hakka davet
New member
- Katılım
- 25 Eyl 2007
- Mesajlar
- 153
- Tepkime puanı
- 18
- Puanları
- 0
- Yaş
- 53
"Gerçekten Allah'a ve Resulüne karşı (onların koydukları sınırları tanımayıp kendileri sınır koymağa kalkışmakla) baş kaldıranlar, kendilerinden öncekilerin alçaltılması gibi alçaltılmışlardır. Oysa biz apaçık ayetler indirdik. Kafirler için küçültücü bir azab vardır."(Mücadele sur.5.ayet)
"Karşı gelmek" ile, Allah'ın koyduğu sınırlara aldırmamak ve Allah'ın koyduğu kanunları bırakıp, başkalarının koyduğu kanunlara tabi olmak anlamı kastedilmektedir.
İbn Cerir bu ayeti şöyle yorumlamıştır. "Yani bunlar, Allah'ın koyduğu sınırlara ve kanunlara, farzlara karşı çıkarak başka kuralların uygulanmasını teklif ederler."
Kadı Beydavî ise tefsirinde şöyle diyor: "Yani Allah'a ve Rasulüne karşı husumet beslerler ve onların koyduğu kurallar yerine, kendileri için yine kendileri kurallar koyarlar. Ya da, başkalarının koyduğu kurallara tabi olurlar."
Allame Alûsî, Ruhu'l-Meanî adlı eserinde, Beydavî'nin yukarıdaki yorumuna katılır ve ayrıca Şeyh'ul-İslâm Sadullah Çelebi'nin şu sözünü nakleder: "Bu ayet, Allah'ın kanunları yerine kendileri kural koyup, bu kurallara "kanun" adını veren padişah ve hükümdarlara çok sert bir uyarıdır." Ayrıca Alûsî, ilahî kanunlar ile beşerî kanunlar üzerinde ayrıntılı açıklamalar yaparken şöyle der: "Beşeri kanunlar, toplumlar ve insanlık için, Allah'ın koyduğu kanunlardan daha makul, daha münasiptir" diyen bir kimsenin küfründen kuşku duyulmaz. Bu kimselere Allah'ın emir ve kanunlarından bahsettiğiniz zaman hiddet duyarlar. Tıpkı şeriat kelimesini duyduklarında hiddetlenen, Allah'ın lanetlediği kimseler gibi."
"Kebete", zelil etti, helak etti, lanetledi, kovdu anlamlarını içerir. Burada "Kubitû" (mazi-meçhul) fiilinin kullanılmasıyla, Allah'a ve Rasulüne karşı koyup, emirlerini dinlemeyen kimselerin akıbetlerinin tıpkı önceki peygamberlerin ümmetlerinin akıbetleri gibi olacağı vurgulanmıştır. Çünkü önceki peygamberlerin ümmetleri, Allah'ın kanunlarını terkedip, kendilerinin veya başkalarının koydukları kanunlara tabi olduklarında, Allah'ın fazl ve rahmetinden yoksun kalmışlardır. Ve böylece felakete uğrayıp içlerinde ahlâkî çöküntü başlamış, sonunda da zillete düşmüşlerdir. Şayet aynı hatayı Ümmet-i Muhammed de yaparsa, Allah onları da zelil eder. Çünkü yaptıkları tüm kötülüklere rağmen Allah indinde makbul olmalarının hiç bir nedeni yoktur. Ayrıca Allah Teâlâ'nın önceki ümmetlere bir düşmanlığı olmadığı gibi, Hz. Muhammed'in (s.a) ümmetine de özel bir muhabbeti olacak değildir.
Burada siyak ve sibak dikkate alındığında, bu yanlış tavrın karşılığında iki tür ceza olduğu anlaşılıyor. Birincisi, "Kabet" yani bu dünyada zillet, ikincisi "Azab-ı Mehin" yani öbür dünyada azab ve zillet.
Yani, kendileri unutmuş olsalar bile Allah onların isyanını ve karşı gelmesini unutmaz. Allah indinde herkes nerede, ne zaman, ne yapmışsa o anki duyguları, yapılan davranışın başkalarına etkisi, sonucu en ince ayrıntısına kadar kayıtlıdır.(Mevdudi - Tefhim-ul Kur'an)
"Karşı gelmek" ile, Allah'ın koyduğu sınırlara aldırmamak ve Allah'ın koyduğu kanunları bırakıp, başkalarının koyduğu kanunlara tabi olmak anlamı kastedilmektedir.
İbn Cerir bu ayeti şöyle yorumlamıştır. "Yani bunlar, Allah'ın koyduğu sınırlara ve kanunlara, farzlara karşı çıkarak başka kuralların uygulanmasını teklif ederler."
Kadı Beydavî ise tefsirinde şöyle diyor: "Yani Allah'a ve Rasulüne karşı husumet beslerler ve onların koyduğu kurallar yerine, kendileri için yine kendileri kurallar koyarlar. Ya da, başkalarının koyduğu kurallara tabi olurlar."
Allame Alûsî, Ruhu'l-Meanî adlı eserinde, Beydavî'nin yukarıdaki yorumuna katılır ve ayrıca Şeyh'ul-İslâm Sadullah Çelebi'nin şu sözünü nakleder: "Bu ayet, Allah'ın kanunları yerine kendileri kural koyup, bu kurallara "kanun" adını veren padişah ve hükümdarlara çok sert bir uyarıdır." Ayrıca Alûsî, ilahî kanunlar ile beşerî kanunlar üzerinde ayrıntılı açıklamalar yaparken şöyle der: "Beşeri kanunlar, toplumlar ve insanlık için, Allah'ın koyduğu kanunlardan daha makul, daha münasiptir" diyen bir kimsenin küfründen kuşku duyulmaz. Bu kimselere Allah'ın emir ve kanunlarından bahsettiğiniz zaman hiddet duyarlar. Tıpkı şeriat kelimesini duyduklarında hiddetlenen, Allah'ın lanetlediği kimseler gibi."
"Kebete", zelil etti, helak etti, lanetledi, kovdu anlamlarını içerir. Burada "Kubitû" (mazi-meçhul) fiilinin kullanılmasıyla, Allah'a ve Rasulüne karşı koyup, emirlerini dinlemeyen kimselerin akıbetlerinin tıpkı önceki peygamberlerin ümmetlerinin akıbetleri gibi olacağı vurgulanmıştır. Çünkü önceki peygamberlerin ümmetleri, Allah'ın kanunlarını terkedip, kendilerinin veya başkalarının koydukları kanunlara tabi olduklarında, Allah'ın fazl ve rahmetinden yoksun kalmışlardır. Ve böylece felakete uğrayıp içlerinde ahlâkî çöküntü başlamış, sonunda da zillete düşmüşlerdir. Şayet aynı hatayı Ümmet-i Muhammed de yaparsa, Allah onları da zelil eder. Çünkü yaptıkları tüm kötülüklere rağmen Allah indinde makbul olmalarının hiç bir nedeni yoktur. Ayrıca Allah Teâlâ'nın önceki ümmetlere bir düşmanlığı olmadığı gibi, Hz. Muhammed'in (s.a) ümmetine de özel bir muhabbeti olacak değildir.
Burada siyak ve sibak dikkate alındığında, bu yanlış tavrın karşılığında iki tür ceza olduğu anlaşılıyor. Birincisi, "Kabet" yani bu dünyada zillet, ikincisi "Azab-ı Mehin" yani öbür dünyada azab ve zillet.
Yani, kendileri unutmuş olsalar bile Allah onların isyanını ve karşı gelmesini unutmaz. Allah indinde herkes nerede, ne zaman, ne yapmışsa o anki duyguları, yapılan davranışın başkalarına etkisi, sonucu en ince ayrıntısına kadar kayıtlıdır.(Mevdudi - Tefhim-ul Kur'an)