sinang
New member
BİSMİHİ SUBHANEHU
İnsanların İslâm risaletiyle tanıştıkları ilk gündeki başlangıç noktası neyse, şu andaki -başlangıç noktası da odur. Bu da yeryüzünün herhangi bir bölgesinde hak dini benimseyip:
"La ilahe illallah, Muhammedun Resulullah (Allah'dan başka ibadete layık ilah yoktur ve Muhammed (s.a.s.) Allah'ın Rasulüdür)" şahidliğini getirecek insanların bulunmasıdır.
Bu şahitliği getiren kimseler hakimiyet, egemenlik ve teşri hakkını sadece Allah'a ait kılarak ilahî nizamı hayata geçirmek zorundadırlar. Bunu yaptıktan sonra ise, tüm insanlığın kurtuluşuna yönelik evrensel İslâmî ilânı yapmaya sıra gelir.
İşte başlangıç noktası budur. Davetçilerin enine boyuna düşünmek zorunda oldukları nokta budur. Yani önce dünyanın bir köşesinde hak dini benimseyip Allah'a ibadet eden kimseler bulunacaktır.
Eğer gerçek ubudiyet (kulluk), sadece günlük ibadetlerden ibaret olsaydı, bu ardı arkası kesilmez risalet ve peygamberlere gerek kalmazdı.
Peygamberlerin (s.a.s.) harcadıkları bu yorucu çabalara gerek kalmazdı. Davetçi ve mü'minlerin tarih boyunca uğradıkları bunca acı ve işkencelere gerek kalmazdı. Bu paha biçilmez emek ve çabaların vazgeçilmez gereği, insanlığın kula kulluktan kurtarılıp ortaksız bir tek Allah'ın kulluğuna yöneltilmesidir.
Her şeyde ve her konuda Allah'ın kulluğuna girmek...
Tüm hayatî programlarda Allah'a kul olmak...
Yani hem dünya, hem de ahiret hayatlarında...
- Hem ilahlık ve rablıkta, hem kayyumluk ve hakimiyette,
- hem teşri kaynağı ve hayat sistemini koymada ve
- hem de insanların en kapsamlı şekliyle tedeyyün yapacakları (boyun eğip, itaat edecekleri) cihette tevhid; yani tüm bu konularda Allah'ı ortaksızca birlemek, tüm risaletlerin temeli olmuştur.
Yüce Allah'ın bu kadar peygamber göndermesini, dava yolunda bunca çaba harcanmasını, davanın zaferi uğrunda - tarih boyunca - bunca acı ve işkencelerin göze alınmasını hakkettiren biricik sorun olmuştur bu tevhid...
Aslında yüce Allah'ın bunların hiç birine ihtiyacı yoktur. Çünkü yüce Allah, alemlerden müstağnidir.
Ne var ki bu tevhid olmadan beşer hayatının düzelmesi, istikamete girmesi, yücelmesi ve insanca bir hayatın yaşanması mümkün değildir. Çünkü bu tevhidin beşer hayatında - her yönüyle - sonsuz bir etkisi vardır.
İnsanların İslâm risaletiyle tanıştıkları ilk gündeki başlangıç noktası neyse, şu andaki -başlangıç noktası da odur. Bu da yeryüzünün herhangi bir bölgesinde hak dini benimseyip:
"La ilahe illallah, Muhammedun Resulullah (Allah'dan başka ibadete layık ilah yoktur ve Muhammed (s.a.s.) Allah'ın Rasulüdür)" şahidliğini getirecek insanların bulunmasıdır.
Bu şahitliği getiren kimseler hakimiyet, egemenlik ve teşri hakkını sadece Allah'a ait kılarak ilahî nizamı hayata geçirmek zorundadırlar. Bunu yaptıktan sonra ise, tüm insanlığın kurtuluşuna yönelik evrensel İslâmî ilânı yapmaya sıra gelir.
İşte başlangıç noktası budur. Davetçilerin enine boyuna düşünmek zorunda oldukları nokta budur. Yani önce dünyanın bir köşesinde hak dini benimseyip Allah'a ibadet eden kimseler bulunacaktır.
Eğer gerçek ubudiyet (kulluk), sadece günlük ibadetlerden ibaret olsaydı, bu ardı arkası kesilmez risalet ve peygamberlere gerek kalmazdı.
Peygamberlerin (s.a.s.) harcadıkları bu yorucu çabalara gerek kalmazdı. Davetçi ve mü'minlerin tarih boyunca uğradıkları bunca acı ve işkencelere gerek kalmazdı. Bu paha biçilmez emek ve çabaların vazgeçilmez gereği, insanlığın kula kulluktan kurtarılıp ortaksız bir tek Allah'ın kulluğuna yöneltilmesidir.
Her şeyde ve her konuda Allah'ın kulluğuna girmek...
Tüm hayatî programlarda Allah'a kul olmak...
Yani hem dünya, hem de ahiret hayatlarında...
- Hem ilahlık ve rablıkta, hem kayyumluk ve hakimiyette,
- hem teşri kaynağı ve hayat sistemini koymada ve
- hem de insanların en kapsamlı şekliyle tedeyyün yapacakları (boyun eğip, itaat edecekleri) cihette tevhid; yani tüm bu konularda Allah'ı ortaksızca birlemek, tüm risaletlerin temeli olmuştur.
Yüce Allah'ın bu kadar peygamber göndermesini, dava yolunda bunca çaba harcanmasını, davanın zaferi uğrunda - tarih boyunca - bunca acı ve işkencelerin göze alınmasını hakkettiren biricik sorun olmuştur bu tevhid...
Aslında yüce Allah'ın bunların hiç birine ihtiyacı yoktur. Çünkü yüce Allah, alemlerden müstağnidir.
Ne var ki bu tevhid olmadan beşer hayatının düzelmesi, istikamete girmesi, yücelmesi ve insanca bir hayatın yaşanması mümkün değildir. Çünkü bu tevhidin beşer hayatında - her yönüyle - sonsuz bir etkisi vardır.