Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Besmelenin mucizesi

Kalpteniman

New member
Katılım
18 Ara 2008
Mesajlar
589
Tepkime puanı
587
Puanları
0
Web sitesi
www.kalpteniman.com
besmele_01.jpg


Besmelenenin mucizesi
Besmelenin Suriye’nin muhtelif üniversitelerinde tıbbın farklı alanlarında uz man 30 profesörden oluşan bir araştırma grubu, Şam’da üç sene süreyle Besmeleyle kesilen, hayvan etleriyle Besmelesiz kesilen hayvan etleri arasındaki farkı ortaya koymak üzere laboratuvar ortamında deneysel incelemeler de bulundular.

Bilim adamları, hayvan ve kuş kesimi esnasında dinen yerine getirilmesi zaruri olan ‘Bismillahi Allahü Ekber’ sözünün kesilen etler üzerindeki etkisi, tam mânâsıyla mucize denilebilecek sonuçlarla karşılaştılar.

Grup adına bir açıklama yapan Prof. Dr. Halid Halave, incelemeler esnasında laboratuvar ortamında yapılan deneylerde, besmelesiz kesilen sığır, küçük baş ve kuşların et dokularında pıhtılaşmış kan, çoğalmaya müsait bakteri ve mikroplar tesbit edilirken, Besmele ile kesilen hayvan et dokularında ise kan, mikrop ve bakterilere rastlanmadığını ifade ederek, araştırmanın bu sürpriz sonucu insan sağlığı açısında tıpta bilimsel bir devrim olduğunu belirtti.

Besmele ile kesilenlerin farkı Gruptan sözkonusu araştırmaya öncülük eden başka bir araştırmacı olan Dr.Abdulkadir Dirani, araştırma ve sonuçları konusunda şunları söyledi; “Kur’ân’da Allah adı zikir edilmeden kesilen hayvan etini yemeyin” şeklindeki İlâhî emre rağmen ve hayvan kesiminde çekilen Besmelenin ardındaki hikmeti bilmeyen insanların, hayvan kesiminde besmeleyi ihmal etmeleri, beni bu konuyu bilimsel olarak araştırmaya sevk etti.

Besmele ve tekbir ile hayvan kesimi konusunu araştırmaya başlarken ekipteki bir kısım arkadaşlar konuya ilk önceleri soğuk baktılar ancak araştırmalar esnasında her safhada çarpıcı sonuçlar ortaya çıkınca ekibin konuya olan merak ve ilgisi artmaya başladı.

Besmele ve tekbirle kesilen hayvan etlerinde, Besmelesiz kesilen hayvan etlerinin aksine, et dokularında kan ve mikropların bulunmaması Besmelenin bir büyük mucizesi olarak karşımıza çıktı.” Besmeleli etlerde mikrop yok Araştırma metot ve tekniği konusunda da grubun başka bir üyesi, Şam Üniversitesi Eczacılık eski dekanı Prof Dr. Nebil Şerif de şu açıklamada bulundu; “Besmele ile kesilen kuş, sığır ve küçük baş hayvanların etlerinden ve besmelesiz kesilen aynı hayvanların etlerinden numuneler alarak özel laburatuvarlarda mikroskopik incelemelerini yapmaya koyulduk.

Bazı icraatlarla her iki numune etleri kuru bir ortamda 48 saat beklettik, 48 saatlık zamanın sonunda Besmele ile kesilen hayvan etleri numuneleri açık kırmızı gül rengi alırken, besmelesiz kesilen et numuneleri ise, siyaha yakın koyu kırmızı bir renk aldı. Buna ilaveten Besmeleli etlerde her hangi bir mikroba da rastlanmadı. Besmelesiz etlerin teşhisinde ise, sürekli çoğalan büyük ölçüde zararlı mikrop ve bakteriler tesbit edildi.

Ayrıca ikincisinin dokularındaki kanlarda iltihaplı akyuvarlar ve alyuvarlar tesbit edilirken birinci grup et dokularında ise, buna benzer herhangi bir tesbit yapılmadı.” Uyuşturulan hayvanların eti Araştırmada İslâmî usule göre kesilen hayvanların daha az eziyet çektiği ve etlerinin de daha sağlıklı olduğu belirtilirken, Batıda uyuşturularak öldürülen hayvanların kanı vücutta kaldığı için, bu tür etlerin daha çabuk bozulduğu, bu nedenle etler hemen donduruculara konularak muhafaza edildiği, İslâmî usûle göre kesilen hayvan etlerinin ise hemen kasaba gönderilip akşama kadar bozulmadan durabildiği ifade edildi..

Alıntıdır
 

gozcelik

New member
Katılım
10 Eyl 2011
Mesajlar
100
Tepkime puanı
5
Puanları
0
Besmelenin mucizesine inanıyorum. Müslüman bir toplumda kesilen hayvanların islami usullere kesilmesi gerektiğine de kesinlikle katılıyorum.

Sevgili abim, üzerinize alınmayın lütfen ama bu haber örneğindeki gibi bazı haberlerin de inanma-inanmama arasında olan insanlara zarar verdiğini düşünüyorum. Çünkü bu haber bana uydurmaymış gibi geldi.

Bu yapılan çalışmanın (tabii gerçekten yapıldıysa) bilimsel lduğundan şüpheliyim. Mesela hangi uluslar arası bilimsel dergide yayınlanmış?
Eczacılık bölümüyle bu türden bir araştırmanın ne alakası var?
30 prof.un böyle bir çalışmaya katılması da garip. Şam Üniversitesindeki bütün profların başka işi yokmuş da hepsi aynı araştırmaya mı girmiş?
Ayrıca 3 sene de böyle bir araştırma için anlamsız uzun bir süre.

Besmele ile kesildiği halde bizim evlerdeki ette çabucak bozuluyor. Bunların bakteri barındırmadığını söylemek anlamsız.

Belki yazılanlar %100 doğrudur ama haber ben uydurma bir haberim diye bağırıyor. Belki uydurma değildir ama yazım tarzı, verilen bilgiler sebebiyle uydurmayım diye bağırıyor.

Durum böyle olunca da sanki besmelenin mucizevi olduğuna cahil insanları inandırmak için birileri haber uyduruyor ve haber yayıyor gibi bir izlenim bırakıyor. İnanmakla inanmamak arasında olan bir kişi böyle bir haberi okuduğunda (benim gibi haberin uydurma olduğunu düşünüyor ise) olumsuz etkileniyor.

Bu haberde bana tek mantıklı gelen yer, kanı akıtılmadan öldürülmüş hayvanların daha hızlı bozulacağı yani daha çok bakteri üremesine açık ortam oluşturacağıdır. Ki burada da önemli olan hayvanın bayıltılmış olup olmadığı değil nasıl kesildiğidir.


Besmelenin mucizesi daha inanılır,bilindik örneklerle anlatmak lazım diye düşünüyorum.
Sadece farz diye hayvan keserken değil, her türlü işe başlarken besmele çekilmesi gerektiğine inanıyorum. Bir işe başlarken yüce Allah'ın (c.c.) adını vererek başlamak ve bu vesileyle o işten hayır ummak ne kadar güzeldir.
 

radikal

New member
Katılım
10 Şub 2007
Mesajlar
2,635
Tepkime puanı
1,763
Puanları
0
Yaş
50
Konum
Gönül aleminden
Sayın Gözçelik kardeşim;
Besmelenin gereksiz ve özendirici anlamlarda asparagas bilgilere ihtiyacı yoktur. Besmele'i şerife ile ilgili daha o kadar çok bilgi var ki; Hz. Ali (k.v.) efendimiz bir sözünde "...eğer besmelenin esrarını ve büyüklüğünü yazmaya çalışsam, 7 deve yükü kitabı yazıp bir araya getirsem yine anlatmış olamam" buyurmuşlardır. O neden ile, kalpteniman abimiz az bile yazmış. Unutmayın, Rabbimizin orduları vardır, bu orduların içersinde harf ordularını da sayabilirsiniz. Mahiyeti ve niceliği sadece Rabbimiz tarafından bilinen ordulardan sadece bir tanesidir. Ve biz "dua; müğminin silahıdır" hadisi şerifine iman etmiş müslümanlar olarak bu orduların varlığına da iman etmiş bulunuyoruz. Bakın size ilginç gelecek başka bir bilgi paylaşayım. Bu bilgiyi yıllar önce de burada paylaşmıştım ama bulamadım. Tekrar sizin için araştırıp copy yaparak buraya alıntıladım. Okumanızı tavsiye ederim.



Fransız bilim adamı Dr. Jacques Benveniste, araştırmalarda DNA hücrelerinin belli bir frekansta foton (ışık) yaydığını, farklı hücrelerin farklı frekansta titreştiğini, farklı titreşimdeki iki hücre yan yana geldiğinde yeni bir frekans oluşturup birlikte bu frekansta titreşmeye başladıklarını ve elektro manyetik dalgalar ile bir çağlayan yaratıp ışık hızında yolculuk ettiğini keşfetmiş.1980'lerde başlattığı çalışmalarında suyun hafızası olduğunu anlamış. Suya bir madde ekleyerek bunu 1 milyon kez sulandırmış ve özel bir alet ile aşırı hızda karıştırarak o maddenin yok olacağını tahmin etmiş ama hala maddenin suda mevcut olduğunu görünce deneylere defalarca milyonlarca kez daha sulandırarak devam etmiş. Ancak ne kadar sulandırsa da suyun içine en başta eklenmiş olan maddenin yok olmadığını tespit etmiş. O zaman suyun yüklenen maddeyi bir şekilde hafızaya kaydettiğini anlamış. Bir başka deneyinde suya bir zehir yerine sadece zehirin frekansını yüklemiş ve aynen zehirin kendisi eklenmiş gibi içine koyulan sinekleri öldürdüğünü tespit etmiş.


Benvenistenin araştırmalarını şüphe ile karşılayan Queens Belfast üniversitesi Profesörü Madeleine Ennis Avrupa ülkelerinde yelpazelenen bir araştırma grubuna katılmış. Fransa, İtalya, Belçika ve Hollanda'dan oluşan ekip Profesör M. Roberfroid tarafından koordine edilmiş. Belçika Katolik Üniversitesinde, Benvenistenin kullandığı orijinal deneyin daha rafine edilmişini kullanarak, yapılan uygulamayla ilgili her dört laboratuardaki bilim adamları deney solüsyonlarının içinde ne olduğunu bilmeden çalışmışlar. Hatta tüplerin bazılarında sadece saf su varmış. Tüm deney bağımsız bir bilim adamı tarafından koordine ediliyormuş. Bu kişi tüm solüsyonları kodluyor ve bilgiyi topluyormuş ama deneylerde bil-fiil çalışmıyormuş, bu yüzden yalan ve dolana yer kalmamış. Yapılan tüm deneyler Benveniste'nin sonuçlarını desteklemiş. Benveniste buna karşılık "12 sene önceye, bizim başladığımız noktaya gittiler" demiş. Benveniste ayrıca "Biyokimyevi maddelerin yaydığı sinyal kaydedilip internet aracılığı ile dünyaya yayılabilir ve bu sinyal biyolojik hücreleri sanki gerçekte o madde varmış gibi etkileyip değişim yaratır" demiş.

Unutmayalım ki; insan bedeninin %85'i sudur. Düşüncelerimiz ve konuştuklarımız bedenimizdeki suya kaydedilir ve o kalitede yaşarız. Şeklimizi, sağlığımızı ve hayatımızı biz oluştururuz. Yaşam muhteşem bir enerjisel danstır, frekansların uyumu, birleşmesi, çatışması, iç içe geçmesi, aşağı-yukarı, sağa-sola, zıt yönlere dalgalanmasının dansı.



Masaru EMOTO
:

"İÇİNDE SU OLAN ŞİŞENİN ÜSTÜNE YAZILMIŞ VEYA SÖZEL SÖYLENMİŞ OLAN SÖZCÜKLER, DÜŞÜNCELER, SUYA ÇALINMIŞ OLAN MÜZİK VEYA OYNATILMIŞ FİLM İLE SUYUN YAPISAL ÖZELLİĞİ DEĞİŞİR."


Yaratıcı Japon bilim adamı Emoto'nun çalışmasında somut kanıtlarla insanın titreşimsel enerjisinin, düşüncesinin, kelimelerin, fikir ve müziğin, hatta son yaptığı çalışmalarda suya oynatılan filmlerin dahi suyun moleküler yapısını etkilediğini ispat etmiştir. Su bu gezegendeki yaşamın kaynağıdır. Beden bir sünger gibidir ve hücre denilen, sıvı dolu trilyonlarca odacıktan oluşur. Yaşamımızın kalitesi sıvımızın kalitesi ile direk bağlantı halindedir. Su son derece uyumlu bir maddedir. Fiziksel şekli kolayca bulunduğu ortama adapte olur. Fakat değişen sadece fiziksel şekli değildir, moleküler şekli de değişir. Çevreden aldığı enerji veya titreşimler suyun moleküler şeklini değiştirir. Bu anlamda su sadece görsel olarak çevresel durumu yansıtmaz, aynı zamanda moleküler anlamda da yansıtır.

Bay Emoto görsel anlamda bu moleküler değişimi belgelemekte. Su damlacıklarını dondurup fotoğraf çekme kapasitesi olan bir karanlık alan mikroskobu altında inceliyor. Yapılan çalışmalar çevresel etkilerin suda yarattığı moleküler değişimi açıkça ortaya koymakta. Bay Emoto dünyanın değişik kaynaklarından alınan ve değişik durumlarda olan suyun kristalize şekillerinde birçok büyüleyici farklılıklar keşfetmiş. Akarsulardan ve kaynaklardan alınan su çok güzel geometrik şekilleri olan kristal desenler gösterirken, sanayi ve yerleşimin yoğun olduğu yerlerden alınmış kirli ve toksik su ile su borularında, depolarda bekletilen durgun su damıtılmış olsa bile kesin olarak şekilsel bozukluk ve rast gele oluşmuş kristal şekiller oluşturuyor
.



Duadan önce suyun hali:


sh10.JPG



Duadan sonraki hali:

sh11.JPG
 

Kalpteniman

New member
Katılım
18 Ara 2008
Mesajlar
589
Tepkime puanı
587
Puanları
0
Web sitesi
www.kalpteniman.com
Radikal kardeşim;
Çok araştırmaya gerek yok daha evvel yazmıştım.
Biz çeşmeden suyu büyük bir leğene dolduruyoruz ve o suya okuyoruz
öylece içiyoruz.
Beldemizde su arıtma tesisatı kuran firmanın elemanları geldi çeşme suyunun
mikroplu olduğunu,kendisinin takacağı su arıtma aletini taktığımız takdirde tertemiz
suya kavuşacağımızı anlatıyordu.
Bunu ispatlamak için reklam yapığı evin çeşmesinden bir bardak su istedi gayesi
suyun içindeki zararlı maddeleri bize göstermekti.
Hakikaten gördük ki bardağın içine sarkıttığı elekrik kablosunun akımıyla bardağın üstünde
bakteriler oluştu.

Ben de biraz beklermisin bizim çeşmenin suyunu ölçtürmek istiyorum dedim.
Eve gittim daha evvel okuduğum dualı sudan bir bardak doldurdum getirdim.
Benim getirdiğim okunmuş su dolu bardağın içine test kablosunu sarkıttı.
Biraz bekledik biraz daha bekledik fakat sudan hiç bir bakteri çıkmadı.

Adam şaşırdı ve bu su arıtılmış sizin evde arıtma tesisatı mı var dedi.
Yok dedim o ise olamaz bir yanlışlık var demişti, ben de bu su okunmuş sudur
desem bizi alaya alacağını düşündüğümden bir şey demedim.

Ben bu işin sırını onbeş sene evvel öğrenmiştim şöyle ki,
Bu husulü bize öğreten muhterem mürşidimden h.z Allah Razı olsun okuyup
içiyorduk kendi kendime itimat ediyor okuyor içiyoruz fakat bu işin aslı nedir
bilmek istedim ve istihare namazı kıldım yarabbi bu işin aslını bana göster imanım artsın dedim.

Manada kendimi bizim mutfakta görüyorum, mutfağın tezgahında mermerin üzerinde
bir parça kirli simsiyah et parçası duruyor bende okunmuş suyu kirli siyah etin üstüne döküyorum.
Okunmuş suyun döküldüğü siyah etin üzerindeki siyahlık akarak normal kırmızı renge dönüştü.

İşte o zaman anladım ki bu suyu içmeliyiz ve o günden bu güne hep içiyoruz.
Hatta bir gün torunum, dede ya çeşmeye okusan de okunmuş su aksa demişti de gülmüştük.

Gözcelik kardeşim bize gülecek fakat yazdım işte kimseyi inandırmaya mecbur değiliz.
 

gozcelik

New member
Katılım
10 Eyl 2011
Mesajlar
100
Tepkime puanı
5
Puanları
0
Sevgili Radikal Kardeşim,
Duanın mucizesine elbette inanıyorum. Benin üzerinde durduğum konu bunun insanlara anlatılışındaki hata olduğunu düşündüğüm kısımlar. Verdiğiniz ilk örnek araştırma hakkında hiç bilgim yok, çok mantıklı mı değil mi yorum yapamayacağım. Ancak ikinci verdiğiniz dualı suyun şeklinin değişimi ile ilgili kulak dolgunluğum var. Yukarıda belirtmek istediğim bu gibi örneklerin aslında savunmak istenen düşünceyle ters düşmesi.
Bu suyun şeklinin değiştiğini iadda eden Japon bilim adamı bu suya islami dualar okumamıştır sanırım. Aynı çalışmamı bilmiyorum ama bir belgeselde aynı işlemi bir budist rahibin kutsadağı su ile yapıyorlardı.
Şimdi bir kişi çıkıp da diyebilir ki ha besmele okumuşsun ha ey su seni kutsadım demişsin ne farkeder. Hatta bir başkası haddini aşıp hadi bir imamın duaları ile bir budistin kutsamasını kıyaslayalım, bakalım kimin okuduğu su daha güzel görünecek diyebilir. Bu sebeple eğer besmelenin güzelliğinden faydasından bahsedilecek ise "okunmuş suyun şekil değiştirmesi" çok kötü bir örnek olur. Çünkü bu örnek besmeleyi yüceltmiyor tam aksine bir budistin saçma dualarıyla aynı seviyeye indiriyor. Benim üzerinde durmaya çalıştığım kısım bu.

Kalpteniman abim,
Elbetteki size gülmeyeceğim. Ben de sınavlara girerken okunmuş şekerler yiyen okunmuş sular için bir nesildenim:) Bunların faydalı olduğuna da inanıyorum. Ama her okunmuş şeker yiyenin başarılı olması da mümkün müdür? Birisi çıkıp da ben ÖSS'ye hiç çalışmadım ama bir okunmuş şeker yedim tüm cevapları tahmin ettim dese inandırıcı bir hikaye anlatmış olur mu?
sizin de anlattığınız ikinci olay (su kirlilik testi) daha inandırıcı, ya da daha hedefe yönelik bir olay. Belki leğendeki suyun daha az kirli çıkması dinlenmiş olmasıyla, güneş altında beklemiş olmasıyla alakalı olabilir ama en azından olayın kaynağı belli, sizsiniz. İlk mesajda anlatılanlar ise dediğim gibi çok inandırıcı olmadığı için amacından uzak geliyor bana hala.

Madem yeri geldi bir dua mucizesi örneği de ben anlatayım:
Yaklaşık 8 yaşlarımdan 10 yaşlarıma kadar yüzümde yayılan bir leke vardı. Bu leke yüzümü ovuştururken ellerime de geçmişti (Buradan mikrobik yada mantarsal olduğu anlaşılıyor). Önce bir çok doktora gittim. İsim vermiyim ama Türkiyenin o dönemdeki en iyi hastanesine de gittim. Bir çok farklı çeşit krem ve ilaç kullandım. Maalesef hiç biri işe yaramadı. Sonra kocakarı ilaçları devreye girdi. İncir ağacı özünden bilmediğim bitkilerin bilmediğim sıvılarına kadar bir çok şeyi şifa umarak yüzüme elime sürdüm. Fayda etmedi.
Bir süre sonra yıllardır görmediğim teyzem bir gün bize geldi. Kendisi belli ölçülerde namazında duasında bir insandır. Benim problemimi görünce "duyduğum bir yol var anlatayım isterseniz uygulayın" dedi. Belki bu forumda denk gelen birisi olur diye bu kısmı teyzemin ağzından birebir aktarayım:

"Önce gözcelik bir aktara gidecek bir avuç arpa alacak. Ama bunun için para vermesin. Durumu açıklayıp sahibinden arpayı helal etmesini istesin. Sonra 4 hafta boyunca, ilk 3 hafta çarşamba günleri, son hafta da cuma günü bu arpaların sivri uçlarını acıtmadan bu lekelerin üzerine sürün. Böyle hafifçe çizdirerek ama acıtmadan. Bu işlemi yaparken sürekli 3 İhlas 1 Fatih'a okuyun. Öncesinde de abdestinizi alın. Kullandığınız arpaları bir kenara ayırın. Her işlem sonrasında gözcelik bu kullanılmış arpaları kimsenin bilmediği, sizin bile bilmediğiniz bir yere gömsün. arpalar toprakta yok oldukça bu lekelerde yok olacaktır."

Biz teyzemin bu önerisine uyduk ve 1 ay boyunca her hafta uyguladık. Ve gerçekten de lekelerde azalma oldu. Biz aynı işleme iki ay daha devam ettik ve lekelerden eser kalmadı.

Bu hikayenin kaynağı da belli, benim:) Birisi çıkıpta " o arpaların içindeki bir madde iyileştirmiştir" de diyebilir. Önemli değil, o arpayı verip bir vesile ile benim kullanmamı sağlayan da yine yüce Allah(cc)'tır. Ve benim için bir mucizedir.
 

radikal

New member
Katılım
10 Şub 2007
Mesajlar
2,635
Tepkime puanı
1,763
Puanları
0
Yaş
50
Konum
Gönül aleminden
Şimdi bir kişi çıkıp da diyebilir ki ha besmele okumuşsun ha ey su seni kutsadım demişsin ne farkeder. Hatta bir başkası haddini aşıp hadi bir imamın duaları ile bir budistin kutsamasını kıyaslayalım, bakalım kimin okuduğu su daha güzel görünecek diyebilir. Bu sebeple eğer besmelenin güzelliğinden faydasından bahsedilecek ise "okunmuş suyun şekil değiştirmesi" çok kötü bir örnek olur. Çünkü bu örnek besmeleyi yüceltmiyor tam aksine bir budistin saçma dualarıyla aynı seviyeye indiriyor. Benim üzerinde durmaya çalıştığım kısım bu.

Sayın gozcelik;
Ben İslami duadan bahsettim ama. Harflerden bahsettim. İslami harflerden, bir budistin hindu dilinde yaptığı duanın içindeki harflerden değil. Hindu dili beşeri bir dildir. İslami olan dil, yani arapça; daha dünya yaratılmadan önce levh'i mahfuza yazılmış Kur'an'ın dilidir. İkisi aynı şey değildir. Bahsettiğiniz iddialaşma konusunda endişe duymanıza gerek yok. İslami dua edilen su inanın en güzel şeklini alacaktır.

Hatta bunu eğer imkanınız varsa kendiniz de yapabilirsiniz. Bir kavonoza su koyun ve ona her gün İslami dualar ile okuyup içine üfleyin. Bir başka kavonoza da su koyup, her gün içindeki suya hakaretvari sözler söyleyip üfleyin. Fiziksel değişimi bile en başta siz farkedeceksiniz. Eğer, bir de labaratuar da analiz yapma şansınız var ise, deneyinizin sonucunu burada paylaşmanızı da çok isterim.

Allah'ın ayetleri ile hindu dilinde yapılan duanın karşılaştırılması bile, vahimdir. Kim denerse denesin,söylediğimizin aksi yönünde bir netice alması da mümkün değildir.
 

Kalpteniman

New member
Katılım
18 Ara 2008
Mesajlar
589
Tepkime puanı
587
Puanları
0
Web sitesi
www.kalpteniman.com
Radikal kardeşim olayın başka boyutu da şu ki,
H.z Allah c.c kâinatın tek bir Allahıdır.
Rahmandır. inananın da inanmayanın da yaratıcısıdır.
O,na sığınan ister hindu, ister putperest, ister ataist, ne inançta olursa olsun dünya nimetlerini
esirgemiyor.
Hazırladığı dünya nimet tepsisini, çalışıp aradıkları zaman, azim edip çalıştıkları zaman, bütün
kullarına sunuyor.
Bakalım çevremize, bakalım dünyaya, böyle olmuyor mu?
Birçok Ayeti kerimelerinde, Biz dünyayı insanlara hizmetçi kıldık buyurmuyor mu?
buyuruyor.
Çalışan yorulan kendisine sığınan bütün kullarının dünyalıklarını ikram ediyor.
İçindeki nefsini riyazetlerle öldüren Ruhunu güçlendiren hinduların olağan üstü güce
kavuşmaları da bu yüzdendir, yaptıkları istidraçtır dünyalık bir nimettir.
Ahirete ise hiç bir faydası yoktur.
O kullar azim edip yorulmuş zahmet çekmiş H.z Allah celle celâlehü de o insanlara ikramda bulunmuştur.
Ahirette ise, Rahim sıfatı ile tecelli edecek inananlara sonsuz nimetlerinin kapısını açacak,
inanmayan insanları ise hesaba çekilecektir.
Olay bundan ibaret.
Bir edison düşünün azim edip çalışmış gece dememiş gündüz dememiş,
azim edip çalışmasından dolayı ona elektriği buldurmuş ona ışık nimetini buldurmuş şöhret yapmış.
Tarih kitapları onun imansız olduğunu yazıyor eğer böyleyse ahirette azap çekecektir.

Yakın zamanda birisi bana, yahu anlatıp duruyorsun fakat boş konuşuyorsun demişti.
Ben de neden deyince?
Baksana dünyaya müslümanlar sefalette, kâfirler rahatta,Eğer müslümanlık hakk din ise
neden böyle oluyor demişti de, ben de ona yukarıda yazdıklarımı anlatmıştım.
Daha açık bir ifadeyle;
H,z Allah c.c. Dünya nimetlerine de, ahiret nimetlerine de, yarattığı bütün
kullarını ortak etmiş azim edip çalımalarını da şart koşmuş dünya nimetini arayanlara dünya nimeti,
Ahiret nimetlerini arayanlara da ahiretin ölümsüz nimetlerini ikram ediyor.
Su meselesine gelince, Toprak, su, hava, ateş,unsurlarını derinden incelersek bilmediğimiz bir çok
şeyleri keşfederiz dört unsur da birbirine bağlantılı biri olmazsa diğerinin değeri kalmıyor.

Hava ise her şeyin yaşam kaynağı onsuz hayat olmuyor.
H.z Allah c.c Ayeti kerimesinde;
Ben Ademe kendi Ruhumdan üfledim buyuruyor. (Sad,72)
Üflenen hava h.z Adem aleyhisselâma üflenmişse Kâinata üflenmiştir.
O zaman üflenen hava h.z Allahın kudreti ilâhi nefesi oluyor zerreden kürreye hayat
kaynağı oluyor.
O zaman akla her hareket eden sözün nefesle hareket ettiğine göre, her harfin her sözün
iyi veya kötü manası olduğuna göre,harekete geçen söz de h.z Allahın nefesi ile hareket ettiğine göre,
Hedefe varan söz hayırlı söz ise isabet ettiği yere hayır getirir, oraya sakinlik güzellik verir,
Şiddet ve küfür içeren sözler ise isabet ettiği yeri tahrip eder.

Böyle olduğu için, hangi dinden olursa olsun herkes h.z Allahın ilâhi Rahmet nefesi ile yaşadığından
sakin ortamda oluşan her nefes sakinlik verir.
Her şiddet ve küfür içeren yerlerde hareket halindeki nefes ve sözler mana ve maddeyi bozuyor.
Şimdi h.z Allahın nefesiyle, O,nun sonsuz kudret ilâhi adı ile başlayarak okunan dua ile
üflenen nefesi ile harekete geçen suyun durumunu.
Rahmet ve kudret oraya dolmaz mı?
O suyu içen şifa bulmaz mı?
H.z Allah c.c. bizlere ikram ettiği ilâhi nefesini hayırlı sözlerle sarfetmemizi cümlemize
nasip etsin İnşAllah.
 
Üst Alt