Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Allah'ın Kul Üzerindeki Hakkı

Elifnisa

New member
Katılım
29 Eki 2007
Mesajlar
483
Tepkime puanı
241
Puanları
0
Yaş
44
Konum
istanbul
بســـم الله الرحمن الرحيم

Allah'ın Kul Üzerindeki Hakkı


Allahın Kulları Üzerindeki Hakkı: Kullar Allaha İbadet Edecekler ve Allaha Hiçbir Şekilde Şirk Koşmayacaklardır
İnsan Hakikatinin -Kalbi ve Ruhunun-, Kendisinden Başka İbadete Layık Hiçbir İlâh Olmayan Allahtan Başkasıyla Huzura Ermesi İmkânsızdır
İlâh Demek, Kendisinden Hiçbir Şekilde ve Hiçbir Zaman Vazgeçilemez Varlık Demektir
Allahın Mahlûkatı, Kendisine Kulluk Etmeleri, Yani Kendisini Tanımaları, Gönülden Bağlanmaları Sevmeleri ve İhlâslı Olmaları Amacıyla Yaratması Esası İki Temele Dayanmaktadır

Allah'ın Kulları Üzerindeki Hakkı: Kullar Allah'a İbadet Edecekler ve Allah'a Hiçbir Şekilde Şirk Koşmayacaklardır Allahın Kul Üzerindeki Hakkı

İşte Allah'ın kulları üzerindeki hakkı budur:

Kullar ibadet edecekler ve O'na hiçbir şekilde şirk koşmayacaklardır.

Muâz (r.a.)'ın, Resûlüllah (sallallahu aleyhi ve sellem)'den rivayet ettiği sahih bir hadîste de aynı şey zikrediliyor:

"Allah'ın kulları üzerindeki hakkı nedir bilir misin? Muâz :

- Allah ve Resulü bilir dedim, der. Resûlüllah (sallallahu aleyhi ve sellem) :

- Allah'ın kulları üzerindeki hakkı, O'na kulluk etmeleri ve O'na hiçbir şeyi eş koşmamalarıdır. Bunu yaptıkları takdirde kulların Allah üzerindeki hakkı nedir bilir misin?

- Allah ve Resulü bilir, dedim, der Muâz.

Bunun üzerine buyurdular ki :

- Allah'ın onlara azâb etmemesidir". (Buhârî, Libâs 101, İsti'zân 30, Rikâk 37, Cihâd 46, Tevhid 1; Müslim, İman 48, 49; İbn Mâce, Zühd 35; Müsned Ill /261, V/228, 230, 234, 236, 238, 242, ll /309, 525.)

Allah da zaten bunu sever, buna ehil olanlardan hoşnut olur, kendisine yönelenlerin tevbesini kabul eder. Üstelik kulun ağız tadı, mutluluğu ve erişeceği nimetler hep buradadır.


Gerçekten Allah Teâlâ'dan başka, kulun yatışıp huzur bulacağı, kendisine yönelip hissedar olacağı hiçbir sığınak yoktur.

Allah'tan başkasına kulluk ettikleri şeyi sevseler, aralarında bir sevgi bağı gelişse, bir tür zevk alsalar da aslında bu onlar için zehir katılmış şekerden aldıkları zevkten daha fecî, daha vahîm bir yok oluştur.

"Eğer göklerde ve yerde Allah'tan başka ilâhlar olsaydı, gökler ve yer mahvolurdu. Arşın Rabbi olan Allah onların yakıştırdıklarından çok çok yücedir". (21 Enbiyâ 22.)

Mahvolurlardı, çünkü göklerin ve yerin ayakta durması ancak bir Hak İlâh'ın bulunmasına bağlıdır.

Söz gelimi Allah'tan başka ilâhlar olsaydı bile bunların "Hak İlâh" olmaları mümkün değildi. Çünkü Allah'ın hâşâ ne bir adaşı var, ne dengi.

Öyleyse onlarda, Cenâb-ı Hakk'a özgü ve kâinatın salâh sebebi olan bu "hak ilâh" olma sıfatı olamayacağından kâinat mahvolur giderdi.

"Ulûhiyyet" yönünden durum böyle. "Rubûbiyyet" yönünden söylenecek başka şeyleri ise yeri gelince söyleyeceğiz.

İnsan Hakikatinin (Kalbi ve Ruhunun), Kendisinden Başka İbadete Layık Hiçbir İlâh Olmayan Allah'tan Başkasıyla Huzura Ermesi İmkânsızdır Allahın Kul Üzerindeki Hakkı

Evet: kulun Allah'a ihtiyacı, O'na kulluk etmesi, hiçbir şeyi ortak koşmaması gereklidir. Zaten benzeri yok ki, O'nunla mukayese edilebilen bir şey olsun.

Ancak kulun Allah'a ihtiyacı ve O'na duyduğu istek, bazı yönlerden bedenin yiyeceği ve içeceğe ihtiyacına benzese de aralarında pek çok fark vardır.

Şöyle ki:

Kulun hakikati kalbi ve ruhudur. İnsan hakikatinin (kalbi ve ruhunun), kendisinden başka ibadete layık hiçbir ilâh olmayan Allah'tan başkasıyla huzura ermesi imkânsızdır.

Dünyâda ancak O'nu zikretmekle huzur bulabilir. Bu hakikat, O'na ulaşıncaya kadar çalışıp çabalamakta ve sonunda O'na kavuşmaktadır (84 İnşikak 6'ya telmih).

Mutlaka O'na kavuşacak ve O'na kavuşmadıkça sükûn bulamayacaktır.

Kul için, Allah'tan başkasında bazı lezzet ve ferahlıkların olabileceği düşünülse bile bu sürekli olmaz. Aksine durmadan şekil değiştirir. Bugün şuna, yarın öbürüne karşı istek duyulur. Bugün şu şartlarda şundan zevk alınırsa yarın şartlar değişir ve zevk veren o şey artık zevk vermez olur. Belki de çekilmez bir hâl alır; zarar vermeye başlar.

İlâh Demek, Kendisinden Hiçbir Şekilde ve Hiçbir Zaman Vazgeçilemez Varlık Demektir Allahın Kul Üzerindeki Hakkı

Halbuki "ilâh" demek, kendisinden hiçbir şekilde ve hiçbir zaman vazgeçilemez varlık demektir.

Kul nerede olursa olsun onunla beraberdir. Onun içindir ki imamımız İbrahim Halilullah (a.s.):

"Üzerine gece (nin karanlığı) çöktüğünde bir yıldız gördü. Dedi ki: "(İşte) bu benim rabbimdir." (Yıldız) kaybolduğunda dedi ki: "Ben kaybolanları sevmem." (6 En'âm 76.) dedi.

Kur'ân-ı Kerîm'deki en büyük âyet de "Âyetü'l-Kürsî" dir.

"Allah, O'ndan başka ibadete layık ilah olmayandır. O, Hayy ve Kayyum'dur. Kendisini uyuklama ve uyku tutmaz. Göklerde ve yerde olanların hepsi O' nundur. O'nun izni olmadan katında kim şefaat edebilir? Onların işlediklerini ve işleyeceklerini bilir. (Yarattıkları) O'nun ilminden, kendisinin dilediği dışında hiçbir şeyi kavrayamaz. O'nun kürsüsü gökleri ve yeri kaplamıştır. Onların gözetilmesi O'na ağır gelmez. O Aliyy'dir, Azim'dir." (2 Bakara 255)

"(Hayy ve) Kayyûm'un" asla zeval bulmayacak, hiçbir şekilde yok olmayacak, yegâne dâim ve bakî varlık demek olduğunu başka yerde ayrıntılı olarak açıkladım.

Allah'ın Mahlûkatı, Kendisine Kulluk Etmeleri, Yani Kendisini Tanımaları, Gönülden Bağlanmaları Sevmeleri ve İhlâslı Olmaları Amacıyla Yaratması Esası İki Temele Dayanmaktadır Allahın Kul Üzerindeki Hakkı

Şunu bil ki:

İkinci madde (Allah'ın mahlûkatı, kendisine kulluk etmeleri, yani kendisini tanımaları, gönülden bağlanmaları,sevmeleri ve ihlâslı olmaları amacıyla yaratması esası) iki temele dayanmaktadır:

1 - Allah'a îman, kulluk, O'nu sevmek ve yüceltmek bizzat insanın gıdası, gücü, kurtuluşu ve onu ayakta tutan şeydir.

Nitekim mü'minlerin hâli budur. Kur'an'da buna delildir. Durum hiç de, ibadetin bir külfet ve meşakkat olduğu düşüncesini taşıyan Kelâmcıların ve benzerlerinin söylediği gibi değildir.

Mu'tezile'nin ve başkalarının dediği gibi kalbin sırf imtihan olmak veya mükâfata kavuşmak için hedef edindiği birşey değil, bütünüyle bunun aksinedir. Çünkü her ne kadar sâlih amellerde nefsin arzularına ters şeyler varsa ve Allah Teâlâ kulunu, sorumlu tuttuğu, nefse meşakkat veren bu amellere karşılık mükâf atlandıracaksa da - ki Allah :

"Şundan dolayı öyle yapamazlar. Çünkü onlara Allah yolunda bir susuzluk, bir yorgunluk, bir açlık... gelmez ki bunlara karşılık onlara sâlih bir amel yazılmış olmasın" ( 9Tevbe 120)

Buyurur ve Resûlüllah (sallallahu aleyhi ve sellem) de Âişe (r. anhâ)'ya:

"Mükâfatın, yorgunluğun derecesinde olacak" (Buhârî, Umre 8; Müslim, Hacc 127; Müsned 6/43.)

Buyurur- şeriatın emirlerinde asıl gaye öncelikle bu değildir. Bu çeşitli sebeblerle zımnen ve dolayısıyla meydana gelir. Bunu yeri gelince açıklayacağız.

İbadet bir külfet ve meşakkat olmadığı için, Kur'an'da, Sünnet'te ve selefin sözlerinde îmandan ve sâlih amelden söz edilirken, sözde kelâmcı ve fıkıhçıların dediği gibi:

"İbadet bir teklif (yükleme, külfet)'tir" şeklinde mutlak bir ifade kullanılmamış, bu kelime sadece "red" makamında kullanılmıştır.

Nitekim Allah şöyle buyurur:

"Allah, hiç kimseye (hiçbir nefse) gücü dışında birşey yüklemez..." ( 2 Bakara 286)

"Artık Allah yolunda savaş. Sen kendinden başkası (sebebi) ile sorumlu tutulmazsın..." (4 Nisa 84)

"Allah hiçbir nefsi verdiklerinden başkasıyla mükellef tutmaz" (65 Talâk 7)

Yani herhangi bir emirde teklif varsa bu ancak kapasite miktarınca olmaktadır. Dolayısıyla şeriatın tamamı külfettir denilemez. Çünkü:

Şeriatın emirleri gözlerin nuru, gönüllerin sevinci, ruhların gıdası ve nîmetlerin en güzelidir.

Zira Allah'ın rızâsı isteniyor, O'na gönülden bağlanılıyor, O zikrediliyor ve O'na teveccüh ediliyor. Çünkü O, gönüllerin yatıştığı, huzur bulduğu Hak İlâhdır. Bu konuda O'nun yerine asla hiçbir varlık geçemez. O buyurur ki:

"O, bütün göklerin, yerin ve aralarındakilerin Rabbidir; o halde O'na kulluk / ibadet et ve ibadetine sebatla sabret. Hiç sen O'na bir adaş bilir misin?" (19 Meryem 65).

İşte bu bir temeldir.
 
Üst Alt