BeyazKelebek
New member
- Katılım
- 8 Mar 2009
- Mesajlar
- 403
- Tepkime puanı
- 288
- Puanları
- 0
- Yaş
- 33
"Bunlar Allah'ın gücünü gereğince kavrayıp değerlendiremiyorlar. Oysa Allah ,her şeyi hükmü altında tutan en yüce iktidar sahibidir"(22/Hac,74)
Allah'ı gereğince takdir etmek demek;ilahi kudret ve nitelikleri Allah’tan başka varlıklara ;insanlara,insan ürünü otoritelere,çeşitli dikitlere,içi kof dışı şeytan tarafından süslü gösterilmiş kavramlara ,hulasa soyut ve somut hiçbir güce hak etmediği konumu vermemektir. 1
Allah'ı gerçek yönleri ile tanımak ve teslim olmak zorunludur. Çünkü ilahlığa layık tek güç Allah’tır. Bu yüzden çeşitli ilahlar tasarlayarak Rabbimizden daha öncelikli varlıklara hak etmedikleri üstünlükler vehmedenler dünyanın en büyük bilim adamı da olsa cahildir. Zümer suresi(39),62-64. ayetlerdeki Rabbimizin beyanları ,heva ve hevesleri doğrultusunda hareket ederek dünyanın geçici menfaatlerini amaçlayıp putlar üretenlerin cahil oldukları doğrultusundadır.
En büyük zulüm ve cehalet Allah’tan başka güçlere ilahlık yakıştırmaktır. Zulüm işleyerek imanın gönüllerde meydana getirdiği aydınlığı karartmayanlardan En’am suresi (6),82. ayette şöyle söz edilmektedir: "imana ermiş olan ve zulüm (şirk)işleyerek imanlarını karartmayanlar ,işte onlardır güven içinde olacak olanlar ,çünkü doğru yolu bulanlar onlardır . "
Allah’ın adını yüceltmek somut bir görevdir. Mü’minler Allah’ın isminin rencide edici bir şekilde gündeme gelmesine yol açabilecek aşırı davranışlardan uzak durmalıdırlar. Örneğin En’am suresi(6),108. ayette başkalarının saygın bulduğu ilahlara "sövmek"gibi aşırı tavırlar yasaklanmaktadır. Çünkü bu tür bir tavırlar karşılıklı küfürleşmeye yol açacağından sonuçta faydadan çok zarar getirecektir.
I-Allah’ı Gereğince Takdir Etmek Kur’âni Bir Tevhid inancı ile Mümkündür
Lugat anlamıyla Tevhid ;bir şeyin tek olduğunu bilmek ve buna hüküm vermektir. 2
Kavram olarak ise Allah’ı yaratılmışların bütün tasavvurlarından ve tahayyüllerinden tenzih etmektir. Tevhidin insanlarla ilgili yönü ise,kulların yaratıcı ile olan ilişkilerinde istiğnadan vazgeçip takva ile Rabbine boyun eğip O’ndan başka boyun eğilecek güç tanımamasıdır.
Allah'a itaat ve kulluk ile Tağut'a itaat ters orantılıdır. Tevhid inancının olmazsa olmaz birincil ilkesi Allah’ın rızasına uygun hareket etmeyen bütün güç odakları ile mesafeli durmaktır. İnsanlığın işlediği en büyük zulüm ve günah olan şirk;Allah’a iman ettiği halde şeytani güçlere,tağuti otoritelere teslim olmak veya bunların örgütleyicisi olmaktır. Nisa suresi (4),60. ayette böyle kimseler dalalette olmakla nitelenlendirilmişlerdir. Bu yüzden bütün peygamberlerin mesajı "Allah’a kulluk,tağutu red "esası üzerine bina edilmiştir.
"Gerçek şu ki,Biz her toplumun içinden ‘Allah’a kulluk edin ,tağuttan kaçının’diye bir elçi çıkardık. . . "(16/Nahl,36. )3
Nisa suresi (4),76. ayette şeytani düzenlere ve şer güçlere uymayı reddetmeden Allah’a iman etmenin bir değer taşımayacağı ifade edilmiştir: "İmana ermiş olanlar Allah yolunda savaşırlar,kafirler ise Tağutlar uğrunda . O halde şeytanın dostlarına karşı savaşın ;şeytanın hile ve tuzakları kesinlikle zayıftır. "
Tağuti güçlerin bütün türlerini inkar etmeden iman etmek,ilahi rızayı kazanmak için yeterli değildir. Ancak tağutlar her zaman dışarıda aranmamalıdır. İnsanın kötü tutkularını denetleyememesi,şehvetlerinin esiri domuzlar gibi davranması, ne zaman, nerede ne yapacağı belli olmayan maymunlar gibi hareket etmesi Maide suresi (5),60. ayette Allah’a itaatten çıkan bazı yahudiler özelinde işlerinde taşkınlık yapanlar da Rabbimiz tarafından tağuta (kendi nefsinin kötü arzularına)kulluk yapmakla suçlanmışlardır.
İnsanoğlunun" şirk koşmadan inanmak istememek"gibi bir zaafının dünya sınavında bir deneme aracı olarak fertlerin ve toplumların karakterinde yerleşik olduğunu ,bir çok ayetin muhkem ifadelerinden anlamaktayız: "Onların çoğu başka varlıklara da ilahi nitelikler yakıştırmaksızın inanmak istemezler. "(12/Yusuf,106. )
Bu insanın özünden gelen deruni baskıya rağmen tevhid dininin gereklerini yerine getirenler,işte ilahi kurtuluşa,bitimsiz Rabbani lutufların ebedi nimet yurtlarına yerleşeceklerdir. Tevhid inancının başı ; uluhiyette ,rububiyette ve onların gereği olan ubudiyette Allah’ı birlemektir.
A- Uluhiyette Tevhid:
Ragıb el-İsfehani İlah kelimesinin kavramsal anlamını şöyle izah etmektedir: "İbadet etmek suretiyle tapılan,yarattıklarının ihtiyaçlarını gören ,onları yöneten,her şeyin kendisine boyun eğdiği ,gözlerin idrak edemediği,(akılla kavranan )güç ve kuvvetin yegane sahibi olan kimse"4
Uluhiyette Tevhid’in ilk adımı ;yaratıcı bir ilah tasavvurunu kabul etmektir. Bütüncül bir tevhidi anlayışa sahip olmak için yeterli olmasa da,tahkiki bir kabule ulaşmadan önce yapılması gereken ilk iştir. Kasas suresi (28),68-70. ayetlerin mesajı ; uluhiyette tevhidin tebliğinin başlama noktasının "Yaratıcı bir ilah"fikrinin olması gerektiğini imlemektedir. Kur’an vahyinin ilk suresi olan Alak’ta da Allah’ın ilk anılan sıfatı Hâlık’tır.
Uluhiyette Tevhid tarih boyunca peygamberlere tebliğ edilmiş bütün ilahi vahiylerin ana esasını oluşturmuştur. ilahi kelam ile lutuflandırılmış tüm peygamberler aynı Tevhid kelimesi için mücadele etmişlerdir. Ali imran suresinde bu husus şöyle beyan edilmektedir: "De ki : ’Ey geçmiş vahyin izleyicileri!Sizinle bizim aramızdaki şu ortak ilkeye gelin!Allah’tan başkasına kulluk etmeyeceğiz ,O’ndan başka hiçbir şeye ilahlık yakıştırmayacağız ve Allah ile birlikte insanları rab edinmeyeceğiz . Ve eğer bu gerçekten yüz çevirirlerse de ki: Şahit olun ki biz kendimizi O’na teslim etmişiz. "(3/Ali imran,64. )5
İnsanların uluhiyette şirke bulaşmalarının nedeni,sahte sevgi bağları oluşturduğu için,dünyevi menfaat teminine yaradıkları içindir. Uluhiyette şirk koşulan şeyler; ister kemiyeti olan somut bir nesne olsun ,ister taparcasına bağlılık gösterilen beşeri değerlerin soyut ve simgesel ilkeleri,kavramları ,kanunları olsun;isterse ins ve cin şeytanlarının ayartarak fitneye düşürme oyunları olsun bazı dünyevi faydaların araçları olarak kullanılırlar. 6
Bakara suresi 255. ayette ilah olarak Allah’ı birlemenin ölçüleri özet olarak beyan edilmektedir. Buna göre uluhiyette tevhidin esasları şunlardır:
1-Allah’tan başka ilah yoktur. 2-Kayyum’dur;kendi kendine yeterli tek varlıktır. 3-Her zaman diridir(Hay),O’nu ne uyku tutar ne de uyuklama. 4-Göklerde ve yerde O’nundur. Allah’ın sonsuz kudret ve egemenliğine yarattıklarını denetim altında tutup yönetmek zor gelmez. Çünkü O,izzetini koruyabilecek sonsuz bir gücü olan Âli,Aziym bir ilahtır. 5-O,dilemedikçe ilminden hiçbir şey elde edilemez,hiçbir şey kavranamaz. 6-Allah’ın izin vermediği hiçbir güç şefaat(yardım ve kayırma)etme yetkisine sahip değildir. Şâfî olan O’dur. 7
Uluhiyette Tevhid’in insan davranışları ilgili esası,Allah’ın dışında saygı gösterilen bütün ilahları reddedip rağbeti,sevgiyi,ihtimamı nihai anlamda O’na has kılmaktır. Her tür ortaktan müstağni olan Allah’a takva elbisesi ile yaklaşmak,O’nun razı olmadığı güçlerle dostluk kurmamakla,şeytani işlerden beri olmakla mümkün olmaktadır. Uluhiyetin insan davranışlarına yansıması gerekir. Tevekkülü Allah’a has kılmak,O’nu işlerimizin vekili olarak addetmek,gücendirmekten çekinmek,bütün ümitleri O’na bağlamak nihai yardım dileme mercii olarak sadece O’nu görmek Uluhiyette Tevhid’in gereklerindendir.
B-Rububiyette Tevhid:
Rab kelimesi Kur’an’da Allah için en çok kullanılan 8 isim sıfattır. Kur’an indirilmeden önce Cahiliyye dünya görüşü içerisinde insanlar için kullanılan bir sıfat olan Rab,o dönemde sahip,efendi,amir,kabilenin reisi, bir yerin hakimi anlamında kullanılmaktaydı. Cahiliyyenin egemenleri Allah’ın sıfatlarını,kurdukları sömürü düzenini ayakta tutmaları için bazı kişilere veya şahıslaştırdıkları varlıklara vererek şirk dinini üretmişlerdir.
Kur’an’da Rab,her şeyin sahibi,eşşiz efendi,yarattığı varlıkların rızkı ve ihtiyaçları ile ilgilenmeye devam eden,onları ve kendi hallerine başı boş bir vaziyette bırakmayan,varettikleri üzerinde tasarrufta bulunmaya devam eden,onların durumlarını düzeltip tesfiye eden Kainat’ın yegane hakimi anlamlarında kullanılmıştır. Şuara suresi(26),69-83. ayetlerin genel mesajı,İbrahim peygamber bağlamında Rab sıfatı Allah’ın yarattıktan sonra ilgi ve alakasını insanlardan kesmediği şeklindedir. Bu yüzden Allah’ın Dini’nin muhkem kaynağı nübüvvet vahyi ile insan hayatının irtibatını kesmek, O’nun rab sıfatına eş koşmaktır.
. Mekki ayetlerde Rab kelimesi yirmi kadar değişik varlığa nisbet edimiştir: doğu,batı,arş,gökler,yer,şi’ra yıldızı,alemler v. b . 9
Bazı ayetlerlerde ise Rab, egemenliği tartışılmayan ,buyruğuna tam olarak uyulan kudretli hükümdar manasında geçmektedir. O,bütün alemlerin,gökleri ve yeri kaplayan büyük kudret tahtının sahibidir.
Bu sıfatın Allah’a aidiyeti konusunda on Mekke’deki üç yıllık tebliğ faaliyetinden sonra, zihinlerde bir kuşku kalmadığından dolayı Medine’de indirilen ayetlerde sadece alemlere muzaaf(Alemlerin rabbi)olarak kullanılmıştır.
Eğitici anlamına gelen ve özne bir isim olan Mürebbi kelimesi Rab ile aynı kökten türetilmiştir. Terbiye etmek,bir şeyi iyice düzeltip olgunlaştırana kadar yavaş yavaş geliştirmek demektir. Yusuf suresi(12),23. ayette bu anlamda geçmektedir. Bu ayette Hz. Yusuf hizmet ettiği evin efendisi için rab sıfatını kullanmaktadır. Fakat Yusuf peygamber kendisini eğittiği,geçimini sağladığı için sıradan bir kelime olarak rab sıfatını evin efendisine uygun görmektedir. Yoksa nihai anlamda rab,sadece Allah’tır. Zaten kıssa bütünüyle okunduğunda Yusuf peygamberin "insanlara itaatin kayıtsız şartsız olmadığı"ilkesini va’z eden Tevhid Dini İslam’ın ana esaslarından sapmadığını evin hanımefendisi(Rabbetü’l-beyt)’nin ahlaksız teklifine itaat etmeyerek göstermiştir. 10
Allah için kullanıldığında Rab Kur’an’da,yarattıklarını barındırıp besleyen ,içinde bulundukları duruma kayıtsız kalmayan, yakından ilgilenen,gözeten,kulları ile arasında her hangi bir kopukluk bulunmayan ilah anlamında geçmektedir. Kureyş suresi 3-4. ayetler bağlamında ifade edersek Allah açlıktan kurtarıp doyuran,korkudan kullarını güvene kavuşturan,emniyetlerini sağlayan bir ilahtır. Allah’a bollukta yönelmek ,darlıkta unutmak;sıkıntı esnasında yalvarıp refaha ve güvene erince terketmek ;Nahl suresi (16),53-54. ayetlerde kınanarak Rububiyette şirk koşmak olarak vasfedilmiştir. O halde Kureyş suresi ayetlerinde de belirtildiği gibi Allah’tan başka hiçbir güç doyurduğu ,emniyeti sağladığı ,barındırdığı için insanları kendisine nihai anlamda kayıtsız şartsız saygı göstererek ibadet etmeye çağıramaz. Çünkü nihai anlamda huzur ve güvenin yegane kaynağı Mü’min sıfatına haiz olan Allah’tır.
Allah’ın Rab sıfatı aynı zamanda ,sözünü varlıklara geçirmede boşluk kabul etmeyen tartışmasız bir güç ve otorite sahibi olan ilah manasında bir çok ayette geçmektedir. O,yarattıklarının kontrol ve denetimini elinde tutmaya devam eden bir ilahtır. En’am suresi(6),38. ayetin mubin beyanından öğrendiğimize göre rab sıfatı, Allah’ın yarattıklarını başına buyruk bırakmadığı ,kendi hallerine terketmediği, onlardan yeryüzünde sorumlu bir kul olmalarını beklediği hakikatini ifade etmektedir.
Haram helal sınırlarını çizmek sadece Allah’ın hakkıdır. Bu yüzden Allah’ın haram kıldığını helal,helal kıldığını haram kılan, ve Üzeyir peygamberi tanrısal bir otorite sahibi gibi gösteren yahuki din bilginleri, İsa peygambere ilahlık yakıştıran Hristiyan rahipleri Kur’an’da şirk koşmakla suçlanmışlardır. Dine yeni kurallar eklemek,bazı kuralları mesajın bütünlüğünden kopararak Tağutlardan aferin almak için yorumlamak,bazı ilahi yasaları zaman ve zemin bahanesiyle nesh etmeye/ilga etmeye çalışmak bir Rableşme çabası olup bu durum Tevbe suresi 31. ayette şöyle beyan edilmektedir:
"Hahamlarını ,rahiplerini,bir de Meryem oğlu Mesih’i Allah’la beraber rableri olarak gördüler. oysa tek ilahtan başkasına kulluk etmekle emrolunmuş değillerdi. O’ndan başka ilah yoktur. Sınırsız kudret ve izzetiyle O,ortak koştukları her şeyden bütünüyle uzaktır,yücedir. "11
Allah'ı gereğince takdir etmek demek;ilahi kudret ve nitelikleri Allah’tan başka varlıklara ;insanlara,insan ürünü otoritelere,çeşitli dikitlere,içi kof dışı şeytan tarafından süslü gösterilmiş kavramlara ,hulasa soyut ve somut hiçbir güce hak etmediği konumu vermemektir. 1
Allah'ı gerçek yönleri ile tanımak ve teslim olmak zorunludur. Çünkü ilahlığa layık tek güç Allah’tır. Bu yüzden çeşitli ilahlar tasarlayarak Rabbimizden daha öncelikli varlıklara hak etmedikleri üstünlükler vehmedenler dünyanın en büyük bilim adamı da olsa cahildir. Zümer suresi(39),62-64. ayetlerdeki Rabbimizin beyanları ,heva ve hevesleri doğrultusunda hareket ederek dünyanın geçici menfaatlerini amaçlayıp putlar üretenlerin cahil oldukları doğrultusundadır.
En büyük zulüm ve cehalet Allah’tan başka güçlere ilahlık yakıştırmaktır. Zulüm işleyerek imanın gönüllerde meydana getirdiği aydınlığı karartmayanlardan En’am suresi (6),82. ayette şöyle söz edilmektedir: "imana ermiş olan ve zulüm (şirk)işleyerek imanlarını karartmayanlar ,işte onlardır güven içinde olacak olanlar ,çünkü doğru yolu bulanlar onlardır . "
Allah’ın adını yüceltmek somut bir görevdir. Mü’minler Allah’ın isminin rencide edici bir şekilde gündeme gelmesine yol açabilecek aşırı davranışlardan uzak durmalıdırlar. Örneğin En’am suresi(6),108. ayette başkalarının saygın bulduğu ilahlara "sövmek"gibi aşırı tavırlar yasaklanmaktadır. Çünkü bu tür bir tavırlar karşılıklı küfürleşmeye yol açacağından sonuçta faydadan çok zarar getirecektir.
I-Allah’ı Gereğince Takdir Etmek Kur’âni Bir Tevhid inancı ile Mümkündür
Lugat anlamıyla Tevhid ;bir şeyin tek olduğunu bilmek ve buna hüküm vermektir. 2
Kavram olarak ise Allah’ı yaratılmışların bütün tasavvurlarından ve tahayyüllerinden tenzih etmektir. Tevhidin insanlarla ilgili yönü ise,kulların yaratıcı ile olan ilişkilerinde istiğnadan vazgeçip takva ile Rabbine boyun eğip O’ndan başka boyun eğilecek güç tanımamasıdır.
Allah'a itaat ve kulluk ile Tağut'a itaat ters orantılıdır. Tevhid inancının olmazsa olmaz birincil ilkesi Allah’ın rızasına uygun hareket etmeyen bütün güç odakları ile mesafeli durmaktır. İnsanlığın işlediği en büyük zulüm ve günah olan şirk;Allah’a iman ettiği halde şeytani güçlere,tağuti otoritelere teslim olmak veya bunların örgütleyicisi olmaktır. Nisa suresi (4),60. ayette böyle kimseler dalalette olmakla nitelenlendirilmişlerdir. Bu yüzden bütün peygamberlerin mesajı "Allah’a kulluk,tağutu red "esası üzerine bina edilmiştir.
"Gerçek şu ki,Biz her toplumun içinden ‘Allah’a kulluk edin ,tağuttan kaçının’diye bir elçi çıkardık. . . "(16/Nahl,36. )3
Nisa suresi (4),76. ayette şeytani düzenlere ve şer güçlere uymayı reddetmeden Allah’a iman etmenin bir değer taşımayacağı ifade edilmiştir: "İmana ermiş olanlar Allah yolunda savaşırlar,kafirler ise Tağutlar uğrunda . O halde şeytanın dostlarına karşı savaşın ;şeytanın hile ve tuzakları kesinlikle zayıftır. "
Tağuti güçlerin bütün türlerini inkar etmeden iman etmek,ilahi rızayı kazanmak için yeterli değildir. Ancak tağutlar her zaman dışarıda aranmamalıdır. İnsanın kötü tutkularını denetleyememesi,şehvetlerinin esiri domuzlar gibi davranması, ne zaman, nerede ne yapacağı belli olmayan maymunlar gibi hareket etmesi Maide suresi (5),60. ayette Allah’a itaatten çıkan bazı yahudiler özelinde işlerinde taşkınlık yapanlar da Rabbimiz tarafından tağuta (kendi nefsinin kötü arzularına)kulluk yapmakla suçlanmışlardır.
İnsanoğlunun" şirk koşmadan inanmak istememek"gibi bir zaafının dünya sınavında bir deneme aracı olarak fertlerin ve toplumların karakterinde yerleşik olduğunu ,bir çok ayetin muhkem ifadelerinden anlamaktayız: "Onların çoğu başka varlıklara da ilahi nitelikler yakıştırmaksızın inanmak istemezler. "(12/Yusuf,106. )
Bu insanın özünden gelen deruni baskıya rağmen tevhid dininin gereklerini yerine getirenler,işte ilahi kurtuluşa,bitimsiz Rabbani lutufların ebedi nimet yurtlarına yerleşeceklerdir. Tevhid inancının başı ; uluhiyette ,rububiyette ve onların gereği olan ubudiyette Allah’ı birlemektir.
A- Uluhiyette Tevhid:
Ragıb el-İsfehani İlah kelimesinin kavramsal anlamını şöyle izah etmektedir: "İbadet etmek suretiyle tapılan,yarattıklarının ihtiyaçlarını gören ,onları yöneten,her şeyin kendisine boyun eğdiği ,gözlerin idrak edemediği,(akılla kavranan )güç ve kuvvetin yegane sahibi olan kimse"4
Uluhiyette Tevhid’in ilk adımı ;yaratıcı bir ilah tasavvurunu kabul etmektir. Bütüncül bir tevhidi anlayışa sahip olmak için yeterli olmasa da,tahkiki bir kabule ulaşmadan önce yapılması gereken ilk iştir. Kasas suresi (28),68-70. ayetlerin mesajı ; uluhiyette tevhidin tebliğinin başlama noktasının "Yaratıcı bir ilah"fikrinin olması gerektiğini imlemektedir. Kur’an vahyinin ilk suresi olan Alak’ta da Allah’ın ilk anılan sıfatı Hâlık’tır.
Uluhiyette Tevhid tarih boyunca peygamberlere tebliğ edilmiş bütün ilahi vahiylerin ana esasını oluşturmuştur. ilahi kelam ile lutuflandırılmış tüm peygamberler aynı Tevhid kelimesi için mücadele etmişlerdir. Ali imran suresinde bu husus şöyle beyan edilmektedir: "De ki : ’Ey geçmiş vahyin izleyicileri!Sizinle bizim aramızdaki şu ortak ilkeye gelin!Allah’tan başkasına kulluk etmeyeceğiz ,O’ndan başka hiçbir şeye ilahlık yakıştırmayacağız ve Allah ile birlikte insanları rab edinmeyeceğiz . Ve eğer bu gerçekten yüz çevirirlerse de ki: Şahit olun ki biz kendimizi O’na teslim etmişiz. "(3/Ali imran,64. )5
İnsanların uluhiyette şirke bulaşmalarının nedeni,sahte sevgi bağları oluşturduğu için,dünyevi menfaat teminine yaradıkları içindir. Uluhiyette şirk koşulan şeyler; ister kemiyeti olan somut bir nesne olsun ,ister taparcasına bağlılık gösterilen beşeri değerlerin soyut ve simgesel ilkeleri,kavramları ,kanunları olsun;isterse ins ve cin şeytanlarının ayartarak fitneye düşürme oyunları olsun bazı dünyevi faydaların araçları olarak kullanılırlar. 6
Bakara suresi 255. ayette ilah olarak Allah’ı birlemenin ölçüleri özet olarak beyan edilmektedir. Buna göre uluhiyette tevhidin esasları şunlardır:
1-Allah’tan başka ilah yoktur. 2-Kayyum’dur;kendi kendine yeterli tek varlıktır. 3-Her zaman diridir(Hay),O’nu ne uyku tutar ne de uyuklama. 4-Göklerde ve yerde O’nundur. Allah’ın sonsuz kudret ve egemenliğine yarattıklarını denetim altında tutup yönetmek zor gelmez. Çünkü O,izzetini koruyabilecek sonsuz bir gücü olan Âli,Aziym bir ilahtır. 5-O,dilemedikçe ilminden hiçbir şey elde edilemez,hiçbir şey kavranamaz. 6-Allah’ın izin vermediği hiçbir güç şefaat(yardım ve kayırma)etme yetkisine sahip değildir. Şâfî olan O’dur. 7
Uluhiyette Tevhid’in insan davranışları ilgili esası,Allah’ın dışında saygı gösterilen bütün ilahları reddedip rağbeti,sevgiyi,ihtimamı nihai anlamda O’na has kılmaktır. Her tür ortaktan müstağni olan Allah’a takva elbisesi ile yaklaşmak,O’nun razı olmadığı güçlerle dostluk kurmamakla,şeytani işlerden beri olmakla mümkün olmaktadır. Uluhiyetin insan davranışlarına yansıması gerekir. Tevekkülü Allah’a has kılmak,O’nu işlerimizin vekili olarak addetmek,gücendirmekten çekinmek,bütün ümitleri O’na bağlamak nihai yardım dileme mercii olarak sadece O’nu görmek Uluhiyette Tevhid’in gereklerindendir.
B-Rububiyette Tevhid:
Rab kelimesi Kur’an’da Allah için en çok kullanılan 8 isim sıfattır. Kur’an indirilmeden önce Cahiliyye dünya görüşü içerisinde insanlar için kullanılan bir sıfat olan Rab,o dönemde sahip,efendi,amir,kabilenin reisi, bir yerin hakimi anlamında kullanılmaktaydı. Cahiliyyenin egemenleri Allah’ın sıfatlarını,kurdukları sömürü düzenini ayakta tutmaları için bazı kişilere veya şahıslaştırdıkları varlıklara vererek şirk dinini üretmişlerdir.
Kur’an’da Rab,her şeyin sahibi,eşşiz efendi,yarattığı varlıkların rızkı ve ihtiyaçları ile ilgilenmeye devam eden,onları ve kendi hallerine başı boş bir vaziyette bırakmayan,varettikleri üzerinde tasarrufta bulunmaya devam eden,onların durumlarını düzeltip tesfiye eden Kainat’ın yegane hakimi anlamlarında kullanılmıştır. Şuara suresi(26),69-83. ayetlerin genel mesajı,İbrahim peygamber bağlamında Rab sıfatı Allah’ın yarattıktan sonra ilgi ve alakasını insanlardan kesmediği şeklindedir. Bu yüzden Allah’ın Dini’nin muhkem kaynağı nübüvvet vahyi ile insan hayatının irtibatını kesmek, O’nun rab sıfatına eş koşmaktır.
. Mekki ayetlerde Rab kelimesi yirmi kadar değişik varlığa nisbet edimiştir: doğu,batı,arş,gökler,yer,şi’ra yıldızı,alemler v. b . 9
Bazı ayetlerlerde ise Rab, egemenliği tartışılmayan ,buyruğuna tam olarak uyulan kudretli hükümdar manasında geçmektedir. O,bütün alemlerin,gökleri ve yeri kaplayan büyük kudret tahtının sahibidir.
Bu sıfatın Allah’a aidiyeti konusunda on Mekke’deki üç yıllık tebliğ faaliyetinden sonra, zihinlerde bir kuşku kalmadığından dolayı Medine’de indirilen ayetlerde sadece alemlere muzaaf(Alemlerin rabbi)olarak kullanılmıştır.
Eğitici anlamına gelen ve özne bir isim olan Mürebbi kelimesi Rab ile aynı kökten türetilmiştir. Terbiye etmek,bir şeyi iyice düzeltip olgunlaştırana kadar yavaş yavaş geliştirmek demektir. Yusuf suresi(12),23. ayette bu anlamda geçmektedir. Bu ayette Hz. Yusuf hizmet ettiği evin efendisi için rab sıfatını kullanmaktadır. Fakat Yusuf peygamber kendisini eğittiği,geçimini sağladığı için sıradan bir kelime olarak rab sıfatını evin efendisine uygun görmektedir. Yoksa nihai anlamda rab,sadece Allah’tır. Zaten kıssa bütünüyle okunduğunda Yusuf peygamberin "insanlara itaatin kayıtsız şartsız olmadığı"ilkesini va’z eden Tevhid Dini İslam’ın ana esaslarından sapmadığını evin hanımefendisi(Rabbetü’l-beyt)’nin ahlaksız teklifine itaat etmeyerek göstermiştir. 10
Allah için kullanıldığında Rab Kur’an’da,yarattıklarını barındırıp besleyen ,içinde bulundukları duruma kayıtsız kalmayan, yakından ilgilenen,gözeten,kulları ile arasında her hangi bir kopukluk bulunmayan ilah anlamında geçmektedir. Kureyş suresi 3-4. ayetler bağlamında ifade edersek Allah açlıktan kurtarıp doyuran,korkudan kullarını güvene kavuşturan,emniyetlerini sağlayan bir ilahtır. Allah’a bollukta yönelmek ,darlıkta unutmak;sıkıntı esnasında yalvarıp refaha ve güvene erince terketmek ;Nahl suresi (16),53-54. ayetlerde kınanarak Rububiyette şirk koşmak olarak vasfedilmiştir. O halde Kureyş suresi ayetlerinde de belirtildiği gibi Allah’tan başka hiçbir güç doyurduğu ,emniyeti sağladığı ,barındırdığı için insanları kendisine nihai anlamda kayıtsız şartsız saygı göstererek ibadet etmeye çağıramaz. Çünkü nihai anlamda huzur ve güvenin yegane kaynağı Mü’min sıfatına haiz olan Allah’tır.
Allah’ın Rab sıfatı aynı zamanda ,sözünü varlıklara geçirmede boşluk kabul etmeyen tartışmasız bir güç ve otorite sahibi olan ilah manasında bir çok ayette geçmektedir. O,yarattıklarının kontrol ve denetimini elinde tutmaya devam eden bir ilahtır. En’am suresi(6),38. ayetin mubin beyanından öğrendiğimize göre rab sıfatı, Allah’ın yarattıklarını başına buyruk bırakmadığı ,kendi hallerine terketmediği, onlardan yeryüzünde sorumlu bir kul olmalarını beklediği hakikatini ifade etmektedir.
Haram helal sınırlarını çizmek sadece Allah’ın hakkıdır. Bu yüzden Allah’ın haram kıldığını helal,helal kıldığını haram kılan, ve Üzeyir peygamberi tanrısal bir otorite sahibi gibi gösteren yahuki din bilginleri, İsa peygambere ilahlık yakıştıran Hristiyan rahipleri Kur’an’da şirk koşmakla suçlanmışlardır. Dine yeni kurallar eklemek,bazı kuralları mesajın bütünlüğünden kopararak Tağutlardan aferin almak için yorumlamak,bazı ilahi yasaları zaman ve zemin bahanesiyle nesh etmeye/ilga etmeye çalışmak bir Rableşme çabası olup bu durum Tevbe suresi 31. ayette şöyle beyan edilmektedir:
"Hahamlarını ,rahiplerini,bir de Meryem oğlu Mesih’i Allah’la beraber rableri olarak gördüler. oysa tek ilahtan başkasına kulluk etmekle emrolunmuş değillerdi. O’ndan başka ilah yoktur. Sınırsız kudret ve izzetiyle O,ortak koştukları her şeyden bütünüyle uzaktır,yücedir. "11