Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Berzah Alemi ve Kabir azabının çeşitleri

ibrahim571632

New member
Katılım
3 Tem 2007
Mesajlar
705
Tepkime puanı
756
Puanları
0
Konum
Mersin
Berzah Alemi ve Kabir azabının Çeşitleri

Berzah, başka bir tabirle kabir hayatı, hadisin ifadesiyle, "ya cennet bahçelerinden bir bahçe" veya "cehennem çukurlarından bir çukurdur."Ancak, burada azabın veya lezzetin muhatabı, cisimden mahrum kalan ruhtur. Kabir hayatından sonra, "mahşer"de, yeniden yaratılan bedenine döner, dünyada yaptıkları için o "büyük mahkeme"de hesap verir. Sonrası, ebedi cennet veya cehennemdir. Bu menzillerde lezzet de elem de hem cisimle hem de ruhla tadılır; dünyada olduğu gibi.

Kabirde Azap Şekilleri:
-a) Kabir sıkması
-b) Tokmakla vuruş
-c) Cehennemlik olan kişiye akşam-sabah Cehennemdeki yerinin gösterilmesi
-d) Yılan-çıyan ve haşerâtın kabirde ölüyü ısırması ve sokması
-e) Bazı kötü kimseleri toprağın kabul etmeyip insanlara ibret olsun diye dışarı atması
-f) Bunlardan ayrı olarak mü'minlerden herkesin günahına göre çekeceği çeşitli azaplar.Buna göre:
aa) Ağzı çengelle yırtılmak,
bb) Tepesi üstüne durup kafası taşla yarılmak,
cc) Tandır gibi bir yerde ateşle azap edilmek ve
dd) Kandan bir ırmak içinde, kıyıdaki bir adam tarafından taşlanmak da berzahta görülen azap şekillerindendir.

Şüphesiz kabirde herkesin azabı aynı olmayacaktır. Ve kimin ne şekilde azap çekeceğini de en iyi bilen Allah'tır. Ancak Peygamber efendimiz (S) den gelen haberlerde bildirilen azap şekillerini şöyle sıralamak mümkündür:

Hz. Aişe validemiz bir gün Rasul-i Ekrem (S) efendimize şöyle diyor: "Ey Allah'ın Rasûlü, sen bana Münker ve Nekir'in seslerini ve kabir sıkmasını anlattığın günden beri hiç bir şeyden tat alamaz oldum." Bunun üzerine Rasulullah (S): "Ey Aişe, Münker ve Nekir'in sesleri mü'mine, gözdeki sürme gibi gelir. Kabir sıkması da mü'mine, şefkatli bir ananın yavrusunun başını okşaması gibidir. Ama ya Aişe, şakilere (âsi olanlara) yazıklar olsun ki onlar kabirlerinde düz ve sert taş üzerine yumurtanın çarpıldığı gibi sıkıştırılacaklardır." Yani kabir kendilerini öyle sıkacaktır ki, sert bir taşa çarpılmış yumurta gibi parçalanacaklardır.

Hz. Enes, Rasulullah (S) ile birlikte Zeyneb'in cenazesinde bulunduğunu ve Rasulullah (S)i hüzünlü hüzünlü kabrin yanında oturur gördüğünü anlatır. Rasulullah (S) göğe bakmağa başlar, sonra yere bakar ve hüznü artar. Başını yerden kaldırdığı zaman, hüznünün gittiğini ve tebüssüm ettiğini gördüklerini söyleyen Enes, bunun sebebini sorduklarında Rasulullah (S), kabrin Zeynib'i sıkmasını düşünüp hüzünlendiğini ve bunu hafifletmesi için Allah'a yalvardığını ve duasının kabul edildiğini beyan ederler.

Sa'd b. Mu'âz'ın sâlih bir kimse olduğu halde neden kabirde o derece sıkıştırıldığını soran yakınlarına Peygamber efendimiz (S): "Bazen bevlden (küçük abdestten) temizlenmede kusur ederdi."demiştir ki, bu da kabir sıkmasının, bazı günahlardan dolayı azap için de vaki olduğunu gösterir.

Hz. Rasûlün getirdiği dini en iyi bilenlerden olan ve Peygamber efendimiz (S) e halifelik yapmış olan Hz. Ömer'in vasiyyetine kulak verelim. Hz. Ömer demiştir ki: "Kefenimi iktisatlı yapın. Çünkü eğer Allah katında benim bir mevkiim varsa O elbette onu daha hayırlısı ile değiştirecektir... Kabrimi de iktisatlı kazın. Zira eğer ben Allah katında hayırlı isem, o kabrimi genişletecektir. Değilsem de, siz ne kadar geniş kazarsanız kazın O, onu sıkıştıracaktır. Ta ki kaburga kemiklerim birbirine karışacaktır."

Peygamber efendimiz (S) den Enes b. Mâlik yoluyla rivayet edilen kabir suâli hakkındaki hadisin sonunda kâfir ve münafıklar cevap veremeyince enselerine tokmakla vurulacağı haber veriliyor. Rasulullah (S): "...Sonra onun (kâfir veya münafığın) ense köküne öyle bir vurulur ve o (o vuruşun acısıyla) öyle bir feryad eder ki, onun feryadını, insan ve cinler hariç, kendisine yakın olan her mahluk duyar." buyurarak bunu anlatmaktadır. Hadisin Ebû Sa'id el-Hudri'den gelen rivayetlerinde ayrıca onlar için kabirlerinden Cehennem'e bir kapı açılacağı zikredilmekte ve tokmakla vurulduğunda feryadını, insan ve cin haricinde bütün mahlukâtın işiteceği kaydedilmektedir. Bu vuruş, şüphesiz azap içindir ve azap çeşitlerinden biridir.

Abdullah b. Ömer'den rivayet edilen bir hadisinde Peygamber efendimiz (S): "Sizden biriniz vefat ettiğinde, sabah ve akşam ona kendi oturacağı makamı gösterilir. O kimse cennetliklerden ise, cennetliklerin makamlarından bir makam (yani kendisinin Cennet'te varacağı makam) gösterilir. Ve ona: Burası senin kıyamet gününde gönderileceğin makamdır (yerindir), denir." buyurmaktadır.

Abdullah b. Ömer'den rivayet edilen bu hadis yanında, kafirlere sabah-akşam kıyamet günündeki gidecekleri yer olan Cehennem azabının arz edildiğine, Fir'avn ve ailesi hakkında yukarıda geçen: "...Onlar sabah-akşam ateşe arzedilirler.” âyeti de delildir. Fir'avn ve ailesinin bu ateşe arz edilişlerini, onların ruhlarının, akşam sabah Cehennem (nâr) üzerinde uçan siyah kuşların ağızlarında olduğu şeklinde açıklayan rivayetlerde vardır.
İbn Ömer'den rivayet edilen hadis, Ahmed b. Hanbel'in Müsned'inde şu şekliyle yer olmaktadır: "Kabrinde âdemoğluna sabah-akşam Cennet veya Cehennem'deki yeri arz edilir. " Burada kişiye makamının arz edilişinin hem kabirde olacağı ve hem de mü'min, kâfir bütün insanlara olacağı açıkça zikredilmiştir ki, bu da varacağı yer Cehennem olanlar için azap çeşitlerinden biridir.

Tâhâ Suresi'ndeki: "...Muhakkak onun için dar bir geçim vardır." âyetinin kabir azabı hakkında indiğini haber vererek: "Allah'a yemin olsun ki, ona (kâfire) doksan dokuz tinnîn gönderilir (saldırtılır). Tinnîn nedir bilir misiniz? Her birinin dokuz başı olan doksan dokuz yılan. Kıyamet gününe kadar onun cismine üfürürler, sokarlar ve onu tırmalarlar. " buyurmuştur. Ebû Sa'id el-Hudrî de: "Buradaki dar geçimden kasıt, doksan dokuz Tinnin'in (ejderhanın) onu kabrinde sokmasıdır." demiştir.(26)

Ebû Sâ'id el-Hudrî'den rivayet edilen diğer bir hadis-i şerifinde de Rasulullah (S): "Kabrinde kâfire doksan dokuz tinnîn (ejderha) saldırtılır ve kıyamet gününe kadar onu ısırırlar ve sokarlar ki, eğer onlardan birisi yeryüzüne üfleyecek olsa, orada hiç bir yeşillik kalmazdı." buyurmaktadır.

Hz. Âişe validemizden de bu hususta: "Kâfire kabrinde kudurmuş akrepler saldırtılır ve onun etini başından ayaklarına kadar yerler. Sonra ona tekrar et giydirilir ve bu sefer de ayaklarından başlayarak başına kadar yerler ve böylece azap devam edip gider." dediği nakledilir. Buna göre kabirde haşere ve yılanların insanı yiyip sokması şeklinde de azap edilmektedir kâfirlere.

İmam Buhârî, Enes b. Mâlik'den naklen şöyle bir olay anlatır: "Neccaroğulları'ndan Hristiyan bir adam vardı. Müslüman olup Bakara ve Âl-i İrnrân surelerini okumuştu. Peygamber (As) a da vahiy yazardı. Bu adam irtidat ederek (İslâm'dan çıkarak) Hıristiyanlığa döndü ve: "Muhammed bir şey bilmez. Ancak benim kendisine yazdığım şeyleri bilir." demeğe başladı. Allah onu vefat ettirince, Hıristiyanlar gömdüler. Fakat sabah olunca gördüler ki gömüldüğü yer onu dışına atmıştı. Bunun üzerine Hıristiyanlar: "Bu, Muhammed ile ashabının işidir. Onların arasından çıkıp kaçtığı için bu din kardeşimizin ölüsünden kefenini soydular ve onu meydanda bıraktılar." diye iftira ettiler. Derin bir çukur kazarak onu oraya gömdüler. Fakat ertesi sabah, gömüldüğü yerin onu yine dışarı attığı görüldü. Hıristiyanlar yine: "Bu, Muhammed ile ashabının işidir. Onların arasından çıkıp kaçtığı için bu din kardeşimizin ölüsünden kefenini soydular ve onu dışında bıraktılar." dediler. Bir yerde yine bir çukur kazdılar. Güçleri yettiği kadar derinleştirdiler. Fakat sabah olunca o yerin de onu dışarı attığı görüldü. Bunun üzerine Hıristiyanlar, bu işin insanlar tarafından yapılmadığını anladılar ve onun ölüsünü açıkta bıraktılar.”
Bazı rivayetelerde sadece Neccaroğulları'ndan olduğu bildirileni Ve ismi belirtilmeyen bu adam öldüğünde Peygamber efendimiz: 'Yer onu kabul etmeyecektir. " buyurmuştur ve hakikaten de toprak kendisini kabul etmemiştir.
Bunun gibi daha başka münferit hadiseleri hepimiz duymuşuzdur. Peygamberimiz (S) devrinde böyle bir olay cereyan ettiğine göre, demek ki bazı kimselerin toprak tarafından kabul edilmeyişi ve dışarı atılması doğrudur. Allah Tealâ böylece, kabir ahvâlini inkâr edenlere, o âlemin gördüklerinden bambaşka bir âlem olduğunu ve kendi kafalarından olamaz dedikleri olayların orada olabileceğini tenbih etmiş oluyor.

Peygamber efendimiz (S) Miraca çıktıklarında orada bakırdan tırnaklarla yüzlerini ve göğüslerini tırmalayan insanlar gördüğünü ve Cebrail (As) dan bunların kim olduklarını sorduğunda bunların, gıybet eden kimseler olduğunu öğrendiğini haber vermiştir.Bu insanlar berzah âleminde bulunduklarına göre, demek ki gıybet ederek başkalarının etini yiyenler, berzahta bu şekilde azaplandırılmaktadırlar.

Ashaptan Semuretübnü Cündeb diyor ki; Rasulullah (S) namaz kılınca yüzünü bize döner ve: "Bu gece sizden kim rüya gördü?" diye sorardı. Eğer rüya gören varsa anlatırdı o da maşaallah derdi. Yine bir gün: "Sizden rüya gören var mı" diye sordu. Biz "Hayır" deyince kendisi: "Fakat ben bu gece gördüm ki, iki adam gelip benim elimden tuttu ve beni Arz-ı Mukaddes'e (mukaddes yere) götürdüler. Bir de baktım ki bir adam, elinde bir demir çengelle ayakta durmuş o çengeli bir defa ağzının, bir tarafından sokuyor, kafasına kadar varınca çıkarıp bir defa da diğer taraftan sokuyor. Bu sırada yüzünün öbür tarafının dağılmış olan etleri birleşiyor ve tekrar oraya çengeli takıyor (böylece devam ediyor). "Bu nedir?" dedim, "Gel." dediler ve gittik. Ta ki kafası üzerine yatan bir adam gördük. Başucunda da elinde bir avuç dolusu taş olan bir adam vardı ki, onlarla o adamın başını yarıyor, vurduğu zaman, alması için taş yuvarlanıp tekrar o adama geliyor. Taş dönünceye kadar adamın (yarılmış olan) başı bitişiyor ve eski haline dönüyor. Adam tekrar taşı vuruyor. "Bu nedir?" diye sordum. "Gel." dediler ve gittik. Ta ki üstü dar, altı geniş olan fırın gibi bir deliğe geldik. Altında ateş yanıyordu. Yaklaşınca neredeyse oradan çıkacak kadar yükseldiler. Ateş alçalınca tekrar oraya döndüler. O deliğin içinde çıplak kadın ve erkekler vardı. "Bunlar kimdir?" dedim. Yine "Gel." dediler ve gittik. Ta ki ortasında ayakta duran bir adamın bulunduğu, kandan bir nehre vardık. Bir adam da elinde taşlar olduğu halde nehrin kenarında duruyordu. Nehirdeki adam oradan çıkmağa yönelince, kıyıdaki adam bir taş atıyor onun ağzına ve o, eski yerine dönüyordu. Her çıkmak istediğinde böyle yapıyordu. "Bu nedir?" diye sordum. "Gel." dediler ve içinde büyük bir ağaç bulunan yemyeşil bir bahçeye varıncaya kadar yürüdük. O ağacın köklerinde ihtiyarlar ve çocukları vardı. Bir de baktım ki, ağacın yakınında bir adam önündeki ateşi yakıyor. (Yanımdaki iki arkadaşım) beni ağaca çıkardılar ve şimdiye kadar daha güzelini hiç görmediğim bir eve girdirdiler ki, o evde adamlar, ihtiyarlar, gençler, kadınlar ve çocuklar vardı. Sonra beni oradan çıkartıp ağaca yukarı yükselttiler. Daha güzel ve daha faziletli bir eve getirdiler ki, orada da ihtiyarlar ve gençler vardı. (Arkadaşlarıma) dedim ki:
-Beni bu gece dolaştırdınız. Gördüklerimden haber verin.
-Pekiyi, dediler ve devam ettiler: Gördüğün yanağına çengel takılan adam yalancıdır. Yalan söylerdi ve yalanına ufuklara yayılıncaya dek göz yumulur (müsamaha edilir) di. Ve işte ona kıyamet gününe kadar gördüğün şey (azap) yapılır. Gördüğün başı yarılan adam ise, Allah'ın kendisine Kur'an öğretip de gece uyuyan, gündüz de onunla amel etmeyendir. Ona da kıyamet gününe kadar o (azap) yapılır. O çukurda gördüklerin ise, zina edenlerdir. Nehirde gördüğün ise faiz yiyenlerdir. Ağacın kökünde gördüğün ihtiyar, İbrahim (As) di. Etrafındaki çocuklar da insanların çocukları. Ateş yakan, Cehennem bekçisi Mâlik idi. Girdiğin birinci ev, bütün mü'minlerin evi idi. Bu ev ise şehitlerin evidir. Ben Cebrail'im. Bu (arkadaşım) da Mikâil'dir. Başım kaldır, dediler.

Başımı kaldırınca, üstümde bulut gibi bir şey vardı. Dediler ki:

-O senin yerindir. Dedim ki:

-Beni bırakın yerime gireyim. Dediler ki :

-Senin daha tamamlamadığın ömrün var, onu tamamlayınca yerine gelirsin."
Hz. Peygamberin rüyası da sâdık (doğru) rüya ve vahiy hükmünde olduğu için burada Peygamberimiz (S) in anlattıkları, şüphesiz Allah'ın ona gösterdiği berzah âlemine ait işlerdendir.


Kabir azabı kısım kısımdır

a) Devamlı olan:Bu, kâfirlerin ve mü'minlerden bazı günahı çok olan günahkârların azabıdır. Ve kıyamet gününe kadar hiç kesilmeden devam edecektir.
b) Devamlı olmayan: Bu da günahkâr mü'minlerden bazı günahı az olanların azabıdır ki, bunlar suçları miktarı azap gördükten sonra, yahut bir dua veya sadaka... vs. ile ya da sırf Allah'ın dilemesiyle onlardan azap kaldırılır.
Peygamberimiz (S) hürmetine cuma günü ve gecesi ile Ramazan ayında -kâfirler de dahil olmak üzere- kabirdekilerden azap kaldırılır. Kâfirler hariç, diğerlerine bir daha azap edilmeyeceği söyleniyorsa da, Meşâriku'1-Envâr müellifi Hasan el-Idvî, İmam Suyûtî'ye dayanarak bu görüşün makbul bir görüş olmadığını, âsi ve günahkâr mü'minlere cuma günü kaldırıldıktan sonra bir daha azabın dönmeyeceği hususunda bir delil bulunmadığını belirtmektedir.
Kâfirlerin azaplarının kıyamet gününe dek süreceği hususunda âlimler müttefiktirler. Çünkü deliller bu yöndedir. Nitekim kabir suâli konusunda rivayet edilen hadislerden Ebû Hureyre'den nakledilen birinde münafık olanların azaplarının kıyamet gününe kadar devamlı olacağı açıkça zikredilmiştir.

Yasin Suresinin: "(Bir de ikinci defa) Sûr'a üfürülmüştür. Ne baksınlar, kabirlerinden Rabblerine doğru akın ediyorlar. "Eyvah, başımıza gelenlere!.. Kim kaldırdı bizi uyuduğumuz yerden? İşte bu, O Rahman'ın vadettiği (kıyamet)... Doğru imiş o gönderilen peygamberler." derler." âyetlerinin tefsirinde, Mukâtil b. Süleyman (v. 150/767) ve bazı müfessirler şöyle demişlerdir: "Kâfirler azap olunmaktayken, birinci Sûr'a üfürülüp kıyamet kopacak ve onlar ikinci sura üfürülünceye dek azap olunmayacaklarından azaplarını unutup kendilerini uykuda sanacaklar. Bu sebeple mahşerde toplanmak üzere diriltildikleri zaman: "Bizi uyuduğu muz yerden kim kaldırdı?" diyecekler." Yoksa kabirde hiç azapları yoktu da uykudaydılar, rahattılar manasına değil.
Bu açıklamaya göre iki sûr arasında kâfirlerden bile kabir azabı kaldırılacaktır. İmam Sübkî de aynı âyetle delil getirerek iki sûr arasında kâfirlerden -Peygamberi öldüren, peygamberin öldürdüğü yahut da peygamberle (Peygambere karşı) savaşırken öldürülenler müstesna- azabın kaldırılacağını söylemektedir. Fakat bu istisna ettiklerini neye dayanarak, yani hangi delile binaen istisna ettiğini belirtmemiştir.
Aynı âyet-i kerimeyi, kâfirler Cehennem azabını görünce, kabirde çektikleri azap hafif kalacağı için, onu uykuya benzetirler diye tefsir eden müfessirler de vardır.Cehennem azabı en şiddetli azap olduğuna göre, kabir azabı onun yanında daha hafiftir tabii.
Günahkâr mü'minlerden bazılarının azaplarının kıyamete dek sürceğine, yani kabirdeki azaplarının devamlı olacağına ise Semüretübnü Cündeb'den rivayet edilen -yukarıda tam metnini vermiş olduğumuz- rüya hadisinde açık delâlet vardır. Çünkü orada Rasulullah (S) e Cebrail tarafından, gördüğü kişilerin, kıyamet gününe kadar aynı azabı çekecekleri söylenmiştir. Bazı âsi mü'minlerin kabirde devamlı azap çekeceklerine bundan daha açık delil olmaz. Allah hepimizi muhafaza buyursun...

Not:Eser özetlendiğinden ötürü dipnotlar eklenmemiştir.Tereddüt hüsulunda ve talep edilmesi durumunda yazıya ilave edilebilir.

Kabir Hayatı – Prof. Dr. Süleyman Toprak
 
Moderatör tarafında düzenlendi:

samanyolu

New member
Katılım
19 Mar 2007
Mesajlar
2,063
Tepkime puanı
2,696
Puanları
0
Yaş
49
Konum
istanbul
Ölümden sonra berzah âleminin ikinci makamı olan kabir hayatı başlar. Kabirde ilk zamanlarda ruh cesetle birlikte bulunurlar, beraber azab ve mükâfat görürler. Daha sonra ruh cesetten ayrılır ve müstakil olur. Peygamberimiz (s.a.s.)'in ifadesine göre; "Kabir ya Cennet bahçelerinden bir bahçe, yahut Cehennem çukurlarından bir çukurdur. " (Tirmîzî, Kıyâme, 26). Ruhun cesetle birlikte kabirde azap ve mükâfat görmeşinin bir benzeri, hepimizin zaman zaman gördüğümüz acı veya tatlı rüyalardır ki kişi kendisini sonsuz nimetler veya azap içinde görür de bunlar ancak uyanmakla sona erer.

Kabir hayatı hakkında Peygamberimiz (s.a.s.) şöyle buyuruyor: "Ölüm meleği Mümin kulun ruhunu aldığı zaman melekler onu, göz açıp kapayacak kadar ölüm meleğinin elinde bırakmazlar. Onu alır, bu kefene koyarlar. Ondan, yeryüzünde bulunan mis kokusu gibi bir koku çıkar. Onu melekler arasından geçirirken: "Bu güzel ruh nedir?" derler. Dünyada iken söylenen en güzel ismini söyleyerek: "Falan oğlu falandır" derler. Dünya semasına ulaşıncaya kadar çıkarırlar. Nihâyet Cenâb-ı Allah: "Kulumu 'İlliyyine' yazınız. " buyurur. Bu, Cennet'in en yüksek derecesidir. "Ben onu yeryüzündeki cesedine iade edeceğim."
 

ibrahim571632

New member
Katılım
3 Tem 2007
Mesajlar
705
Tepkime puanı
756
Puanları
0
Konum
Mersin
Kıssadan hissemi aldım kannatindeyim samanyolu kardeşim.Allah Razı olsun.

*Kolaylaştırın,
*Güçleştirmeyin
*Müjdeleyin
*Nefret ettirmeyin

Ben galiba 3.sünü biraz ihmal ettim.Kusura bakmayın.Ama O vaktin dehşetini düşünmekten ürken bu kardeşinizi mazur görün.

Allaha Emanet Olun..
 
Üst Alt