçişsiz (lâzım) bir fiilin mastarı olarak açık seçik olmak, geçişli (müteaddi) bir fiilin mastarı olarak da, açıklamak manasına gelmektedir. Istılahta ise beyan, müşkil, müteşabih nasların, manaları kapalı olan lafızlarını açıklayan kelime veya kelamlara denmiştir.
Manası kapalı kelimeler ve cümleler hemen her dilde; hatta günümüz kanun metinlerinde de vardır. Bunlar başka kelime veya cümlelerle yahut çıkarılan yeni kanun metinleriyle açıklanmaktadır. Kurân lafızlarında da kapalı manalı kelimelerinin bulunması Kurânın fesahat ve belagatına zarar vermez. Zira İslam, kelimelerin bilinen manalarının yanı sıra, aynı kelimeye yeni manalar da yüklemiştir. Bazen bu tür kapalı manalı kelimeler, yine İslamın ortaya koyduğu diğer naslarla açıklanmıştır. Aslında önce kapalı anlamla ifade etme, sonra da bu ifadeyi beyan etme işi, kelamın manalarının muhatabın kafasında daha iyi yerleşmesini temin etmek içindir.
Beyan, hem edebiyatın hem usulu fıkhın hem de hadis tarihinin önemli konularından birisidir. Beyan, lügatlerde bir başkasını açıklayan şey ifadesiyle tanımlanır. Arap edebiyatında beyan, manayı açıklığa kavuşturmak için gereken melekeyi kazandıran duygu ve düşünceleri değişik yollarla ifade etme usul ve kaidelerini inceleyen bir ilimdir. Usulü fıkıhta beyan, mana kapalılığını giderip onu muhatabın anlayacağı bir şekilde açıklamak veya hükmü Allah tarafından açıklanmış nassın keyfiyetini ifade etmek üzere kullanılan bir terimdir. Fıkıh kitaplarında ise, beyan kelimesi ferî (fıkhi) bir hükmü, o hükmün delilleriyle birlikte ortaya koymaktır. Hüküm ile delilin bir arada bulunması hükmün açık olmasını sağlar.
Hadis ilminde ise, beyanın hem sözle hem de fiille olabileceği anlatılmaktadır. Zaten Sen büyük bir ahlak üzeresin (Kalem, 4) ayeti, Peygamberimizin (s.a.s.) ahlaki davranışlarının sözlü ve fiili olanlarını da ihata etmektedir. Peygamber Efendimizin hayatı, sözleri, fiilleri, takrirleri Kurânı tefsir etmektedir. Nitekim bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuşlardır: ألا إني أوتيت القرآن ومثله معه -Dikkat edin bana Kurân ve bir de onunla beraber onun bir misli daha verilmiştir. Hadiste bildirilen Kurân ile birlikte verilen şey sünnettir.
İmam Şafii, sünneti anlatırken, o, Kurânın pratiği, uygulamasıdır demiştir. Bu uygulama, hem sözlü sünneti hem de fiili sünneti kapsar.
Peygamberimizin (s.a.s.) Beyan Görevi
علمه البيان Ona beyanı öğretti. (Rahman, 4) ve ثم إن علينا بيانه Onu açıklamak bize aittir. (Kıyame, 19) gibi ayetler beyanın Allah tarafından öğretildiğini gösterir. وأنزلنا إليك الذكر لتبين للناس ما نزل إليهم Ey Rasulüm, Sana bu zikri indirdik ki, kendilerine indirileni insanlara açıklayasın. (Nahl, 44) ayeti ve benzeri diğer bir çok ayet ise, Hz. Peygamberin de beyanla mükellef olduğunu bildirmektedir.
Kurânın müşkil manalarını açıklama işi Kurânda beyan, tibyan, mübin lafızlarıyla yapılmaktadır. Sünnette de, yine ya benzeri lafızlarla ya da türevleriyle ifade edilmektedir.
Genel olarak ifade edildiğinde, Sünnetle bir hayat tarzı kastedilmiş olmaktadır. Bazı nasların (ayet-hadis) kaide-i külliye şeklinde olması, bazılarının da müteşabih (birbirine benzeyen, ihtimalli manalı) olmaları, beyanın yapılmasını gerekli kılmaktadır. Ayrıca Kurânın hüküm belirtmediği konularda sünnet yeni ahkam koymakla da beyan görevini ifa etmektedir. Bu özelliğiyle sünnet, Kurânın yanı başında ikinci derecede bir delildir. Hz. Peygamberin, Size iki şey bırakıyorum. Onlara sarıldığınız müddetçe sapıtmazsınız. Onlar da Allahın kitabı ve benim sünnetimdir.. hadisi de, sünnetin dinimizdeki hayati değerini vurgular.
Sünnetle amel edenlerin ilkleri, Ashabı kiramdır. Zira Ashab, Hz. Peygamberin yüce davranışlarını görmüş, güzel örnekliğini müşahede etmiş ve Onun gibi yaşama gayretinde bulunmuştur. Bunun yanında sünnetin Hz. Peygamberden suduruna muttali olmuş, görüp işittiklerini ezberlemiş, tatbik ederek yazdıklarını sahifelerle muhafaza altına almışlardır.
Sünnetin Kurânı beyan ettiğini ifade eden şu rivayeti zikredebiliriz. Bir defasında Sahabi İmran b. Husayn, etrafında halkalar halinde oturan kimselere, sünneti anlatıyordu. Orada bulunanlardan birisi, ..bize Kurândan haber ver demişti. İmran, ona yanımıza gel, yaklaş dedi. Adam da yaklaştı. İmran, ..sen ve senin gibi düşünen arkadaşların, yalnız Kurâna baksanız, Ondan öğlenin farzının dört, ikindinin yine dört, akşamın üç rekat olduğunu, ilk iki rekatlarında kıraatin farz kılındığını bulabilir misiniz? Yine sadece Kurânla istidlal etseniz, Onda Kabenin etrafındaki tavafın yedi, Safa ile Merve arasındaki Sayin yine yedi kere yapılmasının lazım geldiğini bildiren bir ayeti gösterebilir misiniz? (Bu arada onlara dönerek) arkadaşlar, bizden dininizi (yani sünneti) öğrenmeye devam ediniz. Allaha yemin ederim ki, böyle yapmazsanız, sapıtırsınız demiştir (Hatib Bağdadi, el-Kifaye fi kavaninir-rivaye).
Hz. Peygamberden sadır olan bir fiil olan sünnet, Allahın emir ve nehiylerinin beşer hayatındaki tezahürü ve beşer seviyesindeki tatbikatını ifade eder. Nitekim bir ayet-i kerimede Allaha itaat edin, resulüne itaat edin. buyurulmaktadır. Bu ve benzeri bir çok ayette emir veya nehyi ifade eden kelimeler, Rasulullahın istediğini yapın, nehyettiğinden kaçının manasına gelmektedir.
Hz. Peygambere itaat etmek Allaha itaat etmek manasına gelir. Nisa suresi 80 ayette من يطع الرسول فقد أطاع الله buyurulmaktadır. Nitekim Onun hakkında Rasule itaat ediniz.. emri olmasaydı, bizim Ona itaat etmemiz farz olmazdı. Ancak ibarelerin zahiri manaları, Rasulün emrinin bize vacip olduğunu, dolayısıyla da, Rasulün de hüküm koyduğunu göstermiş olmaktadır. Gerçekte ise, Peygamberi örnek almak, Peygamberden sadır olan fiilleri örnek almakla tahakkuk eder. Bu tür emirlerin, yine Allaha ait olduğunu söyleyenler yok değildir.
Sünnetin Kurânı Beyan Etmesinin Misalleri
Sünnetin Kurânı açıklamasına oruçla ilgili bir misal verebiliriz. Oruçla ilgili ayetlerde Ramazan ayında oruç tutulmasından, misafir ve hastanın kaza etmesinden söz edilir. Ancak tutulacak orucun gece mi, gündüz mü olacağı bu ayetlerde açıkça yer almamıştır. Şu halde bu mana burada mücmeldir. Yani beyana muhtaçtır. İlgili ayette şöyle buyurulmaktadır:
كلوا واشربوا حتى يتبين لكم الخيط الأبيض من الخيط الأسود Beyaz iplik siyah iplinden ayırt edilinceye kadar yiyin, için (Bakara, 187). Ayetteki beyaz iplik ve siyah iplik ifadesini Peygamberimiz gecenin karanlığı ve gündüzün aydınlığı olarak tefsir etmiştir. Sonradan nazil olduğu rivayet edilen من الفجر (sabahtan) ifadesi de, ayetin ayeti tefsiri mahiyetindedir.
Diğer bir misalde ise, haccın farziyetini bildiren ayette; Ona bir yol bulanların beyti haccetmeleri Allahın insan üzerinde bir hakkıdır buyurulmuştur. Ayetteki yol (sebil) nedir? diye soranlara, Hz. Peygamber; Azık ve binektir diyerek mücmeli beyan etmiştir.
Peygamberimiz ifadeleriyle Kurân ayetlerini beyan ettiği gibi, fiili tatbikatıyla da Kurân hükümlerini beyan etmiştir. Hz. Peygamber emirden, nehiyden bahsettiği zaman, Hac ibadetinizi benden alın. Bilmiyorum belki de bir dahaki sene sizinle karşılaşmayabilirim demişti. Elbette Onun haccı Allahın farz kıldığı hactan başka bir şey değildir. Böylece ondan görüp almak yeterli olur ve sorumluluk da kalkmış olur. Çünkü, Hz. Peygamberin her yaptığı ya bir ibadet şeklindedir ya da ibadet niyetiyle yapılmıştır. Bundan dolayı İmam Şafii, Rasulullahın sünneti, Onun Kurândan fehmettiği şeylerdir diye tarif eder.
Sonuç olarak dinimizin temel kaynaklarından birincisi Kurân-ı Kerim, ikincisi ise, sünnettir. Kurân-ı Kerimde bazı mücmel ifadeler bulunmaktadır. Bunlar da beyana tabidir. Bu kapalılık bazen başka bir ayetle, çoğu zamanda sünnetle beyan edilmiştir. Ayrıca, Kurânın hüküm belirtmediği bazı konularda, ilgili hüküm sünnetle açıklanmıştır.
Prof. Dr. İbrahim Bayraktar