Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Allah'ın Ayetleriyle Alay Etmenin Hükmü

islamakidesi

New member
Katılım
31 Tem 2006
Mesajlar
42
Tepkime puanı
0
Puanları
0
ALLAH’IN AYETLERİYLE ALAY EDENLERİN HÜKMÜ

“Eğer onlara sorsan, elbette biz sadece lafa dalmış şakalaşıyorduk, derler. De ki; Allah ile O’nun ayetleriyle ve O’nun Peygamberi ile mi alay ediyordunuz?”- (Ey münafıklar! Boşuna) özür dilemeyin, çünkü siz iman ettikten sonra (tekrar) kâfir oldunuz”- (Tevbe 65–66)
Kadı Ebu Bekir b. El-Arabî bu konuda: söyledikleri şeyler ister ciddi, ister şakadan olsun bu durumdan vareste olmaz. Bu ne şeklide olursa olsun küfürdür. Şüphesiz küfürvari alay etmek küfürdür. Bu konuda ümmet arasında bir ihtilaf yoktur. Şüphesiz tahkik, hak ve ilmin kardeşidir. Alay ise batıl ve cehaletin kardeşidir, demiştir.
Kurtubi de, - (Ey münafıklar! Boşuna) özür dilemeyin, çünkü siz iman ettikten sonra (tekrar) kâfir oldunuz”- sanki kınama cihetiyle, diyor ki; Faydasız şeyler yapmayın; Sonra da onlar hakkında küfürle hükmedilmiş günahlardan dolayı özür beyan etmemeleri istenmiştir, demektedir.
Beğavi ise: (Ey münafıklar! Boşuna) özür dilemeyin, çünkü siz iman ettikten sonra (tekrar) kâfir oldunuz” Denilse ki; Onlar mü’min değilken imanınızdan sonra küfrettiniz, dedi. Denilir ki: Manası imanı izhar ettikten sonra küfür izhar ettiniz anlamındadır, demektedir.
İbn Kesir şöyle demektedir: Ebu Ma’şer el-Medeni, Muhammed b. Ka’b el-Kurazi ve başkalarından nakletti ve dediler ki: Münafıklardan biri; Şu kurramız midemize en düşkünümüz, lisanen en yalancımız ve en şehvetlilerimizdir, dedi. Bu, Resulullah (s.a.v) ulaştırıldı. O da O da Resulullah (s.a.v)’e devesine binmiş yola çıkmak üzereyken yetişti ve ona : “Ey Allah’ın Elçisi, biz söze dalmış oyun oynuyorduk.” Dedi. Resulullah (s.a.v) de yukarıdaki Tevbe Suresi 65. ve 66. ayetleri okudu. Yani alayvari konuştuğunuz bu söz ile kâfir oldunuz.
Taberi diyor ki: (Ey münafıklar! Boşuna) özür dilemeyin, çünkü siz iman ettikten sonra (tekrar) kâfir oldunuz Allah (c.c) Nebisi Muhammed (s.a.v)’e diyor ki; Sana sıfatları anlatılan o kişilere de ki, batıl şeylerle mazeret beyan etmeyin ki biz şakalaşıp oynuyorduk demeyesiniz. “Şüphesiz ki kâfir oldunuz.” Yani şüphesiz Resulullah (s.a.v) ve ona inanlar hakkında söylediğiniz sözlerle hakkı inkâr etmiş oldunuz. “İmanınızdan sonra” yani onu tasdik edip ikrar ettikten sonra.

NİFAK, KASIT VE ŞUUR OLMADAN DA SABİT OLUR

De ki; Allah ile O’nun ayetleriyle ve O’nun Peygamberi ile mi alay ediyordunuz?”- (Ey münafıklar! Boşuna) özür dilemeyin, çünkü siz iman ettikten sonra (tekrar) kâfir oldunuz” Ayetine dair burada Peygamber (s.a.v)’e, onlara şöyle demesini emretmiştir; Şüphesiz siz imanınızdan sonra küfrettiniz. Böylesi ayetler hakkında şöyle diyenin sözüne gelince; Bu kimseler önceden kalplerinde var olan küfürleriyle beraber sadece dilleri ile ifade etmiş oldukları imanlarından sonra kâfir oldular. Bu doğru olamaz, çünkü kalbin küfrüyle beraber sadece lisanen iman etmiş olmak, buna küfür eşlik etmiş olacağından dolayı şöyle denemez; “Siz imanınızdan sonra kâfir oldunuz” Hem de onlar, işin özünde zaten kâfir olmaya devam ettikleri halde. Şayet bununla “Siz iman izhar ettikten sonra küfür izhar ettiniz” manası kastedilmiştir denilse, bu durumda da onlar bunu sadece önde gelen muayyen kişilere izhar etmişti ve böylelerinin yanında zaten bu şekilde davranıyorlardı, denilir…”Eğer onlara sorsan, elbette biz sadece lafa dalmış şakalaşıyorduk derler.” (Tevbe65) Bunu itiraf edip özür dilediler. Bu nedenle denildi ki: “Ey Münafıklar! (Boşuna) özür dilemeyin, çünkü siz iman ettikten sonra (tekrar) kâfir oldunuz.” (Tevbe 66) Bu da gösteriyor ki onlar kendilerine göre küfür olan bir şey işlemiyorlardı. Aksine bunun küfür olmadığını zannediyorlardı. Böylece anlaşıldı ki şüphesiz Allah (c.c) ayetleri ve Resulüyle alay etmek (istihza), küfür olup bu küfrün sahibi imandan sonra kâfir olur. Ayet şunu gösteriyor, yanlarında zayıf bir iman vardı. Ne var ki haram olduğunu bildikleri ve fakat küfür olmadığını zannettikleri bu cürümü işlediler. Oysa bu gerçekte küfürdü ve bununla kâfir oldular. Böyleyken esasen onlar bu yaptıklarının caiz olduğuna da inanmamışlardı. İşte seleften birçok kişi söz konusu mevzuda böyle söylemiştir. Bunlar hakkında Bakara Suresinde de bir örnek verilmişti. Onlar gördüler ve sonra kör oldular. Bildiler sonra inkâr ettiler, iman ettiler sonra küfrettiler. Bunun gibi, Katade ve Mücahid de: Bu örnek, onlar mü’minlere yönelsin ve Resul’ün getirdiklerini dinleyip onların nuruna koşsunlar diye verildi, demiştir.
İmam (r.a.) “Eğer onlara sorsan, elbette biz sadece lafa dalmış şakalaşıyorduk derler.” Ayeti hakkında da şöyle diyor; Bu ayet onların imanlarından sonra şüphesiz bizim öyle (küfür) bir inancımız olmaksızın küfür olan şeyler konuştuk, dahası biz şakalaşıp oyun oynuyorduk, şeklindeki sözlerine rağmen küfrettiklerini haber vermektedir. Anlaşılmış oldu ki, Allah’ın ayetleriyle istihza küfürdür. Bu da ancak göğsünü bu tür sözlere açanlar da olabilir. Şayet kalbinde iman bulunsaydı, o iman onu böylesi şeyleri konuşmaktan alıkoyardı.
Kur’an’ın nas’larının bu taifenin küfrünü nasıl kesin bir şekilde delalet ettiğine dikkat edilmelidir. Nas’lardan zaruri olarak anlaşılıyor ki: Bu hüküm onların fiilini işleyen yahut aynı cinsten şeyler yapanların tümüne şamil olup, sadece bahis konusu edilen o kişilere münhasır değildir. Çünkü nas’larda, sebeplerin özel oluşunu değil lafzın umumi oluşuna itibar edilir. Bu ise müfessirlerin üzerinde ittifak ettikleri bir şeydir. Yoksa –bundan Allah’a sığınırız- Kur’an’ın hucciyeti, evrensel geçerliliği son bulur. Çünkü bu büyük ve yüceliğine rağmen Kur’an’ın hemen hiçbir ayeti yoktur ki onun nüzulünü gerektiren bir sebebi bulunmasın. Şimdi eğer ayetin hükmü o sebebe hasredilirse, geriye hükmü bizi ilzam eden (bağlayıcı olan) hiçbir ayet kalmaz.
Şüphesiz müfessirler bu ayetin izahında, onların imanlarının akabinde demiş oldukları bu habis sözlerden sonra küfrettiklerinde ittifak etmiştir. Yalnız onlar, acaba bu küfürlerinden önceki imanlarının içten olmayıp sadece dilsel bir iman mıydı, noktasında ihtilaf etmişlerdir. İki ihtimale göre de tek olan Allah’ın fazlıyla istidlal yeterli olabilmektedir.
Birinci görüşe göre: Şüphesiz onlara kişiyi masum kılan o kelimeleri telaffuz etmeleri ile bunlara içlerinde, boyun eğme, sevgi, Allah’a, dinine ve Resulüne saygıdan oluşan bir imanın oluştuğu var sayılarak İslam’ın hükümleriyle hükmedilmeye başlandı. Nitekim daha önce anlatıldığı gibi, imanı olmayanın İslam’ı, İslam’ı olmayanın da imanı olmaz. Bundan dolayıdır ki; bu ifadeleriyle beraber onlara İslam’ın hükümleri uygulanmaya başlandı. (Müslüman kabul edildiler). Ta ki bu habis sözleri söyleyinceye kadar, işte bu sözlerle ve bundan dolayı artık küfür hükümleri uygulanmaya başlandı. Böylece zahiren iman üzere olmaktan yakini bir şekilde zahiren ve batınen kâfir olmaya intikal ettiler. Çünkü onlar bunu isteyerek söylemiş, buna dair bir zorlamaya maruz kalmamışlardır. Bununla da içten içe sinelerini buna açtıkları anlaşılmış oldu. Ayette de şöyle deniliyor; “Kalbi iman ile mutmain olduğu halde (dinden dönmeye) zorlanan hariç, kim iman ettikten sonra Allah’ı inkâr ederse, ona Allah’ın gazabı vardır.” (Nahl 106)
Eğer kalplerinde iman bulunsaydı, onları bunu söylemekten men ederdi.
Kim bu hükmün, münafıkların ileri gelenlerine has olduğunu zannederse yani, “Biz onların nifaklarını bu sövme ile bildik. Onu inkâr (küfür) etmemişler dolayısıyla bu alametler küfürde etkili ve zorlayıcı değillerdir.” Diye düşünürse buna şöyle cevap verilir;
1- Şüphesiz, “söylenen bu sözler, onlar hakkında küfür hükmü vermekte etkin değildir.” Sözü Kur’an’ın nassına muhaliftir: “özür dilemeyin şüphesiz siz imanınızdan sonra küfrettiniz”
2- Şüphesi Kur’an koyduğu hükmü –bundan Allah’a sığınırız-, herhangi bir etken olmadan teşri etmiştir. Dolayısıyla gerçek sebep olarak da bu etkeni zikretmemiştir.
3- Şeriatta zaruri olarak malumdur ki vahyin, hükümlerin icra edilişinde bir etkisi yoktur. Ta ki hatıra bulanıklıklar musallat olmasın. Şüphesiz bu hükmün dayanağı zahiri söz ve fiillerdir.
4- “İmanınızdan sonra kâfir oldunuz.” ayeti, bu iman ya içteki iman yahut sadece zahirdeki imandır ki; bu iki ihtimale göre de istidlal mümkündür. Şüphesiz bu kavme daha önce Müslüman muamelesi yapılıyordu. İmanlarından sonra bu habis sözlerle küfrettiler. Buna göre eğer kavim daha önce kâfir idiyse, peki o halde şeriat onlar hakkında küfürle hükmetmeyi niçin bu vakte kadar geciktirdi? Keza bu hükmü niçin kendisinde etkili olmayan bir vasfa bina etti? Dahası bu kavim, belirtilen sebepten kâfir olmamışsa niçin bunu söylediklerinden dolayı özür dilediler?
Bu problemi ancak selefi salihinin anlayışıyla çözümlemek mümkündür. Şüphesiz onları, bu habis sözleri sebebiyle imanlarından sonra tekfir etmişlerdir. Dolayısıyla bu hüküm, genel ve aynı fiil işleyen herkesi zorunlu olarak kapsar. Ayette zikredilen iman, ister kalpte olmayıp sadece zahirde var olan iman olsun, ister hem içte, hem de zahirde bir iman olsun fark etmez. Bu kavimde daha önce zayıf bir iman vardı. Cahil olarak bunların, kendilerini kâfir kılacağını bilmeden ve haramlığını bilerek, ayrıca oyun ve eğlence ile küfrün oluşmadığını, sadece ciddi olarak söylenen sözlerden dolayı küfür meydana geldiğini, keza oyun, eğlencenin, ikrah gibi küfrün meydana gelmesini önleyen bir engel olduğunu zannederek ve mahiyetine de inanmaksızın bir takım laflar ettiler. Böyleyken şeriat, onların oyun, eğlence iddialarını da tekzip etmemiştir. Oysa münafıklar bütün dalavere türü iddialarında tekzip etmiştir. Dolayısıyla bu oyun ve eğlencelerin ciddiyet ve amaçtan uzak olduğu iddialarının doğruluğu anlaşılmış oluyordu.
Bütün bunlara rağmen şeriat onların oyun ve eğlenceden kaynaklanan bu sözlerle ilgili durumlarından dolayı kâfir olduklarını haber vermiştir. Hem de imanlarından sonra. Burada cehaletlerine itibar edilmemiş ve küfrü kastetmeyişleri nazarı dikkate alınmamıştır.
Dininde ciddi olan her Müslüman’ın, önemsemediği bir laf sarf ederek bununla cehenneme atılmasından –ciddi bir sakınma ile- sakınması gerekir. Bundan Allah’a sığınırız. Sahih hadiste, ümmetine haris olan güvenilir tebliğci Resulullah (s.a.v), bundan sakındırırken ne kadar da doğru söylemiştir. “İnsanlar sadece dillerinin hasadıyla cehenneme yüz üstü sürüklenirler.” (Buhari-Müslim-Tirmizi)
Cehm ve salikinin sözlerini taklit edenler şöyle diyorlar: Şüphesiz Allah ve Resulüne sövmek, teslisi ifade etmek, gerçekte Batıni olarak küfür değildir. Bunlar sadece zahiren küfre delil olan şeylerdir. Bundan dolayı bu söven ve kötüleyenin içte (batınen) Allah’ı iyi bilen bir muvahhid ve O’na inanmış bir mü’min olması caizdir. Bu kimselere bunun zahiren de, batınen de kâfir olduğuna dair nas yahut icma ile bir hüccet ikame edildiğinde derler ki: Bunun içten yalanlamayı gerektirmesi lazımdır. İman ise bunun zıddını gerektirir.
Onlara denilir ki; ortada iki durum vardır.
1- Dinden olduğu zaruri olarak bilinen ile
2- Düşündüğümüzde bizce zaruri olarak bilinecek olan.
 

islamakidesi

New member
Katılım
31 Tem 2006
Mesajlar
42
Tepkime puanı
0
Puanları
0
KİM İKRAH OLMADAN ELFAZ-I KÜFÜR KONUŞURSA, ZAHİREN DE, BATINEN DE KÂFİRDİR

1- Şüphesiz biz biliyoruz ki; kim zorlama olmadan Allah ve resulüne söverse, dahası kim bir zorlayıcıya uymadan elfaz-ı küfür konuşursa, Allah, Resulü ve Ayetleriyle alay ederse, bu kişi batınen de, zahiren de kâfirdir. Kim dese ki; böylesi biri, kimi zaman içte mü’min fakat zahiren kâfir olabilir. <işte bu kişi dince zaruri olarak fesat olduğu bilinen bir söz söylemiş olur. Çünkü şüphesiz Allah (c.c) Kur’an da kâfirlerin sözlerini zikretmiş ve onların küfürlerine hükmetmiş, onların bununla cehennemi hak ettiklerini belirtmiştir. Eğer bu küfür sözleri, onlar aleyhinde şahitlik edenlerin şahadeti mesabesinde yahut ikrar edenin ikrarında yanlışlıklar yapması düzeyinde olsaydı, Allah (c.c) doğru da, yalan da olması muhtemel şahadet ile onları cehennem ehli kılmazdı. Aksine bu şahadetin ancak doğru olması şartıyla onları azaplandırması gerekirdi. Bu, şu ayetlerdeki gibidir: “Andolsun ki: Allah kesinlikle Meryem oğlu Mesih’tir diyenler kâfir olmuşlardır.” – “Andolsun, Allah üçün üçüncüsüdür, diyenler de kâfir olmuşlardır.” (Maide 72–73) ve benzeri ayetler.
2- Kalbi Resul’ün doğruluğuna ve O’nun elçisi olduğuna inandığında, Resulü sever ve yüceltirse, bu durum onları Resule lanet etmek ve sövmekten alıkoyar. Çünkü bu, ancak O’nu küçümseme ve değer vermeme türünden kaynaklanan bir şey dışında, onlardan beklenmez. Bundan da anlaşılıyor ki, O’nun doğru olduğuna dair mücerret inanç, ancak O’nu kalben sevmek ve yüceltmek ile iman olabilir.

“Münafıklar, kalplerinde olanı kendilerine haber verecek bir surenin mü’minlere indirilmesinden (daima) çekinirler.” – “Eğer onlara sorsan, elbette biz sadece lafa dalmış şakalaşıyorduk derler.” (Tevbe 64–65)

Bu Allah (c.c), ayetleri ve Resulüyle alay etmenin küfür olduğuna dair açık bir nasdır. Hele sövmek daha bir önceliklidir. Bu ayet gösteriyor ki her kim ister ciddi ister şakadan Allah (c.c) elçisine (s.a.v) noksanlık izafe ederse, kâfir olur (es- Sarım’ul Meslul, 28)
Kim, bir zorlayıcı olmadan, küfür lafızlar konuşursa “bu kişi batın dışında sadece zahiren kâfir olur” diyen biri hakkında bu kişi, İslam dininde zaruri olarak fesat olduğu bilinen bir söz söylemiş olur demektedir. Şimdi, böylesi biri ne zahirde, ne de batında kâfirdir, diyen birine ne söylenir acaba?
Müslüman olsun, kâfir olsun kim Peygamber (s.a.v)’e söverse öldürülmesi gerekir. Bu ilim ehlinin umumu tarafından kabul edilmiş bir görüştür. İbn Münzir diyor ki: “İlim ehlinin geneli Peygamber (s.a.v)’e sövenin cezasının ölüm olduğunda icma etmiştir.” Bunu ayrıca Malik, Leys, Ahmed ve İshak söylemiştir. Nitekim Şafii’nin de görüşü budur. Numan’dan nakledildiğine göre öldürülmez çünkü onların üzerinde bulunduğu şirk hali daha kötüdür. Ebu Bekr el Farisi, Şafii’nin arkadaşlarından Peygamber (s.a.v)’e sövenin cezası ölüm olduğunda Müslümanların icmasının olduğunu nakletmiştir. Nasıl ki, ondan başkasına sövenin cezası celdedir. Aslında onun hikâye ettiği bu icma sahabe ve tabiinden oluşan ilk tabakanın icması olarak değerlendirilir. Ya da bunların Peygamber (s.a.v)’e sövmenin bu kişinin Müslüman olması durumunda katlini gerektirdiğine dair icmalarını kastetmiştir. Nitekim Kadı İyaz da bu şekilde kaydederek demiştir ki; “Ümmet Müslümanlardan onu ayıplayıp sövenin öldürülmesinde icma etmiştir.” Bunun gibi başkalarından da böylesi birinin öldürülmesi ve tekfirine dair icma nakledilmiştir. İleri gelen imamlardan İmam İshak b. Rahaveyh şöyle demiştir; “Müslümanlar, kim Allah’a söverse yahut Resul (s.a.v)’üne söverse veyahut da Allah (c.c)’in indirdiği bir şeyi def ederse yâda Allah (c.c)’in nebilerinden birini öldürürse bu kişi velev ki Allah (c.c)’in indirdiği her şeyi ikrar etse bile bundan dolayı kafirdir diye icma etmiştir. Hattabi de: Müslümanlardan hiç kimsenin bunun öldürülmesi gerektiği noktasında ihtilaf ettiğini bilmiyorum demiştir. Muhammed b. Sahnun da şöyle diyor: “Ulema nebiye söven ile O’na noksanlık nisbet edenin kâfir olduğunda icma etmiştir. Allah’ın ona azap edeceği bildirilmiştir. Ümmete göre hükmü ölümdür. Kim de bunun küfrü ve azap göreceği noktasında şüphe ederse o da kâfirdir.”
Konunun özeti şudur: Şüphesiz söven kişi Müslüman ise bununla tekfir edilir ve tartışmasız öldürülür. Bu dört imamın ve diğerlerinin görüşüdür. Nitekim daha önce İshak b. Raheveyh ve diğerlerinin bu konuda icma olduğunu belirttiklerini geçmişti. “Şüphesiz Allah’a sövmek ve Elçisine sövmek (kınamak) zahiren de batınen de olsa küfürdür. Söven kişi ister bunun haram olduğuna inansın, ister helal olduğuna yahut da inancına göre şaka ediyor olsun, olmasın fark etmez. Bu fukahanın ve iman, söz ve ameldir diyen diğer ehlisünnet ulemasının mezhebidir.” Bu Allah’a, ayetlerine ve elçisine sövenin hükmüdür. Bundan Allah (c.c)’ya sığınırız. Başka bir konuya geçmeden önce bir hususa değinmek istiyorum ki meselede bir çelişki bulunmasın.
Şüphesiz küfür kelimeleri (elfaz-ı küfür) telaffuz etmek zahiren de batınen de küfürdür. Velev ki sahibi küfrü kastetmese de. Lakin kelimenin manasını bilmese ve bunu telaffuz etse bu kişi, küfrü gerektiren manayı kastetmediği için tekfir edilmez. Çünkü bu kişi, söz konusu lafzıyla, lafzının küfür olan manasını kastetmediği anlamında küfrün manasını kastetmemiştir. Şöyle diyen bir adamın sözü gibi; kişi Nebi (s.a.v)’e bizi dinle anlamında “raina” derse bu kişi tekfir edilmez. Ancak kim ayıplama kınama kastıyla “raina” derse -euzubillah- bu kişi bunun küfür olduğunu bilmese ve bunun (küfrü) kastetmemiş olsa bile yine de zahiren ve batınen tekfir edilir.
Zaten bu yüzden kimi zaman ulemanın kelamında şu ifadelere rastlanır: Kim küfür konuşur yahut işlerse, tekfir edilir. Velev ki bunu kastetmese de.
Özetle kim küfür olan bir şey söyler yahut yaparsa, kâfir olmayı kastetmese de sırf bundan dolayı kâfir olur. Çünkü Allah (c.c)’in dilediği dışında hiç kimse küfrü kastetmez.
Bazen diyorlar ki: Kişi küfrü kastetmedikçe tekfir edilmez. Onların bununla, maksadı üzerinde küfür terettüp eden mana demektir. Yoksa bizatihi küfür değildir. Çünkü Allah (c.c)’in dilediği dışında hiç kimse küfrü kastetmez.
Bir takım meseleler soruldu, ilki şöyle; mürted’in hükmü yahut Allah (c.c), kitapları ve elçisi ile alay etmenin küfür olup olmadığı ve küfrü gerektiren bu alayların vasfı nedir?
…Üçüncüsü de şöyle; Onun şu sözü: “Ya da manasını bilmeden küfür lafzı konuşsa bununla tekfir edilmez” Bu, onu konuşsa fakat açıklamasını bilmese mi? Yoksa kendisini kâfir kılacağını bilmeden konuşsa mı demektir?
Şöyle cevap verilmiştir: Birinci mesele, ulema bu konuda, Allah (c.c)’in Tebuk gazvesi sırasında bazı Müslüman muhacirler hakkındaki sözü ile istidlal edilmiştir. “Eğer onlara sorsan, elbette biz sadece lafa dalmış şakalaşıyorduk, derler. Selef ve halef şunu zikretmiştir; şüphesiz bunun manası, Allah (c.c) ile yahut Kur’an ile ya da Resul (s.a.v) ile alay eden herkes hakkında kıyamete dek umumidir. Bunların lafızlarının vasfı ise şudur; onlar şöyle demişti: “Biz, bizim kurramız (Kur’an’a vakıf kişiler) gibi aç gözlü ve daha yalancı ve daha iştahlı kimse görmedik. Bununla Resulullah (s.a.v) ve âlim arkadaşlarını kastediyorlardı. Bu sözü Avf b. Malik, Resulullah (s.a.v)’e nakledince bunu duyan kişi gelip özür dileyerek, bunu misafirlerin yaptığı gibi oyun, eğlence nevinden söylendiğini belirtti. Bunun üzerine vahiy indi ve bunun imandan sonra mizah türünden olsa bile küfür demek olduğunu bildirdi. Demek ki bunu söyleyip mazeret beyan eden kişi, küfrün oyun, eğlenceden (şaka) değil, ciddi olarak söylenince meydana geldiğini zannediyordu.
Dördüncüsü: Kişi manasını bilmediği küfür kelimesini konuşursa net ve açıktır ki bu, manasını bilmediği bir şeyi konuşmuş demektir. Bunun kendisini kâfir ettiğini bilmiyor olmasına gelince, ona şu ayet kâfidir: “(Ey münafıklar! Boşuna) Özür beyan dilemeyin, çünkü siz iman ettikten sonra (tekrar) kâfir oldunuz.” (Tevbe 66) Onlar kendilerini kâfir kılmadığını zannederek Resul (s.a.v)’e mazeret beyan ediyorlar. Bu ifadeyi, şu ikinci manaya hamledenlere, hayret doğrusu… Oysa onlar Allah (c.c)’in şu sözlerini duymaktadır: “(Bunlar) İyi işler yaptıklarını sandıkları halde, dünya hayatında çabaları boşa giden kimselerdir.” … “Çünkü onlar, Allah’ı bırakıp şeytanları kendilerine dost edindiler böyleyken kendilerinin doğru yolda olduklarını sanıyorlar.” … “Şüphesiz bu şeytanlar onları doğru yoldan saptırırlar da onlar kendilerini doğru yolda olduklarını sanırlar.” … Şimdi bu kişiler, bu ayette bahsedilen o kişilerin kâfir olmadığını mı zannediyor? Ne var ki açık cehalette olan kişi garipliğinden dolayı meseleleri sorup öğrenmez.
 
Üst Alt