Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Asıl Gölge

ekreme

New member
Katılım
28 Kas 2006
Mesajlar
297
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Yaş
51
ASIL GÖLGE

Gülderen Aktaş

Simsiyah bir geceydi orman. Tilki ise kızılca siyah. Koşuyor, koşuyordu ardından. Korkuyordu, bu da neydi, ne yapmıştı ona? Sorular sorular ve soluk soluğa koşmalar... Derken birden irkildi yatağından. Şükür ki rüyaydı yaşadıkları. Bu kez amma terlemişti. Hiç bu kadar yakın olmamıştı nerdeyse hergün rüyasına giren tilkiye. Lavaboya gitti ve elini yüzünü yıkadı. Saat henüz üçtü. Ama alışmıştı bu saatlerde uyanmaya ve bu rüyalara. Bir sigara aldı paketinden, yaktı ve derince bir iç çekti sigarasıyla birlikte. Griye çalan dumanlar uyum sağlıyordu simsiyah, uzun, dalgalı saçlarına. Diğer eline de tilki kuyruklu anahtarlığını aldı. Ağustos'un 23'ünde henüz liseye giderken görmeye başladığı bu rüyaların İstikbale dair ipuçları taşıdığını düşünüyordu. Çünkü rüyalar hep gaibten haber verirdi. Ama Ufkiye maziye doğru yolculuk yapmaya başlamıştı bile. Çekiyordu kürekleri mazinin ufkuna.

Henüz lisedeyken Kerim hediye etmişti bu anahtarlığı ona. Bir teneffüs anında sırasında otururken yavaşca yaklaşmıştı Ufkiyeye. Dehşetli bir sükűt, derin bir bakış ve sıraya bırakılan bu anahtarlık. Anahtarlığa süs olarak takılmış minik bir anahtar ve üzerinde yazılı rakam 459. Bu onun okul numarasıydı. Yani kendisini simgeliyordu bu anahtar... Halbuki Ufkiyeydi kendini arayan, anahtar olan Kerimdi... Demek o da kendini arıyordu ve kendini Ufkiyede buluyordu. O zaman aradıkları şey yine kendilerinde miydi? Kerim'e ASIL adını takmıştı, kendisinin aslıydı. Kendisi de bir gölge. Madem onda kendini arıyordu o zaman bu ismi de hak etmişti. Anormaldi ikisininde tutumu. Neydi yaşadıkları bu çağda hiç konuşmadan, sadece bakışarak. Evet evet, anormaldi bu birden fazla flörtü olan arkadaşları için. Ama kimin umurundaydı ki bu çağ içi insanlar. Hem bu bilmeceli aşkı çözmeye çalışmak zevkti de. Peki çözülebilecek miydi?

Çıktığı mazi yolculuğundan küreklerini geri vurarak kıyıya geri dönüyordu. Peki ya nerdeydi şimdi o ASIL'ı? Üniversiteyi kazanıp Eskişehirde okumaya başladığından beri onu hiç görmemişti Ufkiye. Hangi gölge Aslından bu kadar habersiz ve uzak olur diye düşündü. Sigarasından son bir nefes çekti ve yarın ki dersinin erken saatte olduğunu hatırlayarak yatağına yattı.

Üniversitenin ilk senesindeydi Ufkiye. Ne berbat bir yerdi burası. Henüz bir arkadaş bile bulamamıştı. Herkesin yüzünde bir maske görüyordu. Hem de herkes aynı maskeyi takıyordu. Sevecen, hep neşeli ve mutlu... Maskeli bir baloydu adeta hayat onlar için. Peki kendisi için neydi hayat? Ah işte bunu bilebilseydi. Kahrolur muydu böyle o da mutlu olurdu -ASLI-nı bulabilseydi.
Okuldaki en büyük zevki kantinde çay, sigara içmek ve kitap okumaktı. Yine bir dersi asmış, kantinde oturuyordu tek başına.Yeni aldığı "Simyacı" adlı kitabı inceliyordu. Birşeylere tuhaf birşeylere yaklaşmış olduğunu hissetti. Kendi gibi yalnız olan var mıydı diye bakınıyordu. Evet işte orada en köşede başını kitaba vermiş bir kadın vardı. Yalnız olduğuna göre maskede takmıyordu. Yanına gitse miydi? Yo hayır gidip de ne diyecekti ki. Sonra neden okuduğu kitaba takıldı gözleri. Takıldı mı, yo hayır adeta çivilenmişti. Kitabın adı "Tilki Günlüğü" idi çünkü. Tilki, acaba? Komutlanmışcasına soluğu o kadının yanıda aldı. Masasına oturma izni, tanışma fasılları filan. Derken kitabın mahiyetini sorabildi. Kitap bir romandı, ama ne roman. Hep rüyalar, rüyalar ve hakiki hayata sıçramalar. Nasıl bir kitaptı böyle. Ama rüyalar kısmı ve gördüğü tilki rüyaları? Acaba dedi bulmaya mı başladım ama ne zordu bu iş. Vaz mı geçmeli ne? Yo yo hayır bu kadar yaklaşmışken. Hem kadın da iyiye benziyordu. Ona da yardım eder miydi?

Sordu: "Bu kitaplardan nasıl edebilirim temin?"

Dedi: " Bu yayınların kampanyası var dilerseniz abone edebilir sizi eşim Kerim" Kerim? Ah o zaten onu abone etmişti aramaya. Peki bulmaya? O da başka bir Kerim miydi? Kabul etti, adresini verdi ve masadan kalkmaya hazırlandı."Tanışmak zevkti. Ha afedersiniz isim neydi?" "Aslı".

Yorgun adımlarla evinin yolunu tutarken düşünüyordu. Neydi bugün olanlar? Hele Aslının eşinin adı zaten yaralı olan kalbine bir ok daha göndermişti. Birden dehşete düştü. -ASLI- Bu isimde Aslına ait değilmiydi. Aslı ve Kerim... Bu labirentin sonunu bulabilecek miydi?

Orman yine siyahtı ve gece sessiz.Tilki ise şımarık biçimde, kuyruğunu kıvırtarak sırnaşıyordu ona. Ufkiye kaçmıyordu artık çünkü korkmuyordu. Sonra birden yerden kilitine takılı bir anahtarlık aldı ve onu yedi. Bu -Aslı-ndan kalan tek hatıra idi. Tilki bunu nasıl yiyebilirdi? Kovalama sırası ondaydı işte. Tilki kaçıyor, kaçıyor, Ufkiye ise ardından dizlerinin bağı çözülürcesine koşuyor koşuyordu. Ama nafile Tilki çoktan ormanında kaybolmuştu, onu bulmak imkansızdı artık. Soluk soluğa kalan Ufkiye ellerini dizlerine dayamış, soluklanırken, birden tilkinin ayak izini farketti. Ayak izlerindeki 459 sayısı da ne demekti? Bu ne garib birşeydi? Hem bu zilde neden çalıp duruyordu? Birden fırladı kapıya doğru. Gelen postacıydı. Elinde ki kocaman paketi verdi ve gitti. Sabah sabah buda neydi böyle. Hemen açtı paketi ve içinin kitaplarla dolu olduğunu gördü. Yavaş yavaş uyanıyordu. Dün olanlar aklına geldi. Bu kitapları Kerim Bey göndermiş olmalıydı. Nasıl olsa bugün okul da yoktu. Şöyle güzel bir çayla kitapları bütün gün inceleyebilrdi. Dur bir dakika demin gördüğü rüyada neydi? Ah, artık çözülmeliydi bu muamma...

Çay demlenmiş, sigara yakılmıştı. Tertemiz Eskişehir havasını solumak üzere kitaplarla balkonuna geçti. Öncelikle "Tilki Günlüğü" adlı kitapla başladı işe. 1.cildini aldı eline. Of ne zordu anlamak yazılanları. Boşuna mı uğraşıyordu derken "Takdim" başlıklı kısma gelince afallar gibi oldu. Bilmece çözülüyormuydu? İşte ilk bulduğu ipuçları:

-"Ben kimim?" diye sormak, "ölüm nedir?" diye sormakla birdir...

"Ben"... Bütün hayat, bu soruya cevap vermek üzere yaşadığımız hadiseler dizisinden ibaret!..

-"Ben kimim?" ve "ölüm nedir?" sorusunun bitişikliği üzerinde, nevî sahsıma mahsus bir nefs murakebesi... Hayat ve ölüm... Alındığı yere nisbetle, meçhűl bir malűm veya malűm bir meçhul... Bütün dava, hayatın gayesi, malűmu meçhullükten kurtarmak ve meçhulü malűm kılmak!..

-Hayatın gayesi olan "ölmeden ölme sırrına ermiş" bir kahraman: Necip Fazıl Kısakürek... Ben varım da, o yok; veya asıl var olan oda, ben yokum... Bir tür hayat ve ölüm bitişikliği!..
-İnsan aradığının ne olduğunu bilmeden, bulduğunun da ne olduğunu bilmez; bulunan aranır sırrı... Aramadan bulamazsın; aranan bulunur sırrı...

-"Dost, elinize yapışıp kendisini aratmak için sizi kapı kapı gezdirir!"

-..."Ufuk bir tilkidir kaçak ve kurnaz!"

-"Her gece rüyamı yazan sihirbaz tutyor önümde mavi bir ışık!" Daha neler bulmuştu ipucu olarak. Çayı da soğumuştu, sigara zaten kül olmuştu. Yenileyip geldi çayını. Bu kez olan başlıkları takib ederek bilmecesini çözmeye çalışcaktı. Arayıp bulacaktı işte.
"Rüyaların İzinde" başlıklı güne baktı ilk. Tefe'ül olarak -Aded- başlıklı yazıdan devam etti bilmece oyununa:
Isırıp yedikleri nesne... Nasılda yemişti rüyasındaki tilki o anahtarlı kiliti. Neyse devam etmeliydi "Kafa" isimli tabloyla:Yetişmek... Yorulmak... Kilit... "Ben", nokta... Sonra "Efe"başlıklı tablo: Fikir adamı... Doğru yolda olan... Ufuk.
Ardından arka sayfadaki "Tabirlerin Peşinde" başlıklı günü başladı okumaya. Ne zevkliydi okumak bu kitabı. "İstikbal"isimli tablo ise daha çok hayrete düşürmüştü Ufkiyeyi: Gelecek zaman... Ağaçlık yer... Zafer... Tilki... Hakikat... Kurtuluş... Peki "Asil" adlı tabloya ne demeli:

Ölüm... Asl, aslı... Başlangıç... Takdim... Alâmet... Necib... Zaten hep düşündüğü belki de için için hissettiği şey alemde herşeyin bir tesadüf olmadığı ve mutlaka İlâhi bir gerekçesinin olduğu yönündeydi. Onun için kaydetmişti gördüğü rüyaların tarihini. İşte şimdi ellerindeydi fikrine yol veren hazine. İlk rüyası 23 Ağustos değilmiydi? Karıştırdı elindeki kitabın sayfalarını. Ta ki 23 Ağustos tarihini bulana dek. "Eski Şehirde Berat" Aman Ya Rabbi! Meğer adıma çok önceden o tarihte hüküm kesilmiş diyerek ürperdi. Ya bu gün? Bugün takvimler 8 Mayıs'ı gösteriyordu. Hemen aramaya başladı malum tarihi. ne kadar zevkli bir iş üzerinde olduğunu düşündü. Sır perdesini aralama zevkini duymaya başlamıştı bile. Aranan sayfa açılmıştı ki aynı gün gördüğü rüyanın başlığını da gördü. "Yol Gösteren Tilki" Nüfus Cüzdanı adlı tablonun tedailerinden bazıları ise şöyleydi: Hüviyet cüzdanı... Kafa kağıdı... Asıl... Mahiyet... Birisinin kimliği, kim olduğu, kökü, esası ve ne olduğu... O... Ayrıca "Sılle" diye bir kelime vardı ki manâları şuydu: Vuslat, kavuşma. Hediye. Ah şimdi düşüp bayılabilirdi. İlk günden bu sır perdesini aralamak onu bulduğu gizemli şeylerin içinde eritecek gibi geldi. "Bu günden itibaren yeni doğum günümü ilan ediyorum" dedi, baktığı sayfanın sonunda. Çünkü 9 Mayıs'ın ibresi "doğduğum gün" diyordu ona usulca.

Anlıyordu yavaş yavaş ve kavrıyordu olması gerekeni. -Aslı-nın aslında bir gölge olduğunu fark ediyordu .-ASIL-olan buydu işte. Bu kitaplar ve yaşanmaya değer hayat. Sonra baktı ki Necib'in anlamlarından biri de aynen şu: Aslı kerim olan. "Kerim" aslen Mutlak Zat'ın isimlerinden olduğuna göre -Asıl-olan elbet ona giden yoldu. Yolu da bulduğuna göre artık kilit açılabilrdi. Peki 459'un manâsı neydi? O'nu da "Hırka-Tecrid"den bulmalıydı. İçinde birçok rakam ve açıklamaları olduğuna göre 459'la da ilgili birşey muhakkak vardı. İşte "Noktalamalar" kısmında bulmuştu bile.

459: Müteheddi: Müslüman olan. Hidayete eren, DOĞRU YOLA GİREN. Hediye gönderen. Hediye? Anahtarlık? sonra rüya... Tilki? -Aslı-gölge imiş. Asıl yolculuk şimdi başlıyor. YA KERİM ALLAH!
 
Z

zeynep_hearty

Guest
İnsan aradığının ne olduğunu bilmeden, bulduğunun da ne olduğunu bilmez; bulunan aranır sırrı... Aramadan bulamazsın; aranan bulunur sırrı...<<çok önemli
çok ilginç ...etkileyici rabbim razı olsun selam ve dua ile...
 
Üst Alt