Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Başlangıç noktası

sinang

New member
Katılım
10 Eyl 2006
Mesajlar
1,628
Tepkime puanı
276
Puanları
0
Konum
bezm-i ezelden
BİSMİHİ SUBHANEHU

İnsanların İslâm risaletiyle tanıştıkları ilk gündeki başlangıç noktası neyse, şu andaki -başlangıç noktası da odur. Bu da yeryüzünün herhangi bir bölgesinde hak dini benimseyip:

"La ilahe illallah, Muhammedun Resulullah (Allah'dan başka ibadete layık ilah yoktur ve Muhammed (s.a.s.) Allah'ın Rasulüdür)" şahidliğini getirecek insanların bulunmasıdır.

Bu şahitliği getiren kimseler hakimiyet, egemenlik ve teşri hakkını sadece Allah'a ait kılarak ilahî nizamı hayata geçirmek zorundadırlar. Bunu yaptıktan sonra ise, tüm insanlığın kurtuluşuna yönelik evrensel İslâmî ilânı yapmaya sıra gelir.

İşte başlangıç noktası budur. Davetçilerin enine boyuna düşünmek zorunda oldukları nokta budur. Yani önce dünyanın bir köşesinde hak dini benimseyip Allah'a ibadet eden kimseler bulunacaktır.

Eğer gerçek ubudiyet (kulluk), sadece günlük ibadetlerden ibaret olsaydı, bu ardı arkası kesilmez risalet ve peygamberlere gerek kalmazdı.

Peygamberlerin (s.a.s.) harcadıkları bu yorucu çabalara gerek kalmazdı. Davetçi ve mü'minlerin tarih boyunca uğradıkları bunca acı ve işkencelere gerek kalmazdı. Bu paha biçilmez emek ve çabaların vazgeçilmez gereği, insanlığın kula kulluktan kurtarılıp ortaksız bir tek Allah'ın kulluğuna yöneltilmesidir.

Her şeyde ve her konuda Allah'ın kulluğuna girmek...

Tüm hayatî programlarda Allah'a kul olmak...

Yani hem dünya, hem de ahiret hayatlarında...

- Hem ilahlık ve rablıkta, hem kayyumluk ve hakimiyette,

- hem teşri kaynağı ve hayat sistemini koymada ve

- hem de insanların en kapsamlı şekliyle tedeyyün yapacakları (boyun eğip, itaat edecekleri) cihette tevhid; yani tüm bu konularda Allah'ı ortaksızca birlemek, tüm risaletlerin temeli olmuştur.

Yüce Allah'ın bu kadar peygamber göndermesini, dava yolunda bunca çaba harcanmasını, davanın zaferi uğrunda - tarih boyunca - bunca acı ve işkencelerin göze alınmasını hakkettiren biricik sorun olmuştur bu tevhid...

Aslında yüce Allah'ın bunların hiç birine ihtiyacı yoktur. Çünkü yüce Allah, alemlerden müstağnidir.

Ne var ki bu tevhid olmadan beşer hayatının düzelmesi, istikamete girmesi, yücelmesi ve insanca bir hayatın yaşanması mümkün değildir. Çünkü bu tevhidin beşer hayatında - her yönüyle - sonsuz bir etkisi vardır.
 
Z

zeynep_hearty

Guest
o vakit şöyle söyleyebiliriz... şehadet parolasını söyleyip islamın kapılarından içeriye girdiğimizde bizim için yapılması gerekenler asla kişisel feraizler ile sınırlı değildir... toplum veyahut birey içerisinde islamı anlatmak tebliğde bulunmak hak olarak kabul edilenin hakkını vermek adına yapılan hakkın hukukuna riayet etmek için hak olan yolda hakkın dışındakilere gerek fiili gerek kalbi gerek sözlü ifadelerle hak olarak kabul edileni tebliğ etmek zorundayız... zira kabul edilen Allahtan başka ilah olmadığına Muhammed sav hem kulu ve hem resulu olduğuna şehadet ettiğimiz anda tüm bunları kabul etmiş oluyoruz... madem kabul ediyoruz hem madem hak diyoruz hakkı anlatmamak doğru istikameti göstermemek hak yolunda hukuka riayet etmemek anlamına geliyorki nasıl bir demirci işlediği demire hakkını, bir yazar kaleminin hakkını,bir alim ilminin hakkını veriyorsa o vakit her müslüman imanının hakkını vermelidir...önemli paylaşım için rabbim kezkere razı olsun... selam ve dua ile...
 

sinang

New member
Katılım
10 Eyl 2006
Mesajlar
1,628
Tepkime puanı
276
Puanları
0
Konum
bezm-i ezelden
Bismillahirrahmanirrahim.

Tevhid hakikatinin izini, en başta insanın yapısında görüyoruz. İnsanın özgün varlığı, fıtrî ihtiyacı ve terkibi açısından tevhidi düşüncenin meydana getirdiği esere bakalım. Her şeyi böylesine tam anlamıyla kapsayan tevhid düşüncesi insanî yapıya her yönüyle, her tür arzu, ihtiyaç ve meraklarıyla hitap etmektedir. İnsanı, bir tek tarafa yöneltmektedir bu düşünce, öyle ki insan, tüm aradıklarını burada buluyor. Bu, insanın her bakımdan yönelebileceği bir kaynaktır. Umut ve korkularının kaynağı...

Gazabından sakınıp rızasını arayacağı bir tek kaynak...

Tüm ihtiyaçlarını gideren bir kaynak...

Çünkü bu kaynak, her şeyin yaradanı, her şeyin sahip ve müdebbiridir. İnsanın biricik bilgi kaynağı da bu kaynaktır. Çünkü o, düşünce, kavram, ölçü, değer, şeriat ve kanunlarını bu kaynaktan alır. Akla gelebilecek tüm sorulara cevap veren bir kaynaktır bu. Kainat, hayat ve insanla ilgili akla gelebilecek tüm sorulara...

Sonuç olarak bu kaynak; akide ve metod konusunda, yetenek ve bilgi alma, ölüm ve hayat, çaba ve hareket, sıhhat ve rızık, dünya ve ahiret konularının tümünde şuur, davranış, düşünce ve cevap bütünlüğünü sağlayan bölünmez bir kaynaktır. Yani dağınıklık yok. Çeşitli yol ve ufuklara yönelmek yok. Birbirine ters farklı yollara sapmak yok.

Böylesine bir bütünlüğün içinde bulunan insan yapısı, elbette ki en hayırlı duruma dönüşür. Çünkü bu konumuyla o, vahdet durumunu tanımıştır.

Vahdet, her alandaki hakikatin mührüdür.

Vahdet,Yaratanın hakikatidir. Bu kainatın, farklı tezahürlerine, şekil ve durumların çeşitliliğine rağmen hakikatini tanımaktır.

Vahdet; değişik tür ve cinsleriyle canlıların ve hayatın hakikatidir.

Vahdet; tüm yön ve yetenekleriyle insanın hakikatidir.

Vahdet; insan varlığının gayesini tanımaktır.

Vahdet; tüm şekil ve alanlarıyla ibadet etmektir.

Kısaca insan, varlık alemindeki hangi hakikattan söz ederse, karşısına bu vahdet çıkacaktır.
 
Üst Alt