Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Arapça ve Kur'an Üzerine Bir Kaç Not

chamdali

New member
Katılım
28 Nis 2006
Mesajlar
647
Tepkime puanı
123
Puanları
0
Arapça ve Kur'an Üzerine Bir Kaç Not

Kur'an'da dokuz ayette Kur'an lisanının arabi olduğu, üç ayette a'cemi olmadığı, bir ayette de a'cemilerden birine indirilmediği belirtilir. Bununla ne kastedilmektedir? A-r-b kökü, düzgün, açık ve kurallara uygun konuşmak, sözü kimseden çekinmeden açıkça söylemek anlamındadır. Lisana hakimiyeti ve fesahati ifade eder. Fakat bu, edebiyat dalında geçen fesahat değil, açıklık ve bellilik anlamına gelen fesahattır.

A-c-m kökü, bu anlamdaki fesahatin zıddıdır; "anlaşılır olmamayı" ve "kapalılığı" ifade eder. Arapça'da, meramını açıkça anlatamadığı için, peltek konuşanlara “a’cem”, manası anlaşılamayan kelimelere “ucme” denir. Arapça sözlüklere “mu’cem” denmesi, kelimeleri açıklayarak “ucme”liği, yani kapalılığı gidermelerinden dolayıdır.

Kur’an, kendisini a’cemi değil (16/103, 41/44, 26/198), arabi olarak nitelemekle kullandığı kelime ve kavramların (yabancı bir dilden alınmış bile olsa) anlaşılmayacak bir yönünün olmadığını vurgulamak istemektedir (16/103, 26/195, 12/2, 20/113, 39/28, 41/3, 42/7, 43/3, 46/12).

Bu kavramın ya da konunun önemi, onun Kur'an'da işlendiği yoğunluk ile doğru orantılıdır. "Kur'an tebliği"nin ana temasını anlamak, anlatmak ve ikame etmek isteyenler, bu hususa dikkat etmek zorundadırlar. Bu durum, "gaybı ve şehadeyi bilen Allah'ın" (59/22) bilerek yaptığı bir iştir (7/52). Bu nedenle, Kur'an'ın ön plana çıkardığı kavram ya da konuları geri plana itmemek, yetir kadar işlendiği kavram ve konuları da -sanki Allah olayı takdir edememiş gibi- ön plana çıkarmamak gerekir. Kur'an'daki bu dengeyi göremeyenler ya da görmek istemeyenler, havanda su dövmek ve bu tutumlarını sürdürdükleri sürece yerlerinde saymak zorundadırlar. (Egemenliğin kayıtsız şartsız milletin olduğu bir ülkede okullardaki başörtüsü yasağı yüzünden tozu dumana katmak isteyenlerin daha önemli konularda aynı hassasiyeti göster(e)memeleri yoruma muhtaçtır.)

Kur'an'ın Arapça olması, ayetlerin anlam(lar)ının, dilin (Arapça'nın) doğal yapısında mevcut bulunduğunu gösterir. Bu nedenle, filolojik/gramatik ayrıntıya boğarak Kur'an mesajını geri plana itmeksizin kavramlar üzerinde durmak bir zorunluluktur. Çünkü kavramlara sonraki dönemlerde yüklenen anlamlar, metnin anlamını ve ifade istikametini değiştirmektedir.

Kur'an'ın kullandığı deyim ve sanatlara vakıf olmamak ayetin esas anlamına da vakıf olamamak demektir. Arapça'ya vakıf olmak, bir sürü yapay sorunu ortadan kaldıracaktır.

Kur'an'da geçen bir kavramın anlamını doğru kavramak, onun, Kur'an'ın indiği dönemde hangi anlam(lar)a geldiğini bilmekle mümkün ise, bu konudaki en sağlam kriter -metin olarak değişmeden gelmesi nedeniyle- yine Kur'an'dır. Kur'an, kullandığı bir kelimeyi/kavramı açmak isterse, onu gereği kadar tafsil ederek (41/3), kafalarda oluşabilecek tereddütleri giderir. Ele alınan kelime/kavram hakkında hiçbir ön bilgiye sahip olmasak bile, konunun işlenişi bizi o kelime/kavram hakkında bilgili kılar.

Örnek: Kâria, Hakka ve Hutame.
Kur'an'daki iki sûre, ilk iki kelimeyle başladığı için bu kelimelerle isimlendirilmişlerdir. Ortak ifade şöyledir:

El-qâria! Nedir qâria! Kâria'nm ne olduğunu bilir misini (101/1-3)

El-hâkka! Nedir Hakka! Hâkka'nın ne olduğunu bilir misin! (69/1-3)

Bu ifadelerden sonra süreler, her iki kelimeyle neyin kastedildiğini açıklayarak devam eder.

Üçüncü kelime Humeze Sûresindedir. Biriktirdiği servetin kendisine ölümü unutturduğu kimsenin hutame'ye atılacağını belirtir ve sonra hutame'nin mahiyetini beyan eder (104/1-9). Bu anlatımı, özellikle kıyameti ve ahiret hayatını ifade eden kelimelerden sonra görmek mümkündür (Bkz: 2/123,79/34-46, 80/33-42, 82/15-19)
İşlenen bir kavram ya da konu, bazan aynı, bazan da ayrı bir sûrede tahkim edilir (11/1). Örneğin, Maide Sûresi'nin başında, "size (haram olduğu) bildirilenlerin dışında kalan hayvanlar helal kılındı" (5/1) ifadesinden sonra, haram kılınanlar muhkem bir şekilde (3/7) bildirilir (5/2-5).

Örneğin yine, Bakara Sûresi'nin başında muttakîlerden ve niteliklerinden (2/1-5), Lokman Sûresi'nin başında Muhsinlerden ve niteliklerinden (31/1-5), müminlerden ve niteliklerinden bahsedilir (23/1-11). Böylece kavramların doğrultusu gösterilerek onlara somut anlamlar yüklenir.

Kur'an'ın eksiksiz (16/89) ve çelişkisiz (4/82) bir bütün olduğu (5/3) sürekli göz önünde bulundurularak, herhangi bir kavram ya da konuya ait bir araştırma, aynı kavram ya da konunun Kur'an'ın diğer yerlerinde nasıl işlendiğine bakılarak sürdürülmelidir. Kur'an'daki bu "bütünlüğe" dikkat etmemek, kişiyi bir takım yanlış yargılara götürebilir.

Örnek: Keteme ve hafeye (gizlemek, saklamak) fiillerinin karşıtı olarak kullanıldığından dolayı anlamı izah ve açıklama değil, bildirme-duyurrna olması gereken "tebyin" kavramı için, derginin üçüncü sayısına bakınız.

Birden fazla anlama gelen Kur'ani bir kavramın bu anlamlarından hangisi tercih edilmelidir?

"Mütahammil" olması, konu ve Kur'an bütünlüğü ile çelişmemesi şartıyla bu anlamlardan herhangi birisi alınabilir. Fakat bu "tercih", uygun olan diğer anlamları geçersiz kılmaz. Çoğunluğun gittiği yolun her zaman doğru olmayabileceği gerçeği, bizi "cumhur"a uymaktan korur. Savunanı az bile olsa bizce daha Kur'ani ve makul olan her yorum, tercih edilmeye de daha layıktır.

Rivayetlerin birçok olumlu katkılarının yanında, kimi yan etkilerine karşı duvarlı. olunmalıdır.
Örnek: Şefaat konusundaki ayetler iki grupta toplanıyor görünmektedir:1-Ahirette şefaat diye bir olay yoktur (6/51,70, 32/4, 39/44, 2/48, 123).

2-Allah'ın dilediğinden, izin verdiğinden, razı olduğundan başkası şefaat edemez (21/28, 10/3, 19/87, 20/109, 43/86, 53/26).

Özellikle rivayetlerin etkisiyle ikinci madde kabul görmüş, konunun Kur'an'ın diğer yerlerinde nasıl işlendiğine pek aldırış edilmemiştir. Bakara 254. ayetin direkt müminlere hitabetmesi de durumu değiştirememiştir. Çok az kişi hariç, bu çelişkinin (!) giderilmesi için ikinci grupta zikredilen ayetlerde geçen istisnanın nasıl değerlendirilmesi gerektiği üzerinde düşünmemiş, hatta çoğu konuyu Kur'an bazında araştırma gereği bile duymamıştır. Kur'an'daki çelişkileri (!) gidermeye çalışan "nasih-mensuh"cular bile (bildiğimiz kadarıyla) olaya müdahale edememişler veya etmemişlerdir.
Rabbimiz. unuttuk veya yanıldıysak bizi sorumlu tutma. (2/286)

Şeref ÇAVDAR
(Kalem Dergisi, Haziran 1988, sayı: 6, s.11)
 
Üst Alt