Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Bazı düşüncelerim...

nick

New member
Katılım
22 Nis 2010
Mesajlar
1
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
28
Merhabalar, foruma yeni üye oldum.

Kendimi kısaca tanıtayım, 16 yaşındayım, öğrenciyim. Söyleyecek başka birşey bulamadım.

Bazı konularda, çeşitli kanılara vardım, izin verirseniz paylaşmak niyetindeyim. Yazacaklarım saf düşüncelerimdir, sadece yanlışlarımı görme amaçlı yazıyorum, bu sebeple, gelecek eleştirilerin yapıcı olmasını temenni ediyorum.

Daha akılda kalır, ve daha anlaşılır olması bakımından, madde madde yazacağım, hepsini okursanız sevinirim. Cevap vermek isteyen olursa, (örneğin bir maddede eksiklik yahut yanlışlık gördü) önce madde numarasını, daha sonra yanına örneğin "Madde 2 - yanlış" şeklinde açıklama getirip, kendi fikrini paylaşabilir. Böylece felsefe dolu yazılar okunabilirliğini korur.

----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

1. Tek bir yaratan var. Başka türlüsü olması, hiçbir açıdan mümkün değildir. Ne vicdanen, ne ahlaken, ne matematiksel olarak, bu mümkün değildir.

2. Yaratan, hiçbir şekilde var olmuş olamaz. Böyle birşeyin mümkünatı olsa, yaratanların sonsuza uzanması gerekir.

3. Yaratan için, zaman ve yer olamaz. Yaratan için herhangi bir bağımlılık söz konusu olamaz. Olursa, bu O'nun noksan olduğunu gösterir. Noksan olursa, "tanrı" sıfatıyla sıfatlanamaz.

4. Uzay boşluğu sonsuzdur. Başı ve sonu olamaz, çünkü yoktur... Sadece boşluktur. Boşluğun her hangi bir başlangıç noktası, yahut bitiş duvarı olması mümkün değildir. Çünkü obje değildir. Herşeye rağmen, vicdanen bilinebilen bir varlıktır. Varlıktır, ama yoktur.
Bir boyut'u oluşu, yahut ağırlığı oluşu, söz konusu değildir. Başlangıç noktasının olması, felsefi ve matematiksel olarak mümkün olmadığı için, Yaratan'la beraber ezelden beri vardır demek durumundayım. Çünkü yaratan, bir olgu'yu yaratmak için bekleyecek değildir.

5. Uzay boşluğu, Yaratan'ın bir nevi oyun sahasıdır. Objeler, onun içerisinde yer alırlar. Dışı olamayacağı için (sonsuz olduğu için) tüm varlık, ve yine kendisi, kendisinin içerisindedir.

6. Yaratan, bu boşlukta değildir. Olamaz, çünkü yaratılmış değildir. Boşluk, yaratılmıştır. Kendi yarattığı birşeyin içerisinde olmaktan, uzak olmak durumundadır.

7. Yaratan'ın bir vücudu olması, algılamak için uzuvlara ihtiyaç duyması, bir yerde olması, hiçbir şekilde söz konusu olamaz. Biraz düşündüm, ve şöyle bir cümle kurdum : Yaratan sadece vardır. Sonsuz yaratıcılığı, bilgisinden kaynaklanır. Ancak bilgiyi yaratan da kendisi olduğu için, yaratıcılığı, bilgisinin önüne geçer.

8. Yaratan nedir diye sorarsanız bana eğer ; bilgiyi yaratan, tüm kavramların sonuna en başından ulaşmış zeki bir varlıktır, ancak hiç bir yerde değildir. Koordinatlar, ancak uzay boşluğu içerisindeki objelerden yola çıkarak yer saptamaya yarar, Yaratan ise, uzay boşluğunun içerisinde olmadığı için, uzay boşluğunun dışarısında da olmadığı için (uzay boşluğu sonsuz olduğu için) hiç bir yerde değildir. Sadece vardır.

9. Uzay boşluğu içerisinde, tüm objeler birbirlerine eş büyüklüktedir. Kumsaldaki bir kum tanesi ile, W-Cephei yıldızının büyüklüğü birbirlerine eşittir. Çünkü sadece objelerdir. Hacimleri vardır. Sonsuz bir ortamda, hacim büyüklüğünden, karşılaştırma yapmaktan söz edilemez. Bir obje, sonsuza kadar genileyebilir, aynı şekilde sonsuza kadar küçülebilir. Küçüklüğün, yahut büyüklüğün sonu yoktur. Bir molekül'ü, ahlaki olarak 100 katrilyon parçaya bölebilirsiniz. Aynı şekilde, güneşimizi, 100 katrilyon kere genişletebilirsiniz. Ancak tüm bunlar, sonsuzluk içerisinde, sonsuzluğa oranla eşittir. Dolayısıyla, cisimlerin büyüklüğünün önemi yoktur.

10. Big bang'in, sonsuzluk içerisinde nerede başladığını bilmek mümkün değildir. Çarpışan parçacıkların, sonsuz boşluk içerisine, hangi yönden girdiklerini bilmek, mümkün değildir. Yön ve obje olmayan bir ortamda, koordinat sağlanması mümkün değildir. Dolayısıyla, (emin değilim, ancak) Big bang, çürük bir teori olabilir.

11. Kainat (tüm galaksiler, gezegenler, güneşler, pulsarlar, quasarlar), ne kadar genişlerse genişlesin, sonsuz uzay boşluğu içerisinde, her zaman aynı hacimde kalmaya devam edecektir. Çünkü, demin de bahsettiğim gibi, boyut, sonsuzluğa oranla, hiçliğe mahkumdur. Aslen uzayda, bir elma, kainat'la aynı büyüklüktedir.

12. Tüm cisimler, bildiğimiz, milyonlarca galaksi içeren kainat'ın içerisindedir. Ancak sonsuz uzay boşluğunda, bilmediğimiz katrilyonlarca kainatlar olabilir. Henüz bize en yakın galaksiye dahi ulaşamazken, (galaksiyi bırakın, güneş sistemini dışına bile çıkamazken) başka bir kainat'ın varlığını bilmemiz mümkün değildir. Yaratma gücü sonsuz olan bir varlığın, sonsuz kainatlar yaratmadığından, nasıl emin olabilirsiniz ? Görüyoruz ki, herşeyin bir üstü var. Dünya, etrafı güneş sistemi, o'nun etrafı, 350 milyar güneş içeren samanyolu galaksisi, onun etrafı, çeşitli biçimlerde 2000 galaksi içeren yerel grup, onun etrafı, milyonlarca grup içeren kainat. Neden orada dursun ? Kainat ta pek tabi küçücük bir dev galaksi olabilir.

13. Eğer sonsuz sayıda kainatlar var ise, birbirlerinden tamamen alakasız olmak durumundadırlar. Çünkü bildiğiniz üzere, birbirlerine uzak nesneler, uzay boşluğuna kütle çekim kuvveti oluşturamazlar. Kainatımız içerisindeki tüm galaksilerin, kütle çekim kuvveti vardır, dolayısıyla ahenk içerisinde hareket ederler. Ancak kainatımızın, başka bir kainatla (eğer var iseler) bir ilişikliği olması söz konusu değildir.

14. Dolayısıyla, kainatımızın izlediği yol, tamamen kendi yoludur. Kainatımızın içerisindeki herşeyde, uzay boşluğunda (eğer var iseler) bulunan diğer tüm objelerden bağımsızdır.

15. Yaratan, hiçbirşeye muhtaç olmadığı halde, insanı neden yaratmıştır ? Buna tek bir cevap buldum ve kesinim. Başka bir açıklaması olamaz. Cevap : Çünkü yaratabiliyor...

16. İnsan neden vardır ? Var oluş amacı nedir ?

- Buna, diğer insanlardan aldığım cevaplar şu şekilde :

a) Yaratan, bilinmek istedi
b) Değer üretsin diye
c) Yaratan, ibadet edilmek istedi

Bunların hiçbiri beni tatmin etmiyor. Tanrı, neden bilinmek istesin ? Başka varlıkların hayranlığına ihtiyacı mı vardır ? Böyle birşey söz konusu olamaz. Lakin olsaydı, bizi direk karşısında yaratır "Bakınız burdayım" da diyebilirdi pekiala.

İnsanın değer üretmesi mi ? İnsan ne değer üretmektedir ? Ne üretebilir ? Sonsuzluk içerisinde üreteceği sınırlı değer, neye ne katabilir. Veyahut, üretti diyelim. O zaman şuna cevap verin : Eee sonuç ..? Üretilen değer, başkaları tarafından tasdik olunursa, değer niteliği kazanır. Yani görecelidir, sosyal olmayan bir değer, değer olamaz, değer olduğu halde. Demek ki bu yaklaşım da izafi kavramlar içerisinde yok olup gitmeye mahkumdur.

Yaratan ibadet edilmek istedi ? Ozaman insanı da melekler gibi karşısında yaratıp "Bana ibadet edin" diyebilirdi. Hayır, bunlar bana sorarsanız yeterince düşünülmeden, felsefe yapılmadan verilen cevaplar.

17. İnsanın var oluş amacı şudur, bana sorarsanız.. ;

İnsanın bir var oluş amacı yoktur. Başın ve sonun belli olduğu bir ortamda, amaçtan söz edilemez. Evet, insanın var oluşunun bir amacı yoktur, ancak insanın bir amacı vardır.
O da, zorunda bırakıldığı yol içerisinde istediği noktaya ulaşmaktır.

18. İnsanın, keni yolunu çizmesi mümkün değildir. Çoğu zaman, bu konuda kendimle tartıştım, ancak hep aynı sonuca varıyorum. İnsan, Yaratan ne isterse, o sonuca varacaktır. Varlığı ve benliği, uzay boşluğu içerisindeki diğer herşey gibi, kendiliğinden olmadığı için, kendi yolunu tayin etmesi mümkün değildir.

19. İnsan'ın çeşitli hareketlerde bulunması, çeşitli şekillerde algılayıp, düşünmesi, iyilik yapması, kötülük yapması, ve kısacası yaptığı herşey, kendisine verilmiş olandır. Çünkü baktığınız zaman, her obje niteliğini yansıtır. Ancak objeler, kendilerini nitelemezler. Bundan noksandırlar.

İnsan için örnek vermek gerekirse, bir insanın nasıl bir insan olacağı, nasıl bir hayat süreceği, iyi huylu mu kötü huylu mu olacağı, yapısı, karakteri ve herşeyi, nerede doğduğuna, fiziksel özelliklerine, hayatına etki eden insanlara, maddi özelliklerine,
beyin kimyasına ve diğer etmenlere bağlıdır. Bu, henüz kainat yaratılmadan önceden dahi bellidir. Tıpkı sizin bu yazıyı okuyup kendi düşünsel kimyanıza göre tepki vereceğiniz gibi.
Kainat'taki herşey gibi, yani "kendi niteliğine ve yoluna göre, kendi yolundaki etkileşim ve tepkileşimlere göre sonuca varma"...

Dolayısıyla, bir insanı yaptıklarından sorumlu tutmak, kulağa mantıksız gelmektedir. Çünkü sonuç itibariyle, Yaratan'ın arzusu ve bilgisi dışarısında birşey gerçekleşemez.
Her varlık, sonucuna gider. Bu kendilerinden değil, Yaratan'dan kaynaklanır. Onun bilgisi dışında, bir kavram olması mümkün değildir. Sanırım "O dilemeden, siz dileyemezsiniz"'in manası budur.

20. Peygamberler, belirli toplumlara, belirli zamanlarda gönderilmiş, insanlardır. Birbirlerine üstünlükleri söz konusu değildir. "Üstünlük denilen şey nedir ?" açısından bakarsak özellikle, bu olgunun saçmalığını farkına varırız. Hepsinin değerleri, Yaratan için eşit olmak zorundadır. Hepsi Yaratan tarafından, çeşitli sebepler ile gönderilmiş, normal insanlardır.

Peygamberler, belirli zamanlardaki belirli toplumlara gönderilmiştir. Tüm insanlığa gönderilmemiştir. Böyle birşey söz konusu olamaz, çünkü dünyanın kutbunda yaşayan, onların varlığından habersiz bir insan olabilir. Buda hakka uzaktır. Orada doğması, o insanın suçu değildir. Yaratan ise, hak olmak zorundadır. Yoksa, "tanrı" sıfatıyla sıfatlanamaz.

Senin peygamberim, benim peygamberim gibi bir husus söz konusu olamaz. Tüm peygamberler, Yaratan'a tapan herkes için eşittir. Öyle ya, biri birinden neden daha üstün olsun ? Birinin boyumu uzun, yahut saçımı daha güzeldir ? Yahut Yaratan, birini daha mı çok seviyor ? Seviyorsa, diğer insanlar bunu nereden biliyor ? Yaratan onlarla mı konuşmuştur ? Hayır. Böyle şeyler değersiz olgulardır, ancak zaman kaybıdır.

Dünya üzerindeki insanların, bir peygamberin izin gitmeleri mümkün değildir. Dolayısıyla, hiçbir peygamber, bizim peygamberimiz değildir. Onlar, o zamanki insanların peygamberleridir. Siz onları tanımadınız, görmediniz, hareketlerine şahitlik etmediniz. Dolayısıyla, bir peygamberin izinden gidemezsiniz. Sadece okuduğunuz kitaplardan, aklınızda imgelendirdiğiniz kavramların peşinden gidebilirsiniz.

Eğer şu an bir peygamber gelirse, inanıp inanmamak sizin elinizdedir. Ancak o zamanki peygamberler'e, sadece saygı duymakla yetinebilirsiniz. Sizin onlarla bir ilişiğiniz yoktur.
Bunun aksi, sadece birşeylere ait olma arzusundan ileri gelen insan davranışıdır. Kalbime öyle gelmektedir.

Eğer Yaratan'a iman için, peygamber'e ihtiyaç olsaydı, Tanrı'nın her 50 yılda bir peygamber yollaması gerekirdi. Başkası haksızlık olurdu. Ama kendini ortaya atan bir peygamber görüyormusunuz ? Hayır. Demekki, bu iş için normalde peygamber'e ihtiyaç yok. Ben tahmin ediyorum, onlar sadece zıvanadan çıkmış toplumlara yollandılar. Yine yollanıp yollanmayacağınıda asla bilemeyiz. Muhammed son peygamberdir, ama belki o zamana kadar ki son peygamberdir ki, ben şahsen "bir daha peygamber gelmeyecek" diye bir ayet okumadım. Bunuda Yaratan'dan başka kimse bilemez.

(İsa, Yahudiler'in, "O sadece bizim Tanrımızdır" durumuna, Muhammed putlara tapan Araplara, Musa, halkı kurtarmak için Firavun'a gibi...)

Düşüncem bu şekildedir. İnsanlar istedikleri kadar sözler yazıp çizebilirler, ancak bilinen peygamberler ile bir ilişkimiz yoktur (Hadislere hiç girmeyelim, çünkü o zamandan bu zamana alınan sözlere güvenmemi bekleyemezsiniz, kendi kulağımla duymadığım şeyler için beni sorumlu tutamazsınız). Ahlaki olarak, olamaz. Ayrıca unutulmamalıdır ki, onlar, sadece insanlardır. Sizin gibi, insanlar. Ancak, çoğu insan bu konuya çok takıldığı için, yine bazı açıklamalar yapacağım.

21. Araştırdığım kadarıyla "İslam", Türkçe manasıyla "teslim" demektir. İslam dini, teslim dini.

Bu tek gerçek dindir, çünkü, Yaratan birdir, insan da O'nun yarattığıdır. Muhtaç olan insandır. Bundan başka herşey, zaman kaybı + deli saçmasıdır.

Tek yaratan ve insan arasındaki ilişki, İslam, yani teslimiyet ilişkisidir.

Bu ilişki, Yaratan, kendinden başka şuurlu varlık yarattığı an ortaya çıkmış kavramdır. Yani "İslam" (teslim), insandan öncede vardır, sonrada vardır.

Dolayısıyla ; İslam, Muhammed ile gelmiş bir olgu değildir. Aslen İslam, peygamberler ile gelmiş bir olguda değildir. İlk insanlar yaratıldığında, İslam zaten vardı. Olmak zorundaydı.

Buradan yola çıkarak : "İslam peygamberi sadece Muhammed'dir" diyemezsiniz. Böyle birşey, matematiksel olarak mümkün değildir. İslam peygamberi, bütün peygamberlerdir. İslam insanları, bütün insanlardır. İslam'ın peygamberi olmaz. Peygamberin, ve insanın İslam'ı olur. Başka türlü nasıl olabilir ki ? Tek din vardır, 2, ya da 3 din yoktur. Tüm peygamberler, ve tüm insanlar, bu doğrultuda var olmuştur. Şuur varlık için, Yaratan'a teslim olmaktan başka ne var ki ?

Dolayısıyla, Muhammed, İsa, Musa, Nuh, İbrahim ve daha kaç tane peygamber var idiyse, hepsi aynı dindendir. Hepsi, insanlara aynı şeyi anlatmaya çalışmışlardır.

Yine aynı açıdan bakarsanız, Yaratan'ın gönderdiği tüm kitaplar, aynı gerçeklik üzerindedir.
Bu benim kitabım, şu senin kitabın diye bir ayrım yapmak, komiklikten öteye geçemez.
Bu gerçekten, işi çocuk oyununa indirgemeye benziyor.

Bazı kitaplar değiştirilmiş olabilir, olamayabilirde, ancak tüm kitaplar'ın özü, zaten insanların vicdanında yatan gerçeklere işaret eder. Yoksa, ne peygamber, nede kitap, insana zaten bilmediği bir şeyi söylemezler.

22. Yukarıda belirttiğim açıdan bakarsanız, din'i, Arapça yapmanın, yahut İbranice yapmanın bir manası yoktur. Muhammed Arap'tı diye, Yahut İsa Yahudi'ydi diye, o dilleri
konuşmanın, o dilde ibadet yapmanın, akla sığar bir mantığı yoktur. Bugün, yerli Amerikan kızılderililerinin, Arap örf ve adetlerine göre yaşamaları gerektiğini mi söylüyorsunuz ? Nasıl ?

Muhammed, Arap'tı, yahut İsa, Yahudi'ydi, ancak Muhammed, Brezilyalı da olabilirdi, Japon'da olabilirdi. Kelimelerin, telaffuzları farklı olsada, manaları birdir. Ay'a, İngilizce'de "moon" dediğiniz zaman ay olmaktan çıkıyor mu ? Hayır. Bu sebeple, her hangi bir peygamber her hangi bir millet'tendi diye, Yaratan'ın sevgili kulu olmak için, o millet'ten olmaya gerek yoktur. Onların yaptıklarını yapmaya, örf ve adetlerini uygulamaya, onların dilinde yazmaya gerek yoktur. Var mıdır ?

Muhammed'e, yahut başka bir peygambere "Hazret-i", gibi ön ekler, yahut çeşitli Arapça son ekler takmak nedemektir ? Ki, sanmıyorum zamandaşları kendilerine Hazreti demiş olsun. Neden saygı ifadesi, ana dilde yapılmıyor ?

23. Ülkemizde ezan ; Arapça şarkı söyleniyor. Peki amaç ne ? İnsanları, Yaratan'a ibadete çağırmak mı ? Evet.

Peki, bizim dilimiz dil değil midir ? Ne sebeple, Yaratan'a bilmediğimiz, ve anlamadığımız, kalbimizde hissetmediğimiz bir dilde, samimi olmayan bir şekilde ibadet etmek zorundayız... Burasını açıklayabilen olursa sevinirim.

Madem amaç ibadet'e çağırmaktır, ne sebeple cezbedici ve düşündürücü çağrılar yapılmıyor o hoparlorlerden anlamak mümkün değil... Bu iş, bana şekilcilik gibi geliyor. Bilemiyorum. Ben şahsen, 99 depreminde, Arapça dua etmedim ama Türkçe yalvardım, gayette samimiydim. Diğer insanları bilemem.

24. Daha çok şeyler yazacaktım, ancak çok yoruldum lakin 2 saattir yazıyorum. Bir madde daha yazmak istiyorum, daha çok sorular, soruların üzerine düşünenlerin, cevap vermesi rica olunur.

a) Şeytan, zavallı bir varlıktır, çünkü Yaratan'ın nefretine uğramıştır. Yaratan ondan nefret edeceğini, onu yaratmadan bildiği halde, onu yaratmıştır. İnsanda aynı şekildedir. Tanrı herşeyi öncede bilirken, yaratmaktadır. Peki, "Oyun oyuncak edindi" dediler, "Biz onu isteseydik, kendi katımızda yapardık"- şeklindeki ayetleri biliyorsunuz. Şeytan'a hiç şans verilmemesi, (insan gibi) konusunda ne düşünüyorsunuz ?

(şu cevabı vermeyin : "O öyle olacağı için Yaratan bildi, Yaratan yarattığı için o öyle olmadı, kendi öyle oldu, Yaratan'da önceden bildi"; çünkü bu mümkün değildir. Eğer mümkünse, Yaratan, onu kendisinden de korumamış demektir, buda zülum manasına gelir. Oysa "Senin rabbin zalim değildir"*...

b) İnsan, kendi değersizliğini kendisi bilirken, Yaratan bizden nasıl bir haz alabilmektedir ?
-------------------------------------------------------------------------------

Okuduğunuz için teşekkür ederim. Yazım, tüm yazacaklarıma kıyasla çok kısa kaldı, bunun için özür diliyorum.

Bir konudan bir konuya direk geçtiğim içinde özür diliyorum çok karman çorman oldu farkındayım, ancak uykusuzluk yüzünden böyle olmuştur. Bir sonraki yazım, çok daha uzun ve detaylı olacak.

Fikirlerinizi esirgemezseniz, sevinirim...
 

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,132
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
Masmiyetle yazdığınızı sandığımız bu düşünceler, mhiyeti bakımından oldukça ağır akaid konularıdır ki, çok ilim ile müteala edilmelidir. İçinde eksik ve yanlış fikirler de barındıran bu yazınızı, akaid kitaplarından okuyarak anlamaya çalışın bence...
 

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,132
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
Ayrıca bu fikirleriniz içinde imanınız açısından çok tehlike arz edenler var. İman konuları hassas konulardır. Bilgilenmeden ahkam koymak ciddi imani sorunlar oluşturur.
 

selahattin

New member
Katılım
27 Nis 2010
Mesajlar
1
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
sevgili kardeşim,
uzay sonsuz değildir. bu göreceli bi kavramdır. devamlı genişlemektedir. Allah(c.c.) bunu " .. ŞÜPHESİZ EVRENİN BİZ YARATTIK VE ONU GENİŞLETECEK OLAN YİNE BİZLERİZ .. " şeklinde Kur'an-ı Kerim'de de belirtmiştir.
bunun dışında birçok galaxiler falan filan yazmışsın, bunlar senin benim ve kimsenin bilmediği konulardır ki, bilmediğiniz konuda konuşmayın demiştir Allah(c.c.).
Sen insanın yaradılışından konuları yavaş yavaş araştır bence.
Allah(c.c.)'nin hiçkimsenin ibadetine, vesaire ihtiyacı yoktur, birisinin ibadet etmesi veya etmemesi Yüce Allah'ın şanına herhangi bir etkide bulunmaz.
Dünyada her insanın karşısına en az bir defa ki ben bunun yüzlerce olduğunu düşünüyorum, Yaradana yönelebilmesi için bir şey çıkmaktadır. Yeterki insan nefsinin kurbanı olmasın, gündüz ile gecede bile görmeyi bilenler için ap açık bir ibret vardır.
 
Üst Alt