Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Azrail kapıyı çakmadan

samanyolu

New member
Katılım
19 Mar 2007
Mesajlar
2,063
Tepkime puanı
2,696
Puanları
0
Yaş
49
Konum
istanbul
[size=3]Dünya durmaksızın dönerken, insan da sonu olmayan bir yolculukla ilerler. [/size]
Her geçen dakika, insanı ebediyet durağına biraz daha yakınlaştırır.
Ölüm bir son değil, aksine gerçek hayatın bir kapısıdır.
Ve o hayatın saadeti, bu dünyada verilen fırsatların layıkıyla değerlendirilmesine bağlıdır
“Hele bir 50-60 yaşımıza gelelim de, o zaman öbür dünyayı düşünmeye başlarız.”


Bu, günümüzde pek çok kişiden işittiğimiz bir sözdür. Allah aşkına bu dünya hayatı ahret hayatından daha mı değerli ki
hayatımızın en kıymetli zamanını bu dünya için harcıyoruz. Bu düşüncedeki insanlar,
hesabını yaptıkları yaşlara erişmeden önce dünyanın tadını diledikleri gibi çıkarma gayreti içindedirler.
Yaptıkları plan, en az 60 sene yaşama varsayımı üstüne kuruludur. Buna göre, normal olarak 50 yaşına
girince öteki bütün kötü alışkanlık-larından ve fiillerinden sıyrılacaklardır.
Namaza başlayıp oruçlarını tutacak, hacca gidecek, orada esaslı bir tövbe yapıp bütün günahlarından temizlenerek
ter temiz bir kul halinde yeniden hayata doğacaklardır. Bol bol hayır hasenatta bulunacak ve ahretlerine bol bol azık göndereceklerdir.
Ama ne var ki, bu planlar çoğu zaman tutmaz. Hiç beklenmedik bir anda ansızın geliveren ölüm,
bütün hesapları alt üst eder ve insanı hiçbir hazırlığı olmadığı bir anda sual melekleriyle karşı karşıya bırakır.
O anda duyulan pişmanlığın derecesini bizim anlamamız ve tasvir etmemiz mümkün değildir. Ama artık iş işten geçmiş ve yapacak bir şey kalmamıştır.

İşte buna dikkat çekmek için ki, Cenab-ı Hak Tekâsür Sûresinde insanları uyarırken şöyle buyurur.
“mal ve evlatlarınızla böbürlenmeniz sizi öylesine oyaladı ki, bu meşguliyetiniz siz ölüp de kabrinize defnolununcaya kadar devam etti.
Bundan sakının. İleride bu böbürlenmenizin kötü sonunu bileceksiniz. Yine sakının. İleride bileceksiniz. Sakının.
Eğer şüphesiz ve kat’i bir bilgi ile bilseydiniz (böyle yapmazdınız). Yine and olsun, onu aynelyakîn ile

(gözle görme kesinliğinde) mütlak ve mutlak göreceksiniz. (Tekâsür suresi, 1-7)

Allah’a ve ahirete imanı olupta Kur’an’ın açıklamaları karşısında birazcık olsun kalp kulağını açabilen bir kimsenin,
bu şiddetli uyarılar karşısında ürpermemesi mümkün değildir. Malların ve evlatların insanlar hakkında birer imtihan vesilesi
olduğunu başka ayetlerinde haber veren Cenab-ı Hak, bu ayette o imtihanı kaybedenlerin korkutucu sonunu ne kadar kesin ifadelerle nazara vermektedir.
Onun içindir ki, alemlerin Rabbi olan Allah’ın tekrar tekrar beyan buyurduğu “Sakının! Sakının! Sakının!”
uyarılarını kalbinde zerre kadar imanı bulunan bir insanın, ruhunun derinliklerinde duyup hayatını ona göre düzenlemesi,

ebedi hayattaki istikbalinin selameti bakımından mutlak bir zarurettir.
“Şu üç şey cenazenin arkasından gider: Ailesi, malı, ameli. Bunlardan ikisi geri döner, biri kalır.

Geri dönenler, ailesi ile malı,yanında kalanise yalnızamelidir. (müslim ,zühd:5) Hal böyle olduğuna göre, kişinin bütün ömrü boyunca kabrinde yalnız bırakıp gidecek olanlarla meşgul olup oyalanması ne derece akıl kârıdır?
Ölümün ne zaman geleceği belli değildir. Hesaplanan zamanda gelse dahi, insan ömrünün yalnızca belli bir kısmından değil,
tamamından sorguya çekilecektir. Kırk yaşına kadar kökleşen bir kısım alışkanlıkların o yaştan sonra terk edilip, tamamıyla
İslami bir hayata başlanacağı yolunda da hiçbir garanti yoktur. Devlet bile belli bir yaşı aştıktan sonra memurlarını emekli ederken,
yeryüzünün halifesi olarak niteleyebileceğimiz insanların dünyadaki aslî ve en önemli görevlerini emeklilik devresine tehir etmeleri de ne kadar mantıklı bir davranış olur?

Peygamber Efendimiz (S.A.V) bütün ömrü boyunca tek kuruş vermeyip de ölümüne yakın sadaka veren kimseyi,
karnı doyduktan sonra sofradan artanları başka-sına veren kişiye benzetmektedir. Buna sevaplı ve günahlı,
diğer bütün amel ve fiilleri kıyas etmek mümkündür. Mesela bütün ömrü boyunca alnını secdeye koymayan bir insanın,
ölümünden birkaç sene önce namaza başlaması, tam bir tevbe ve istiğfar edip ihlasla kılınması halleri dışında, insana
– haşa binlerce kez haşa- o kimsenin Allah(c.c.)’la pazarlık etmeye çalıştığı düşün-cesini hatıra getirmiyor mu?
Bile bile ve kasten günahlı yollarda harcanan gençlik yıllarının hesabını o kişi nasıl verecektir?
Kaldı ki, geçliğini günahlarda harcayan insanların ihtiyarlıkları da geçliklerinden pek farklı olmamaktadır.
Gençliğin suiistimalleri onlara daha dünyada iken cehen-nemi bir ıztırabı yaşatmaya başlamıştır.
Hastahaneler, kabristanlar, hapishaneler geçliklerini kötüye kullanıp da yaşlılıklarında en derin pişmanlıklara
sürüklenen bahtsız insanlarla doludur. Bu kişilerin hepsi, “Ah! Keşke gençliğimiz geri dönse de ihtiyarlığın bizim
başımıza ne getirdiğini ona şikayet etsek” diye hayıflanıp durmaktadırlar. Ama fırsatı kaçırmış, dönülmesi imkansız bir yolun sonuna gelmişler artık.
Oradan dönüş yoktur.

Şu uyarılar böyle olmaya namzet kimseleredir: “Ey insanoğlu dünya durmuyor, mütemadiyen gidiyor, sen de beraber gidiyorsun. Bak, ihtiyarlık şafağı, kulakların üstünde belirmiştir.

Başının yarısından fazlası beyaz kefene sarılmış. Vücudunda yer tutmaya niyet eden hastalıklar, ölümün keşif kollarıdır.

Unutma ebedi ömrün önündedir. O ömrü bakide göreceğin rahat ve lezzet, ancak bu fani ömürde amel ve çalışmalarına bağlıdır.

Senin o ömrü bakiden hiç haberin yok. Ölüm sekeratı uyandırmadan evvel uyan. Unutma bu dünya ücret yeri değil hizmet yeridir. “

Şu uyarılarda ahiret amellerini ihtiyarlık yıllarına tehir etmeyi düşünen gençleredir.

“Nasıl ki bu yaz ve güzün ahiri kıştır. Öyleyse, gençlik yazı ve ihtiyarlık güzünün arkası kabir ve berzah kışıdır.

Hazırlığını iyi yap. Geçmiş zamanın elli sene evvelki hadisatı sinema ile hali hazırda gösterildiği gibi, istikbal hadisatını

gösteren bir sinema bulunsa, ehli dalalet ve sefahatin 50-60 sene sonraki vaziyetleri onlara gösterilse idi,

şimdiki güldüklerine gayri meşru keyiflerine nefretler ve teellümlerle ağlayacaklardı.”




















 
Üst Alt