Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Allah’in sistemi

hanif_bir_kul

New member
Katılım
22 Mar 2007
Mesajlar
182
Tepkime puanı
19
Puanları
0
Yaş
64
Kur'ânı Kerim; muhteşem ilâhî bir sistemi açıklamakta, bilinmeyen bütün soruları cevaplamaktadır. Dünyaya niçin
geldik? Vazifelerimiz nedir? İnsanlar öldükten sonra herşey Dünyada bırakılıp yok mu olunuyor? Ölüm ötesi yaşam var
mı?

Tüm bunları insanlar bilmeliydi. Cenâbı Allah'ın muhteşem sistemini içeren İlâhî Yasaları; Son Peygamber Hz.
Muhammed (s.a.v.) aracılığı ile, bir ışık olarak insanlara gönderilen Kur'ânı Kerîm'den öğrenmekteyiz. Din denilen
bu sistemi, çok iyi ve çelişkisiz kavramak, üzerinde derin derin düşünmek, sırrı çözmenin anahtarıdır. Din,
Yaratıcı Kudreti hissetmek, tanımak ve tasdik etmekle başlar. Bu dinin adı, İslâm yani Allah'a teslimiyettir. Bütün
kâinatın da Allah'a teslim olarak ibadet halinde olduğunu Kur'ân bize bildirmektedir. İslâmiyet sadece belli bir
topluluğun dini değil, bütün insanların ve muhteşem düzen içindeki evrenin de Yüce Yaratıcı'sına olan hamdının ve
şükrünün ifadesidir.

Yazımızın bölümlerini teşkil eden Allah'ın Sistemi, beş başlık altında toplanmıştır : Peygamberler, Kitaplar,
Allah Katında Din İslam'dır, İbadet, İnsana Verilen Nimetler.

__________________________________________________________________
PEYGAMBERLER

Yüce Yaratıcı'nın yasalarını insanlara bildirmekle görevlendirilmiş Allah'ın elçileri olan peygamberlerin,
istisnasız bütün toplumlara gönderildiğini Kur'ân ayetlerinden anlaşılmaktadır. İnsanlara yaratılış kanunlarını
tebliğ ederek, Allah'ı öğrenmeleri ve doğru yola gitmeleri için vazifelendirilen resullerin sayılarını yalnız
Cenâbı Hakk bilmektedir. Ancak binlerce olduğu rivayet olunur. Kur'ânda; ilk insan ve ilk Resul Hz. Adem'den Son
Peygamber Hz. Muhammed'e kadar, 27 peygamberin isimleri ve öyküleri bildirilmiştir. Bu peygamberler genellikle
Ortadoğu kökenlidir. Her topluma bir peygamber gönderildiğine göre, diğer bölgelere de çok daha fazlasının
geldiğini Kur'ân açıklamaktadır.

PEYGAMBERLERİN GÖNDERİLME SEBEPLERİ

16/36: Andolsun ki Biz: Allah'a ibadet edin ve azgın kişilerden sakının diye her topluma bir peygamber
gönderdik...
4/165: Rahmet müjdeleyici ve azab uyarıcı gönderdik ki, elçiler geldikten sonra insanların Allah'a karşı bahaneleri
olmasın...

Rahmet; merhamet, nimet verme, bağışlama, lütuf manalarına gelmekle beraber, sevgi, şefkat gibi anlamları da
içerir. Azab ise büyük sıkıntı, eziyet, işlenen suçlara karşılık dünyada ve ahirette çekilecek cezadır.

Cenâbı Allah insanlara emir ve yasalarını öğretmek için rahmet müjdeleyici ve azab uyarıcıları olarak peygamberler
göndermiştir. Böylece Yaratıcı'sını gönlünde hisseden, tanıyan insan, iman ederek azgın kişilerin etkisinden de
kurtulmuş , insanların da bu dünya'da ve ölüm ötesi yaşamda, ilâhî yasaları bilmiyorduk gibi bahaneleri de
kalmamıştır.

HER TOPLULUĞA BİR PEYGAMBER

10/47: Her topluluğun bir peygamberi vardır...
35/24: ... Hiçbir topluluk yoktur ki içinden bir uyarıcı gelip geçmemiş olsun.
4/164: Resuller var, hayat ve hatıralarını daha önce sana anlattık; resuller var, hayat ve hatıralarını sana
anlatmadık...

Cenâbı Allah; her topluluğa açık deliller ile bir peygamber gönderdiği gibi, onların yolundan giden veliler ve
ilâhî ilim sahipleri ile de insanları aydınlatmaktadır. Değerli İslâm Bilgini Prof. Dr. Yaşar Nuri ÖZTÜRK,
Kur'ân'daki İslâm'da bu konuya şu açıklamayı getirmektedir : " Adlarından ve hayat hikayelerinden
bahsedilmeyen birçok peygamber gelip geçmiştir. Bu Kur'ân'sal perspektif bizi şu sonuca götürür : Biz, Son
Peygamber'den önceki tarihlerde yaşamış büyük insanların, mesela Budha'nın, Sokrat'ın, Eflâtun'un, Konfüçyus'un
v.s. birer peygamber olabileceğini ihtimal içinde görürüz, fakat peygamber olduklarına hükmetmeyiz. "

PEYGAMBERLER EŞİTTİR

2/136: ... Bütün Peygamberlere, Rabb'i katından verilen kitab ve ayetlerin hepsine iman ettik. O'nun
peygamberlerinden hiç birini diğerinden ayırt etmeyiz...
2/285: ... Allah'ın peygamberlerinden hiçbiri arasında ayırım yapmayız...
40/78: Hiçbir peygamber, Allah'ın izni olmaksızın her hangi bir ayeti kendiliğinden getiremez.

Din bir bütün olduğu için tüm peygamberler Cenabı Allah katında eşittir. Aralarında ayrılık yapmak doğru değildir.
Çünkü peygamberler, Mutlak Tek Varlık'tan vahy almaktadır. Getirdikleri vahiylerde de yol ve metot dışında esasta
bir farklılık bulunmamaktadır. Peygamberler de Cenâbı Allah'tan aldıkları bilgileri insanlara aynen iletmekle
görevlendirilmişlerdir. Ancak peygamberler arasında bir mertebe farkının bulunduğunu Kur'ân bildirmektedir. Bakara
2/253: " İşte bu peygamberlerden kimini, kimine üstün kıldık. Allah onlardan bazısı ile konuşmuştur.
Bazılarını da derecelerle yüceltmiştir... " Ayette açıklandığı gibi her peygamberin kendine mahsus özellikleri
bulunmaktadır. Örneğin Cenâbı Allah Hz. Mûsa ile bizzat konuştu. Meryem oğlu Hz. İsâ'ya da açık mucizeler vermiş ve
Ruhul Kudüs ile yani Meleği Cebrail Aleyhisselam ile de desteklemiştir. Son Peygamber Hz. Muhammed (s.a.v.)
Efendimizi de İlâhî Kitab'ların son ve en mükemmeli olan Kur'ân'ın tebliğcisi olarak ve "Mirac" mucizesi
ile en yüksek mertebelere ulaştırmıştır.

SON PEYGAMBER

33/40: Fakat O, Allah'ın Resulü ve peygamberlerin sonuncusudur.
34/28: Biz seni, bütün insanlara ancak müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik...
3/31: Ey Muhammed, de ki: Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyunuz ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı
bağışlasın.
33/21: And olsun Allah'ın Resulünde sizin için, Allah'ı ve Ahiret Günü'nü arzu edenlerle, Allah'ı çok ananlara
güzel bir örnek vardır.

Kur'ân'da hikmet ile dolu öyküsü anlatılan Hz. Peygamberimiz (s.a.v.) Cenâbı Allah'ın sevgili kulu, son Resulü ve
varlıklara da gönderilen büyük bir lütuftur. Hikmet; gizli sebep, oluş sırrı, gerçeği ilim, akıl ve gönül ile
yakalama demektir. Ayetlerde: " Allah'ı seviyorsanız Peygamberinize uyunuz ve Allah'ın hoşnutluğunu kazanmak
için Peygamberiniz de çok ğüzel örnekler vardır. " diye buyrularak Peygamber Efendimizin insanlık alemine bir
rahmet olduğu açıklanmaktadır. (Bkz. Bu Kitap, İnsanda Sevgi, Son Peygamber Sevgisi)
 

hanif_bir_kul

New member
Katılım
22 Mar 2007
Mesajlar
182
Tepkime puanı
19
Puanları
0
Yaş
64
Ilâhî kitaplar

Ilâhî kitaplar

Kitap, " Allah'ın sözleri " manasına gelen özel bir anlamda kullanılmıştır. Cenâbı Allah, meleği Cebrâil
Aleyhisselam aracılığı ile peygamberlerine vahiy (ilâhî bildirme) ile yasalarını göndermiş ve bunların
kaydedilmesiyle oluşan belgeler de kitap haline getirilmiştir. İlâhî Kitaplar dörttür. Tevrat Hz. Mûsa'ya, Zebûr
Hz. Davud'a, İncil Hz. Îsâ'ya ve Kur'ânı Kerîm de Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed'e indirilmiştir. Ayrıca bazı
peygamberlere de sayfa oluşturan küçük ilâhî belgelerin de gönderilmiş olduğunu Kur'ân açıklamaktadır.

Tevrat, Hz. Musa hayatta iken indirilmiş, fakat Babil İmparatorluğu istilasında, Antlaşma sandığı ile birlikte yok
edilmişti. Sonradan sözlü ve yazılı aktarım ile yeniden yazıldığından orjinalliği kaybolmuştu.
Zebur'u yazma lütfu, Tevrat'tan sonra Yahudilerin kralı Hz.Davud'a verilmişti. Yüce Yaratıcı'ya şükür, yalvarış ve
yakarışlarla İlahi Aşk'ı anlatıyordu.
İncil ise, Hz. İsa'ya indirilmiş, fakat onun zamanında kaleme alınmamıştı. 25-30 yıllık sözlü bir aktarımdan sonra
İncil'in yazımına başlanmış ve 40 yıl devam etmişti. Araştırmacılar, Q incili olarak bilinen ve sonradan yok
edilmiş olan gerçek İncil'in, Hzİsa'nın varisleri "Havariler" tarafından kaleme alındığını kabul ederler.
Kilise teşkilatı; yazılmış birçok İncil arasından kendi aralarında da çelişki bulunan Matta, Markos, Luka ve
Yuhanna'yı esas İncil olarak kabul ederek resmileştirmişti. İncil Hz.İsa zamanında Kur'an ile paralellik
göstermekle beraber, sonradan Kilise teşkilatı tarafından değiştirilerek ayrı bir din haline getirilmiştir.

Son Resul Hz. Muhammed'in peygamberliği müddetince 23 yılda indirilen Kur'ânı Kerîm, Peygamber Efendimiz görevde
iken yazıldığı ve ezberlenildiği için tek bir harfi bile değişmemiştir. Kur'ân; Genel Vahiy Kitabını tasdik ederek
özetlemiş, insanlığın olgunlaşması için birçok yeni hükümlerin ilâvesi ile de son şeklini almıştır. Hicr suresi
ayet 15/9: " Kur'ânı elbette Biz indirdik, kesinlikle onu Biz koruyacağız. " diye buyrulmakla Kur'ân'ın
Kıyamete kadar aslının korunarak insanlara kılavuzluk edeceği açıklanmıştır.

TEVRAT, ZEBÛR VE İNCİL

5/44: Gerçekten Tevrat'ı Biz indirdik. Onda bir hidayet ve bir ışık vardı...
21/105: Andolsun Tevrat'tan sonra Davûd'a verilen Zebûr'da " Cennete salih kullarım varis olacaktır "
diye yazmıştık.
5/46: Ardından O peygamberin izleri üzerine Meryem oğlu İsâ'yı gönderdik. Tevrat'ı tasdikliyordu. Ona İncil'i
verdik. Onun içindeki Tevrat'ın tasdikleyicisi ve güzele kılavuzdu, takvaya sarılanlara bir öğüt.

Cenâbı Hakk'tan bir hidayet ve ışık olarak gelen Tevrat, Zebûr ve İncil; zamanın insanlarına kurtuluş müjdecisi
olarak verilmiştir. Kendinden öncekini tasdik eden bu Îlâhî Kitaplar, Allah'ın yasalarına sımsıkı sarılanlar için
öğüt ve mutluluk kaynağı olmuştur.

KUR'ÂNI KERÎM

2/97: ... (Resulüm) Kur'ânı senin kalbine; bir yol gösterici ve müjdeleyici, önce gelen kitapları da doğrulayıcı
olarak O indirmiştir.
10/57: Ey insanlar! Size Rabbinizden bir öğüt, gönüllerdekine bir şifa, mü'minler için bir hidayet ve rahmet
gelmiştir.
2/2 : Kur'ân, takva sahibi için hidâyet kaynağıdır.
7/3: Rabbinizden size indirilene uyun. Kur'ânı bırakıpta başka dostların peşinden gitmeyin. Ne kadar az öğüt
alıyorsunuz!

Kur'ân; toplamak, biraraya getirmek demektir. Diğer bir manası da okumak anlamına gelir. Mucizevî bir şekilde dini
esasları, yasaları, öğütleri ve birçok gerçekleri toplayıp birleştirmiştir. İnsanların doğru yolu bulabilmeleri
için, her zaman okunması gerekeceğinden, Cenâbı Allah özel olarak " Kur'ân " ismini vermiştir.

Kur'ân vahiy ile indirilmiştir. Vahiy, Cenâbı Allah'ın sözleridir. Şuara 26/192-194'de şöyle buyrulmuştur : "
Kur'ân muhakkak ki, bütün alemleri var eden Allah'ın vahyidir. (Resulüm) Onu Cebrâil, uyarıcılardan olasın diye
senin gönlüne indirdi. " Kur'ân'ın büyük bölümü, elçi melek Hz. Cebrâil aracılığı ile Peygamber Efendimizin
gönlüne inmiştir. Şûra 42/51: " Allah, bir insanla ancak vahiy yoluyla veya perde arkasından konuşur, yahut
bir elçi gönderip izniyle ona dilediğini vahyeder... " İnsanlar, yaratılışları icabı dayanamadıklarından
Allahü Teâlâ onlarla yüzyüze konuşmaz. Sözlerini, ya doğrudan doğruya peygamberlerin gönüllerine vahyeder ki, onlar
uyanık ve uyku hallerinde iken de olabilir. Yahut da Hz. Mûsa'ya olduğu gibi, sözlerini, ağaç gibi bir cisimden,
(perdeden) işittirir, ancak konuşan görülmez. Veya bir elçi melek (Hz. Cebrâil) göndererek Yasa'larını vahyeder.
Genel olarak resullere bu şekilde vahy gelmiş ve hafızalarına bir daha unutamayacakları şekilde kaydedilmiştir.
A'la 87/6: " Sana Kur'ân'ı okutacağız, sen hiç unutmayacaksın. "

Kur'ân rahmettir. Kur'ân'ın ana kavramlarından biri olan rahmet; merhamet, bağış, lütuf demektir. Sevgi, şefkat
anlamlarını da içerir. Allah'ın en büyük nimetlerinden biri olan rahmet, istisnasız bütün yaratılan varlıkları
kuşatmıştır. Araf 7/156 ayetinde şöyle buyrulmaktadır : " ... Rahmetime gelince o her şeyi topyekün sarıp
çevrelemiştir. " Lütuf, sevgi, merhametin kaynağı Cenâbı Allah, rahmetini Kur'ân ile de insanlara
yansıtmıştır. Kur'ân'a uyanlar; İlâhî Kanunları öğrenip, tatbik ederek rahmetten en büyük nasibini alır, dünya'da
mutlu bir yaşam ile ahiret hayatında da cennete kavuşurlar.

Kur'ân inananları hidayete erdirir. Hidayet, kılavuzluk, rehberlik etmek demektir. Allah insanları ulaştırdığı yol,
doğru yol, doğruyu ve güzeli bulma yoludur. Hidayet; insanın iman ederek emir ve yasaklara uyup, Allah'a itaat ve
ibadet etmesi, böylece de Cenâbı Allah'ın arzu ettiği doğru yola, Allah'ın yoluna girmesidir. Enbiya 21/73 de:
" (Hz. Yakup, Hz. İshak) Onları, emrimiz uyarınca doğru yolu gösteren önderler yaptık. Onlara iyilikler
yapmayı, namaz kılmayı, zekât vermeyi vahyettik. Onlar, daima Bize ibadet eden kimselerdi. " Yasin 36/61'de de
" Bana ibadet ve itaat edin! Doğru yol budur diye bildirmedim mi? " diye buyrulmaktadır. Hidayete
ulaşmak, insanlardaki niyet ve gayretlerinin bir neticesidir. Ankebut 29/69 da şöyle buyruluyor: " Bizim
uğrumuzda didinenleri, Biz elbette yollarımıza ulaştırcağız. "

Hidayete erme kulun isteği ve Cenâbı Allah'ın da lütfu ile mümkün olmaktadır. Kasas 28/56: " ... Sen istediğin
kişiyi doğru yola iletemezsin. Ama Allah, dilediğine kılavuzluk eder. Hidayete erecekleri O daha iyi bilir. "
Hidayete erme lütfuna erişmiş olanların bir üst mertebesi de takvadır. Muhammed 47/17: " Hidayete ermiş
olanların da Allah hidayetlerini arttırdı ve onlara takvalarını verdi. "
(Bkz. Bu Kitap, Allah'ın Sevdikleri, Takva Sahipleri)

Kur'ân nur'dur. Nur; ışık,aydınlık, karanlıktan kurtularak aydınlığa kavuşmak demektir. Göklerin ve yerin nuru olan
Cenâbı Allah, Kur'ânı da insanlara bütün Dünyayı aydınlatan bir nur olarak göndermiştir. Kur'ân; nur gibi ışık
saçan hakikatlerin, İlâhî Yasaların, insanlarca akıl ve gönül gözüyle algılanarak, onları karanlıktan aydınlığa
kavuşturmak için indirilmiştir. İbrahim 14/1. ayette şöyle buyrulmaktadır: " (Resulüm bu Kur'ân) Rablerinin
izniyle insanları karanlıklardan nura, herşeye galip ve övgüye layık olan Allah'ın yoluna çıkartacak olan bir
Kitap'tır. "

Kur'ân gönüllere şifa ve öğüttür. Şifa; bedeni ve ruhî bir sağlığa kavuşma, gönlün ferahlanması anlamına
gelmektedir. Kur'ân; insanları cehaletten, her türlü sapıklıklardan koruyarak kalp yumuşaklığı ve merhamet verir.
İnsanları manevi dertlerden, şüphenin bütün hastalıklarından korur. İnanç kuvveti ile gönülleri ferahlatır ve
Cenâbı Allah'ın ipini tutan mü'minler de tam bir güvene kavuşur.

Kur'ân; insanları iyiliğe davet eden, her türlü kötülüklerden korunmaya teşvik eden, en güzel öğütleri veren İlâhî
bir Kitaptır. Aralarında Peygamber Efendimizin bulunduğu topluma, rahat ve kolaylıkla tebliğ edilmesi için, Arapça
olarak indirilmiştir.
 

hanif_bir_kul

New member
Katılım
22 Mar 2007
Mesajlar
182
Tepkime puanı
19
Puanları
0
Yaş
64
Allah katinda din islâm’dir

Allah katinda din islâm’dir

Din, Allahü Teâla ile insanlar arasındaki İlâhî Kanunlar'ın bütünüdür ve peygamberler aracılığı ile insanlara
ulaşmıştır. Evrenin, Dünya'nın, hayatın ve insanın yaratılış gayeleri, varoluş şekilleri açıklanarak, onları
manasızlıktan ve boş işlerden kurtarır. İnsanlar, Yüce Yaratıcı'larını tanıyarak hamd ve şükür etme mutluluğuna
erişirler; böylece cemiyet hayatlarında da barış ve huzur içinde, kardeşçe mutlu bir hayat yaşama olanağı elde
ederler. Zümer 39/3: " İyi bilin ki, halis Din ancak Allah'ındır... "

İslâm kelimesi, selâm kökünden gelir. Selâm; güven, barış, huzur, itaat, selâmlaşma anlamlarını taşır. İslâm;
Allah'a teslim olma, müslüman ise islâm olan demektir. Şu halde İslâm Dini'nin esası; güven, huzur ve barıştır.
Huzur ve mutluluğun mutlak sırrı; Yaratıcı'ya sığınarak teslim olma gerçeğidir. Âli İmrân 3/83: " Halâ
Allah'ın Din'inden gayrisini mi arıyorlar? Oysa ki gökte ki şuurlular da, yerdekiler de ister istemez O'na teslim
olmuşlardır ve yalnız O'na döndürülecektir. "

GENİŞ ANLAMDA İSLÂM

2/132: Bu Dini, İbrâhim kendi oğullarına vasiyet ettiği gibi (torunu) Ya'kûb'a da vasiyet etti. Ya'kûb da dedi ki:
" Oğullarım, Allah sizin için bu Din'i seçip beğendi. Başka dinlerden sakının, yalnız müslüman olarak can
verin. "
3/52: ... Havâriler, İsâ'ya dediler ki: " Biz Allah'ın yardımcılarıyız, Allah'a iman ettik. Bizim halis
müslümanlar olduğumuza tanık ol. "
3/84: De ki: " Biz Allah'a iman ettik. Bize indirilene (Kur'ân'a), İbrâhim'e, İsmâil'e, İhsak'a, Ya'kûb'a ve
torunlarına indirilene de, Mûsa'ya, İsâ'ya ve peygamberlere Rablerinden verilene de inandık. Onlardan hiçbiri
arasında bir ayırım yapmayız. Ve biz, ancak Allah'a boyun eğen müslümanlarız. "

Kur'ân; ilk insan ve Peygamber Hz. Adem'den Son Peygamber Hz. Muhammed (s.a.v.) e kadar, insanlara vahy ile gelmiş
bütün kitapların getirdiği dinin bütününe İslâm demektedir. İslâm Dininin dar çerçevesinde kalan kısmı, Peygamber
Efendimize Kur'ânı Kerîm ile gelen son parçasıdır.

Cenâbı Allah, vahiyle gelen Tevrat ve İncil bağımlısı olanlara kitap ehli demektedir. Bunlar, Kur'ân'ın hiçbir
ayetinde " Ayrı bir din mensubu " olarak vurgulanmamıştır. Ancak insanlar tarafından ortaya atılan
uydurma dinlerden sakınılması uyarısı yapılmıştır. Kitap ehlinin büyük bir bölümü, vahyin doğrultusundan sapmış bir
kısmı ise takva sahibi olmuşlardır. Ali İmran 3/113-115: " Kitap Ehli (Yahudi ve Hıristiyanlar) hepsi bir
değildir. İçinden Allah huzurunda el bağlayan, hak ve adaleti ayakta tutan bir zümre de vardır... Allah'a ve Ahiret
Günü'ne inanırlar, iyiyi ve güzeli emrederler... Hayır işlerinde yarışırcasına koşarlar... Allah, takva sahiplerini
çok iyi bilmektedir. " Vahiyden sapan kitap ehli ise Kur'ânı yalanlamışlar, cennete lâyık yegâne toplumun
kendilerinin olduğunu iddia etmişlerdir. Ancak aralarında bir zümre de var ki; hem kendi kitaplarına, hem de Hz.
Muhammed (s.a.v.) e gelene inanmışlar ve hep müslüman olduklarını vurgulamışlardır. Kasas 28/52-53: " Bundan
evvel kendilerine kitap verdiğimiz öyle kimseler vardır ki, bu Kur'âna da iman ederler. Kur'ân kendilerine
okunduğunda; " Biz buna iman ettik, şüphe yok ki bu Rabbimizden gelen bir hak Kitaptır. Doğrusu biz, daha
önceden de müslümanlardandık. " derler. "

Bütün peygamberler; toplumlarına Allahü Teâlâ'ya iman ederek O'na teslim olmayı tebliğ etmişlerdir. Vahy ile
gelmeyen uydurma dinlerden sakınmalarını, başkalarını ortak koşmadan aracısız olarak, içtenlik ve samimiyet ile
Cenâbı Allah'a ibadet edilmesi gereğini anlatmışlardır. Allah'ın Din'i İslâm; bütün insanlara güven, huzur ve
barışı sağlayan İlâhî Yasa'ların bütünüdür. Şu halde; kitap sahipleri olan Hz. Mûsa'ya, Hz. Davûd'a ve Hz. İsâ'ya
gelen vahy'ler Allah'ın Dini'dir ve İslâm Dini'nden de başka bir şey değildir. İslâm'dan gayri bir din, muhakkak ki
Allah'ın Dini olamaz.

DAR ANLAMDA İSLÂM

5/3: ... Bugün sizin için dininizi kemale erdirdim, üzerinizde ki nimetimi tamamladım ve sizin için İSLÂM'ı
seçtim...
5/48: (Ey Muhamed) Sana bu Kitab'ı (Kur'ânı Kerîm'i) hak ile indirdik. O, kendinden önceki kitapların tasdikçisi ve
bekçisidir.

Ayet ile belirtildiği gibi; Hz. Muhammed (s.a.v.)e vahiy ile gelen son dine de İslâm adı verilmiştir. Kur'ân; önce
gelen İlâhî Kitap bağımlılarını da müslüman olarak isimlendirdiğinden, vahy ile inmiş dinler de İslâm Dini'dir.
Kitapların sonuncusu olan Kur'ânı Kerîm; diğer kitapları tasdik eder ve önce gelen kitap ve sahifelerin bir bölümü
kayıp ve tahrif olduğundan bir bütün olan İlâhî Yasalar'ın da bekçisi ve gözcüsüdür. Allah'ın Yasa'larını Kur'ân
Kıyamet'e kadar koruyacaktır.

İslâm Din'i, bütün insanlara bir rahmet olarak gönderilen Peygamber Efendimizin bildirdiği ve aynı zamanda bütün
peygamberlerin tebliğ etmiş olduğu dindir. Allah katında din; insanlara güven, huzur ve barışı sağlayan İslâm
Dini'dir.

ALLAH KATINDA DİN İSLÂM'DIR

3/19: Allah katında din ancak İslâm'dır. Kitap verilmiş olanlar, kendilerine ilim (vahiy) geldikten sonra,
aralarında kıskançlık yüzünden anlaşmazlığa düştüler...
30/30: Yüzünü hak Din olan İslâma çevir. O fitrat (yaratılış) Din'i ki, Allah insanları o Din üzerine
yaratmıştır...
3/85: Her kim, İslâm'dan başka bir din ararsa, o kimseden bu din asla kabul edilmez ve o kimse ahirette ziyana
uğrayanlardan olur.

İnsanlar; aralarındaki kıskançlık ve azgınlıkları yüzünden, vahiy ile indirilen kitapları, kendi nefisleri
istikametinde manalarını değiştirmeye ve bozmaya çalışmışlardır. Ancak mutlak din; insanlara, barış, huzur, güven
veren İslâmiyet'tir. Çünkü Allah, insanları, yaratılıştan o din üzere var etmiştir. Her kim, Allah'ın Dini olan
İslâmdan başka bir din ararsa, onlar zarara uğrayanların ta kendileri olurlar.

Bazı İslâm bilginleri : " İslâmın dışında başka bir din kabul olunmaz. " ifadesini; yalnızca Hz. Muhammed
(s.a.v.)e ineni İslâm Dini, diğer peygamberlere geleni de başka dinler olarak, yanlış bir anlayışla
algılamışlardır. Oysa, Allahü Teâlâ'nın Dini bütündür. Bütün peygamberlere inen vahiylerin tümü, Genel Vahiy
Kitabını oluşturur. Kur'ânı Kerîm'de, onların bir parçası hülasası ve son şeklidir. Hepsinin ismi de Allah'ın Din'i
olan İslâm'dır.

KİTAPLARDA YOL VE METOT FARKLILIĞI

5/47: İncil'e inananlar, Allah'ın bu kitapta vahyedip indirdiklerine göre hükmetsinler. Kim Allah'ın indirdiği ile
hükmetmezse, işte onlar dinden çıkmışlardır.
5/48: Sana bu Kitab'ı (Kur'ânı Kerîm'i) hak olarak indirdik. O, kendinden önceki Kitab'ların tasdikçisi ve
koruyucusudur... Her biriniz için bir yol ve metot belirledik. Allah dileseydi sizi elbette bir tek topluluk
yapardı. Ama size vermiş olduklarıyla sizi sınava tabi tutacak. O halde, durmayın hayırlarda yarışın. Hepinizin
dönüşü Allah'adır. O size, tartışmış olduğunuz şeylerin esasını bildirecektir.
5/68: Kitab sahibi insanlar! Sizler Tevrat ve İncil'i ve Rabbinizden sizin için indirilen hükümlerini tatbik edip
yerine getirmezseniz, hiçbir sözünüzde durmamış olursunuz.
3/113-115: Ehli Kitab (Yahudi ve Hıristiyanların) hepsi bir değildir. İçinden Allah huzurunda el bağlayan, hak ve
adaleti ayakta tutan bir zümre de vardır. Gece saatlerinde secdelere kapanmış olarak Allah'ın ayetlerini okurlar.
Allah'a ve Ahiret Günü'ne inanırlar, iyiyi ve güzeli emrederler, kötüyü ve çirkini yasaklarlar. Hayır işlerinde
yarışırcasına koşarlar. İşte onlar barış ve iyilik sevenlerdir... Allah, takva sahiplerini çok iyi bilmektedir.
29/46: ... Şöyle deyin: " Bize indirilene de, size indirilene de iman ettik; Tanrınız ve Tanrımız bir. Ve biz
O'na teslim olanlarız. "

Cenâbı Allah; Yahudi ve Hıristiyanlardan da kitaplarındaki yasalara uymalarını ve o esaslara göre hüküm
vermezlerse, "dinden ve imandan sapmış kimseler olurlar. " uyarısını yapmaktadır.

En son gelen ve en mükemmel vahy Kitabı olan Kur'ânı Kerîm, önceki kitapları tasdik eder. Onların üzerinde emin bir
koruyucu ve muhafız durumundadır. Çünkü Tevrat, Babilliler tarafından yok edildiğinden sonradan sözlü aktarım ile
yeniden yazılarak orjinalliği kaybolmuş, İncil ise gerçek İncil yok edildiğinden birbiriyle bile çelişkili dört
İncil esas kabul edilmiştir. Son gelen ve bir harfi bile kıyamete kadar değişmeyecek olan Kur'ân, diğer İlâhî
Kitaplar içinde emin bir kaynaktır. Cenâbı Allah; insanları tek bir topluluk da yapabilirdi, ancak böyle yapmadı.
Yaratan Mutlak ve Tek Kudret olduğuna göre İlâhî Kitaplarda, yol ve metotdaki küçük değişiklikler dışında, esasda
hiçbir fark yoktu. Yani peygamberlere indirilmiş kitaplar ve sahifeler birleştiğinde, tek ve kalın bir kitap haline
de gelebilirdi. İşte esası bir fakat yol ve metotları ayrı olan bütün kitap verilen insanların, yasalara göre
sınava tabi tutulacaklarını Cenâbı Allah takdir etmiş, insanlara da peygamberleri ve kitapları vasıtasiyle
bildirmiştir. O halde durmayın hayırlı işlere koşun, sonucu güzel işler için yarışın. Sonunda hepiniz Allah'ın
huzurunda toplanacaksınız. O size tartışmakta işlediğiniz fiillere göre hak ettiğiniz ceza veya ödülü verecektir.

KIYAMETTE HER ÜMMET KENDİ KİTABINA DAVET EDİLİR

45 /28: Kıyamet günü tüm ümmetleri (toplulukları), toplanıp diz çökmüş görürsün. Her topluluk kendi kitabına davet
edilir. Bugün yapıp ettiklerinizin karşılığı ile yüzyüze getirileceksiniz.

İnsanlar kendi inançlarında Bakara 2/256 " Dinde zorlama yoktur. " ayetinin genel prensibine uygun
olarak, dilediği ilâhî kitabı seçmekte özgür bırakılmışlar ve Kıyamet'te de her topluluğun kendi kitaplarına göre
ceza veya ödül göreceği belirlenmiştir.

Ancak ; diğer İlâhî Kitap'ları tasdik ve özetleyen, insan fıtratına (yaratılışına) uygun bir çok yeni hükümlerle en
son gelenin, en mükemmel olması doğal bir neticedir. Kur'ânı Kerim; manası ve sözü ile hiç bozulmadan Kıyamet'e
kadar orijinalliğini koruyacak, insanlarda hakikatleri bilme ve kurtuluş ümidi olmaya devam edecektir.


 

hanif_bir_kul

New member
Katılım
22 Mar 2007
Mesajlar
182
Tepkime puanı
19
Puanları
0
Yaş
64
Ibadet

Ibadet

İbadet; Cenâbı Allah'ın buyruklarını yerine getirme, emir ve yasaklarına uyma, O'nu bilme, rızasını ve sevgisini
kazanmaktır. İbadetin ruhu ihlâstır. İhlâs; saf ibadet, temiz sevgi ve yürekten bağlılık demektir. Yapılan
ibadetlerin temelini, hiçbir karşılık ve menfaat beklemeden yalnız ve yalnız Allah'ın hoşnutluğu için olanı teşkil
eder. İlâhî bir düzen içinde ve en mükemmel bir şekilde yaratılmış olan evren ve canlıcansız tüm varlıklar, Yüce
Yaratıcı'larına karşı ibadet halindedirler. Evrendeki yaratılmış varlıkların ve devam eden oluştaki en küçük
zerreden en büyüğüne kadar istisnasız bütün hareketleri, zorunlu ve şuur dışı bir dua ve ibadet faaliyeti olduğunu
Kur'ânı Kerîm bize bildirmektedir.

Allahü Teâlâ; varlık yapımız gereği yapmakta olduğumuz zorunlu ibadetlerin dışında, şuurlu bir kulluk görevi
yapmamızı biz insanlardan istemektedir. Yeryüzünde Cenâbı Hakk'a ibadet eden, şuur ve akıl sahibi yegane varlık da
yine insandır. Buna rağmen insan, doğuştan Rabbini bilme özelliği ile yaratılmıştır (Araf 7/172).

TÜM VARLIKLAR İBADET HALİNDEDİR

17/44: Yedi Gök, Dünya ve ikisi arasında olanlar, O'nu tespih ederler. O'nu övgü ile tespih etmeyen hiçbir şey
yoktur. Fakat siz onların tespihini farkedemezsiniz...
13/15: Göklerde ve yerde kim varsa gölgeleriyle birlikte ister istemez ve sabah-akşam Allah'a secde eder.
22/18: ... Göklerde ve Yerde olan herşey; Güneş, Ay, Yıldızlar, dağlar, ağaçlar, hayvanlar ve insanlardan çok
kimseler hep Allah'a secde ederler.
17/84: De ki: Hepsi varoluş programları doğrultusunda fiiller ortaya koyarlar...

Tespih; uzay boşluğunda yüzme, Allah'ı anma, dua etme, zikretmektir. Secde ise boyun bükme, ezilme anlamına gelir.
Yukarıda geçen ayetler, ilerleyen modern bilim ile ancak yeni açıklığa kavuşmuştur. Bilindiği gibi atomun yapısını,
ortasındaki pozitif elektrik yüklü atom çekirdeği ile etrafında dönen negatif yüklü elektronlar oluşturmaktadır.
Atomun çekirdeği durumunda olan Güneş ile etrafında zorunlu olarak dönen Dünyamız, Mars, Satürn, Venüs v.s. gibi
yıldızlar; bizim gök adamız olan Samanyolu ekseni etrafında dönmektedirler. Yaratılışları icabı zorunlu olarak
hareket eden bütün gök adaları da İlâhî Kanun gereği Allah'ı tespih etmektedirler. Böylece makrodan mikroya kadar
bütün evrenin zorunlu olan bu hareketlerinin, Kur'ân'a göre bir ibadet halinden başka birşey olmadığını
öğrenmekteyiz.

Mekke'de Cenâbı Allah'ın emri ile Hz. İbrahim'e inşa ettirdiği Kâbe (Allah'ın evi) İslâm Dünyası'nın manevî çekim
merkezidir. Her yıl Dünya'nın muhtelif bölgelerinden akın eden milyonlarca insan, Kâbe'nin çevresini dolaşarak
Allahü Teâlâ'ya ibadet etmektedirler, tıpkı atom çekirdeğinin etrafında dönen elektronların durumu gibi.

Büyük tasavvuf alimi Mevlâna Celâlettin Rumî Hazretleri (1207-1273), yaşadığı yıllarda ne atomun ne Güneş
Sisteminin ve ne de gök adalarının yapısını biliyordu. Onun kurduğu Mevlevîliğin Sema törenlerinde; dairevî dönmek
suretiyle yapılan zikirli ibadet, kainattaki dönüş ile yapılan zorunlu ibadete, mucizevî olarak bilinçli bir
katılımdır.

YALNIZ BANA İBADET EDİN

1/2: Hamd (övgü, şükür ve minnet), Alemlerin Rabbi olan Allah'a mahsustur.
1/5: Yalnız Bana ibadet edin ve yalnız Benden yardım dileyin!

Hamd; Cenâbı Allah'ın sonsuz yüceliğini övgü, şükür ve minnet duyguları ile anmadır. Hamd iki türlü yapılır.
Birincisi söz ile, ikincisi de Cenâbı Allah'a yönelerek O'nun rızasını kazanmak için, fiili olarak ibadet ve hayır
işleri yapmaktır. Alemlerin Rabbi ise; mikrodan makroya kadar bütün yaratılmış varlıkların hepsinin Rabbı (gerçek
terbiyecisi), Sahibi, Maliki anlamına gelmektedir. Herşey Allahü Teâlâ'nın yaratmasıyla meydana gelmiştir ve O'nun
mutlak hakimiyeti altındadır. Hiçbir şey başıboş değildir. Onları; her an koruyarak. büyüterek, olgunlaştırarak
terbiye etmektedir. İbadet; yalnız nimetlerin en büyüğü olanı hayatı bizlere bağışlayan Yüce Yaratıcı'ya karşı
yapılır. Ayette Cenâbı Allah insanlara seslenerek şöyle buyurmaktadır: " Ey insanlar! Ben evrenin, göklerin,
varlıkların ve sizin Mutlak Sahibiniz Allah'ım; Bana ibadet ederek minnetle hamd edin, şükredin. Sizin Yaratıcı'nız
ve Sahibi'niz olarak yalnız ve yalnız Ben'den yardım dilenir. " Hûd 11/123: " Rabbine kulluk et! Yalnız
O'na dayanıp güven!... "

İNSANIN YARATILIŞ SEBEBİ

51/56: Ben cinleri ve insanları sadece Bana ibadet etsinler diye yarattım.
2/21: Ey insanlar! Sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabbinize ibadet edin ki korunabilesiniz.

İnsanları ibadet etmeleri için yaratan Cenâbı Allah, onlardan yapmakta oldukları zorunlu ibadetin dışında şuurlu
ibadete geçerek kulluk etmelerini istemektedir. Gerçeği öğrenerek Allah'ın kulu olduğu bilincine kavuşan insan,
Cenâbı Allah'a övgü ve yüceltme duyguları ile hamd ve şükür etme mutluluğuna erişir. İlâhî Güzellik ve Sevginin
Kaynağı Yüce Yaratıcı'sına özlem ve isteyiş ile dopdolu olan kul, Yaratan'ın da karşılık vermesi ile İlâhî
Mutluluk'a kavuşur. Fecr 89/2730: " Ey sükûna kavuşmuş benlik! Dön Rabbine, razı edici ve razı edilmiş olarak.
Gir kullarımın arasına. Gir cennetime. "

YARATAN İLE YARATILANIN SEVGİSİ

2/152: Öyle ise siz Beni anın ki, Ben de sizi anayım...
2/186: Ey Muhammed! Kullarım sana Beni sorarlarsa; Ben, hiç şüphesiz onlara yakınım, Bana dua ettikleri vakit dua
edenin dileğine karşılık veririm...

Sevginin Kaynağı Cenâbı Allah; çok sevdiği kullarının dualarına, onların sevgi dolu yakarışlarına hemen cevap
verir, dileklerini yerine getirir. Kemal (mükemmel bir olgunluk) mertebesine ulaşmış kulların ibadetleri ise,
sevginin aşka dönüşmüş halidir. Bakara 2/165: " ... İman sahiplerinin Allah'a sevgisi, herşeyden daha fazla,
herşeyden daha kuvvetlidir... " Yine Kur'ânı dinleyelim. Maide 5/54: " ... Allah yakında kendilerini
sevdiği ve Kendisini seven... bir topluluk getirecektir..." Sevgi; insanların yaratılış nedeni ve Cenâbı Allah
tarafından verilen en büyük güç ve kudret kaynağıdır. İbadet, Yaratan ile yaratılanın bir sevgi alışverişidir.

DOĞRU YOL ALLAH'A İBADETTİR

3/51: ... Allah'a kulluk edin, işte bu dosdoğru bir yoldur.
36/60-61: " Ey Ademoğlu! Şeytana kulluk etmeyin, o sizin için açık bir düşmandır. Bana ibadet edin, doğru yol
budur. " demedim mi?

Allahü Teâlâ, doğuştan insanlara Rabbini bilme özelliği vermiş (Araf 7/172) ve Kur'ân ile de yasalarını
bildirmiştir. Bütün bunlara rağmen şeytan, insanların zayıf tarafı olan nefislerini etkileyerek; para, mal, servet
ve makamın esiri yapar. Bazı Dünya'lık yapmış insanlara da kulluk ettirir. Oysa insanlar; bu gibi Dünya
nimetlerinin geçici olduğunu, gerçek mutluluk ve kurtuluşun iman ederek Cenâbı Allah'a teslim olmakla elde edildiği
gerçeğini, nefsinin ve şeytanın yanıltmasıyla anlayamaz.

Şeytan, ihlâs ile iman etmiş gerçek inananlara hiçbir şey yapamaz. Mü'minler; Alemlerin Rabbi Allah'a tam bir
teslimiyet ile iman eden, güvenen ve kulluk edenlerdir ki böylece de doğru yola ulaşır; kurtuluşa erişirler.
İbâdetler, gösteriş ve ikiyüzlülükten uzak olmalıdır. Kur'ân Maûn Suresi ile bu gerçeği belirtmektedir: "
Gördün mü o Din'i yalan sayanı? İşte odur ki yetimi iter-kakar. Yoksulu doyurmayı özendirmez.Vay haline o namaz
kılanlara ki, namazlarında bilgisizlik içindedirler. İkiyüzlülüğe sapandır onlar. Ve onlar iyiliğe engel
olanlardır. "

İBADETTEN UZAKLAŞANLAR

25/77: De ki: Duanız olmasa, Rabbim size ne diye değer versin?
40/60: Rabbiniz buyurdu ki: Bana ibadet ve dua edin ki, karşılığını vereyim. Bana ibadet etmekten yüz çevirenler,
yarın aşağılanmış bir halde cehenneme gireceklerdir.

İnsanların yaratılış sebebi; Cenâbı Allah'ı bilmek, hoşnutluğunu ve sevgisini kazanmak için O'na tam bir teslimiyet
ile ibadet etmeleri içindir. Bunu yerine getirmeyenlerin Allah'ın yanında hiçbir değerleri olmayacakları gibi,
aşağılanmış bir halde dünyada ki sınavlarını da kaybedeceklerdir

 

hanif_bir_kul

New member
Katılım
22 Mar 2007
Mesajlar
182
Tepkime puanı
19
Puanları
0
Yaş
64
Uyari

Uyari

UYARI

Cenâbı Allah, kullarına sonsuz nimetler lütfetmiştir. Yaratılış sebebini bilmeyen, bilgisizlik içinde olan
insanlara, Peygamberler vasıtasıyla uyarılarda bulunmaktadır. Araf 7/23: " (Ey Muhammed!) Bu onunla insanları
uyarman için, inananlara da bir öğüt olmak üzere indirilen bir Kitap'tır... Rabbinizden size indirilene uyun!
Allah'tan başkasını dostlar edinip onlara uymayın. Ne kadar da az öğüt alıyorsunuz. "

ALLAH'IN SİSTEMİ ASLA DEĞİŞMEZ

48/23: ... Allah'ın sisteminde asla değişiklik olmaz.
36/62: ... Aklınızı kullanmayacak mısınız?
4/82: Kur'ânı iyice okuyup düşünmüyorlar mı?

" Allah'ın sisteminde asla değişiklik olmaz " Yüce Yaratıcı, Kur'ân ile insanlara uyarılarda bulunuyor:
Kıyamete kadar değişmeyecek olan bu sistemi, bu Din'i halâ algılayamıyor musunuz? Aklınızı kullanmayacak mısınız?
Kur'ân; Dünya hayatının geçici olduğunu, olgunlaşmak için buraya geldiğimizi bir müddet sonra ömrünü tamamlayan
insanın, başka bir aleme göç ederek yaşamaya devam edeceğini açıklamakta dır. Yüce Allah'ın dilemesi ve ihsanı ile
yaratılmış olan insan, büyük bir lütuf ile en yüceliğe, halifelik makamına getirilmiştir. Dünya'da ki bütün
varlıklar insanın emrine verilmiş, onun istifadesine ayrılmıştır. Bu ilâhî nimetlerle donatılmışlığın elbette bir
sorumluluğu olmaktadır. Dolayısıyla geçici heveslerin esiri ve bedene dönük yaşam tarzı ile kısacık ömrü boşa
harcamadan, bütün çalışmalarımızın da hesabını vereceğimizin bilincinde olarak, Cenâbı Allah'ın istediği şekilde
yaşamalı ve ebedî hayata da ona göre hazırlanmanın şuuru içinde olmalıyız.

ALLAH'TAN GELDİK O'NA DÖNECEĞİZ

19/67 : ... 0 (insan) daha önce hiçbir şey değilken, onu biz yarattık. 2/156: ... Biz Allah'a aidiz ve elbette O'na
döneceğiz.
32/79: O ki, yarattığı her şeyi güzel yarattı ve insanı da başlangıçta çamurdan yarattı. Sonra O, insanın neslini
bayağı bir suyun özünden yarattı. Sonra onun vücudunu güzelce tanzim etti ve ona Kendi Ruh'undan üfledi. Kulak, göz
ve kalp verdi.
6/62: Öldükten sonra insanlar, gerçek sahipleri olan Allah'a teslim edilirler. Dikkat edin! Hüküm yalnız
O'nundur...

Ayetlerden, bu Dünyaya "Nereden geldik?" sonra "Nereye gideceğiz?" gibi soruların cevapları
açık bir şekilde anlaşılmaktadır. İnsanoğlu, Cenâbı Hak tarafından daha hiçbir şey değilken, Kendi özellikleri ile
donatılarak en güzel bir şekilde yaratılmış ve ona her türlü nimetler sunulmuştur.

Dönüşümüz de bizleri yaratan Cenâbı Hak'ka olacaktır. Sonunda hepimiz Yüce Yaratıcı'nın huzurunda toplanacağız.
İşte o zaman, bu Dünyada işlediğimiz fiillere göre ceza veya ödül göreceğimiz gerçeği vurgulanmaktadır.
 

hanif_bir_kul

New member
Katılım
22 Mar 2007
Mesajlar
182
Tepkime puanı
19
Puanları
0
Yaş
64
Ilahî imtihan

Ilahî imtihan

Allahü Teâlâ; evreni ve varlıkları " Ben gizli bir hazine idim, bilinmek istedim de, Beni bilsinler diye
varlıkları yarattım. " Kutsal hadisinin sırrı içinde yaratmıştır. Güzelliğin ve Sevginin Kaynağı Yüce
Yaratıcı; İlâhî Özelliklerini varlıklara görüntüleri ile yansıtmış, Yeryüzü'nün halifesi olarak en güzel bir
surette yarattığı insana da, sonsuz rahmetinden birçok nimetleri ihsan etmiştir. Zariyat 51/56: " Ben cinleri
ve insanları ancak Bana ibadet etmeleri için yarattım. " Ayetinin açıkladığı gibi Cenâbı Allah; insanlardan
Kendisini bilmelerini ve kulluk etmelerini istemektedir. Bizleri bu Dünya'ya halife olarak gönderen Yüce Kudret'e
iman ederek, her işimizde O'nun hoşnutluğunu aramak, arzu ettiği şekilde yaşamak ve hep şükretmek en temel
görevimiz olmalıdır. Bu da ancak bizlere bahşedilen İlahî Yasalar'a uymakla mümkündür. Mülk 67/2: " Hanginiz
daha güzel işler yapacaksınız diye sizi sınamak için ölümü de, hayatı da o yarattı. O'nun kudreti herşeye galiptir,
O çok bağışlayıcıdır. " Bir yaşamdan sonra ölümün, ondan sonrada hayatın yaratılması, insanların
ölümsüzlüğünün işaretidir. Dünya'da iken yapılan ameller, bir olgunlaşma'nın gereği olmaktadır ki neticesinde de
ilâhî sınav takdir edilmiştir. Eğer ölümden sonra ikinci yaşam devam etmeseydi, Dünya'da yapılan iyi ve kötü
amellerin hiçbir anlamı kalmazdı.

ÖDÜL VE CEZA AMELLERDENDİR

99/78: Kim zerre kadar bir iyilik yapmışsa onun karşılığını görecektir. Her kim de zerre kadar kötülük yapmışsa o
da onu görecektir.
17/15: Her kim doğru yola giderse, sadece kendi lehine olur. Her kim sapıklık ederse, ancak kendi aleyhine eder.
Hiçbir günahkar da başkasının günahını taşımaz...
41/46: Kim iyi iş yaparsa, kendi yararı için yapmış olur. Kötü iş yapan da, kendi zararına yapmıştır. Rabbin
kullarına zulmedici değildir.

Amel; lügat manası iş, çalışma'dır. Kur'ân'da; insanın iman, ilim, niyet, düşünce gibi iç faaliyetleri ile şuurlu
çalışmaları demektir. Cenâbı Allah, Yeryüzü'nün halifesi olarak görevlendirdiği insana; akıl, gönül ile doğru ve
yanlışı ayırma ve Rabbini bilme özelliğini doğuştan vermiş, peygamberleri vasıtasıyla gönderdiği kitaplar ile de
yasalarını bildirmiştir. İnsanlar da dilerlerse Cenâbı Allah'ın doğru yoluna, dilerlerse nefislerine uyarak kötü
bir yola gitmekte serbest bırakılmıştır. Şûra 42/30: " Başınıza gelip çatan her musibet (felâket), kendi
ellerinizle kazandığınız günahlar yüzündendir. Halbuki Allah, günahlarınızın birçoğunu da affetmektedir. "
Kullar, yalnız ve yalnız kendi amelinin karşılığı olarak ödül ve cezayı bu Dünya'da ve ahirette görecektir. Her
insan yalnızca kendinden sorumludur. En yakını dahi olsa, diğer bir insanın cezaî yükümlülüğünü taşımaz. İnsanların
dilediği yolu seçmelerinde, Cenâbı Allah'ın hiçbir karışması olmamaktadır. Çünkü Allah, hiçbir kuluna zulmedici
değildir.

ŞİRK, İMANSIZLIK VE NANKÖRLÜK GAFLETİ

39/65: ... Eğer şirke saparsan amelin kesinlikle boşa çıkar ve hüsrana uğrayanlardan olursun.
5/5: ... Her kim imanı tanımazsa, bütün amelleri boşa gitmiştir...
14/18: Rablerine nankörlük edenlerin amelleri, fırtınalı bir rüzgarın tarumar ettiği küle benzer. Kazandıklarından
hiçbir şey elde edemezler. İşte bu dönüşü olmayan sapıklığın ta kendisidir.

Şirk (Allah'a ortak tanıma), küfür (Allah'ı inkâr etme nankörlüğü) ve imansızlık; insanların Dünya plânında işlemiş
olduğu bütün amelleri yani yapmış olduğu iyiliği de kötülüğü de boşa çıkarmaktadır. Yaptıklarından hiçbir şey elde
edemezler. İşte bu, en büyük sapıklıktır. Kehf 18/105: " ... Kıyamet Günü onlara hiçbir değer vermeyiz. "


İYİ AMELLERE FAZLASIYLA ÖDÜL

42/23: ... Her kim çalışır da bir güzellik sergilerse, ona daha fazla bir güzellik veririz...
34/37: Sizi Bize yaklaştırıp, katımızda size yakınlık sağlayacak olan ne mallarınızdır ne de çocuklarınız. İman
edip barışa yönelik iş yapanlar müstesna. Onlara yaptıklarının kat kat fazlası ödül vardır...
40/40: Kötü iş yapan, sadece yaptığı kadariyle cezalandırılır. Erkek ve kadından mü'min olarak iyi iş yapana
gelince, işte böyleleri cennete girerler ve orada hesapsız bir biçimde rızıklandırılırlar.

Cenâbı Allah; kötü iş yapanı yaptığı kadarıyla cezalandırmakla beraber, bir kısmını da rahmet ve lütfu ile affeder.
Ancak güzel ve barışa yönelik amel yapanlar için ise; ayrı bir kanun, bir ihsan yasası uygulayarak onları kat kat
fazlasıyla ödüllendirmektedir.

SAYGILARIMLA
 
Üst Alt