Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Basîretli Ta’zim ve Bilinçli İtâat Rûhu

muhammet

New member
Katılım
22 Şub 2007
Mesajlar
830
Tepkime puanı
14
Puanları
0
Yaş
49
Günümüzde insanlığın belini büken ve onu ızdıraplar, sıkıntılar ve bunalımlar içinde kıvrandıran ve perişan eden çok büyük dertler vardır. Bu dertlerin öncelikle teşhis edilmesi, sonra da tedâvîsine başlanması hem şart hem de çok âcildir. Bu şuursuzluk ve neme lâzımcılık ve bu acıklı hal ve korkunç durum, her şeyden önce derdin teşhisini iyi koyacak ve muhatabın durumuna ve anlayış seviyesine göre hareket edecek kimseler, yani işin erbâbı ve sahasının uzmanı olan kimseler ve aynı zamanda bu hususlarda tecrübeli ve deneyimli şahsiyetler istemektedir. Bu işi sahiplenecek kimseler şunu çok iyi bilmelidirler ki, onlar sürekli olarak rahmet ve hürmetle hatırlanacak ve hiçbir zaman unutulmayacaklardır.
Bu işin erbâbı olma rûhunun kalb ve kafalara yerleştiril- mesi, gençliğin hidâyete ermesi ve istikâmeti bulması adına çok önemlidir. Çünkü bu şuûra ermiş olan bir ruh bilir ki, hem azamet ve haşmet, kuvvet ve kudret, hem de şefkat ve merhamet, fazıl ve ihsan sahibi olan Yüce bir Zât var ki O Zât gerçek bir marifet ve muhabbete, samîmî bir ibâdet ve itâate hem lâyık hem de müstahaktır.
Bu kimseler ayrıca şunu da çok iyi bilirler ki, âlemlerin Rabb’i tarafından Rasûlüllah ünvânıile âlemlere bir rahmet, bir terbiyeci olarak gönderilen, insanları Yüce Allah’a ve O’ndan gelen hakîkatlere, gerçek kurtuluşa ve ebedî saâdete çağıran bir dâvetçi olarak görevlendirilen ve hayatı boyunca insanları cehâlet, gaflet ve dalâlet karanlıklarından ve bataklığından çıkarıp îman, hidâyet, ve istikâmet semâlarına yükseltmek için çırpınan son derece şerefli bir elçi var ki, Ona da cân-ı gönülden itâat ve ittibâ etmek ve getirdiği esaslara sahip çıkmak gerekir. Meselâ:
İmrân bin Husayn’ın babası henüz Müslüman değildi. Bir gün Hz. İmran, Rasûl-i Ekrem sallallahü aleyhi ve sellem ile birlikte oturduğu bir sırada babası Husayn onların yanına geldi. Efendimiz’in huzurunda oturan Hz. İmrân, henüz müşrik olan babasına karşı iltifat hususunda hiç istifini bozmadı ve ayağa kalkmadı. Efendimiz sallallahü aleyhi ve sellem Husayn’a sordu:
- Ey Husayn, senin kaç tane ilâhın var?
- Benim sekiz ilâhım var.
- Bunlar nerede bulunurlar?
- Bir tanesi (Allah ) gökte, diğerleri yerde bulunur.
- Sen acıktığında veya susadığında kimden rızk istersin?
- Göktekinden (Allah’tan) isterim.
- Peki bir ihtiyâcın olduğunda, ihtiyâcını kimden halletmesini istersin?
- Göktekinden; (Allah’tan.)
- Peki hastalandığında şifâyı kimden istersin?
- Göktekinden; (Allah’tan.)
Husayn’ın verdiği bu cevaplardan sonra Rasûlüllah sallallahü aleyhi ve sellem şöyle buyurdular:
- Bak her türlü derdini göktekine, yani Yüce Allah’a söylüyorsun ve senin her türlü derdini gökteki ilâh yani Yüce Allah hallediyor. Ama sen tutup yerdekileri yani putları O’na ortak koşuyorsun. Bu yaptığın doğru mu?
Bunun karşısında ne diyeceğini şaşıran Husayn şöyle bir ikrarda bulundu:
- Hayret doğrusu. Ben şimdiye kadar bunu hiç düşünmemişim. Gerçekten ben ne kötü bir sapıklık içinde imişim. Ben doğrusu şu anda bütün yaptıklarımdan pişmanlık duyuyor ve gerçek din olan İslâm’a giriyorum. Ey Allah’ın Rasûlü! Uzat elini, sana bîât edeyim.
Evet kendisine basîretli bir ruh verilmesi neticesinde Husayn böyle diyor ve bilinçli olarak kelime-i şehâdeti getirip Müslüman oluyor.
İşte tam o anda bambaşka bir hâdise ile karşılaşıyoruz:
O ana kadar orada sükûnetle duran, olup bitenleri hayretle seyreden, babasının verdiği cevapları duyan ve babasının ancak o anda kazandığı o şuuru çok daha önceden kazanıp Müslüman olan Hz. İmrân (r.a.), babasının Müslü-man olması karşısında çok etkilendi ve çok sevindi. Öyle ki, sevincinden dayanamayıp oturduğu yerden ok gibi fırladı ve “işte şimdi babamsın” deyip babasının boynuna sarıldı ve ellerine kapandı.
* * *
Şimdi de bilinçli itâat rûhunu görmeye ve anlamaya çalışalım:
Kendisinin hidâyete ermesiyle ve istikâmeti bulmasıyla yetinmeyip başkalarının da hidâyete ermelerine ve istikâmeti bulmalarına vesile olmaya çalışan seçkin şahsiyetlerin, her şeyden önce metot olarak Rasûlüllah sallallahü aleyhi ve sellem’in ahlâk noktasında top yekun bütün insanlara kazandırdığı şuur ve basîretin ne olduğunu, özellikle de gençlerin ıslah ve terbiye edilmesi noktasında Onun nelere dikkat ettiğini ve muhâtabı ilzâm etmenin değil, onu iknâ etmenin ne derece önemli olduğunu bilmeleri gerekir.
Bir gün bir delikanlı Nebî sallallahü aleyhi ve sellem’e gelerek dedi ki:
“Ey Allah’ın Rasûlü! Bana zinâ etmem hakkında izin verir misiniz?”
Orada bulunan kimseler hemen o kimseye yöneldiler, onu ayıpladılar ve onun bu isteğini engellemeye çalıştılar.
Rasûlüllah sallallahü aleyhi ve sellem ise ona “yanıma yaklaş” buyurdular. O delikanlı da yaklaşıp yakınına oturdu. Rasûlüllah sallallahü aleyhi ve sellem ona sırasıyla sordu:
- Bunun annene yapılması hoşuna gider mi?
- Hayır vallahi. Allah beni senin yolunda fedâ etsin, dedi. Rasûlüllah sallallahü aleyhi ve sellem de,
- Bütün insanlar da bunun annelerine yapılmasından hoşlanmazlar, buyurdu.
- Peki, bunun kızına yapılması hoşuna gider mi?
- Hayır vallahi ey Allah’ın Rasûlü! Allah beni senin yolunda fedâ etsin.
- İşte bütün insanlar da bunun kızlarına yapılmasından hoşlanmazlar.
- Peki bunun kız kardeşine yapılmasından hoşlanır mısın?
- Hayır vallahi, Allah beni senin yolunda fedâ etsin.
- İşte insanlar da bunun kız kardeşlerine yapılmasından hoşlanmazlar.
- Bunun teyzene yapılmasından hoşlanır mısın?
- Hayır vallahi, Allah beni senin yolunda fedâ etsin.
- İşte insanlar da bunun teyzelerine yapılmasından hoşlanmazlar.
- Peki bunun halana yapılmasından hoşlanır mısın?
- Hayır vallahi, Allah beni senin yolunda fedâ etsin.
- İşte insanlar da bunun halalarına yapılmasından hoşlanmazlar.
Bundan sonra Rasûlüllah sallallahü aleyhi ve sellem, mübarek elini o delikanlının üzerine koydu ve onun için şöyle duâ etti:
- Allahım! Günahını bağışla, kalbini temizle ve fercini sağlamlaştırıp koru.
Yapılan iknâ edici ve tatminkâr nasîhatler sonunda aklı tatmin ve nefsi teskin olan ve yapmak istediği fiilin ne kadar çirkin bir şey olduğunu anlayan ve böyle bir duâya mahzar olan o delikanlı, artık ondan sonra yaşadığı sürece (meşrû ve helâl olmayan) hiçbir şeye kesinlikle iltifat etmedi.” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 5/248)
Bir başka rivâyette Rasûlüllah sallallahü aleyhi ve sellem, onu bu hâliyle bırakmadı, nefsî olan arzu ve isteklerini kalbî ve rûhî arzu ve isteklere dönüştürdü ve onun bu duygu- sunu meşru ve helâl bir tarzda, yani onu birisiyle nikahlamak suretiyle tatmin ve teskin etti.
İşte başkalarının hidâyetine, ıslâhına ve istikâmetine vesile olmak için uğraşırken basîrete, şuura ve iknâ etmeye dayalı olarak yapılan bir ıslâh ve terbiye örneği ve işte böyle bir ıslah etme ameliyesinin pratikteki belirtileri ve son derece verimli olan neticeleri.
Yüce Yaratıcı’dan ötürü O’nun yaratıklarına karşı duyulması gereken şefkat ve hürmet de, basîretli ta’zîm ve şuurlu itâat ruhundan kaynaklanmaktadır. Yani ancak bu şuura erenler Yüce Yaratan’dan ötürü yaratılanları sever ve sayarlar.
Öyle ise biz inananlar için en önemli gündem maddesi, bu basîretli tazim ve bilinçli itâat ruhunu bir an önce diriltmek olmalıdır.
 
Z

zeynep_hearty

Guest
rabbim razı olsun...yazınızın 1. kısmından ki ben yazıyı kendimce kısımlandırdım ..müslümanların yalnızca müslüman olup kişisel feraizelerini ifa etmekle sorumluluğunun nihai olduğunu anlamamalıyız ..kendi hideyetimiz yolun sonu değil bilakis başlangıcıdır..bu noktada yapılması gereken bilhassa gençlerin ve tüm insanlığın hidayetinin sebebi olmaya gayret azim içerisinde olmak gerekmeketdir ...yazınızın 2. kısmında ise bu gayret ve azmin ne ölçüde olduğudur kısaca tebliğ nasıl olmalıdır ..şöyleki Fahri kainat evvela hoşgörüsüyle saygısıyla ve ilmiyle hatırlanır şu halde müslüman olan kişinin ölçüsüde bu yönde olmalı kırıcı, rencide edici, yargılacı bir tutum içerisinde olmamalıdır her ne kadar söylenicek şey hak isede söylenecek yerin, söylenecek insanın, söylenecek zamanın ve izah etme şeklinin yani uslubunda o denli önemi vardır..zira varılacak nokta hak olduğundan istikamette hak olmalıdır Saygıdeğer Hekimoğlu bir sözünde ''eğrilikle doğru olmaya çalışmayınız zira eğri cetvelle düz çizgi çizemessiniz'' der ve oldukça güzel izah eder..yazınızın 3. kısmında ise tebliğ anlatım ve şeklinden sonra yapılan amelin başarısız olduğu görülse dahi kaldki sözkonusu başarıszlıktan kastettiğim mana kişinin şahsında değil niyet ettiği işin akabinde görünen zahiri görüntüdür.. işte bu noktada yapılması gereken her daim merhamet duygusuyla hareket edip yeise kapılmadan yeise meyyal olmadan hak için hakkaniyet için savaş vermektir nacizhane anladığım bunlardır ..yeniden rabbim kezkere razı olsun..selam ve dua ile..
 

muhammet

New member
Katılım
22 Şub 2007
Mesajlar
830
Tepkime puanı
14
Puanları
0
Yaş
49
ALLAH razı olsun zeynep_hearty hanım gerçekten çok güzel bir yorum yapmışsınız rabbimin rahmeti selameti üzerinize olsun inşallah.
 

yýldýz

New member
Katılım
22 Ağu 2006
Mesajlar
1,359
Tepkime puanı
8
Puanları
0
rabbim razı olsun...yazınızın 1. kısmından ki ben yazıyı kendimce kısımlandırdım ..müslümanların yalnızca müslüman olup kişisel feraizelerini ifa etmekle sorumluluğunun nihai olduğunu anlamamalıyız ..kendi hideyetimiz yolun sonu değil bilakis başlangıcıdır..bu noktada yapılması gereken bilhassa gençlerin ve tüm insanlığın hidayetinin sebebi olmaya gayret azim içerisinde olmak gerekmeketdir ...yazınızın 2. kısmında ise bu gayret ve azmin ne ölçüde olduğudur kısaca tebliğ nasıl olmalıdır ..şöyleki Fahri kainat evvela hoşgörüsüyle saygısıyla ve ilmiyle hatırlanır şu halde müslüman olan kişinin ölçüsüde bu yönde olmalı kırıcı, rencide edici, yargılacı bir tutum içerisinde olmamalıdır her ne kadar söylenicek şey hak isede söylenecek yerin, söylenecek insanın, söylenecek zamanın ve izah etme şeklinin yani uslubunda o denli önemi vardır..zira varılacak nokta hak olduğundan istikamette hak olmalıdır Saygıdeğer Hekimoğlu bir sözünde ''eğrilikle doğru olmaya çalışmayınız zira eğri cetvelle düz çizgi çizemessiniz'' der ve oldukça güzel izah eder..yazınızın 3. kısmında ise tebliğ anlatım ve şeklinden sonra yapılan amelin başarısız olduğu görülse dahi kaldki sözkonusu başarıszlıktan kastettiğim mana kişinin şahsında değil niyet ettiği işin akabinde görünen zahiri görüntüdür.. işte bu noktada yapılması gereken her daim merhamet duygusuyla hareket edip yeise kapılmadan yeise meyyal olmadan hak için hakkaniyet için savaş vermektir nacizhane anladığım bunlardır ..yeniden rabbim kezkere razı olsun..selam ve dua ile..

ALLAH(c.c.) razı olsun.
 
Üst Alt