Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Beş vakit namaz farzdır. Kutuplarda ise...

seyfullah putkýran

New member
Katılım
30 Eyl 2005
Mesajlar
5,807
Tepkime puanı
205
Puanları
0
Yaş
40
Konum
Ruhlar Aleminden
Web sitesi
www.tevhidyolu.net
Beş vakit namaz farzdır. Kutuplarda ise, bazen altı ay gece, altı ay da gündüz olur. Burada nasıl namaz kılınacak?

Bu soruyu soranların samimi olup olmadığını bilmiyoruz. Zîrâ, şimdiye kadar bu soru hep İslâmiyet'in âlem-şümûl bir din olduğunu inkâr eden mülhidler tarafından soruldu. Ve demek istendi ki: Siz İslâmiyet'i âlem-şümûl kabûl ediyorsunuz ama, altı ay gece ve altı ay gündüz olan bazı yerlerde namazıyla, orucuyla bunu yaşamak acaba mümkün olacak mıdır?

Hemen arz edeyim ki: Dünyada hiçbir sistem hatta, bu sistem sadece iktisâdî bir sistem dahi olsa, katiyyen, İslâm'ın ulaştığı âlem-şümûl hüviyete ulaşamaz. İşte günümüzdeki bin-ârıza sistemler ki, insan bunlara sistem demeye sıkılır. Hatta bunların içinde, daha sistemin nazariyecisi hayatta iken, bir kaç defa revizyona tâbi tutulanları da var... Meselâ, Marks'ın iktisâdî sistemi, Engels'le beraber birkaç defa gözden geçirilip düzeltilmiş olmasına rağmen, birbirini takip eden enternasyonellerde, yer yer yine ta'dilâta girilmiş, rötuşlar yapılmış ve her defasında ayrı bir kılığa sokulmuştur.

Bu husus, günümüzdeki her iktisadî sistemde böyle olduğu gibi, bütün zamanlarda ve çeşit çeşit sistemlerde de, sık sık göze çarpan tabiî kusur ve beşerîliğe ait bir ârızadır.

Şunu da hemen ilave edeyim ki, ben böyle mukayese ile işi ört-bas edip hafife almak niyetinde değilim. Ne var ki, hasımlarımızın meslek ve meşrebi diyalektik olduğundan bizim için de muvakkat bir tenezzül ve çocuk edâsına girmeye sebeb oluyor...

Sâniyen, acaba dünya nüfusunun kaçta kaçı bu türlü yerlerde yaşıyor ki, onların biraz da hususiyet arzeden durumlarıyla, öyle âlem-şümûl bir din tenkîde tâbi tutuluyor. Evet, o buzullar ve karanlıklar diyarında yaşayanlar insanlığın kaçta kaçıdır? Belki de milyonda biri bile değil. Öyle ise, küre-i arz'ın her tarafını ve bütün beşeri bir tarafa bırakarak, üç-beş gayr-i medeni ve zavallı kimselerin durumlarını mevzû kanunlara menat gibi gösterip tereddüt îmâl etmeye çalışmak, nasıl samimiyetle ve ilmîlikle te'lif edilecek ki! . .

Sâlisen, acaba kutuplarda müslüman var mıdır ki, müslümanlar'ın namaz meselesi dert ediliyor da, kutuplarda yaşayan insanların namaz kılacakları soruluyor. Eğer bir gün insanlık kutuplarda yerleşdikten sonra, bazı kimseler ibâdetü taatı sormaya gelirlerse o zaman böyle bir soru îrad etmenin de mânâsı olur. Yoksa şimdilik öyle bir soruyu sırf mâsum gönüllere şüphe atmak için uydurulmuş kabul edeceğiz. Materyalistlerle konuşurken, gönül istemediği hâlde dil, diyalektik yapıyor. Affola!

Şimdi de İslâm'ın bu hususda birşey deyip demediğini kısaca arzedelim. Şurası muhakkak ki hiç bir noktada açıklık bırakmayan İslâm bu mevzûu da ihmâl etmemiştir. Evet bu husus bir hâdise münasebetiyle, tâ ilk asırda vuzûha kavuşturulmuştur. İmam Buhârî'nin Sahih'i ile, Ahmet b. Hanbel'in Müsned'inde, Efendimizle Ashâbı arasında şöyle bir müzâkerenin cereyan ettiğini görüyoruz. Peygamberimiz: "Dinden dönüldüğü zaman, deccal çıkar" başka bir rivayette: "O, şarkdan zuhur eder ve kırk günde, yeri bir baştan bir başa dolaşır. O’nun bir günü sizin bir seneniz... Ve bir günü de vardır ki, bir ayınız; diğer bir günü bir haftanız; sâir günleri ise sizin günleriniz gibidir" buyurur. Sahâbi sorar: "- Miktarı bir sene olan o günde, bir günlük namaz yeter mi?" O cevap verir: "Hayır, takdir ve hesap edersiniz." yani, bütün bir gece ve gündüz olan ayları ve haftaları yirmidört saatlik günlere böler, ibadetinizi ona göre yaparsınız.

Mesele fukahanın eline geçince, herhangi bir yanlış anlamaya meydan vermeyecek şekilde, Şafiî'nin "El Umm" kitabından, mezhebindeki "Menhec"e kadar ve Hanefîlerin, kadîm kitaplarından "Tahtavi ' hâşiyesine kadar, üzerinde durulmuş ve işlene işlene herkesin bileceği bir mes'ele haline getirilmiştir.

Bu mevzû, vakitlerin namaza sebeb olması bahsinde ele alınır ve îzah edilir. Biz bu mevzûda sadece meselemizle alâkalı kısma temas edeceğiz.

Vakitler, namazların sebebleridir. Vakit bulamayınca, namaz da farz olmaz. Meselâ, bir yerde yatsının vakti tahakkuk etmiyorsa, yatsı namazı da farz olmaz. Ama bu, günün bir vaktinin bulunmadığı yerler içindir; yoksa deccal hadîsinde anlatıldığı gibi, senenin büyük bir kısmı gece veya gündüz olduğu yerlerde, o uzun gün veya geceyi, günlerimiz ve gecelerimiz ölçüsüne göre bölüp, hesap ve takdir etmekle vazifelerimizi yerine getiririz. Yani o mıntıkaya en yakın yerin imsakiyesini kullanarak, mevcut gece ve gündüzü, belli bölümlere ayırıp, geceleri, gecede yapılan ibadeti, gündüzleri de, gündüz yapılan ibadeti eda ederiz. Tıpkı yeme, içme, yatma ve kalkmada, tabiî ve fıtrî olarak bu parçalama işini yaptığımız gibi...

Evet aylarca güneşin batmadığı ve doğmadığı yerlerde, fıtrat kanunlarına karşı nasıl iki büklüm isek, oruç, namaz ve hac gibi ibadetlerde de, yaşadığımız hayata hemâhenk olarak, aynı âhengi muhafaza etme mecburiyetindeyiz.

Hâsılı, diyebiliriz ki, İslâm, bu hususu da katiyyen ihmâl etmemiş, kutuplara en yakın yerlerden, beş vaktin tahakkuk ettiği bir daireye ait evkât cetvelinin kullanılması prensibini getirmiştir.

Burada diğer bir meselenin de ele alınması uygun olacaktır. O da vaktin bulunmadığı yerde namazın da tahakkuk etmeyeceği hususudur. Evet, gerçi vakitler namazlara sebeb gösterilmiş ise de, namazın hakiki sebebi Allah'ın emridir. Binâenaleyh, vaktin tahakkuk etmediği yerlerde dahi başka bir vakit içinde o namazın kaza edilmesi ihtiyata muvafıktır.

İşin doğrusunu O bilir.
 

samanyolu

New member
Katılım
19 Mar 2007
Mesajlar
2,063
Tepkime puanı
2,696
Puanları
0
Yaş
49
Konum
istanbul
Bilindiği üzere bulunduğumuz ülkede, günün saatleri fazlaca farklılık arz etmez. Gece ve gündüzler her ne kadar bazı mevsimlerde uzayıp kısalırsa da normal uzunluk ve kısalıktan ileri geçmez. Ancak bu normal uzayıp kısalmalar kutuplara doğru yaklaşıldıkça çok farklı hale gelir. Kırk beşinci enlemden başlayarak kısalmaya başlayan geceler (90) ıncı enleme varınca iyice kısalır, bazı mevsimde tam altı ay uzunluğunda bir gün sürer, arkasından da kış mevsiminde yine altı ay uzunluğunda bir gece devam eder.
Bu altı ay kadar uzun süren günde tek günlük namaz mı kılınır? Yoksa bu uzun günün saatleri günlere taksim edilir, yirmi dört saatta bir gece gelip geçtiği tasavvur edilerek namazlar bu saata göre mi ayarlanır?

— Bu suale çeşitli cevaplar verilmiştir. Bu cevapların özetini kısaca arzedecek olursak şöyle ifade edebiliriz:

— Kutuplara doğru yaklaşıldıkça iyice uzayan gün ve gecelerde namaz vakitleri (takdir edilir). İşte bu (Takdir), mes'eleyi karışıklıktan çıkarır, sıhhate kavuşturur.

— Takdir, hadîsten geliyor. Peygamberimizin ifadesidir bu. Resûlüllah Aleyhisselam günleri iyice uzun olmayan yerden çıkacak olan Deccalı haber verirken, Deccalın bir günü sizin bir seneniz kadar uzun olacaktır. Sonraki günleri de beri geldikçe kısalacaktır, buyurduğunda sormuşlar:

— Ya Resûlâllah, bir günü bizim bir senemiz kadar uzun olacağını bildirdiğiniz o günde namazlar nasıl kılınacaktır?

Şöyle cevap vermiştir: — Takdir olunarak! Yani uzun günün saatleri takdir edilerek. Hesaplanarak. (Müslim, Kitabu’l-Fiten ve Eşrâtu’s-Sâat, 20)

— Nasıl takdir edilip, nasıl hesaplanacak?

— En yakın normal vakitli ülkenin takvimi ve saatıyla takdir olunup, hesap edilerek.

Demek ki, Resûlüllah'ın haber verdiği (takdir olunarak) kelimesi bize mes'eleyi hallettirmektedir. Böylece beş vakit namazını en yakın normal vakitli ülkenin saatına ayarlayarak kılan kimse huzura kavuşur, yanılmaktan kurtulmuş olur.

Burada cevabı gerekecek bir diğer sual de şudur:

— Bazı mevsimlerde gecenin başlamasıyla hemen arkasından şafak söker, yatsının vakti hiç olmaz. Böylesine kısa gecelerde namazlarımızı nasıl kılacağız?

Cevabı şöyledir:
— Öyle kısa gecelerin başlangıcında, önce akşam namazına durulur, kılınınca vakit bulunursa hemen yatsıya başlanır, bitirilince de hemen sabah namazına girişilir. Böylece kısa gecenin namazları arka arkaya eklenerek kılınır. Bundan sonrası yine takdir olunarak edâ edilir.

Kaldı ki, bugün Müslümanlar normal vakitli ülkelerde yaşamaktalar. Böyle normal olmayan yerlerde hiçbir İslâm memleketi yoktur. Olmayınca da böyle hayatî bir mes'elemiz mevcut değildir.

Bu mevzuda Prof. Hamidullah "İslâm'a Giriş" kitabında şöyle diyor:

— İslâm din-hukuk âlimleri umumiyetle (45) arz dâiresindeki saatlerin (vakitlerin) (90) derecede yâni kutuplarda muteber olduğunu açıklar. (45) derece ile (90) derece arasındaki bölgelerde güneşe değil, saate göre hareket edilir. Namaz için böyle olduğu gibi, oruç v.s. için de böyledir."

Bu mevzuu etraflıca inceleyen "kaynaklarıyla İslâm Hukuku"nda ise nihaî hüküm şöyle verilmektedir:

— Altı ay gece, altı ay gündüzün devam ettiği ülkelerde normal vakitleri (yâni gece ile gündüzü) bulunan en yakın -45 enlemdeki- ülkelerin saatleri uygulanarak namaz ve oruç ibadeti yerine getirilir."

Hac ibadeti ise zaten hiçbir ülkenin takdirine bağlı değildir. Suudî Arabistan'ın takvimi esastır. Onların ilân ettikleri günü Arafat'a çıkılır, Müzdelife'ye gidilir, Kâbe tavâfı yapılır. Bu mevzuda normal vakitli ülke ile normal olmayan vakitli ülke müsavidir. Hepsi de mukaddes bölgeye hizmet veren ülkenin takvimine tâbi olarak hac ibadetini ifa etmektedir.
 
Üst Alt