بســـم الله الرحمن الرحيم
Rahman Rahim olan ALLAH’ın adıyla
Alak suresi ayet 1
Oku Rabb'inin ismiyle ki sizi O yarattı.
Girişte de açıklandığı gibi, Melek "oku" dediğinde Rasulullah "Ben okuma bilmem" şeklinde cevap vermişti. Bundan anlaşılıyor ki, Melek vahyi yazılı olarak getirmiş ve Rasulullah'ın bunu okumasını söylemişti. Çünkü eğer meleğin maksadı kendi söylediğini Rasulullah'ın sadece tekrar etmesini istemek olsaydı, Rasulullah "Ben okuma bilmem" demezdi.
Yani Rabb'inin ismiyle oku. Diğer ifadeyle "Bismillah" diyerek oku. Bundan anlaşılıyor ki, Rasulullah vahiyden önce de yalnız ALLAH'ı Rabb olarak tanıyor ve biliyordu. Onun için "Rabb'in kimdir? denmeye gerek görülmemiştir. Yani burada sadece Rabb'inin ismiyle oku denmiştir.
Burada, "halak" kelimesi mutlak olarak kullanılmış ve neyi yarattığı belirtilmemiştir. Çünkü "Yaratan Rabb'inin ismiyle" denmesinden, Kainatı ve içindeki her şeyi yarattığı kendiliğinden anlaşılmaktadır.
Bize, Yahyâ b. Bükeyr, ona Leys, ona Ukayl, ona İbni Şihap, ona Urve b. Zübeyr, Urve de müminlerin annesi Ayşe'den tahdis etti. Mü'minlerin annesi Ayşe şöyle dedi:
Rasûlullâh'a ilk vahyin başlayışı, uykuda doğru rüya görmekle olmuştur. Her gördüğü rüya sabah aydınlığı gibi ortaya çıkardı. Sonraları ona yalnızlık sevdirildi. Hıra dağındaki mağaraya yalnızlığa çekilir, belirli gecelerde ailesinin yanına gelinceye kadar ibadet ederdi. Tekrar yiyecek içecek alır, yine giderdi. Tekrar Hadice'nin yanına döner, yiyecek içecek tedarik edip yine giderdi. Ta ki vahiy gelene kadar...
Bir gün Hıra mağarasında iken melek ona geldi, ikra = oku dedi. O da "Ben okuyucu değilim" dedi. Peygamber buyurdu ki: "O zaman melek beni alıp takatim kesilinceye kadar sıkıştırdı. Sonra beni bırakıp yine, ikra = oku dedi. Ben de ona, "Ben okuyucu değilim" dedim. Yine beni alıp ikinci defa takatim kesilinceye kadar sıkıştırdı. Sonra beni bırakıp yine, ikra=oku dedi. Ben yine, "Ben okuyucu değilim" dedim. Sonra beni üçüncü defa sıkıştırdı. Sonra bırakıp: "Yaratan Rabbinin adıyla oku! İnsanı kandamlasından yarattı. Oku! Rabbin en büyük cömertliğin sahibidir." Bunun üzerine Rasulüllah, bu Âyetlerle yüreği titreyerek Hadice'ye döndü." Beni sarıp örtünüz, beni sarıp örtünüz!" dedi. Korkusu gidinceye kadar vücudunu sarıp örttüler. Ondan sonra, olanları Hadice'ye haber verdi. Kendimden korktum dedi. Hadice de: "Hayır, vallahi. Allah seni ebedî yen rüsva etmez. Çünkü sen, yakınlarına sıla yaparsın, acizlerin işini görürsün, fakire yardım eder, kimsenin kazandıramayacağını kazandırırsın. Misafiri ağırlarsın. Hak vekillerine yardımcı olursun dedi. Ve hemen Peygamberi alıp amcasının oğlu Varaka'ya götürdü. Bu kişi cahiliye döneminde Hıristiyan olmuş bir kişi idi. İbrânîce yazı yazmasını bilir, 'denİncîl Allah'ın dilediği kadar bazı şeyleri İbrânîce yazardı. Ve kördü. Hadice Varaka'ya: Amcaoğlu dinle! Kardeşinin oğlu ne söylüyor? dedi. Varaka: "Ne var kardeşimin oğlu?" diye sorunca, Rasulüllah, gördüğü şeyleri ona haber verdi. Bunun üzerine Varaka: O gördüğün, Allah'ın Mûsâ'ya indirdiği Namus'tur. Ne olurdu, senin davetin günlerinde ben de genç olsaydım. Kavminin seni çıkaracakları/hicrete zorlayacakları zaman sağ olsaydım dedi. Bunun üzerine Rasulüllah: Onlar beni çıkaracaklar mı? diye sordu. O da: Senin gibi bir şey getirmiş [vahiy tebliğ etmiş] bir kimse yoktur ki düşmanlığa uğramasın. Şayet senin davet günlerine ulaşırsam sana son derecede yardım ederim dedi. Ondan sonra çok geçmedi, Varaka öldü. Ve bir müddet vahy kesildi."
Sahihi Buhari Vahiy kitabindaki ücüncü Rivayet...
İlk vahiylerin uyku esnasında inmediği Kur'ân ile sabittir. (Necm Sûresi'nin 11–13. Âyetleri.) Rivâyette iddia edildiği gibi ilk vahiyler rüyada inmiş ise, bunun Alak Sûresinden önce vuku bulmuş olması ve o rüyada inen vahye ait başka Âyetlerin de bulunmuş olması gerekir. Böyle bir şeyin kabulü ise vahyin eksik toparlandığının kabulü olur ki, bu hem tarihî belgelere hem de Rabbimizin kitabını koruma vaadine ters düşer. Ayşe'den rivâyet edilenler doğru ise, rivâyette sözü edilen vahiyler ancak Ayşe'nin olayları hatırlayabileceği çağa ve peygamberimizin evine dâhil olduğu döneme ait olabilir. Rivâyet, Ayşe'nin ağzıyla, sanki Ayşe olaylara tanık olmuş ve anlatmış gibi aktarılmış, geniş bilgi verilmemiştir. Hâlbuki herkes tarafından bilinmektedir ki, ilk vahiyler geldiğinde Ayşe küçük bir çocuktur.
11. Gönlü, gördüğünü yalanlamadı. 12. Onun gördüğü şeyden kuşku mu duyuyorsunuz [onun gördüğü şey hakkında onunla mücadele mi ediyorsunuz]?
13. Andolsun onu, başka bir inişte daha gördü.
Necim 11-12-13..
Peygamberimiz, kendisine ilk vahiy geldiğinde korkmamış, ürpermemiştir. (Necm Sûresini 13–17. Âyetleri.) Varaka gaybı bilmez, bilemez. Bu rivâyette Varaka, tahminin de ötesinde, kehanette bulunmaktadır. Rivâyetin peygamberlerin öz yurtlarından çıkarılmasıyla ilgili bu bölümü İbrâhîm Sûresi'nin 13. Âyetinden alınmış gibi görünmektedir. Böylece Rabbimizin değişmez ve şüphe götürmez beyanı Varaka'ya isnat edilmiştir.
13. Andolsun onu, başka bir inişte daha gördü. 14. Son sidrenin yanında.
15. Ki onun yanında oturulan bahçe vardır.
16. O zaman sidreyi kaplayan kaplıyordu.
17. Göz şaşmadı ve azmadı.
(İbrâhîm: 13) Kâfirler peygamberlerine şöyle dediler: "Ya tamamıyla bizim dinimize dönersiniz yahut da sizi yurdumuzdan mutlaka çıkarırız."
Kur'ân'a göre ilk vahiy Hıra Mağarası'nda değil, Mescid-i Aksa'da; Cennetu'l-Me'vâ denilen yerde gelmiştir. Hıra mağarası ile ilgili riâayetler, hem Peygamberimizi hem de vahyi rencide eder. (Kasas Sûresi'nin 86. Âyeti.)
Bu rivâyet doğruysa, Kur'ân'da tam üç tane "ikra" sözcüğünün eksik olduğunun kabul edilmesi gerekir.
Eğer bu rivâyet doğru sayılırsa, ilk mümin, ilk Müslüman Peygamberimiz değil, En'âm Sûresi'nin 14, 163. ve Zümer Sûresi'nin 12. Âyetlerinin hilâfına Hatice olur.
Kasas. 86. Ve sen Kitab'ın sana ilka edileceğini [indirileceğini] umuyor değildin. [O] Ancak Rabbinden bir rahmet olarak [verildi]. Öyleyse sakın kâfirlere arka çıkma [yardımcı olma].
Enam 14.De ki: "Gökleri ve yeri yoktan var eden, besleyen, fakat kendisi beslenmeyen Allah'tan başka velî mi edineyim?" De ki: "Ben İslâm kişilerin ilki olmakla emrolundum." Ve sen sakın Allah'a ortak koşanlardan olma!
Enam 162–163. De ki: "Benim salâtım [sosyal desteğim], ibadetim, hayatım ve ölümüm sadece kendisinin ortağı olmayan âlemlerin Rabbi Allah içindir. Ve ben böyle emrolundum ve ben Müslümanların ilkiyim."
Zümer 11–12. De ki: "Ben kesinlikle dini yalnızca Kendisine özgü kılarak Allah'a kulluk etmekle emrolundum. Ve bana Müslümanların ilki olmam için emir verildi."
İkra sözcüğü, karae fiilinin emir kipidir. Bu sözcük İbrânîce ve Süryanicede de mevcuttur. Meselâ, şu anda bile Süryanicede "okumak" sözcüğü için kıryono kullanılır. İkri sözcüğü de "adımla, oku" anlamındadır. Araştırmacılar ikra sözcüğünün hangi dilden diğe*rine geçmiş olduğu konusunda kesin bir kanaat sahibi değildirler.
Henüz defter-kitap ortada yokken karae sözcüğü, "hayız kanının rahîmde toplanması ve dışarı atılması" anlamına üretilmiş [vaz edilimiş] ve zaman içerisinde de kadınların hayızlı günleri ile hemen arkasından gelen kanamasız günleri kapsayan dönemlerin adı olarak kullanılmıştır. Nitekim sözcüğün Bakara Sûresi'nin 228. Âyetindeki kullanımı da bu anlamdadır.
Daha sonra sözcük, istiare = ödünç alma yoluyla "bir şeyleri biriktirip onu dağıtmak, başka yerlere nakletmek" anlamında kulla*nılmaya başlanmıştır. "Develerin hamile kalarak yavruyu rahîmde ta*şıyıp sonra da doğurmasına" karaet'in-nâkatu denilirdi.
Aynı sözcük, yukarıdakilere ek olarak "harfleri, kelimeleri, cümleleri ya da bilgileri bir araya getirip bir başkasına nakletme" eylemi için de kullanılmaktadır. Zaten bu sözcüğün "okumak" anlamında kullanılma nedeni de budur.
Bakara 228.Boşanan kadınlar, kendi kendilerine üç adet süresi beklerler ve Allah'ın rahimlerinde yarattığını gizlemeleri, kendilerine helâl olmaz. Eğer Allah'a ve ahiret gününe inanıyorlarsa gizlemezler. Kocaları da, barışmak istedikleri takdirde o süre içersinde onları geri almaya daha layıktırlar. O kadınların, üzerlerindeki meşru hak gibi, kendilerinin de hakları vardır. Yalnız erkekler için, onların üzerinde bir derece vardır. Allah çok güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.