Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Allah’in Kullari üzerindeki En Büyük Hakki

EHLÝ-SUNNET

New member
Katılım
23 Eyl 2006
Mesajlar
223
Tepkime puanı
45
Puanları
0
Yaş
46
Web sitesi
www.dinimislam.com
Allah Celle Celâluhû kâinatı yoktan var etti.El Zariyat Suresinin 56. Âyet’inde Allah şöyle buyuruyor:
وَمَا خَلَقْتُ الْجِنَّ وَالاِنْسَ اِلا لِيَعْبُدُونِ
Meâli: “Ben cinleri de insanları da (başka bir hikmete değil) ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.”
Allah, cinleri ve insanları, Allah’a ibadet etsinler diye yarattı.İbadetleri terk edip rızkının peşine düşmeleri çok büyük bir yanlıştır.Ehl-i Sünnet vel Cemaat’in tefsirine göre bu Âyet’ten kasıt Allah’ı tanımaktır; insanların ve cinlerin Allah’ı tanımasıdır.Başlıca ilk vazifeleri, ilk görevleri Allah’ı tanımalarıdır.
Salihlerin şöyle bir sözü vardır:”Allah’ı tanımayan insan, kendini de tanıyamamıştır.”O kişi çok büyük bir hüsran ve gaflet içerisinde yüzen bir kişidir.Bu sebeple Allah’ın kulları (cinler ve insanlar) üzerinde ki ilk hakkı, Allah’ı tanımaktır, Allah’ın birliğine inanmaktır ve Allah’a şirk koşmamaktır.
Cinler de insanlar gibi mükelleftir.Melekler mükellef değildirler,çünkü onlar şehvet (nefis, arzulama) sahibi değildirler.Allah onlara akıl vermiştir fakat nefis vermediğinden dolayı, mükellefiyet dairesi içerisine girmezler.Mükellef olanlar, insanlar ve cinlerdir.
Mahlûklar bu bağlamda üç çeşide ayrılırlar:
1)Melekler:Allah onlara akıl vermiştir, fakat şehvet (nefis) vermemiştir.Onlar mükellef değildirler.Onlar taat üzerine yaratılmıştırlar.
Allah El Tahrim Suresinin 6. Âyetinde buyuruyor:
لا يَعْصُونَ اللّهَ مَا اَمَرَهُمْ وَيَفْعَلُونَ مَا يُؤْمَرُونَ
Meâli:”.. onlar Allah'ın kendilerine emrettiği şeylere aslâ isyan etmezler. Neye de memur edilirlerse yaparlar”.
2)İnsanlar ve cinler:Allah bunlara hem akıl vermiştir, hem de şehvet, yani nefis vermiştir.Bu nedenle bu iki grup mükelleftir.
3)Hayvanlar:Allah bunlara akıl vermemiştir, fakat şehvetleri (nefisleri) vardır.Bu nedenle de bunlara mükellef değildirler.Akılları olmadığından dolayı mükellef sayılmıyorlar.
“Şehvet” kelimesi Arapça’da nefis anlamında kullanılır.Yani bir şeyleri arzulamaktan dolayı hataya düşebilme durumu.Nefis insanı yanlış yönlere çeker.Akıl, nefsi onu frenlerse, hataya düşmekten kurtulur.Akıl zaten kelime itibarı ile de “bağlayıcı” anlamına gelir.Akla neden akıl denmiştir?Çünkü akıl, bir insanı hataya düşmemesi için bağlayandır; hataya düşme serbestliğinden (nefse uymaktan) alıkoyandır.
İnsanlar ve cinler mükellef olduklarından dolayı Allah’ın onlar üzerindeki en büyük hakkı, bu kullarının O’nu hakkıyla tanımaları ve O’na şirk koşmamalarıdır.Şirk koştukları zaman veya küfrettikleri zaman, o hal üzere ölürlerse,Allah onları asla affetmeyecektir.
En-Nisa Sûresinin 48.Âyetinde Allah-u Teâlâ şöyle bildiriyor:
اِنَّ اللّهَ ﻻ يَغْفِرُ اَنْ يُشْرَكَ بِه وَيَغْفِرُ مَا دُونَ ذلِكَ لِمَنْ يَشَاءُ
Anlamı:”Allah kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz.Bunun dışındaki günahları, dilediği kimse için bağışlar.”
Bu anlamda küfür iki çeşide ayrılıyor.Biri şirk küfrü, diğeri şirk dışındaki küfürler.Şirk küfrün bir çeşididir.Bir kimse bu Âyet’ten yola çıkarak Allah’ın şirk dışındaki küfürleri affedeceğini söylerse, yanılır.Küfür geniştir, umumdur, yani geneldir.Fakat şirk mukayyettir, yani özeldir, sınırlıdır.O halde küfür kelimesi daha geniştir, daha kapsamlıdır.
Kaide:Her şirk küfürdür, fakat her küfür şirk değildir.Şirkin (Allah’a ortak koşmanın) her çeşidi küfürdür.Bunu yapan müşriktir.İster güneşe Allah desin, ister putlara Allah desin, bunu söyleyen şirk küfrüne düşmüştür.Fakat her küfür şirk değildir.Örneğin Allah’ı inkâr etmek şirk değildir; Buna ta’til denir.Yani inkârcılık.Veya Allah’ın Kelâmı’nı yalanlamak, reddetmek, Allah’a hakaret etmek; bunlar farklı küfürlerdir.Şirk değildir bunlar.Ancak hepsi küfür kelimesinin içine girer.
O halde bu Âyet’i Kerimeden anlamamız gereken şudur: küfür üzere ölen kimse kesinlikle hem dünyasını kaybetmiştir (çünkü dünyaya geri dönme imkânı yoktur), hem de ahiretini kaybetmiştir (ebediyen Cehennemde azap görecektir).
Allah’ın kulları üzerindeki en büyük hakkı Allah’ı tanımak, O’nun birliğine inanmak ve O’na şerik (şirk) koşmamaktır.Çünkü Âyet-i Kerimede bildirildiği üzere, küfür üzere ölen asla affedilmeyecektir.Ama küfür derecesine gelmeyen diğer günahları, Allah dilerse affedebileceğini bildirmiştir.Küfürde bir günahtır; ancak küfür üzere ölmek Cehennemde ebediyyen yanmaya sebeptir.Küfrün ceza hükmü, Cehennemden hiç çıkmamaktır.O kişiye Cennet haramdır.Fakat küfrün içerisine girmeyen diğer günahlar, Allah’ın meşiyeti altındadır.Yani Allah dilerse affeder, dilerse de affetmez.Kafir olmayan günahkâr, günahlarının cezasını çeker, sonra Cehennemden çıkıp Cennete girer.
Müslüman olarak dünyadan ayrılan bir kimse, ne kadar günahkâr olursa olsun (işlediği günahları helâl saymadığı sürece), sonunda mutlaka Cennet’e girecektir.Zaten eğer işlediği günahları helâl sayarsa, Kur’anı tekzip etmiş (yalanlamış) olur; Şeriatı tahrif (değiştirmiş) olur ve kâfirlerin zümresine girer.Fakat haram olduğuna inanaraktan yüz binlerce Müslüman’ı haksız yere öldürse dahi, Allah nihayetinde onu affeder.Ya cezasını verdikten sonra affeder veya bir şefaatçinin vesilesi ile veyahut da herhangi bir salih amelinin karşılığında affeder.Allah dilerse bu kişiyi hiç Cehenneme sokmadan Cennetine koyar.Cehenneme girse dahi Müslüman olarak ölen Cehennemde ebediyen kalmaz, çünkü o sadece günahkârdır, kâfir değildir.Mutlaka sonunda Cennete girecektir.
Peygamber efendimiz Hadisi Şerifinde meâlen şöyle buyuruyor: “Derde düşmedikçe, Allah kulunu affeder.”
“Nedir derde, ya Resulallah?” diye sormuş Eshab-ı Kiram.
“Kişinin nefsinin şirk üzere dünyadan ayrılmasıdır” diye cevap vermiş Resulallah.Yani kişinin kâfir olarak dünyadan ayrılmasıdır.Bu konuyla ilgili hem Âyet, hem de Hadis-i Şerif açıklamış olduk.Konumuz da böylelikle kemâle erdi.
Küfrün hiçbir çeşidini Allah affetmez.Bu küfür çeşitlerinin her hangi biri üzere ölen kişi affolunmaz.Örneğin Peygamberlere küfretmek, Dinle alay etmek, İslâm’a dil uzatmak, Meleklere küfretmek, Kur’an-i Kerime hakaret etmek, küçümsemek; bütün bunlar Din’den çıkaran küfürdür.Ve bu hal üzere ölen kişiyi Allah asla affetmez.Veya bu hal üzere olması ölümüne kadar devam edip, ölümle sonuçlanırsa.Veyahut da ölüm öncesi haller başlamış olduğunda, artık tövbe kapıları kapanmış olur.
Ölüm öncesi haller nedir?Ölüm Meleğini (Hazreti Azrail’i) veya onun yardımcılarından birini görmek, veya azap Meleklerini görmek, hayattan ümidini kesmek(boğulma hadisesinde olduğu gibi); ölüm hallerindendir. Firavun da boğulurken kurtuluşunun olmadığını anlamıştı ve İsrail oğullarının iman etmiş olduğu Allah’a iman ettiğini ve Allah’tan başka ilah olmadığını söylemişti.Burada olduğu gibi ölümden kurtulamayacağını anladığında (ölüm korkusuyla) yapılan tövbe kabul olunmaz.Bu insan için imanlı öldü denmez.
Bunun delili, El Yunus Suresinin 91. Âyeti:
اﻻنَ وَقَدْ عَصَيْتَ قَبْلُ وَكُنْتَ مِنَ الْمُفْسِدينَ
Meâli:” Şimdi mi (iman ediyorsun!). Halbuki sen bundan evvel (ömrü boyunca) isyan etmiş, daima fesatçılardan olmuştun.”
Bu konuda, Firavun’un küfür üzere öldüğüne Ehl-i Sünnet vel Cemaat icma etmişlerdir.Çünkü bu Âyet açık bir Âyet’tir.Firavun’un imanı kabul edilmemiştir.Bu gibi hallerde kâfirin tövbesi kabul olunmaz.Hayattan ümit kesildiği an, tövbeler artık kabul olunmaz.Artık tövbe kapıları kapanmıştır.
Bir husus daha var; bu da kıyamet alametlerinden olan, güneşin batıdan doğması ile birlikte yine tövbe kapıları kapanmıştır.Yapılan tövbeler artık kabul edilmez.Küfür ancak İslâm ile bağışlanır; fakat bu da yine İslâm’ın makbul olacağı süre içerisinde gerçekleşirse.Bu saydığımız, tövbenin kabul olunmayacağı zamanlar haricinde küfür sadece ve sadece iman ile bağışlanır.
Küfür bunun dışında, başka hiçbir şey ile bağışlanmaz.Ehl-i Sünnet vel Cemaat’ın kayıtlarında, literatüründe bu böyledir.
Küfür ancak ve ancak, makbul olan süre içerisinde, iman etmekle affolunur.Bu da Kelime-i Şehadet’i getirmek sureti ile olur.Kelime-i Şehadet’te ki Arapça harfleri düzgün söyleyemeyen kimse, dilinin döndüğü lisanda, Peygamberimizin isimlerinden telaffuzu daha kolay olan isimleriyle de söyleyebilir.Örneğin:”Lâilahe illallah Ebul Kasım Resulullah” da diyebilir.Kendi lisanında da söylenildiğinde Müslüman olunur ve ölünceye kadar da bu imanı muhafaza etmek lâzımdır.
Allah-u Teâla El Bakara Suresi’nin 132. Âyetinde buyuruyor ki:
فَلا تَمُوتُنَّ اِﻻ وَاَنْتُمْ مُسْلِمُونَ
Meâli:” O halde siz de (başka değil) ancak Müslümanlar olarak can verin ".
Bu Âyet muhkem bir Âyettir.Âyette ki mana şudur ki: dünyadan ayrılırken muhakkak Müslüman olarak ayrılın. Müslümanlıktan başka hal üzerine ayrılmayınız.
Türkçe de yanlış anlaşılan bir mefhum var; küfür denildiği zaman, sövmek anlamında kullanmıyoruz.Biz küfür derken, Dinden çıkartan şeylerden bahsediyoruz.Müslümanın, Müslüman’a sövmesi ise günahtır, fakat Dinden çıkarmaz.
Küfürden sonra en büyük günah, bir Müslüman’ı haksız yere öldürmektir.Muhakkak ki şirk en büyük zulümdür.Allah Kur’an da şirki “zulüm” diye isimlendiriyor.Kafirler;onlar zalimlerin ta kendisidir.Ve küfür en büyük zulümdür.
Bir kimse Allah’ın Kur’an da sadece şirki zikrettiğini ve bunun dışındaki küfürleri affedeceğini iddia ederse, ona Kur’an dan delil veririz.
El Muhammed Suresi 34 .Âyet:
اِنَّ الَّذينَ كَفَرُوا وَصَدُّوا عَنْ سَبيلِ اللّهِ ثُمَّ مَاتُوا وَهُمْ كُفَّارٌ فَلَنْ يَغْفِرَ اللّهُ لَهُمْ
Meâli:”Muhakkak ki küfredip,hak yoldan saptıranlar, küfür üzere öldükleri zaman,Allah onları asla affetmez.”
Bu Ayet açıktır; kendileri küfür üzere olup, insanları Allah yolundan men edenler ve de kâfir olarak ölenler, kesinlikle Allah tarafından mağfiret edilmezler.Tabi ki makbul olan süre içerisinde iman edenler affedilir.
Burada bir açıklamada bulunuyor müellif.Kişinin mağfiret olunmayışının sebebi sadece insanların Müslüman olmasına engel olmaları değildir; ister insanların Müslüman olmalarına engel olsun, ister olmasın;eğer bu kişi kâfir olarak ölürse, Cehennemde ebediyen yanacaktır.Bir de aksi var: bir kişi binlerce, milyonlarca insanların Müslüman olmasına sebep olsa, fakat kendisi kâfir ise, Allah onu yine affetmez.Kâfir olan bir kimse büyük miktarda mal varlığını hayır kurumlarına da adasa, hastaneler yaptırsa, bunları Müslümanların hizmetine sunsa; Müslüman olmadığı sürece bunlara zerre sevap yoktur ahirette.Ancak bu iki kâfir arasında azap derecesinde fark vardır.Unutmayalım ki kâfirlerin de Cehennemde azap dereceleri vardır.
Cehennem azabı da kademe kademedir.Günahkârın, günahının derecesi olduğu gibi, küfür sahibinin de küfrünün derecesi vardır.Ahirette en az azap görecek olan kişinin göreceği azap şu şekildedir: ayaklarının tabanında yanan ateşten beyni kaynayacaktır.En azı budur.Peygamber efendimizin amcası Ebu Talip’in bu şekilde azap göreceğine dair bir rivayet vardır.O da küfür üzere ölmüştür.İleride ki derslerimizde bu konuyu da işleyeceğiz; yani kalben iman ettiği halde, dil ile ikrar etmemenin hükmü.Hakiki iman sahibi olabilmek için kalp ile tasdik ve dil ile ikrar aynı anda bulunması gerekiyor.Ebu Talip dili ile ikrar etmemiştir.Kalbi ile yeğeni Muhammed’in, Allah’ın elçisi olduğunu kabul etmiştir,fakat dili ile ikrar etmediği için ve de o hal üzere de öldüğü için kâfir olarak ayrılmıştır dünyadan.
Ne dedik; insanları İslâm Dinine girmekten alıkoyan kâfirle, bunu yapmayan kâfir, küfür bakımından eşittir; ikisi de Cehennemde ebediyen yanacaktır.Fakat çekecekleri azabın dereceleri arasında fark vardır.
İmam Muslim ve İmam Buhari’nin rivayet ettiği Hadis’in manası şöyledir:
“İnsanoğlu inanması gerektiği gibi (hakkıyla) Allah’a iman eder, Muhammed sallallahu aleyhivesellim’in O’nun kulu ve Resulû olduğuna inanırsa,Allah’tan başkasının ibadete lâyık olmadığına inanır ise,Meryem’in oğlu olan hazreti İsa’nın Allah’ın kulu ve Resulû olduğuna, babasız olarak Allah tarafından, Cebrail aleyhisselam vesilesiyle hazreti Meryeme müjdelendiğine ve Cennet’in ver Cehennem’in hak olduğuna, şu anda her ikisinin mevcut olduğuna ve ebediyen var olacaklarına inanırsa, ve o hal üzere ölürse, küfür dışında ki hangi günahı işlemiş olursa olsun, Allah onu Cennet’ine sokacaktır.”
Bu Hadis-i Şerif’te ki bazı noktalarını açıklayalım:
Allah katında hazreti İsa’nın durumu, hazreti Adem gibidir;hazreti Adem’i Allah hem babasız, hem de anasız olarak yarattı.Allah Adem aleyhisselâmı topraktan yarattı.Allah “ol” diye emretti ve Melekler de bu işlemi gerçekleştirdiler.Allah ona can verdi.Demek ki İnsanoğlu düşündüğü zaman bu iki Peygamberin durumu arasında ki benzerliği görebilir.
Kâfirler babasız çocuk doğamayacağını ileri sürüp, hazreti Meryem’e iftira atıp, haşa ona fahişe dediler.Kimileri de “Madem İsa aleyhisselam bu şekilde (babasız olarak) dünyaya geldi, o zaman o bir ilahtır” dediler.Bu şekilde küfre ve şirke düşenler oldu.Allah bizi bu kâfir ve müşriklerden uzak eylesin.Amin..
Biz Allah’ın Kur’an da, El Ali İmran Suresinin 59.Âyetinde belirttiği gibi inanıyoruz:
اِنَّ مَثَلَ عيسى عِنْدَ اللّهِ كَمَثَلِ ادَمَ خَلَقَهُ مِنْ تُرَابٍ ثُمَّ قَالَ لَهُ كُنْ فَيَكُونُ
Meâli:” Muhakkak ki İsa'nın hali de (yani babasız dünyaya gelişi de) Allah indinde, Âdem'in hali gibidir. (Allah) onu (Âdem'i) topraktan yarattı. Sonra ona "Ol" dedi, o da (can gelip) oluverdi.”


“Velhamdulillahi rabbil alemiyn.Vesselâtu vesselâmu alâ seyyidina venebiyna murseliyn”
 

nazareth

New member
Katılım
2 Eki 2006
Mesajlar
8
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Seni kandırmışlar,Allah'ın hakkı diye bir şey olmaz, zaten herşey Allah'ın.
 
Üst Alt