Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Bela ve müsibete sabır

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,132
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
BELA VE MUSİBET ANINDA SABIR VE YARDIM
- “O ülke halkı, azabımızın gece vakti uyurken gelivermeyeceğinden eminler mi? Yahut o şehir halkı azabımızın kuşluk vakti, onlar oynaşırken gelivermeyeceğinden eminler mi?” (A’raf 97–98)
- İnsanoğlunun yaratılış gayesi yaratanına karşı kulluk görevlerini yerine getirmektir. Kulluk; Allah’ı bir olarak tanımak, O’nun emirleri doğrultusunda gücü yettiği oranda gayret göstermektir. Dünya’daki yaratılış gayesine uygun hareket eden insanlar veya toplumlar Allah tarafından korunmuşlardır.
- “Halkı iyi işler yaparken, zulümle şehirleri helak etmek senin Rabb’ına yaraşmaz.” (Hud 117)
- Üzerinde yaşadığımız dünya çeşitli tehditler altındadır. Bizler bunun farkında olsak da olmasak da. Dünya yaratılışından itibaren çeşitli değişikliklere uğramış olup değişmeye de devam edecektir. Bu değişimler kimi zaman can ve mal kaybına neden olmaktadır. Bu kayıp nedenlerine doğal afet diyoruz. Başta depremler olmak üzere seller, tsunamiler, karada ve denizde görülen hortumlar, fırtınalar, orman ve mesken yangınları, volkanik patlamalar, çığ düşmeleri, yaygın hastalıklar, büyük ölümlere ve yıkımlara neden olan savaşlar, kıtlıklar v.b gibi örnekleri çoğaltabiliriz.
- Hepsinin ortak yanı ansızın insanların ölümüne ve büyük maddî kayıplara neden olmalarıdır. Bütün bu olaylar bir sebep-sonuç ilişkisi içerisinde gerçekleşir. Nasıl ki yağmurun yağması bulutlar ve rüzgârlar sayesinde ise insanın hastalanması da bir sebebe dayanmaktadır. Modern ilim bunların bazılarını keşfederken bazılarını “doğanın gereği” diyerek geçiştirmektir. Önlemler konusunda da birçok görüşler ileri sürmelerine rağmen alınan tedbirler çok kere işe yaramamaktadır.
- Özellikle dünyanın bekçiliğine soyunan, insanları ve devletleri korkutan güçlere sahip ülkelerin dahi engelleyici önlemleri almada çaresiz kalmaları Allah’ın kudretini göstermektedir.
- Bu şu anlamda algılanmamalı; insan mademki ilahî kudret karşısında çaresiz, ilmi çalışmalara ne gerek var teslim olalım, başımıza gelene katlanalım.
- İslam da böyle bir anlayış yoktur. Başta da değindiğimiz gibi kul (insanoğlu) gücünün yettiği kadar dünyayı imar etmek, mamur hale getirmek için en güzel, en sağlam çalışmalarda bulunacak bütün bunları insanların mutluluğu ve ahiret dünyasını yani cennet hayatını kazanmak için yapacak.
- İnsanoğlu yaratılış gayesinin dışında hareket ettiği zaman kendi elleri ile bela ve musibetleri davet ediyor.
- “(Allah’ın buyruklarını umursamaz hâle gelen şu) insanların kendi elleriyle yapıp ettikleri sonucunda karada ve denizlerde çürüme ve bozulma başladı: Bu şekilde (Allah), belki (doğru yola) geri dönerler diye yaptıklarının bazı (kötü) sonuçlarını onlara tattıracaktır.” (Rum 41)
- Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuştur:
- “Dünyada rahat yoktur.”
- Müslümanlar olarak rahat edelim diye zevke ve sefa âlemlerine, heva ve heveslerimize kapılıp Allah’ın yasaklarını sakınmadan helalmiş gibi yapmaya başlarsak uyarı bakımından bölgesel afetler gelmektedir.
- “Onlar bizi öfkelendirince biz de onlardan intikam aldık ve hepsini suda boğduk. Onları daha sonra gelenler için bir selefi ve (kötü) örneği kıldık.” (Zuhruf 55- 56)
- Her olayda bir sebep- sonuç ilişkisi var demiştik ya, bu konuda şöyle bir hadis-i şerif vardır:
- “İbn-i Ömer(r.a) anlatıyor:
- Bir gün Rasulullah(s.a.v) yanımıza gelip şöyle buyurdular; Ey Muhacirler! Beş şey vardır. Onlarla imtihan olacağınız zaman (artık cemiyette hiçbir hayır kalmamıştır) onların siz hayatta iken zuhurundan Allah’a sığınırım. Bu beş şey şunlardır:
- 1- Zina: Bir millette zina ortaya çıkar ve aleni işlenecek bir hale gelirse mutlaka o millette taun hastalığı yaygınlaşır ve onlardan önce gelip geçmiş milletlerde görülmeyen hastalıklar yayılır.
- 2- Ölçü ve tartıda hile: Ölçü ve tartıyı eksik yapan her millet mutlaka kıtlık, geçim sıkıntısı ve sultanın(idareci) zulmüne uğrar.
- 3- Zekât vermemek: Hangi millet mallarının zekâtını vermezse mutlaka gökten yağmur kesilir. Hayvanlar da olmasaydı tek damla düşmezdi.
- 4- Ahdin bozulması:
- 5- Kitabullah ile hükmetmeyi terk: Hangi milletin imamları(önderleri) Kitabullah ile ameli terk ederek Allah’ın indirdiği hükümlerden işlerine geleni seçerlerse Allah onları kendi aralarında savaştırır.”
- Bütün bu ayetler ve hadis-i şerifler bizlere tefekkür etmeyi, tezekkür yapmayı ve dersler çıkarmamızı öğütlüyor.
- Yine Cenab-ı Hakk şöyle buyuruyor:
- “Yeryüzünde dolaşıp kendilerinden öncekilerin akıbetini görmezler mi? Onlar bunlardan kuvvetçe ve yeryüzündeki eserleriyle daha üstün idiler. Günahları sebebiyle Allah onları yakalayıverdi. Onları Allah’tan koruyacak (hiçbir şey) olmadı!” (Mü’min 21)
- Cenab-ı Hakk insanoğluna seyahat etmeyi, gezmeyi tavsiye ediyor. Niçin? O kavimlerin başlarına gelenleri görüp ibret almaları ve hayatlarını Allah’ın arzu ettiği şekilde yaşamaları, yanlış yapmamaları, dünya ve ahiretlerini kötü kılmamaları için.
- Akıllı insanlar iman ederler, tedbir alırlar, takdire boyun eğerek sabrederler. Neyin hayırlı neyin hayırsız olduğunu ancak Allah bilir.
- Görüyoruz ki ilahî uyarılar bizlerin iyiliği içindir. Günlük hayatımızdaki bir takım düzenlemeler nasıl bizler için gerekli ise dünya ve ahiret hayatımızı iyi ve mutlu kılmak için Allah’ın emir ve nehiylerine gücümüz oranında riayet etmek de o derece gereklidir.
- Dünyamızı daha yaşanılır bir hâle getirelim derken ellerimizle yıkıyoruz.
- “Başınıza gelen her musibet, elinizle yaptıklarınızdandır. O(Allah) birçoğunu affeder.” (Şura 30)
- “Kendi elleriyle yaptıklarına karşılık bir kötülük isabet ettiği zaman bir de bakarsın ki insan hemen nankörleşir.” (Şura 48)
- Ülkemizde ve dünyada yaşanılan deprem felaketlerinde görülmüştür ki insanlar fazla para kazanmak için malzemelerden çalarak diğer insanların canlarına kastetmişlerdir.
- Kasıtlı çıkarılan orman yangınları, denizlerimizi ve akarsularımızı kirleten zehirli atık sular, ozon tabakasına zarar veren gazların kullanımı, geri dönüşümü olmayan maddelerin tabiata terk edilmesi ve daha nice davranışlarımızla doğaya yani kendimize ve sağlığımıza zarar veriyoruz.
- O halde ne yapmalıyız ki Allah’ın azabından emin olalım. Ebu Musa(r.a) anlatıyor:
- Rasulullah(s.a.v) şöyle buyurdular:
- “Allah Teâlâ Hazretleri (şu ayetle) ümmetim için bana iki eman indirdi.
- 1- Sen aralarında olduğun müddetçe Allah onlara (umumi bir) azab vermeyecektir.
- 2- Onlar istiğfarda bulundukları müddetçe Allah onlara azap vermeyecektir.
- Ben aralarından ayrıldım mı (Allah’ın azabını önleyecek ikinci eman olan) istiğfarı kıyamete kadar aralarında bırakıyorum.”(Tirmizi)
- Allah Rasulü’nün de işaret ederek tavsiyede bulunduğu gibi bizlere emanet olarak bıraktığı ilahî mesaj Kuran’a ve Allah’ın insanlık için müjdeleyici, yol gösterici olarak gönderdiği Peygamberinin sünnetine uymak, tavsiyelerine önem vererek hayatımıza aktarmaya çalışmak mecburiyetindeyiz.
- Asla gaflete düşmeyelim. Sürekli birbirimize nasihat edelim ve ikazlarda bulunalım. Cemaat halinde hareket edelim. Muhammed ümmeti olduğumuzu unutmayalım. Kardeşlik hukukuna riayet edelim, birbirimizi sevelim, sayalım. Tüm insanlığın kurtuluşu için, dünyada İslam medeniyetinin yeniden inşâsı için gayretle, aşkla, şevkle çalışalım. Bize mi kaldı demeyelim. Nice azların çoklara galip getirildiğini unutmayalım. Bu uğurda, bu yolda başımıza gelecek her türlü bela ve musibet dediğimiz sıkıntılara sabredelim, göğüs gerelim. Duruşumuz İslamî, insanî olsun. O zaman bütün insanlık rahat edecektir. İslam’ın yaşandığı veya yaşanmaya çalışıldığı asırlarda dünyada afetler az olmuştur. Yapılan istatistikler bunu göstermektedir. Ne zaman zulüm, haksızlık hâkim olmuş o zaman nesiller bozulmuş, kan, gözyaşı dinmemiş, rızk darlığı, geçim sıkıntısı baş göstermiştir. Kısaca, insanca- müslümanca yaşamak istiyorsak hem maddî hem de manevî yükümlülüklerimizi yerine getirmek zorundayız.
- Çevremizdeki, ülkemizdeki ve dünyadaki afetlere duyarsız kalamayız. Gazete sütunlarından, televizyon ekranlarından takip ettiğimiz kadarıyla geçmişte olduğu gibi günümüzde de art niyetli insanlar, gruplar, devletler bizlerden daha hızlı davranıp, adeta bu olayları fırsat bilip misyonerlik faaliyetleri, fuhuş sektörleri, organ mafyaları kendini göstermekte, bütün bunları da “yardım kampanyası” adı altında yapmaktadırlar. Biz müslümanlar ise pasif kalmaktayız. Ama ecdadımız böyle yapmamış. Dünyanın en ücra köşelerindeki mazlumların imdadına koşmuşlardır.
- Günümüz müslümanları olarak insanların dil, din ve ülkelerine bakmadan yardımlarına koşmalı bunları adeta bir fırsat bilerek İslam’ı tebliğ etmeliyiz. Yaralarını sarmalıyız. Çünkü “insanların en hayırlısı, insanlara faydalı olandır.” demektedir Allah Rasulü.
- Müslümanlar bir binanın yapı taşları olduklarını unutmamalıdırlar.
- Ayrıca şunu da belirtmeden geçemeyeceğim. Yardım konusu oldu mu zenginlere göz dikmekteyiz. Bence yanlış bir anlayış. Allah her müslümana ayrı ayrı imkânlar vermiş. Bizler de bu imkânları, olmayanlara sunmak zorundayız. Zenginlerin yapmaları gereken görevler Kuran’da zikredilmiştir. Fakirlerin de kendilerine has yapmaları gereken katılımlar vardır. Neticede tüm müslümanlar afetler karşısında duyarlı olmak zorundayız. Bugün komşumuza yarın bize olabilir.
 
Üst Alt