Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Bazı Hurâfeci Tahrif Akımları

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

beled

New member
Katılım
5 Ara 2007
Mesajlar
3
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
105
Hurâfeci Tahrif Akımlarından Hurûfîlik, Ebcedcilik, Cifircilik: İnsanlık tarihinde tevhid akîdesini bulandıran bir yığın hurâfe çeşidi olagelmiştir. Bunlar bazen ağaç, ırmak, inek, yıldız, güneş, ateş, yer, gök gibi müşahhas/somut varlıklar olabildiği gibi, bazen de peri, gulyabânî, dev, hortlak vs. gibi mücerret/soyut tasavvurlar da olabilmektedir. İnsanın, olmayan bir şeyi vehmetmesiyle, eşyada olmayan bir gücü onda varmış gibi hissetmesi arasında temelde bir fark yoktur. Bunların tümü birer “tahrif”tir, imanın tahrifi...


Somut birer varlık olan eşyada güç vehmetmekten daha beter bir hurâfe olan soyut birer sembol olan harf ve rakamlarda birtakım sırlar ve manalar vehmetmek, insanoğlunun en eski hurâfelerinden biridir. Bu hurâfeler, kendisine inanan insanlarda gösterdiği etki sayesinde yaygınlaşmakta, bâtıl da olsa, insanın duyuları üzerindeki baskısı sonucunda gerçekleşen birtakım fizikî tezâhürler, “evhamlı” insanların hurâfelere inanmasına delil olmaktadır.


Din, her şeye gücü yeten bir varlığa (Allah); sihir ise, tabiattaki somut ya da soyut bir güce yönelmektir. Dinin bir cemaati, sihrin ise sadece müşterisi vardır. Dinde günah ve haram anlayışı varken, sihirde yoktur. Dinde açıklık ve anlaşılırlık, sihirde ise kapalılık ve gizem esastır. Dinde erdem, itaat ve bağlanma; sihirde ise menfaat vardır. Sihir, ilâhî otorite ve ahlâkî kuralların dışındadır. İddiası, tanrı(lar)ı zorlayarak bir şey yaptırmaktır. Sihirbaz, menfaati için her kutsalı kullanmakta bir beis görmez.


Hurûfîlik, tarihin en eski hurâfe yöntemlerinden biridir. Harfler ve rakamlarla insanların duyguları üzerinde baskı kurma, onları, tabiat üstü varlıkları harekete geçiren birer parola olarak kullanma işinin bir parçası olan rakam değerli harf sistemini (ebced, cifir), yahûdileşen İsrâiloğulları sistematik bir biçimde kullanmışlardır.


Sihirbazlık ve yıldız falcılığı Tevrat’ta yasaklanmasına rağmen (bkz. Levililer, 19/26, 31; 20/27; Çıkış, 22/18; İşaya, 47/ 8-14) yahûdiler bu işi yapagelmişlerdir. Hatta Kabala adı verilen ve ebced hesabına çok benzeyen bir rakamsal sihir sistemi yahûdilere atfedilir. Kur’ân-ı Kerim, Hz. Süleyman’ın “peygamber” değil de; büyücü olduğunu iddia eden yahûdileri reddederek sihrin ilk defa nasıl ortaya çıktığını Bakara sûresi, 102. âyette bildirir.


Yahûdiler, eski alışkanlıkları gereği hep gizemli şeylerin ardına düşüyorlar, tabiatta insanla uyum içerisinde yaşayan şeffaf güçleri, hasımlarının aleyhine kullanmanın yollarını arıyorlardı. Ayrıca “Ebû Câd hesabı” diye bilinip Türkçeye “ebced hesabı” olarak geçen rakam değerli harf sistemiyle, gelecekte vuku bulacak birtakım olayları bileceklerini iddia ediyorlardı.


İslâm âlimleri, ebced sistemine hurâfe olarak bakarlar. İbn Hacer bu sistemle varılan sonuçların bâtıl olduğunu, ona itimat etmenin câiz olmadığını söyler. İbn Abbas (r.a.)’ın da ebced hesabından insanları sakındırdığı ve onu sihrin bir çeşidi sayarak “bu hesabın şeriatta yeri yoktur” dediği aktarılır (Süyûti, el-İtkan, 3/26).


Cifr, ebced, cümmel vs. gibi adlar verilen rakam değerli harf sistemiyle olayların zamanını, yerini, durumunu, sırrını keşfetmek için yapılan bu hurâfecilik işlemine “hurûfîlik” adını verebiliriz. Tarihte bu adla ünlenmiş bir ekol de bulunmaktadır. İran’lı Fazlullah Hurûfî (ö. 1394) adlı bir şeyhin kurduğu bu tarikatta, görülmeyen güçleri harekete geçirmek ve tabiat üstü kuvvetleri kullanmak için birtakım harf, rakam ve şekillere özel anlamlar yüklenir
 

beled

New member
Katılım
5 Ara 2007
Mesajlar
3
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
105
On Dokuzculuk; Hem Çağdaş, Hem Hurâfe: Hurûfîliğin çağdaş bir tezâhürü de 19’culuk akımıdır. Amerika’da yaşamış Türk asıllı bir Mısır vatandaşı olan biyokimya doktoru Reşat Halife’nin bilgisayar analizlerine dayanarak icad ettiği “on dokuz mûcizesi”, piyasaya ilk sürüldüğünde hayli taraftar buldu kendisine. Reşat Halife iddiasını, “on dokuz” sayısının Kur’an’ın kodu olduğu tezi üzerine kurmuştu. Tarihte çıkan her fırka gibi o da delillerini Kur’an’dan getirmeye çalışıyordu. Ama, on dokuz sayısının mûcizeliğinin ispatı yapılırken, Kur’an’da bu rakamla uyuşmayan bazı sayımlar elde edilince, Kur’an’ın bazı âyetleri (meselâ Tevbe sûresinin son iki âyeti) inkâr edilmeye, bu âyetlerin –hâşâ- Kur’an’a sonradan ilâve edildiği gibi çok âdice bir iftiraya varılıyordu. Hurâfenin mantığı, her yer ve her çağda aynı. Uydurulan hurâfeye uymadı diye, hurâfeden vazgeçilmek yerine âyetten vazgeçiliyordu. Buna “Kur’an’a iman etmek” değil; “19’a iman etmek” derler. Halbuki sadece bu iki âyetteki kelimeler değil; nice örnekte görüldüğü şekilde bazı kelimeler yanlış sayılıyor, veya uydurma te’villerle zorlanarak sayı tutmuş gösteriliyordu.


En sonunda bu iddiaları ortaya atan Reşat Halife, ağzından baklayı çıkardı. O, beklenen “peygamberliğini” ilân ediyordu. “Reşat Halife / Allah”n Rasûlü” imzasını attığı “Allah’ın Dünyaya Bildirisi” başlıklı bir metin ile peygamberliğini dünyaya duyurur ve herkesi kendisine inanmaya dâvet eder. Bu sapık mütenebbî ve bağlıları, bununla da yetinmeyip bazı âyetleri tahrif etmekten geri durmazlar. Kur’an’ın Allah’tan başka kimsenin bilemeyeceğini ısrarla söylediği kıyametin kopma tarihini, yahûdilerin yaptığı gibi, hurûf-ı mukattaa’nın cifr hesabındaki toplam rakamsal karşılığı olarak ilân ederler.


19’cular, çok ilginç bir şeyi daha yaparlar. Tıpkı, Kadıyânîler’in İngilizlerin Hindistan’daki varlığını; Bahâîlerin, yine İngiliz ve Rusların İran’daki sömürüsünü meşrûlaştırdığı gibi, bunlar da Türkiye’de ateizmin taşeronluğunu yapan Kemalizm’in varlığını meşrûlaştırmaya çalışırlar. Bu sapık dine göre, Kur’ân-ı Kerim’e -hâşâ- Muhammed”in yâveleri diyecek kadar Kur’an’a düşman olan Mustafa Kemal, Kur’an’ın kodu olan kutsal 19 rakamıyla geleceği haber verilen “mûcizevî” bir müceddiddir. “Şeytanî bir hilâfete son veren Mustafa Kemal Atatürk’ün hayatını kuşatmış bulunan 19 sistemi Fussılet, 53 âyetinde belirtilen işaretlerden biridir” diyerek (Edip Yüksel, Müslüman Din Adamlarına 19 Soru, Ozan Y. s. 70) yer yer sahtekârlık derecesine varan bir çarpıklıkla Atatürk”ün hayatındaki 19 rakamıyla ilişkiyi ortaya atarlar. (9)


Değil hadisleri, tüm sünneti “şeytanî öğreti” adı altında acımasızca süpürüp, ezanda Peygamber Efendimiz’in adının anılmasını “putperestlik” olarak niteleyebilecek kadar modernist ve “Kur’an’cı”, bilgisayara dayalı bir öğreti geliştirecek kadar yenilikçi ve devrimci geçinen 19’cular da pekâlâ tarihin en mistik hurâfe ve hezeyanlarından hiç de aşağı kalmayan bir hurâfenin ve tahrif akımının mimarı olabilmektedirler. Bu durum, bir kez daha göstermiştir ki, hurâfecilik ve tahrif, hiçbir zümreye has değildir; bu bir yahûdileşme mantığıdır. Bu mantığa saplanan insan, kimi zaman sünnet, kimi zaman gelenek, kimi zaman da çağdaşlık adına âyetleri tahrif, dini tahrip edebilmektedir.
 

beled

New member
Katılım
5 Ara 2007
Mesajlar
3
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
105
İskender el-Ekber Tâifesi:

Kendisini önce mehdî, sonra Resul ilân edip “Risâlet Nurları” isimli bir de -hâşâ- Allah tarafından kitap indirildiğini iddia eden mistik Mihr’cilerin tahrifi de rasyonalist 19’cuların tahrifiyle özde aynıdır.

İşte Kur’an’dan sonra dünyaya indirilen “Risâlet Nurları”ndan âyetler(!):

“Onlara aralarındaki anlaşmazlıkları halletmelerini söyle. Hepsi ile ayrı ayrı toplantı tertip et. Sonra Demirel, Erbakan, Türkeş ve Feyzioğlu kullarımızla toplan.” (Anlaşmazlık sûresi, s. 1)
“Bugün öğleden sonra Sanayi Bakanlığına git. Soner’in sağ tarafında sana yardımcı kıldıklarımızdan birini göreceksin. Ona bu satırları göster sana biat edecek.” (Mehdi suresi, s. 13)
“Beni defalarca gördün. Vaktiyle dayı beyin düştüğü hataya düşme. Beni defalarca gördün. Cibril’i, Muhammed kulumuzu, kendini de gördün.” (Allah Teâlâ, suresi, s. 15-16)
“Gördün ki sen uçtuğun zaman kimse senin uçtuğunun farkına varmıyor.” (s. 26) “Ey İskende el-Ekber hazretleri kulumuz. Evet, sen hakiki bir hazretsin. Bozoklu Han bir veli idi ve senin ceddindir, seyyiddir. Sen de seyyidsin, 12. imamsın, son imamsın.” (Tayyı Mekân suresi, s. 44) “Evet, şeytan senin voltajına dayanamaz. Dalga uzunluğu konusunu sana tekrar yazdıracağız.”

(s. 62)
Sayfa 12) «Seni alemlere yerlere ve göklere hakim tayin eyledik.»
(Sayfa 33) «Şimdi biz seni kâinata hakim tayin eyledik.»
(Sayfa 52) «Seni kâinatın hakimi olarak takdis ederiz.»

(Sayfa 54) «Seni kâinatın hakimi tayin ettik.»

Sayfa 37) «Hay olanların içinde en sevgili, en çok ilim ve marifet ihsan ettiğimiz kulumuzsun.»
(Sayfa 39) «Gelmiş - geçmiş bütün evliyanın ilmini aşacaksın»

(Sayfa 46) «Sen evliyanın başında gelmektesin.»

(Sayfa 48 ) «Bu güne kadar yetki verdiğimiz nasın toplam yetkilerine sahipsin.»

(Sayfa 51) «Sana bu güne kadar nasa verdiğimiz ilimlerin bütününü ihsan ettik.»

(Sayfa 60) «Nasa şimdiye kadar ihsan ettiğimiz şeylerin tamamını sana ihsan edeceğimize söz verdik.

(Sayfa 19) «Teheccüd sünnetleri bizim lüzûm gördüğümüz zaman kaldırmamızla kılınacaktır. Lüzûm görseydik seni her gece kaldırırdık.»
(Sayfa 35) «Akşam seni neden kaldırmadığımızı sorarsın, Bil ki biz kadir gecesi veya Mi'râç kandili gecesi özellikle affa ait bir şeyler yapmış olanları (onların) affını sağlamak için kaldırırız» Yine Ayrıca:

(Sayfa 35)'de «Seni kaldırıp kaldırmamak bizim bileceğimiz bir iştir.»

Sayfa 47) «Senin sabah namazına bu kitapta şimdi söyleyeceklerimizi yazman için bir işaret olsun diye kaldırmadık.
Allah'u Teâlâ'nın en büyük işareti, ikazı sabah namazına kalkmamakmış öyle mi? Ya diğer namazları da kılmazsa en büyük işaretler ilimler, o zaman mı başlayacak? Sabah namazına kalkmadığın hakkında bir yazı yaz, açıkla. Bizi ikna et. Acaba o işaretler ne işaretidir?



(Sayfa 48 ) «Senin için mahzun olmak yoktur.»

Sayfa 61'de «Bazı sabahlar namaza neden kaldırmadığımızı soruyorsun…Bize şükrünü ödemek için kendini helâk etmene izin vermeyiz.Biz keyfe mâ yeşâ'yız»

Allah'u Teâlâ'nın sümme haşa başka yapacağı bir şey yokta kullara emir, nehiy tebliğ de yok “bir tek sabah namazına kalkma, ibadetin fazlası günâhkârlar için, Mehdi'sin, şöyle uçtun, böyle kaçtın mı diyor? Bu dereceleri sabah namazına kalkmamakla, ibadetlerin fazlasını yapmamakla mı kazandın? Peygamberlerin, evliyaların, halktan üstün vasıfları saymakla bitmez. Senin de bir çok üstün vasıfların var. Bu üstün vasıfların içinden ne sen çıkabiliyorsun ne biz, ne de bizden sonraki gelecekler. Bu vasıfların içine düşen imkânı yok, çıkamaz.

Allah'u Teâlâ'ya karşı sabah namazına kalkıp kılanlar mı, yoksa kılmayanlar mı kendi kendini helâk ediyor? Helâklık Allah'u Teâlâ'nın emrini tutmakta mı yoksa tutmamakta mı? Ya Allah'u Teâlâ'nın emrini tutacaksın, ya da şeytanın emrini tutacaksın.


Bunlar gibi, baştan sona abuk-sabuk cümleler ve hezeyanlarla dolu olan bu kitapçık, bir gerçeği açık seçik ortaya koymuştur: İnsanlar eğer sâdık peygamberlerine tâbi olmazlarsa, onları arkalarına takacak sahte peygamberler çıkmaya devam edecektir. Eğer içinde şüphe bulunmayan Allah’ın vahyi Kur’an’a sarılmazlarsa, bu ümmetin içinden çıkan ya da çıkacak olan muharriflerin/tahrif edicilerin elleriyle yazıp ‘bu Allah’tandır’ diyerek piyasaya sürdürleri şeytanî vahiylerin tuzağına düşeceklerdir.



NADİRİLER



Mehdi Resul
 

Mücahid

New member
Katılım
17 Mar 2007
Mesajlar
2,553
Tepkime puanı
223
Puanları
0
Yaş
57
Konum
Tr
Polemik sebebi olmaması için konu kapatılmıştır.Dua ile
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Üst Alt