..
..
ne alakası var kardeşim sizde amma saçmaladınız ruh nereden geliyor bana onu açıklarmısın?
Allahû Tealâ ezelde ruhumuzdan misak, fizik vücudumuzdan ahd ve nefsimizden yemin almış ve kâlu belâ gününde bu yeminlerle bizi Kendisine bağlamış. Hatta halk arasında ne zamandan beri Müslümansın dendiğinde, biz hep “kâlu belâdan beri” diyoruz. Kâlu belâ dememizin sebebi: O gün ruhumuz misak vermiş, dünya hayatında Allah'a teslim olacağına dair, fizik vücudumuz Allahû Tealâ'ya ahd vermiş, dünya hayatında Allah'a teslim olacağına dair, nefsimiz Allah'a yemin vermiş dünya hayatında Allah'a teslim olacağına dair.
A'raf 172'ye göre, Allahû Tealâ nefsimizin üzerine ruh ve fizik vücudu şahit tutarak, “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” diye soruyor. Hepimiz “kâlû belâ(evet)” diyoruz. Allahû Tealâ, “Beni Rab olarak kabul ediyorsanız size emrimi veriyorum. Bana yeminler verin.” diyor. Sonra da Allahû Tealâ, emri teyid ettiriyor, emri tekrar ettiriyor. “Sözlerimi işittiniz mi?” Hepimiz “semînâ” diyoruz. Ve ruhumuz Allah'a misak veriyor, fizik vücudumuz Allahû Tealâ'ya ahd veriyor ve nefsimiz Allah'a yemin veriyor. Ondan sonra “itaat ettiniz mi?” diye soruyor Allahû Tealâ. Biz de “Ata'na: İtaat ettik” diyoruz.
5/MAİDE-7: Vezkurû ni'metellâhi aleykum ve mîsâkahullezî vâsekakum bihî iz kultum semi'nâ ve ata'nâ vettekûllâh(vettekûllâhe) innallâhe alîmun bizâtis sudûr(sudûri).
Allah'ın, sizin üzerinizdeki ni'metini ve “işittik ve itaat ettik” dediğiniz zaman, onunla sizi bağladığı misakinizi hatırlayın. Allah'a karşı takva sahibi olun. Çünkü; O, göğüslerde (sinelerde) olanı bilir.
6/EN'AM-152: ... ve bi ahdillâhi evfû, zâlikum vassâkum bihî leallekum tezekkerûn(tezekkerûne).
... Allah'ın ahdini yerine getirin (ifa edin). Böylece tezekkür edersiniz diye, (Allah) işte böyle, size onunla vasiyet (emir) etti.
Allah'ın ahdi, bizim irademizin misakidir. Ama irademizin misakini yerine getirebilmek, irademizi Allah'a teslim edebilmek için, evvelden üç yemini yerine getirmemiz gerekir. Yani ruhumuzu, fizik vücudumuzu, nefsimizi Allah'a teslim etmemiz gerekir ki irademizin misakini yerine getirebilelim. Bu da toptan Allah'ın vasiyetini oluşturuyor. Dolayısıyla Kur'ân'daki İslâm'ı yaşamanın olmazsa olmaz şartı ruhu dünya hayatında Allah'a ulaştırmaktır. Bu hidayettir.
Kur'ân'daki İslâm'ın 1. safhası Allah'a ulaşmayı dilemektir. Öncelikle ruhun Allah'a ulaşması farziyetine dair 9 tane âyet-i kerimeye beraberce bakalım:
1- 73/MUZEMMİL-8: Vezkurisme rabbike ve tebettel ileyhi tebtîlâ(tebtîlen).
Rabbinin (Allah'ın) ismiyle zikret ve herşeyden kesilerek O'na (Allah'a) dön (ulaş, vasıl ol).
Burada Allah'a dönen, Allah'ın emaneti olan bizim içimizdeki ruhtur. Çünkü Allah, bütün insanları ruh, nefs, fizik vücut üçlüsüyle yaratmıştır. Nefsimiz, berzah âlemine aittir. Fizik vücudumuz, şimdi yaşadığımız zahirî âleme aittir. Ama ruhumuz Allah'tan bize üfürülmüştür ve Ahzab Suresinin 72.âyet-i kerimesine göre bir emanettir, Allahû Tealâ da bu emaneti hayattayken sahibi olan Allah'a teslim etmemizi, iade etmemizi emrediyor.
33/AHZAB-72: İnnâ aradnel emânete ales semâvâti vel ardı vel cibâli fe ebeyne en yahmilnehâ ve eşfakne minhâ ve hamelehal insân(insânu), innehu kâne zalûmen cehûlâ(cehûlen).
Muhakkak ki Biz, emaneti göklere, arza ve dağlara arz ettik (sunduk, teklif ettik). Onu yüklenmekten çekindiler ve ondan korktular. Ve insan onu yüklendi. Çünkü o (nefs), çok zalimdir, çok cahildir.
2- 4/NİSA-58: İnnallâhe ye'murukum en tueddûl emânâti ilâ ehlihâ ve izâ hakemtum beynen nâsi en tahkumû bil adl(adli), innallâhe niımmâ yeızukum bih(bihî), innallâhe kâne semîan basîrâ(basîran).
Allah, emanetleri sahibine teslim etmenizi emreder. İnsanlar arasında hakemlik ettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder. Muhakkak ki; Allah, bununla size ne güzel öğüt veriyor. Ve muhakkak ki; Allah, işiten ve görendir.
Emanetler çoğuldur ama sahibi tekildir. Çünkü sahibi sadece Allah'tır. Biz ruh emanetini Allah'a teslim ettiğimiz zaman, fizik vücut bir emanet olur. Biz fizik vücudu Allah'a teslim ettiğimiz zaman, nefs bir emanet olur. Biz nefsi Allah'a teslim ettiğimiz zaman ise irade bir emanet olur. İradeyi de Allah'a teslim ettiğimiz zaman, bütün emanetlerini teslim etmiş, Kur'ân'daki İslâm'ı yaşayan Allah'ın en üst seviyedeki emrini yerine getirmiş biri oluruz.
Öyleyse “Allah'ın ismiyle zikret ve herşeyden kesilerek Allah'a dön” emri, ruhadır. Bu, Allah'a ruhun ulaşmasının farziyetini ifade etmektedir.
3- 13/RAD-21: Vellezîne yasılûne mâ emerallâhu bihî en yûsale ve yahşevne rabbehum ve yehâfûne sûel hisâb(hisâbi).
Ve onlar Allah'ın (ölümden evvel), Allah'a ulaştırılmasını emrettiği şeyi (ruhlarını), O'na (Allah'a) ulaştırırlar. Ve Rab'lerine karşı huşû duyarlar ve kötü hesaptan (cehenneme girmekten) korkarlar.
Allah'ın Allah'a ulaştırmasını emrettiği şey nedir? Allah'ın emrinden olan ruhtur.
17/İSRA-85: Ve yes'elûneke anir rûh(rûhı), kulir rûhu min emri rabbîve mâ ûtîtum minel ilmi illâ kalîlâ(kalîlen).
Ve sana ruhtan sorarlar. De ki: “Ruh, Rabbimin emrindendir.” Ve size, (ruha ait) ilimden sadece az bir şey verildi.
4- 89/FECR-28: İrciî ilâ rabbiki râdıyeten mardıyyeh(mardıyyeten).
(Ey ruh!) Rabbine geri dön (erek ulaş). Allah'tan razı olarak ve Allah'ın rızasını kazanarak.
Tüm bunlar, Allah'tan üfürülen bizdeki Allah'ın emaneti olan ruha, Allah'ın emirleri, Allah'ın farzlarıdır.
5 - 51/ZARİYAT-50: Fe firrû ilâllâh(ilâllâhi), innî lekum minhu nezîrun mubîn(mubînun).
Öyleyse Allah'a kaç (Allah'a ulaş, Allah'a sığın). Muhakkak ki ben, sizin için (ondan), apaçık bir uyarıcıyım.
Bunun gerçekleştirilmesini Allahû Tealâ bizden hayattayken istiyor. Çünkü yüce Rabbimizin vazifeli kıldığı hidayetçiler vardır. Alahû Tealâ'nın bütün resûlleri, hidayetle geliyorlar. Özellikle de hidayete erdiren, Allah'ın resûlü Mehdi(A.S), Allah tarafından hidayetle gönderilmiştir.
9/TEVBE-33: Huvellezî ersele resûlehu bil hudâ ve dînil hakkı li yuzhirehu aled dîni kullihî ve lev kerihel muşrikûn(muşrikûne).
Müşrikler kerih görseler bile; resûlünü, dîn üzerine, dînin bütününü (bütün özelliklerini) izhar etmesi (ortaya çıkarması) için hidayetle, hak dîn ile gönderen, O'dur.
Hidayet, insan ruhunun dünya hayatında Allah'a ulaşmasıdır. Sıratı Mustakîm de insan ruhunu Allah'a ulaştıran yolun adıdır.
Hidayetin tarifi Bakara 120, En'am 71'de açıklanıyor:
2/BAKARA-120: ... Kul inne hudâllâhi huvel hudâ ...
... De ki: “Muhakkak ki Allah'a ulaşmak (var ya) işte o, hidayettir.” ...
6/EN'AM-71: ... kul inne hudallâhi huvel hudâ, ve umirnâ li nuslime li rabbil âlemîn(âlemîne).
... De ki: “Muhakkak ki; Allah'a ulaşmak, o, hidayettir ve biz âlemlerin Rabbine teslim olmakla emrolunduk.”
Sırat- Mustakîm'i ise, En'âm 87, 88 de Allahû Tealâ ifade ediyor.
6/EN'AM-87: Ve min âbâihim ve zurriyyâtihim ve ihvânihim, vectebeynâhum ve hedeynâhum ilâ sırâtın mustekîm(mustekîmin).
Ve onların babalarından, zürriyetlerinden (nesillerinden) ve kardeşlerinden onları seçtik. Ve onları Sıratı Mustakîm'e hidayet ettik (ulaştırdık).
6/EN'AM-88: Zâlike hudallâhi yehdî bihî men yeşâu min ıbâdih(ıbâdihî), ve lev eşrekû le habita anhum mâ kânû ya'melûn(ya'melûne).
İşte bu Allah'ın hidayetidir. Kullarından dilediğini onunla hidayete erdirir. Ve eğer şirk koşsalardı, elbette yapmış oldukları şeyler heba olurdu (boşa giderdi).
Yunus Suresinin 25. âyet-i kerimesinde, hidayetle gelen Allah'ın resûlleri insanları Allah'ın Zat'ına davet ediyor.
10/YUNUS-25: Vallâhu yed'û ilâ dâris selâm(selâmi), ve yehdî men yeşâu ilâ sırâtin mustekîm(mustekîmin).
Ve Allah, teslim (selâm) yurduna davet eder ve (teslim yurduna ulaştırmayı) dilediği kimseyi, Sıratı Mustakîm'e ulaştırır.
Daveti kabul edenleri de Allahû Tealâ Sıratı Mustakîm'e ulaştırıyor. Sıratı Mustakîm, insan ruhunu Allah'a ulaştıran yolun adı.
Allahû Tealâ, bunu ölümden evvel, hayatta iken yapmamızı emrediyor:
6- 42/ŞURA-47: İstecîbû li rabbikum min kabli en ye'tiye yevmun lâ meredde lehu minallâh(minallâhi), mâ lekum min melcein yevme izin ve mâ lekum min nekîr(nekîrin).
Rabbinize icabet edin, Allah tarafından geri döndürülmeyecek olan günün gelmesinden önce. İzin günü, sizin için bir sığınak yoktur. Ve sizin için bir inkâr yoktur (yaptıklarınızı inkâr edemezsiniz).
Allah'ın daveti insan ruhunun dünya hayatında Allah'a ulaşmasıdır.
7- 39/ZUMER-54: Ve enîbû ilâ rabbikum ve eslimû lehu min kabli en ye'tiyekumul azâbu summe lâ tunsarûn(tunsarûne).
Rabbinize (Allah'a) yönelin (ruhunuzu Allah'a ulaştırmayı dileyin) ve O'na (Allah'a) teslim olun. Üzerinize azap (kabir azabı) gelmeden önce (ölümden önce). Yoksa sonra yardım olunmazsınız.
8- 30/RUM-31: Munîbîne ileyhi vettekûhu ve ekîmûs salâte ve lâ tekûnû minel muşrikîn(muşrikîne).
O'na (Allah'a) yönelin (O'na ulaşmayı dileyin) ve takva sahibi olun. Ve namazı ikame edin (namaz kılın). Ve (böylece) müşriklerden olmayın.
9- 31/LOKMAN-15: ... vettebi' sebîle men enâbe ileyy(ileyye), summe ileyye merciukum fe unebbiukum bi mâ kuntum ta'melûn(ta'melûne).
... Bana yönelenlerin (ruhunu Bana ulaştırmak üzere yola çıkaranların) yoluna tâbî ol. Sonra dönüşünüz Bana'dır. O zaman yaptığınız şeyleri size haber vereceğim.
Çok muhterem aziz kardeşlerim, hanif dostlardaki kardeşlerim, siz dünyada iken “ruhu Allah'a ulaştırmanın gerekliliğini ispat eden hiç bir âyet yoktur” diyorsanız, bu kadar âyet saydık size yetmez mi?
Ayrıca ruhun ahiret hayatında ulaşacağından bahsediyorsunuz. Ahiret hayatında ölümle herkesin ruhu Allah'a ulaşır. O zaman kâfirle, mü'min arasındaki fark ne olacaktır? Eğer ölümle herkesin ruhu Allah'a ulaşacaksa Allahû Tealâ bu kadar emri neden versin? Sekarat halinde, gözünden perde kaldırıldığı zaman firavun bile, “ Amenna birabbi Harune ve Musa” dedi. Ama bundan önce îmân etmemişti. Acaba, ölen herkes Allah'ın zatını görecekse, Allah'a îmân etmeden giden bir kişi olabilir mi?
Îmânın olmazsa olmaz şartı 1. noktada, gaybî îmândır. Bunun için:
• Allah'a inanmak,
• Ruhun dünya hayatında Allah'a ulaşmasına inanmak
• Bunun sizlere söylediğim âyet-i kerimelerde beyan edildiğine göre farz olduğuna inanmak
• Bunu hanif fıtratının bir gereği olarak kendisinin de yerine getirebileceğinden emin olmak.
Yani Allah'ın emaneti insandadır. Bu emanetin Allah'a ulaşması, Allah'ın işidir ama kişinin serbest iradesinin dileği, talebi olmadan gerçekleştirmiyor. Allahû Tealâ bu şarta bağlamıştır. Öyleyse, her hâlükârda Allah'a ulaşmayı dilediği taktirde mutlaka Allah o kişinin ruhunu Kendisine ulaştıracaktır. Ruh Allah'a ulaştığı zaman, Allah'a sarılıyor. Kur'ân-ı Kerîm'de ruhun Allah'a sarılmasını va'tesamû fiiliyle Allah açıklamıştır.
Nisa Suresinin 175. âyet-i kerimesinde:
4 /NİSA-175: Fe emmellezîne âmenû billâhi va'tesamû bihî fe se yudhıluhum fî rahmetin minhu ve fadlın ve yehdîhim ileyhi sırâtan mustekîmâ(mustekîmen).
Allah'a âmenû olanları ve O'na sarılanları (sarılmayı dileyenleri) Allah, Kendinden bir rahmetin ve fazlın içine koyacak ve onları, Allah'a ulaştıran Sıratı Mustakîm'e (Allah'a ulaştıran yola) hidayet edecektir, ulaştıracaktır.