Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Azar Mektubu

  • Konbuyu başlatan Tanyeri
  • Başlangıç tarihi
T

Tanyeri

Guest
Bana dokunma! İğreti hayallerimle eğlenme gece vakti… Her lâhza tükenişe kanat çırpan yüreciğimle oynama! Sıklaşan nefes alışverişlerimden pay çıkarma heyecan uyandırdığına… Kılı kırk yaran bekleyişlerin gölgesinde, raks eden saatlerin hürmetine, ıstırâba dönmesin kızıl akşamların karanlığa kucak açışı… Artık bir vakıa, şu garip aklın kaçışı…

Sana diyorum İstanbul! Saçlarını savurması için ısrar etme hayal dağlarımın rüzgarına… Ben seni terk ettim! Niçin kabul etmiyorsun? Şimdi bak Akdeniz kıyısında, Latin ezgilerin iç gıcıklayan hüzünlere el sallayışını seyrediyorum. Gitme vaktinin yaklaşmakta olduğunu hatırlatan mevsimin, yüreğime işleyen tahrikiyle titriyorum. Ufka doğru ilerleyen gemiler nokta kadar küçülürken, Bostancı’dan Heybeliada’yı seyrettiğimi zannetmene şaşıyorum. İstanbul! Ben artık sensiz (?) yaşıyorum…

Gönlümde açmaya davranan her goncaya iftira şebnemi düşerken nerdeydin? Niye soruyorum ki? Sen “mahtûbem” değilsin artık… Muhâtabım da değilsin! Sana niye yazıyorum ki hâlâ? Zulmünü ebedileştirmek için mi? Yoksa yâdellerin nazarında aşkımı âbideleştirmek için mi? Sen bunları ne bilirsin İstanbul! Sen benim mısralarıma gömdüklerimi, derin manasıyla kavramaya erişemedin ki! Eriştiğini sandığın mısraları, mazi çöplüğünden çıkarıp da; parlatmak suretiyle bugünün heybesine bıraktığımı sezemeyecek kadar kördü gönül gözün! Aslında hiç görür olmadı ya neyse…

Hem… Senin nazarında bütün âşıkların sahte… Kâr bilirsin… Kâr bilirsin değil mi seni arzulayan her kalbin, sana varmak emeliyle yaptığı hissi hamleleri boşa çıkarmayı! Tarih tekerrür etmekten yorulmuyor değil mi? Aslında tarihi tekerrüre mecbur bırakan sensin İstanbul! Evet… Yine tarihin tekerrür edişiyle hem-hâlim… Şikâyetçi miyim? Hayır! Alınyazısı denilen kûfî ibarenin, ete kemiğe bürünmesinden gocunacak kadar zayıf sanma beni… Kudretimin -ki varsa eğer- nelere yetebileceğini, zaman görmek için can atıyor olsa da; henüz erken… Her şey yoluna girdi girecek derken… Yine çatallaştı yollar… Kimsesizlik makamına bilmem kaçıncı defa çıkan zavallı bir padişah gibi, iki büklüm olmuş ruhumla lâlelere tutkunluğumun bedelini ödemekteyim. Nicedir söylemek istemediğim her şeyi, kendime ısrarla demekteyim… Evet… Hayli zamandır bin bir çeşit hüzünle aynı masada yemekteyim… Hesabı ahir zamana mühür vuranların kapatacağını ilham edene râm olmuş vaziyette, kendimden de ötelere sürülmekteyim…

İşret ehli rakkâselere benzeyen şehirlerde, ruhumun en ücrâ köşelerine sinen bir illetin elinde inlediğimi kimseye söylemedim…. Bu sırrı saklamış olmanın ayıbıyla adımladığım kader yokuşunda, karşıma dikilen her nâzenin çehrenin boyunduruğuna girmeyi arzuladığımı mı sanırsın? İsyanımı görsen beni kıskanırsın İstanbul… Bak, sana adadığım gönlümle birlikte Arif Nihat’ın şu rubâîsini terennüm etmekteyiz nicedir:

“Eller, eller; uzanmayın üstümüze!
Damlar, kapılar; kapanmayın üstümüze!
Dünyasız, ufuksuz ve nefessiz kaldık…
Gökler, yetişir… abanmayın üstümüze!”

Anlamsız… Bu ifadeyi gölgesine yükleyen sözlerini duyar gibiyim… Dudağını bükme İstanbul… Ben senin her düşünceni ve hesabını yakalayacak kadar, senin en sessiz kelâmını duyacak kadar çok seviyorum seni… Ama bu sevişteki tamir olunmaz dargınlığı unutmamak kaydıyla… Senden ne bekleyebilirim ki artık? Bir damlacık kalmış canımı da hoyratça tepelemeni mi? Yok… Daha neler!

Sözü çok uzatmayacağım İstanbul… Sual olmuş şiirime yada şiir olmuş sualime cevap ver yeter…

Alt tarafı kalbim kanayacaktı,
Zaman donacaktı bakışlarında...
Alt tarafı bir kurşun gibi,
Ilık bir acıyla geçecektin içimden...
Geceleri taşırken gönlümün heybesinde,
Alt tarafı dokunacaktın gözyaşlarıma;
Sevdanın en içli bestesinde...
Alt tarafı sevecektin beni;
Ne gerek vardı, bunca ezaya ?
Alt tarafı dünyayı verecektim sana,
Dünyayı...! Yani canımı...
Neden elini uzattın;
İçimdeki sahipsiz fezaya...?

Git başımdan İstanbul! Bana dokunma! İğreti hayallerimle eğlenme gece vakti… Ben usandım sen deyip de gerildiğim çarmıhların bile bana acımasından…


Hoş bir yazı,
Selametle...
 
Üst Alt