Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Ayetler hakkında yardım!

duys

New member
Katılım
7 Eyl 2008
Mesajlar
3
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
34
Arkadaslar benim cok sukur Allah'a inancım var ancak kur'anın bu ayetlerine bir acıklama getıremedım ve arastırdım bulamadım.İlki maide suresi
Maide/33
Allah ve Resulüne karşı savaşan ve yeryüzünde fesat çıkarmaya çalışanların cezası, ancak öldürülmeleri veya asılmaları yahut ayak ve ellerinin çaprazlama kesilmesi, ya da yeryüzünde başka bir yere sürgün edilmeleridir. Bu, dünyada onlar için bir zillettir. Ahirette ise onlar için büyük bir azab vardır.

sorum:Sımdı peygamberimeze karşı savaşanların öldürülmesını anladım ancak yeryüzünde fesat cıkarmak derken bunun ıcıne bır dolu sey girer.İnsanın canını yalnız Allah alır dıye bılırım ben.Ancak bu ayete göre fesat cıkaranı dırek ınfaz mı edıcez hadı bunu anladımda.Ayak ve ellerın caprazlama kesilmesi diyor!!Yahu bu resmen işkence değil midir.Tamam kur'anda şeriat kanunları gecerlı ornek gene maıdede (Hırsızlık eden erkek ve kadının, yaptıklarına karşılık Allah'dan bir ceza olarak ellerini kesin. Allah daima üstündür, hikmet sahibidir)Ancak ellerın caprazlama kesılmesı resmen bır ıskence.Allah sonsuz rahmet sahibidir affedendir bagıslayandır die kur'anda cogu kez gecer fakat bu ayetler bu ıbareye ters dusmuyormu

.(AHZAB SURESİ / 50)

Ey Peygamber, gerçekten biz sana ücretlerini (mehirlerini) verdiğin eşlerini ve Allah'ın sana ganimet olarak verdikleri (savaş esirleri)nden sağ elinin malik olduğu (cariyeler) ile seninle birlikte hicret eden amcanın kızlarını, halanın kızlarını, dayının kızlarını ve teyzenin kızlarını helal kıldık; bir de, kendisini peygambere hibe eden ve peygamberin kendisini almak istediği mü'min bir kadını da, -mü'minler için olmaksızın yalnızca sana has olmak üzere- (senin için helal kıldık). Biz, kendi eşleri ve sağ ellerinin malik olduğu (cariyeleri) konusunda onlar (mü'minler) üzerine neyi farz kıldığımızı bildik (size bildirdik). Böylelikle senin için hiç bir güçlük olmasın. Allah çok bağışlayandır, çok esirgeyendir
sorum: Zaten ayet ortada bu nası ıs bu ayete karsılık gelen acıklama nedir
Su sorularıma ne olursunuz gereklı duzgun mantıklı bır acıklama yapın sureklı kafama takılıyor.Yardım edın...
 

Black

New member
Katılım
27 Ağu 2008
Mesajlar
35
Tepkime puanı
17
Puanları
0
Yaş
40
usta sen ayeti kendin yorumlamışsın ben hiç anlamam o yüzden cevap verecek değilim ama bunu ayetin indiği zamanki olaylara ve peygamberimizin uygulamasındaki sünnetine bakarak yorumlayabilirsin yani sana işkence gibi gelen şey aslında büyük bir rahmet olabilir konuyu iyi bilen bir arkadaş cevaplıyacaktır muhakkak bizde öğreniriz
saygılar.
 

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,132
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
Maide 33 Elmalılı Tefsiri

[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Bu âyetin nüzul sebebi hakkındaki rivayetler şunlardır: [/FONT] [FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]1- Kitap ehlinden bir kavim hakkında inmiştir ki, Hz. Peygamber ile aralarında sözleşme yapmışlardı, sözleşmelerini bozdular ve yol kesip yeryüzünde bozgunculuk yapmaya kalkıştılar. (İbnü Abbas'dan bir rivayet). [/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]2- Müşrikler hakkında inmiştir. (İkrime'den, Hasenü'l-Basri'den ve Alâ'dan rivayet) [/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]3- Olayları meşhur olan Ureyneliler hakkında inmiştir ki, Ukûl, Ureyne ve Beciyle'den bir kısım halk yoksulluk ve hastalık içinde oldukları halde Medine'ye gelmişler, müslüman olduklarını açıklamışlar, Resulullah kendilerini zekattan toplanan beytü'l-mâl develerinin otladıkları yere göndererek bunların sütlerinden içip geçinmelerini ve hastalıklarını da bu develerin sidikleriyle tedavi etmelerini emretmiş, varmışlar. Bir müddet sonra tamamen sıhhatlerini kazanıp iyileştikten sonra dinden dönmüşler, çobanları öldürüp develeri sürmüşler ve yolları kesip ırza da tecavüz ederek kaçmışlar, fakat takip edilerek yakalanmışlardı. (Enes b. Mâlik, Urve b. Zübeyr ve daha bazı zevattan rivayet) [/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]4- Ebu Bürde de denilen Hilâl b. Uveymirî Eslemî'nin kavmi hakkında inmiştir ki, Peygamberimiz bu Hilâl ile "ne iyiliğine, ne kötülüğüne yardım etmemek; ona gelen müslümanlar emanlı olup heyecana düşürülmemek ve aynı şekilde her kim Resûlullah'a gitmek üzere Hilâl'e uğrarsa emanlı olup heyecana düşürülmemek" üzere "barış anlaşması" (akd-i muvâdea) yapmıştı. Bir gün Kinâne oğullarından bir kısım halk müslüman olmak maksadıyla gelirken Hilâl'in kavmine uğramış, o gün de Hilâl orada yokmuş, kavmi tutmuşlar bunların yollarını kesmişler ve kendilerini öldürüp mallarını almışlardı. [/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Bu rivayetlerin toplamından anlaşıldığı üzere âyetin inişi, her halde yol kesme haydutluğu ile ilgilidir. Fakat bazıları bu hükmün kâfirlere mahsus olduğuna, bazıları da fâsık müslümanları da içine aldığına kâni olmuşlardır ki, fakihlerin çoğunun görüşü budur.[/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif] Peygamber'le harb etmek akıl ve âdet bakımından mümkün olabilirse de, Allah ile savaşmak ne aklen ne de şer'an mümkün olmadığından her halde mecazdır. Halbuki bir lafzın hem hakikat, hem mecaz olması caiz olamaz. Şu halde burada savaş, hem Allah'a ve hem peygamberine ilgisi itibariyle mecaz olmak gerekir. Şu halde "muharebe" lafzı, ya Allah ve Resulünün emirlerine ve hükümlerine karşı gelmekten mecazdır. Veya o emirler ve hükümleri tatbik ve icra eden Allah'ın kullarına savaştan mecazdır. Sonra bu savaşın bilinen mânasıyla açık savaş olmadığı da gerek siyak (söz gelişin)tan ve gerekse nüzul sebeplerinden anlaşılmaktadır. Zira görülüyor ki bunda esirlik ve cizye gibi hükümler yoktur. Tefsircilerin çoğunluğu ve fakihler, harbin aslı, bir selb (zorla alma) mânâsını içine alması bakımından bu savaştan maksat, yol kesmek demek olduğunu beyan etmişler ve buna "büyük hırsızlık" adını vermişlerdir. Bazıları da gerek, şehir dışında ve gerek içinde olsun. Yani açıktan hırsızlığa kalkışmak demişlerdir. Bu mânâda ise müste'min (emân alarak İslâm ülkesinde bulunan gayr-i müslim), zımmî (gayr-i müslim vatandaş), harbî (müste'min ve zımmî olmayan gayr-i müslim), kâfirlerden vaki olabileceği gibi, fasık müslümanlar tarafından da olabilir. Özetle bunlar, biri diğerini koruyarak toplanıp kuvvetli bir engel teşkil eden ve bu şekilde gerek müslümanların ve gerek İslâm tabiyetinde veya himayesinde bulunanların canlarına veya mallarına veya ırzlarına kasteden ve asayişlerini bozan sosyal ve siyasi sapıklık erbabıdır. Ve bu âyette bunların cezası olan dinî ceza açıklanmıştır. Şöyle ki: [/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Allah ve Resulüne savaş açan, yani Allah'ın ve Resulünün emirlerine ve hükümlerine fiilen karşı çıkmakla Allah'a ve Resulullah'a harp vaziyeti alan ve yeryüzünde bozgunculuk için koşan, cana veya mala veya ırza saldırmaya veya tarla ve nesli yok etmeye girişmek ve ihmalcilik ile hak (doğru) nizamı ve halkın asayişini bozmak ve ifsat etmek için çalışan kimselerin suçlarının derecelerine göre cezaları şundan ibarettir:[/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif] Öldürülmeleri, yani adam öldürmüşler ise kısas yoluyla değil, affı caiz olmamak üzere cezayı tatbik ederek öldürülmeleri veya asılmaları, yani hem adam öldürmüşler, hem de mal almış veya ırza tecavüz etmişlerse diri olarak asılıp, süngü ile öldürülecek, yahut öldürüldükten sonra ölü olarak asılarak halka gösterilmeleri, veya ellerinin ve ayaklarının çapraz kesilmesi, yani adam öldürmemişler de yalnız mal almışlar ise, biri sağdan, biri soldan olmak üzere birer elleriyle birer ayaklarının kesilmesi, veya bulundukları yerden sürülmeleri, (yani bunların hiçbirisini yapmış olmayıp yalnız yolda tehdit etmişler ise yeryüzünden sürülmeleri), hapsedilmeleri veya bulundukları yerden diğer bir yere sürülmeleri. [/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]İşte Allah'a ve peygamberine harp vaziyeti alarak silahlanıp bozgunculuk yapanların derecelerine göre tayin edilen cezaları, yani şer'î cezaları bu şekilde öldürmek veya asmak veya kesmek veya sürgüne göndermekten ibarettir. Bilinmektedir ki, herhangi bir savaşın mahiyeti bu dördün birinin dışında kalmaz ve bu cezalar bunların gerektirdikleri fiillerin mahiyeti gereği olarak hakkıyle karşılıklarıdır. A'ta'dan, Katâde'den, Hasen'den buradaki tekrarların, yani " =ev" atıf harfinin tahyir (iki şeyden birini seçmek) için olduğuna dair bazı rivayetler vardır. Buna göre âmir bunlara bu dört cezadan birisini tatbik etmeye mecbur, fakat işin gerektirdiği duruma göre bunlardan birini seçmekte serbesttir demek olur. Fakat cumhur (âlimlerin çoğunluğu) bunun gerek rivayet ve gerek dirayet bakımından doğru olmadığını ve tekrarın seçim yapmak değil, yukarda gösterildiği üzere suçun derecelerine göre dağıtım ve taksim etmek için olduğunu ve şu halde veliyyü'l-emr (âmir)in bu konuda seçme hakkı olmayıp, suçun derecesine göre cezayı yerine getirmekle yükümlü bulunduğunu, mesela hapis yatması gerekeni kesmek, kesmek gerekeni öldürmek ve yalnız öldürülmesi gerekeni asamayacağı gibi, bunun zıddını da yapamayacağını ve hiçbir şekilde affetme hakkı olmadığını açıklamışlardır. Hakikatte katili hapsetmekle yetinmek ve katil olmayanı asabilmek gibi rivayet ve dirayet bakımından akla uymayan bir "istediğini seçme" mânâsının batıl olduğu açıktır. Fakat biz burada şunu söyleyebiliriz ki " = ev" edatı, hakikatte seçmeye ve bölmeye muhtemeldir. Gerçi burada taksim (bölmek) ve tevzi (dağıtmak) rivayet ve dirayet bakımından tercih edilmiş ve seçilmiştir. Fakat bununla tahyir (seçim yapma) ihtimalinin mutlak batıl ve hükümsüz olması da gerekmez. Çünkü sürgüne göndermeyi âzâ kesmeye, kesmeyi öldürmeye, öldürmeyi asmaya çıkarabilecek şekilde, cezayı şiddetlendirme şeklinde bir seçim yapma asla caiz olamamakla beraber, tersine asmayı öldürmeye, öldürmeyi uzuv kesmeye, uzuv kesmeyi hapse indirebilecek şekliyle cezayı hafifletme suretinde bir seçme ve bir selahiyet düşünülmesi akla yatkın ve mümkündür. Seçim yapma ihtimali, aslında mevcud ve bazı rivayetler de nakledilmiş olduğu halde bu imkan büsbütün inkâr edilemez ve edilemeyince de zaten "cezalar, şüphelerle düşer" olduğu için hâl ve zamanın değişmesine göre cezayı hafifletici olmak üzere, gerektiği zaman bu ihtimali de düşünmek doğru olabilecektir. Bu mânâ, bir lafzı aynı zamanda hem seçim yapmaya, hem de tenviâ (çeşitlendirmeye) yorumlayarak iki mânâyı bir delalette toplamak değil, çeşitli durumlar ve farklı zamanlara göre iki mânâyı sırayla düşünerek bir çeşit seçime ihtimal veren taksim ile "iki ihtimalle amel olarak" her şüpheden uzak bir mânâ almaktır ki, hem cezanın mânâsına, hem de genel kâidelerden hafifletme hükümlerine çok uygundur.[/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif] Bilinmektedir ki salb (asman)ın mânâsı kollarından bir yere germektir. Nitekim "salib" bundan alınmıştır. İmam Şâfiî hazretlerinin asmanın ölü olarak yapılmasını, yani önce öldürüp, müslüman ise namazı da kılındıktan sonra asılıp, herkese gösterilmesini tercih etmiştir ki, faydalı olduğunda şüphe yoktur. Bir yere sürgüne göndermeye gelince, esasen nefy, idam etmek, yok etmek demektir. Halbuki burada öldürme ve asmaya karşılık zikredilmiş olduğu için "asma" mânâsına olmadığı açıktır. O halde hayatta olan bir kimsenin bütün yeryüzünden sürülmesi ancak hapsetme demek olabilir ki, Arap dilinde nefy bu mânâya da kullanılmış olmasında fikir ayrılığı yoktur. İmam-ı Azam Ebu Hanife hazretleri ve pek çok dil bilgini bu mânâyı tercih etmişlerdir. Gerçi bulunduğu memleketten diğer bir beldeye çıkarmaya veya dâr-ı İslâm (müslüman memleketin) den çıkarmaya da nefy (sürgün) denilebilirse de, bunun ikisi de sakıncadan uzak olmadığı için caiz görülmemiştir. Çünkü maksat, şerri defetmektir. Halbuki bir haydutu diğer bir memlekete sevketmek, orada bulunan Allah'ın kullarına zarar vermekten uzak değildir. Büsbütün İslâm memleketinden gayr-i müslimlerin memleketine çıkarmak ise gayr-i müslimlere bir şahsın katılmasını arzu etmek demek olduğundan hiç caiz olmaz demişlerdir. Bununla beraber şahısların ve yerlerin değişmesine göre anılan sakıncanın ortaya çıkmayacağı anlaşılırsa, diğer bir memlekete sürgün etmenin caiz olduğu söyleyenler de vardır. Bu cümleden olarak Ömer b. Abdülaziz hazretlerinden bu mânâ rivayet edilmiştir. Daha önce Tihâme çölünün en uzağında "Dehlek", Habeş'te "Nâsı' " birer sürgün yeri idi denilmiştir. Dilimizde de nefy, bu mânâda kullanılmaktadır. İmam Şâfiî de demiştir ki, burada nefy'in iki mânâya gelme ihtimali vardır. Birisi, eğer bunlar adam öldürmüş, mal almış ve yakalanmış iseler, cezaları yerine getirilir. Eğer yakalanmamış iseler devamlı takip edilirler. İşte bu şekilde nefyden maksad, bunların hükümetten korkarak bir beldeden bir beldeye devamlı şekilde kaçıp gitmesidir. İkincisi, yalnız korkutmak ile kalmış, adam öldürmemiş ve mal almamış olanlar da devamlı olarak takip edilir. Fakat tutuldukları zaman tazir edilir (şer'î haddin dışında hakimin uygun göreceği bir ceza ile cezalandırılır)ler ve hapsedilirler. Bunlar hakkında da nefyden maksat yalnız hapistir. İmâm Şâfiî'nin nefyi böyle iki hale göre mânâlandırması bizim tahyir (seçme) ve taksim etme meselelerindeki hatırlatmamıza benzer. Bir de Şâfiî'nin bu ifadesi hapsin had (şer'î ceza) değil, tazir mahiyetinde olduğunu göstermektedir. Hakikatte hapis miktarı tayin edilmemiş olduğuna göre böyle olması gerekir. Şu halde bunun şer'î ceza (had) olması, hapsin aslına göredir. [/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]İşte Allah ve Resulüyle savaş eden ve yeryüzünde bozgunculuk etmek için, koşanların cezaları başka bir şey değil, ya öldürülmek, ya asılmak, ya elleri ayaklarının çapraz olarak kesilmesi veya yeryüzünden nefyolunmak (sürülmek)tır. Fakat bu cezanın kısaltılması (veya tahsisi) mutlak değil, izafidir. Zirâ bu ceza bunların sırf dünyadaki düşüklük ve rezaletleridir. Bundan başka bunlar için ahirette pek büyük bir azab daha vardır. Ki bunların hiçbiriyle kıyas edilmesi mümkün değildir.
[/FONT]


[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Ahzab 50 Elmalılı Tefsiri[/FONT]


[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Ey Peygamber! Biz sana özellikle şunları helal kıldık. Bu âyette, peygambere, layık ve faziletli olan hanımlar zikredilmiş ve beyan buyurulmuştur. Çünkü; [/FONT] [FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]1- "Ecir"lerini yani, mehirlerini verdiğin hanımların. Şüphesiz mehıri verilmiş olan hanımın gönlü verilmeyenden daha hoştur.[/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif] 2- Bir kimsenin bizzat kendisinin katıldığı savaşta ganimet olarak sahip olduğu cariye, elbette satın aldığı cariyeden daha temiz ve daha şüphesizdir. [/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]3- Kendisi ile birlikte hicret eden akrabaları da hicret etmeyenlerinden daha şereflidir. Bununla birlikte bazılarının dediği gibi, mehrin önce verilmesi peygamberin özelliklerinden olması da ihtimal dahilindedir. Nitekim amca ve hala, dayı ve teyze kızlarının helal olmasında seninle birlikte hicret edenler, diye kayıtlanmasında Peygamberin özelliğinin olması ağır basmaktadır. [/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Bunu şu rivayet de destekler: Ebu Talib'in kızı Ümmühanî şöyle demiştir: "Resulullah (s.a.v.) önceleri, benimle evlenmek istemişti, ben özür diledim; o da özürümü kabul etti. Sonra da Allah Teâlâ bu âyeti indirdi; ben ona helal olmadım. Çünkü ben onunla hicret etmemiştim. Ben Tuleka'dan, yani serbest bırakılanlardandım." Bunun gibi Ve kendisini Peygambere hibe eden mümin bir kadın, yani kendisinin mehirsiz olarak Peygambere nikahlanmasına razı olan kadın, fakat bu mutlak değil, Peygamber O'nu nikah etmek istediği takdirde, böyle mehirsiz olarak nikah da Peygamberin özelliklerindendir. Bazıları Meymune binti Haris, Zeyneb binti Huzeymetel-Ensariye, Ümmü Şerike binti Câbir ve Havle binti Hakîm, bu şekilde kendilerini bağışlamışlardı demiş ise de, İbnü Abbas bunun gerçekten meydana gelmediğini, yani Peygamberin bu şekilde hiçbir kadın ile evlenmediğini söylemiştir. Bütün bunlar sırf sana mahsus olmak üzere helal kılındı müminlere değil, çünkü zikrolunan kayıtlarla hepsinin helal olması diğer müminler hakkında gerçekleşmiş değildir. Sayıca da, şekilce de fark vardır. Onlara hanımları ve "mülk-i yeminleri" olan cariyeleri hakkında farz kıldığımız, takdir buyurup karara bağladığımız hükümleri gerçekten bilmişizdir. Yani onlara layık olanı menfaat ve yararlarını bilerek takdir etmişiz ve bildirmişizdir ki, Nisa Sûresi'nde geçtiği üzere dörde kadardır, onun için bu beyan olunanları diğer müminlere değil, sadece sana helal kıldık. Şunun için ki sana hiçbir zorluk, bir darlık olmasın. Olmasın da kalbin huzur içinde ilahî vahyin ortaya çıktığı yer olsun.
[/FONT]




[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Bu tefsirlerle sorularınıza cevap bulabileceğinizi sanıyorum. Yine de takıldıklarınıza yardımcı olmaya çalışırız inşallah...
[/FONT]
 

duys

New member
Katılım
7 Eyl 2008
Mesajlar
3
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
34
maidenin cevabını
İşte Allah'a ve peygamberine harp vaziyeti alarak silahlanıp bozgunculuk yapanların derecelerine göre tayin edilen cezaları,
İşte Allah ve Resulüyle savaş eden ve yeryüzünde bozgunculuk etmek için, koşanların cezaları
bu ıkı ıbareden aldım.Yanı kımlerı kastettıgı konusunda...Capraz kesme ısını de serıatın bır parcasıdır dedım gectım.Ancak ahzabı hala kavrayamadım.Sımdı peygamberımıze hala teyze dayı kızları helal mı kılınmıstı.Yanı ayette ne anlatıyorsa tevsırde de aynı seyı anladım.Bu ayetı de acıklarsanız cok sevınırım.Allah razı olsun cevap yazdıgınız ıcın cok saolun....
 
Son düzenleme:

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,132
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
Değerli Kardeşim
Surenin ilgili ayetlerinin nüzül sebebi aşağıdadır. Eksik kalan bilgilerin tamamlanacağını umuyorum...


El-ahzab Suresi


50. Ey O Peygamber, Biz, mehirlerini verdiğin eşlerini, Allah 'm sana ga*nimet olarak verdiği cariyelerini, seninle birlikte hicret eden amca kızlarım, halalarının kızlarını, dayının kızlarını, teyzelerinin kızlarını ve bir de eğer mü 'min bir kadın kendisini Peygamber 'e hibe eder de Peygamber de onunla evlenmeyi isterse onu -ki bu mü 'mirilerden ayrı olarak sadece sana mahsus ol*mak üzere- senin için helâl kıldık. Sana bir zorluk olmasın diye mü 'mirilerin eşleri ve cariyeleri hakkında ne hükmettiğimizi bildirdik. Allah Gafur, Rahim olandır.

Tirmizî'nin Abd ibn Humeyd kanalıyla Ümmü Hâni' bint Abdülmuttalib'den rivayetinde o şöyle demiştir: Rasûlullah (sa) benimle ev*lenmek istedi, ben de mazeret beyan ederek kabul etmedim ve beni mazur gör*dü. Sonra Allah Tealâ "Ey O Peygamber, Biz, mehirlerini verdiğin eşlerini, Al*lah'ın sana ganimet olarak verdiği cariyelerini, seninle birlikte hicret eden amca kızlarını, halalarının kızlarını, dayının kızlarını, teyzelerinin kızlarınıve bir de eğer mü'min bir kadın kendisini Peygamber'e hibe eder de Peygamber de onun*la evlenmeyi isterse... helâl kıldık..." âyet-i kerimesini indirdi. Ben, bu âyete göre O'na helâl kılınmamıştım. Çünkü ben, hicret edenlerden "Tuleka"dan i-dim." Mekke'nin fethi günü müslüman olanlara "Tuleka" adı verilmişti ve Ümmü Hâni de o gün müslüman olanlardandı.
Ayet-i kerimenin "Ve bir de eğer mü'min bir kadın kendisini Peygamber'e hibe eder de Peygamber de onunla evlenmeyi isterse onu -ki bu mü'minlerden ayrı olarak sadece sana mahsus olmak üzere- senin için helâl kıldık." kısmının nüzul sebebi olarak İbn Sa'd'ın İkrime'den rivayetle tahricinde o şöyle demiştir: Bu âyet-i kerime Ümmü Şerîk ed-Devsiyye hakkında nazil oldu. Yine tbn Sa'd'ın Münîr ibn Abdullah ed-Düelî'den rivayetine göre Ümmü Şerîk Ğaziyye bint Câbir ibn Hakîm ed-Devsiyye, kendini Hz. Peygamber (sa)'e arzederek hibe etmiş; Rasûlullah (sa) da bunu kabul buyurmuştu. Ümmü Şerîk güzel bir kadındı ve onu kıskanan hz. Aişe: "Kendini bir erkeğe arzeden ve hibe eden bir kadında elbette hayır yoktur." dfemişti. Ümmü Şerîk der ki: İşte bu âyetteki "Kendini Rasûlullah'a hibe eden kadın." benim ve Allah beni "Mü'min olarak adlandırdı ve "Ve bir de eğer mü'min bir kadın kendisini Peygamber'e hibe e-derse..." buyurdu. İşte bu âyet-i kerimenin nüzulü üzerine Hz. Aişe Hz. Pey*gamber (sa)'e: "Görüyorum ki Allah, senin arzunu hemencecik yerine getiri*yor." Demiş.

51. Onlardan istediğini bırakabilir, istediğini alabilirsin. Bırakmış oldukla*rından da arzu ettiğini almanda sana bir vebal yoktur. Bu, onların gözü aydın olup üzülmemeleri ve kendilerine verdiğin şeylere razı olmaları için daha elve*rişlidir. Allah, kalblerinizde olanı bilir. Allah Alîm, Halım olandır.
Hz. Peygamber (sa)'in hanımlarından bir ay ayrılması, yani İlâ Hadisesi üzerine Efendimiz (sa)'in eşlerini dünyalıkla Allah ve Rasûlü'nü tercih etmekte muhayyer bırakmasını emreden âyet-i kerime nazil olunca Rasûl-i Ekrem (sa)'in eşleri O'nun kendilerini boşıyacağından korktular da gelip: "Ey Allah'ın elçisi, bize malından ve nefsinden dilediğini ver de bizi bu halimizde senin eşle*rin olarak bırak." dediler ve işte bunun üzerine bu âyet-i kerime nazil oldu.
Buhârî'nin Hz. Aişe'den rivayetinde o şöyle anlatır: Kendisini Hz. Peygamber (sa)'e arzederek hibe eden kadınları kıskanır ve: "Bir kadın kendini bir erkeğe nasıl hibe edebilir?" derdim. Allah Tealâ: "Onlardan istediğini bırakabilir, istediğini alabilirsin...." âyet-i kerimesini indirince ben: "Bakıyorum da Rabbın senin arzunu çabucak yerine getiriyor ve senin hevâ ve hevesin doğrultusunda hemen âyet indiriyor." dedim.
Vâhıdî'nın Abdurrahman ibn Abdan kanalıyla Hz. Aişe'den rivayetine gö*re o, Hz. Peygamber (sa)'in hanımlarına: "Bir kadın nefsini bir erkeğe (Meselâ Hz. Peygamber'e) hibe etmekten utanmaz mı?" derdim. Bunun üzerine Allah Tealâ: "Onlardan istediğini bırakabilir, istediğini alabilirsin..." âyet-i kerimesini indirdi. Ben de: "Bakıyorum Rabbm senin arzunu hemen yerine getiriyor, çabu*cak senin hevana uygun âyet indiriyor." dedim. Bu hadisi Buhârî ve Müslim de rivayet etmişlerdir.

52. Bundan sonra artık sana (başka) kadınlarla evlenmek ve güzellikleri hoşuna gitse de cariyelerin dışında hiçbirini başka bir eşle değiştirmek helâl değildir. Allah her şeyi murakabe edendir.
İbn Sa'd'ın îkrime'den rivayetine göre Hz. Peygamber (sa), İlâ hadisesin*de kadınlarını dünyalıkla Allah, Rasûlü ve âhiret hayatının zenginlikleri arasın*da muhayyer bırakmasını emreden âyet-i kerimenin nüzûlüyle onları muhayyer bırakıp onlar da Allah'ı Rasûlü'nü ve âhiret yurdunun zenginliklerini tercih e-dince Allah Tealâ bu: "Bundan sonra artık sana (başka) kadınlarla evlenmek ve güzellikleri hoşuna gitse de cariyelerin dışında hiçbirini başka bir eşle değiştir*mek helâl değildir." âyet-i kerimesini indirdi. Ancak Allah Tealâ, daha sonra ve Hz. Peygamber (sa)'in vefatından önce bu yasağı kaldırmasına rağmen Allah'ın Rasûlü (sa), muhayyer bıraktığında Allah'ı ve Rasûlü'nü tercih eden hanımlarından başka bir kadınla evlenmemiştir.
Ayet-i kerimenin "güzellikleri hoşuna gitse de cariyelerin dışında hiçbirini başka bir eşle değiştirmek helâl değildir..." kısmının nüzul sebebinde İbn Abbâs: "Esma bint Umeys hakkında nazil oldu. Kocası Ca'fer ibn Ebî Tâlib vefat ettiğinde Hz. Peygamber (sa) onunla evlenmek istedi de bu âyet-i kerime nazil oldu." demişse de Kurtubî bu rivayetin zayıf olduğunu kaydeder.
 

duys

New member
Katılım
7 Eyl 2008
Mesajlar
3
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
34
Mod verdıgınız cevap gercekten ısıme yaradı.Elımde buna benzer okundugunda soru ısaretı olusturan ayetler vardı.Arkadasım bunları bana gostermıstı hepsıne yanıtı bulmustum ancak son 2 tane ayet kaldı ki onları da burda sızın sayenızde acıklıga kavusturdum.Hakgelenek sızın yazdıgınız cevaplarıda goz kararı ınceledım bos oldugum fırsatta onları da okuycam.Hepınızden Allah razı olsun saolun....
 

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,132
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
hadislerle yola çıkarsak bunları kaynak olarak ele alırsak ortaya bu sapkınlıklar çıkar sözde sahih olan hadisler böyle ya sahih olmayanlar nasıl


kim ALLAHIN indirdiği ile hükmetmesse kafirlerin ta kendileridir


Sayın HAK gelenek

Bu konuya yazmış olduğunuz (veya alıntıladığınız) ve Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa (sav) i, gerek takdim şekliniz ve gerekse mesnetsiz, haksız, münasebetsiz tacizleriniz nedeni ile yazılarınız silinmiş, ve bu tarzınız nedeni ile de banlanmış bulunmaktasınız...
 

mhmt

New member
Katılım
7 Kas 2006
Mesajlar
2,965
Tepkime puanı
715
Puanları
0
Maide 44'ü Hadis karşıtlığı olarak sunmak koca bi hezeyandır.
Bekir abi en güzelini yapmışsın.
.....
Duys arkadaşım, Bekir abinin astığı yazıları es geçme kafi inş.

selametle..
 
Üst Alt