Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Bediüzzaman'ı Haber Veren Velîler Oldu mu

seyfullah putkýran

New member
Katılım
30 Eyl 2005
Mesajlar
5,807
Tepkime puanı
205
Puanları
0
Yaş
40
Konum
Ruhlar Aleminden
Web sitesi
www.tevhidyolu.net
Bediüzzaman'ı Haber Veren Velîler Oldu mu?

Yüce Allah, başta peygamberler olmak üzere bâzı kullarına gayba dâir bir kısım haberler bildirmiştir. Onlar da Allah'ın bildirmesiyle bu gaybî haberleri vukuundan önce insanlara bildirmişler, zamanı geldiğinde o haberler aynen meydana çıkmıştır.

İşte dinsizlik cereyanın alabildiğine yaygınlaştığı (14) asırda gelecek zâtı da, ehemmiyetine binâen bâzı velî zâtlar Allah'ın bildirmesiyle önceden haber vermişlerdir. Burada buna bir kaç misal vermek istiyoruz.


Nakşî tarikatının önde gelen isimlerinden Beş-kazalızâde Osman Halidî Hazretleri (vefatı 1292 veya 1293-1896) Bediüzzaman'ı talebelerine haber vermiştir. Risâle-i Nur külliyatından Sikke-i Tasdik-i Gaybî isimli eserde Nur talebelerinden Hasan, Osman, Tahin, Abdullah ve Sabri ağabeylerin bildirdiğine göre, bu haber verme hadisesi şöyle olmuştur:

Bu zât "Sidre" isimli bir yerde riyazete çekilir tesbihatla meşgul olurmuş. Kırk gün için hazırlanan azığı iki günde yiyerek kalan günlerde hiçbir şey yemezmiş. Kırk gün tamamlanıp döndüğünde dudaklarının birbirine yapıştığı görülürmüş.

Osman Halidî Hazretleri, Bediüzzaman'ın doğduğu yıl hem çocuklanna, hem de yakınlarına demişki: "İmanı kurtaran bir müceddid çıkacak. O da bu yıl doğmuştur." Sonra da şu ilâveyi yapmış:

"Benim dört oğlumdan birisi o gelecek müceddidle görüşecek ve elini öpecektir."

Bunun üzerinden otuzbeş sene geçer. Rumi 1327, Milâdî 1911'de İsparta'nın Atabey kasabasında sünnet ve hıfz toplantılarından birinde Osman Halidî'nin evlatlarından sonuncusu olan Ahmed Efendiye, "Siz müceddid, müceddid diyorsunuz. Nerede ve kimdir?" diye sorulur. Ahmed Efendi, "Evet, şimdi o vardır ve 35 yaşındadır" cevabını verir.

Hasan, Osman, Tahirî, Abdullah ve Sabri ağabeyler devamla şöyle derler:

"Isparta'nın Yenice Mahallesinden ve kardeşlerimizden Nuri tarafından merhum mumailyh Ahmed Efendiden 'Pederiniz, "Benim evlâdımdan birisi o müceddidle mükâleme [konuşacak] ve musafahada olacaktır" demiş, nasıldır?' diye sorulmuş. Ahmed Efendi merhum cevaben, 'Evet, doğrudur. Ben onunla görüştüm' demiştir."(1)

Bediüzzaman da ismi geçen eserde, "Evliya-yı meşhûreden [meşhur evliyadan], kırk günde bir defa ekmek yiyip kırk gün yemeyen Osman-ı Halidî'nin sarih ihbarı [açıkça haber vermesi] ve evladlarına vasiyeti ile" diyerek, Osman Halidî Hazretlerinin bu keşfiyatına işaret etmiştir.(2)

Bediüzzaman'ın doğduğu gün, Denizli'de yaşayan Hasan Feyzi isimli bir evliya "Bugün Kürt diyarın'da bir evliya dünyaya geldi. Bu zât zamanımızın sahibi, asrımızın vekilidir" diye (3) talebelerine müjdelemişti.

Bu Hasan Feyziden sonra yerine sırası ile iki zât geçti. Seneler sonra Bediüzzaman'ı Denizli'de zulmen hapse mahkum ettiler. Bu zâtla aynı ismi taşıyan Muallim Hasan Feyzi (1895-1996), birinci Hasan Feyzi'ye imtisâlen Risâle-i Nurlara sahip çıktı. Sahip olduğu şeyhlik makamını da bir kenara bırakarak Bediüzzaman'a talebe oldu. Sonra da ona bedel zehirlenerek vefat etti.

Onun vefatı üzerine Muğla'nın Milas kasabasında büyük bir âlim olan Halil İbrahim Efendi, Bediüzzaman'a bir taziye mektubu yazdı. Bu zat mektubunda şöyle diyordu:

"Muhterem efendim, mesmuatıma nazaran [işittiğime göre] Denizli'de bundan 70-80 sene evvel büyük evliyadan Hasan Feyzi isminde bir zat bir gün talebelerine 'Bugün Kürt diyarın'da bir evliya dünyaya geldi' beşaretinde, bulunmakla zât-ı devletlerini işâret buyurmuş. Ba'dehu [sonraları]: Denizli'ye başka perdelerle teşrifinizin o zâtın ruhunu şad ve i'zaz için olduğunu telâkki etmiştim. Ve az zaman sonra aynı isimde mütevazi Hasan Feyzi Efendinin Risâle-i Nura hürmetle, birinci Hasan Feyzi'ye imtisâlen istikbal etmiş [karşılamış] ve nurlara taaşşukla [aşık olmakla] idhal-i envar olması, bu kanaatimi kat kat ziyâdeleştirdi." (4)

Bediüzzaman'ın babası Sofi Mirza, birgün Bitlis'in Hizan kazasına bağlı Geyda'dan geçerken Gavs-ri Hizan'ın dergahına gelmiş. Gavs, o sırada kendi has halifeleriyle hususî olarak sohbet ediyormuş. Bediüzzaman'ın babası Sofi Mirza Gavs ile mutlaka görüşmek istediğini söylemiş. Müridleri ve talebeleri, "Gavs şu anda kimseyi kabul etmez, hususi sohbettedir" demişlerse de, Sofi Mirza ısrar etmiş, "Eğer siz Gavs'a haber vermezseniz, ben kendim gidip kapıyı çalacağım" demiş. Müridleri, "Öyle ise git çal" demişler.

Bunun üzerine Sofi Mirza gitmiş, Şeyhin kapısını çalmış ve içeri girmiş. Gavs Hazretleri onu görür görmez ayağa kalkmış ve hürmetle karşılayıp kucaklamış, koluna girmiş ve getirip kendi yerine oturtmuş. Sofi Mirza onunla birşeyler konuşmuş. Gavs ise devamlı "beli! beli" diyerek onu tasdik etmiş. Nihâyet Sofi Mirza izin istemiş; çıkıp gitmiş.

Durumu merakla seyredenlerden ve Gavs'ın halifelerinden Molla Halid-i Erukî hayretim gidermek için Gavs Hazretlerine "Kurban, bu fakir adamda ne var ki, bu kadar iltifatlarda bulundunuz. Bize göre siz bu fakir Mirzo'ya fazla iltifat ettiniz, yahut bize böyle geldi" demiş.

Bunun üzerine gayet ciddileşen Gavs Hazretleri şu cevabı vermiş:

"Efendiler! Bu fakir Sofi'nin sulbünden öyle bir çocuk dünyaya gelecektir ki, yüz kutbiyet onun derecesine yetişemez." (5)

KAYNAK :menba
 

muhammet

New member
Katılım
22 Şub 2007
Mesajlar
830
Tepkime puanı
14
Puanları
0
Yaş
49
ALLAH razı olsun seyfullah kardeşim yüksek müsadenizle bir eklemede ben yapmak isterim İMÂM-I RABBÂNÎ AHMED-İ FÂRÛKÎ SERHENDÎ hz.74-75 ci mektuplardan üstat hz. bahsetmiştir.biliyorsunuz.imamı rabbani hz. üstat hz. önce yaşamıştır.kendiside müceddiddir.

74

Bu mektûb, Mirzâ Bedî’uz-zemâna “rahmetullahi aleyh” yazılmışdır. Fakîrleri sevmek ve onlara iyilik etmek ve islâmiyyete uymak lâzım olduğu bildirilmekdedir:

Şerefli mektûbunuz ve latîf yazılarınız geldi. Allahü teâlâya hamd olsun! Okuyunca, fakîrlere sevginiz ve bağlılığınız anlaşıldı. Çünki bu sevgi, se’âdetin sermâyesidir. Onlar, Allahü teâlânın celîsleridir, hep Onunla birlikdedirler. [Çünki, Buhârî ve Müslimdeki hadîs-i şerîfde, (Beni zikr ederken onunla berâberim) buyuruldu.] (Onlarla birlikde olanlar şakî olmaz) buyuruldu. [Bu hadîs-i şerîf, (Buhârî) ve (Müslim) sahîhinde yazılıdır. Onları bulamayıp, kitâblarını okuyanlar da şakî olmaz.] Resûlullahın “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem”, kâfirlere gâlib gelmesi ve işlerin kolaylaşması için, muhâcirlerin fakîrleri hurmetine düâ buyurduğu, [Taberânîde ve Ebû Nu’aym ve Hâfız-ı Münzirînin “rahmetullahi aleyhim ecma’în” (Tergîb) kitâbında] bildirilmekdedir. Peygamberimiz “aleyhissalâtü vesselâm” muhâcirlerin fakîrlerinin şânlarını bildirmek için, (Saçları karışmış çok kimse vardır ki, kapılardan kovulurlar. Allahü teâlâya yemîn etseler, yemîn etdikleri şeyi elbette yaratıp verir) buyurdu.

Ey mes’ûd insan! Kıymetli mektûbunuzda, (Dünyâ ve âhıretin sâhibi...) yazmışsınız. Bu söz, ancak Allahü teâlâ için söylenir. Elinden hiçbirşey gelmiyen bir köle, nasıl olur da, herhangi bir bakımdan sâhibi ile ortaklığı arayabilir? Sâhib olmak yolunu tutabilir? Hele âhıretde. İster hakîkat olarak, isterse mecâz olarak düşünülsün, mâlik ve sâhib yalnız Allahü teâlâdır. Hak teâlâ, kıyâmet günü, (Bugün, mülk kim içindir?) buyurur. Cevâb olarak yine kendisi, (Kahhâr, Gâlib olan bir Allah içindir) buyurur. O gün kullar için, korkudan sığınmakdan başka birşey yokdur. Pişmânlıkdan, şaşkınlıkdan başka birşey yapamazlar. Allahü teâlâ, o günün şiddetini, kulların sıkıntısının çokluğunu bildirmek için, Hac sûresinin birinci [1] âyetinde meâlen, (O günün zelzelesi çok büyük şeydir. O gün kadınlar memedeki çocuklarını unuturlar. Hâmile hâtûnlar çocuklarını düşürürler. İnsanlar serhoş olmuşlar sanılır. Onlar serhoş değildir. Fekat, Allahü teâlânın azâbı çok şiddetlidir) buyuruldu. Fârisî iki beyt tercemesi:

Sorulur o gün işlerden, sözlerden,
Kalbi titrer Nebîlerin korkudan._

Enbiyânın şaşırdığı bir yerde,
Günâhlara özr bulmak nerede?

Nasîhatların başı şudur ki, islâmiyyetin sâhibine “aleyhissalâtü vesselâmü vettehıyye” uymak lâzımdır. Resûlullaha uymıyanlar, âhıretde azâbdan kurtulamaz. Bundan sonra, dünyânın süslerine düşkün olmamak, varlığına ve yokluğuna aldırış etmemek lâzımdır. Çünki, Allahü teâlâ dünyâyı sevmez, ona kıymet vermez. Bunun için, kulun dünyâlığı olmakdansa, olmaması dahâ iyidir. Dünyânın kimseye fâide vermediğini ve elden çabuk çıkdığını herkes bilmekde, hattâ görmekdedir. Dünyânın malına, mevkı’ine düşkün olanların, bunlara kavuşmak için uğraşıp da, ânsızın hepsini bırakıp gidenlerin hâlini görerek ibret alınız! Allahü teâlâ, bizi ve sizi, Peygamberlerin en üstününe “aleyhi ve alâ âlihissalâtü vesselâm” uymakla şereflendirsin! Âmîn.
75

Bu mektûb, yine Mirzâ Bedî’uz-zemâna “rahmetullahi aleyh” yazılmışdır. Mahlûkların en üstününe uymağı, önce i’tikâdı düzeltmeği, sonra fıkh bilgilerini öğrenmeği bildirmekdedir:

Allahü teâlâ, size selâmet ve âfiyet versin! Dünyâ ve âhıret se’âdetlerine kavuşmak için, dünyâ ve âhıretin efendisine “aleyhi ve alâ âlihissalevâtü vetteslîmâtü etemmühâ ve ekmelühâ” uymak lâzımdır. Ona uymak için, Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdiklerine uygun olarak, önce i’tikâdı düzeltmek lâzımdır. Bundan sonra, o büyüklerin Kur’ân-ı kerîmden ve hadîs-i şerîflerden anlayıp bildirdikleri halâl, harâm, farz, vâcib, sünnet, mendûb, mubâh ve müştebeh [şübheli] bilgilerini öğrenmek ve bütün işlerini bunlara uygun olarak yapmak lâzımdır. Bu iki i’tikâd ve amel kanadları elde edildikden sonra, eğer ezelde mes’ûd olmuş ise, mukaddes âleme uçmak nasîb olur. Bu iki kanat olmadan yükselmek olamaz. Bu alçak dünyâ, arkasından koşmağa değmez. Bunun, malının, mevkı’inin değeri yokdur ki özenilsin. Değerli, kıymetli şeyleri aramalıdır. Allahü teâlâ, herşeyi bir sebeble yaratdığı, gönderdiği için, kendisine kavuşduran sebebi, o vesîleyi Ondan istemelidir. Fârisî mısra’ tercemesi:

İş budur, bundan başkası hiçdir.

Bu fakîrlere “rahmetullahi aleyhim ecma’în” yakınlık göstererek yardım istiyorsunuz. Size müjdeler olsun! Sağlam olarak ve kazanarak geri dönersiniz. Fekat, bir şartı gözetmek lâzımdır. O da, kalbi yalnız bir yere bağlamakdır. Kalbi birkaç yere bağlamak, insanı harâb eder. (Bir yerde olan, her yere kavuşur. Heryere dağılan hiçbir yer bulamaz) sözü meşhûrdur. Allahü teâlâ, Muhammed aleyhisselâmın nûrlu caddesinde bulundursun. Doğru yolda olanlara ve Muhammed aleyhisselâmın izinde bulunanlara selâm olsun!
 

seyfullah putkýran

New member
Katılım
30 Eyl 2005
Mesajlar
5,807
Tepkime puanı
205
Puanları
0
Yaş
40
Konum
Ruhlar Aleminden
Web sitesi
www.tevhidyolu.net
ALLAH razı olsun seyfullah kardeşim yüksek müsadenizle bir eklemede ben yapmak isterim İMÂM-I RABBÂNÎ AHMED-İ FÂRÛKÎ SERHENDÎ hz.74-75 ci mektuplardan üstat hz. bahsetmiştir.biliyorsunuz.imamı rabbani hz. üstat hz. önce yaşamıştır.kendiside müceddiddir.

evet imamı rabbani k.s. mirza bedüzzamana diye iki mektup yazmıştır üstada , ozamandan allah razı olsun bizimle paylaştığınız için..
 

radikal

New member
Katılım
10 Şub 2007
Mesajlar
2,635
Tepkime puanı
1,763
Puanları
0
Yaş
50
Konum
Gönül aleminden
Allah (cc) razı olsun bu verdiğiniz bilgilerden. Emeğiniz hoş ve güzel. O'nu (k.s.) anlatmaya zaten kelimeler yetmez, nasıl yetsinki, kelimeler dahi acizliğinin farkında bu konuda. Gönüldeki göz ile O'nu (k.s.) okumaya çalışmak sanırım en mantıklı olan yol olacak. Allah (cc) şefaatine nail eylesin bizleri inşaallah.
 

Þeyh Bedevi

New member
Katılım
10 Nis 2007
Mesajlar
35
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
Allah razı olsun Üstad'a Saygımız sonsuz...Allah (c.c) Şefaatlerine layık eylesin
 

semair

New member
Katılım
15 Nis 2007
Mesajlar
3
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
121
rahman razı olsun inşllh senden kardşm ...

Nasîhatların başı şudur ki, islâmiyyetin sâhibine “aleyhissalâtü vesselâmü vettehıyye” uymak lâzımdır. Resûlullaha uymıyanlar, âhıretde azâbdan kurtulamaz.
İş budur, bundan başkası hiçdir.
 
Üst Alt