Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Allah'a inanmanın zararı nedir?

  • Konbuyu başlatan seha
  • Başlangıç tarihi
S

seha

Guest
İnan biri kendini Allah'ın emirlerine teslim eder,yasaklarından uzaklaştırır.Nefsini azdıran eğlencelere yönelmez. İsraf etmez,dolayısıyla zengin olmasada geçinir, isyan etmez,parası olmasada mutludur, cömerttir,olmayanlara verir. Barlarda sürteceğine,tv'de insanın beynini öldüren,aklını yitirtten dizi ,film vs seyredeceğine ailesi ile ilgilenir,onlarla dertlerini paylaşır.
Sevdiklerinin öleceğini düşünerek isyan etmez.Çünkü;inanırkı başka bir diyarda, daha güzel bir diyarda tekrar beraber olacaklar. Belki hüzünlenir ama;isyan etmez.Elinden malını çıkacağından endişelenmez.Bilirki zaten o mal onun değil,hakiki bir sahibi var.Mezar kapısı-ölüm kapısı kapanmadığı için eninde sonunda elinden çıkacak bir mal için tüm hayatını feda etmez.
Çalmaz da;dolayısıyla komşuları,yakınları çevredekiler ondan rahatsız olamaz. Onuda kimse rahatsız etmez. Korkusuz yaşar.Mutludur.
Yaşadığı güzel günlerin geride kaldığını düşünüp çok fazla hüzünlenmez.İnanır ki başka bir diyarda o sevdiği şeyler tekrar verilir.Gelecek korkusu yoktur. Çünkü; tüm zamanların sahibi olan Allah'a teslim olmuştur.Gücünü gerçek bir güce terketmiştir.Aczini ,fakirliğini,güçsüzlüğünü, zelilliğini anlamış gücün gerçek sahibi bir Allah'tan almaya karar vermiştir. Kainatı hiç şaşırmadan,müthiş bir düzen ile çeviren,her şeyi ,duyan,işiten,yıldızlardan,mikropa sayısız orduları bulunan Allah'a yaslanması onu herkezden güçlü kılar.Nemrutu bir sinekle geberten Rabbinden güç alması, ona cesaret verir.

Neşelidir,güler yüzlüdür ,yardım severdir. Her kötü şeyde tevekkül ettiğinden güzel bir ders alır.

Bu yazdıklarım gerçek mü’minler içindir. Yoksa dinsizliğe uyup tembellik edenler söz dışıdır.İtiraz edilemez.

Şimdi Pratik ateistler ve ateistler bunlardan hangisine sahip.(Pratik ateist:inandığı gibi yaşamayanlara verilen isimdir.)Diyelim ki; Allah yok(haşa), biz ne kaybederiz, onlar ne kaybeder.Bunlar yukarda yazdıklarımın tam tersi bir hayat sürerler. hep mutsuzluk hep mutsuzluk, içerek bu acıları hissetmemeye çalışırlar.Ama ;nafile hep mutsuzdurlar.
Yani; ya Allah yoksa değil ya Allah varsa demek doğrudur. Zaten; yoksa biz toprak olacağız, en azından mutlu bir dünya hayatı geçirdik. Kimse bizi; niye dünyada iken Allah’a inandınız, diye sorgulamaz. Ama ;varsa işte o zaman ve o zaman…

Bu başlığı seçme sebebim hedef kitlemin ilgisini çekmek içindir. Lütfen azarlamayınız.
 

seyfullah putkýran

New member
Katılım
30 Eyl 2005
Mesajlar
5,807
Tepkime puanı
205
Puanları
0
Yaş
40
Konum
Ruhlar Aleminden
Web sitesi
www.tevhidyolu.net
Allah razı olsun , isterseniz bu konuu kitliyiebilirim konu tartışmaya dönememesi için, lütfen cevap yazıcak arkadaşlar Allah"a inanan kişide bulunucak güzel hal ve hareketleri yazsın böylelikle konu hem güzelleşir, hemde muhabbet okuyana zevk veririr ,

saygılarımla..
 
S

seha

Guest
Bazı arkadaşlar Peygamberimizin ateist ve milliyetçi olduğunu söylemiş. Yani;(haşa sümme haşa ve kella) yalancı demiş.
Ona cevab şudur.Serd-i kelam etmek caizdir.İtab olunmaya.

Bilirsin, küçük bir adam, küçük bir haysiyetle, küçük bir cemaatte, küçük bir meselede, tartışmalı bir dâvâda utanmasız, korkmadan, küçük fakat utanç verici bir yalanı, düşmanları yanında, hilesini hissettirmeyecek derecede teessür ve telâş göstermeden söyleyemez.
(Bu doğru mu?Evet)
Şimdi bak bu zâta: Çok büyük bir vazifede, pek büyük bir vazifeli; pek büyük bir haysiyetle, pek büyük güvene muhtaç bir halde, pek büyük bir cemaatte, pek büyük düşmanlık karşısında, pek büyük meselelerde, pek büyük dâvâda, pek büyük bir serbestiyetle, korkusuzca, terddütsüz, utanmadan, telâşsız, samimi bir saflıkla, büyük bir ciddiyetle, rakiplerinin damarlarına dokunduracak şiddetli, yüce bir sûrette söylediği sözlerinde hiç aykırılık bulunabilir mi? Hiç hile karışması mümkün müdür? Kellâ!
O ancak kendisine vahyolunanı söyler. (Necm Sûresi: 4.)

Evet, hak aldatmaz, hakikati bilen aldanmaz. Hak olan mesleği hileden uzaktır; hakikatleri anlamış kişinin gözüne hayalin ne haddi var ki hakikat görünsün, aldatsın.
 
S

seha

Guest
Ey biçareler! Mezaristana göçtüğünüz vakit, "Eyvah, malımız harap olup sa'yimiz hebâ oldu. Şu güzel ve geniş dünyadan gidip dar bir toprağa girdik" demeyiniz, feryad edip meyus olmayınız. Çünkü sizin her şeyiniz muhafaza ediliyor. Her ameliniz yazılmıştır. Her hizmetiniz kaydedilmiştir. Hizmetinizin mükâfâtını verecek ve her hayır elinde ve her hayrı yapabilecek bir Zât-ı Zülcelâl sizi celb edip yeraltında muvakkaten durdurur, sonra huzuruna aldırır. Ne mutlu sizlere ki, hizmetinizi ve vazifenizi bitirdiniz. Zahmetiniz bitti; rahata ve rahmete gidiyorsunuz. Hizmet, meşakkat bitti; ücret almaya gidiyorsunuz
 
S

seha

Guest
Ateistlerin İç Dünyası

Dinsiz, inançsız, kâinata hâkim bir kuvvete inanmayan, Allahsız hiçbir insan yoktur. "Ate"ler ve ateistler dahil. Bunlar, "Biz Tanrı tanımayız, ateistiz" derken, Tanrı yerine ikame ettiği başka bir şeye inanırlar. Meselâ "Materyalistim ben" diyor. Maddeye inanıyor. Maddenin ezelî ve ebedî olduğunu, kendi arasında birtakım kanunları bulunduğunu, tesadüflerin; bu kanunlar vasıtasıyla canlıları ve diğer varlıkları ortaya çıkardığını, ölünce yok olacağımızı iddia eden bir görüş bu. Ne oluyor? Bizim Allah inancımız yerine, maddeden ve tesadüften ibaret bir kâinat fikrini Tanrı gibi kabul ediyorlar. Yine Tanrı inancı var. Ama bizim anladığımız mânâda bir Allah değil bu, belki şunu demek istiyorlar: "Biz, sizin inandığınız Allah´a inanmıyoruz. Böyle bir şey yok. Bizim inandığımız başka şeydir." O zaman, Kur´ân´ın tavrını takınacaksınız: "Sizin inancınız size, bizim ki bize" diyeceksiniz, o kadar.

İnsanlar neden ate (Allah´ı tanımaz) olur meselesine gelince... Yaşa göre ortaya çıkabilen psikolojik gelişmeler vardır. Meselâ gençlerin zaman idraki ile, yaşlılarınki birbirinden farklıdır. Psikanalizden ayrılarak kendi ekolünü kuran Jung, bunu çok iyi işlemiştir. Hayatı bir güne benzetiyor Jung ve diyorki; sabahleyin önünüzde uzun bir gün vardır. Elinizde, yapacağınız işlere dair bir sürü proje mevcuttur. Fakat öğleden sonra olur, güneşin zeval vakti yaklaşmıştır. Olavak şeyler olmuş, yapılamayanların yapılmasına da vakit kalmamıştır. Ve başka imkân da yoktur. İnsanın içini bir karamsarlık kaplar. İnsan ömrü de böyle, diyor. Eğer güneşin tekrar doğacagına dair bir inanç, bir ümit olmazsa insanın içinde, bu akşamın kasvetini nasıl giderebiliriz?

Orta yaşların sonunda erkek intiharlarının çoğunun sebebi, bu dünya görüşündeki zeval korkusudur. Yâni öte âlem inancı, öldükten sonra tekrar dirileceği inancı olmasa, insanın 40 yaşından sonra, ömrünün son senelerinde zihin hıfzıssıhhasını -şimdi ruh sağlığı deniyor yanlış olarak- nasıl ayakta tutarız? diye soruyor. Bu inançların ben hijyen mantal (akıl hıfsızsıhhası) bakımından lüzumuna ve zaruretini kâniyim diyor, bir psikiyatr gözüyle.

Bazı insanlar, âni bir affektif, emotif şok neticesi, yâni teessür veya heyecanla alâkalı ve şok uyandırıcı bir hâdise neticesi, bakıyorsunuz dinsizken dindâr oluyor. Allah´sızken imâna geliyor. Aksi de vârid. İnançlarını kaybediyor. Bütün inançları yerinde ama, üzerinde fazla düşünmemiş. Meselâ bir yakını vefat ettiği zaman "Allah nasıl kıydı benim yakınıma" diye isyan ediyor. İnkâra saplanıyor.

Böyle âni şoklar neticesi inanç değiştirenler olduğu gibi, uzun araştırmalar neticesi inançlarını seçen kişiler de var. Meselâ Jean Paul Sartre, ömrünü egzistansiyalizmin ateist kanadında geçirdi. Fakat ömrünün son senelerinde "Ben yanıldım" diyor, "Allah var, inanıyorum" diyor. Lâkin onun beraber yaşadığı Simone de Beauvoir, bunun açıklanmasını önlüyor.

Zaten bu ate cereyanlar, daha çok Batı´da ortaya çıkıyor. Çünkü Hıristiyanlığın getirdiği Allah telâkkisi, yozlaşmış bir Allah telâkkisidir. Hazreti İsa hem Allah, hem baba, hem oğul. Garip bir din anlayışı. Batılı münevverlerde buhrâna sebep oluyor bu. Onların çoğunun inkâr ettiği Allah, Hıristiyanlığın öğrettiği Allah´tır. Nitekim, İslam´ın Allah inancını öğrenince samimi bir kalple Müslüman olanlar var. İşte Maurice Bucaille, işte Roger Garaudy. Bilhassa Abdülvahid Yahya adını alan Rene Quenon...

Firengililer herkese frengi bulaştırmaya çalışır. Şimdi AİDS´liler var. Onlar da başkalarıyla düşüp kalkarak, ne kadar çok kişiye hastalığını bulaştırırsa o kadar rahat edecek gibi hisseder kendisini. Ateistler de, bu inkâr mikrobu zihinlerine girmiş, yerleşmiş ve yuvalanmış tipler de, başkaları da bizim gibi düşünsün diye, kendi menfî imanlarını, bir frengi gibi yayma ihtiyacı hissedebilirler. Ateizm ve ateist cereyanlar bundan çıkıyor.

Bir mesele daha var, insan bir sosyal mahlûktur. Yani başkaları ile yediğini, içtiğini, zevkini, inandığını paylaşmak ihtiyacındadır. Tek başına kalamaz. "Herkes benim gibi düşünsün, benim gibi düşünmeyenlerin yanında ben rahatsızlıktan kurtulayım" der. Bunlar pek rahatsızdırlar. Allah´a, peygambere, dine inanmıyor. İnananların yanında rahatsızlık hissediyor. "Onları da inanmaz hale getirirsem, ben rahat olacağım" diyor.

Kendi içlerinde de bir rahatsızlık söz konusu. Öyle olmasa fikirlerinin müdafaasına, propagandasına kalkışır mıydı? Ate olarak kalırdı. Ayıbını gizler gibi kimseye birşey söylemezdi. Ama ateist oluyor. İşin partizanı halinde; azılı bir propagandacısı ve mücadelecisi halinde ortaya çıkıyor: Kendini rahat hissetme ihtiyacı.
 
S

seha

Guest
Her şey bir tesadüf eseri oldu ve kendi kendine oldu diyenlere tokat gibi cevaplar. Kalbi olan okumasın.


Evet, madem varlıklar var ve inkâr edilmez. Hem, her mevcut san’atlı ve hikmetli meydana geliyor. Hem madem öncesiz değil, yeniden oluyor. Herhalde, ey mülhid (dinsiz), bu var olanı, meselâ bu hayvanı, ya diyeceksin ki, dünyadaki sebebler onu icad ediyor, yani sebeblerin toplanmasında o varlık vücut buluyor; veyahut o kendi kendine oluşuyor; veyahut, doğa gereği olarak, doğanın etkisiyle vücuda geliyor; veyahut bir Kadîr-i Zülcelâlin kudretiyle icad edilir.
Madem aklen bu dört yoldan başka yol yoktur. Evvelki üç yol imkansız, içi çürük, olması imkansız, kabulü imkansız olduğu katî ispat edilse, mecburen ve apaçık, dördüncü yol olan birlik yolu şeksiz, şüphesiz sabit olur.


Devam edecek
 
S

seha

Guest
BİRİNCİSİ
Bir eczahanede, gayet muhtelif maddelerle dolu, yüzer kavanoz şişeler bulunuyor. O ilaç yapılan maddelerden, zihayat(hayatı olan, canlı) bir macun istenildi. Hem hayattar, harika bir panzehir, onlardan yapılmak gerekti. Geldik, o eczahanede, o zihayat macunun ve hayattar panzehirin çoklukla gerekli maddelerini gördük. O macunlardan herbirisini inceledik.
Görüyoruz ki, o kavanoz şişelerden herbirisinden, bir gerekli ölçülerde, bir iki gram bundan, üç dört gram ötekinden, altı yedi gram başkasından, ve böylece, farklı miktarlarda maddeler alınmış. Eğer birinden, bir gram ya noksan veya fazla alınsa, o macun zihayat olamaz, özelliğini gösteremez. Hem o hayattar panzehiri de inceledik. Herbir kavanozdan gerekli bir miktarda bir madde alınmış ki, zerre miktarı noksan veya fazla olsa, panzehir özelliğini kaybeder. O kavanozlar elliden çok iken, herbirisinden ayrı bir ölçü ile alınmış gibi, ayrı ayrı miktarda maddeler alınmış.
Acaba hiçbir cihette imkân ve ihtimal var mı ki, o şişelerden alınan çeşitli miktarlar, şişelerin garip bir tesadüf veya fırtınalı bir havanın çarpmasıyla devrilmesinden, herbirisinden alınan miktar kadar, yalnız o miktar aksın, beraber gitsinler ve toplanıp o macunu teşkil etsinler? Acaba bundan daha hurafe, imkansız, bâtıl bir şey var mı? Eşek katkat bir eşekliğe girse, sonra insan olsa, "Bu fikri kabul etmem" diye kaçacaktır.
İşte bu misal gibi, herbir zihayat, elbette zihayat bir macundur. Ve herbir nebat, hayattar bir panzehir gibidir ki, çok çeşitli maddelerden, çok farklı maddelerden, gayet hassas bir ölçüyle alınan maddelerden oluşmutur. Eğer sebeplere, atoma dayandırılırsa edilse ve "sebepler icad etti" denilse, aynen eczahanedeki macunun, şişelerin devrilmesinden vücut bulması gibi, yüz derece akıldan uzak, imkansız ve batıldır.
Elhasıl, şu büyük bir eczahane olan, Hakîm-i Ezelînin koyduğu ölçüleri ve kaderiyle alınan hayata yardımcı maddeleri, sınırsız bir hikmet ve nihayetsiz bir ilim ve herşeye kuşatmış bir irade ile meydana gelebilir. "Kör, sağır, sınır tanımayan, sel gibi akan bütün atomlar ve doğaların ve sebeplerin işidir" diyen zavallı, "O mucize panzehir, kendi kendine, şişelerin devrilmesinden çıkıp olmuştur" diyen divane bir hezeyancı, sarhoş bulunan bir ahmaktan daha çok ahmaktır. Evet, o küfür ahmakça, sarhoşça, divanece bir hezeyandır,saçmalıktır.


devam edecek
 
S

seha

Guest
İKİNCİ MUHAL
Eğer herşey, Vahid-i Ehad olan Kadir-i Zülcelale verilmezse, belki sebeplere dayandırılırsa, lazım gelir ki, alemin pek çok element ve unsurları, herbir zihayatın vücudunda müdahalesi bulunsun. Halbuki, sinek gibi bir küçük mahlukun vücudunda,mükemmel bir düzenle, gayet hassas bir ölçü ve tamam bir ittifakla, çeşitli ve birbirine zıt,aykırı, uyumsuz sebeplerin toplanması o kadar görünür bir imkansızlıktır ki, sinek kanadı kadar şuuru bulunan, "Bu imkansızdır, olamaz" diyecektir.
Evet, bir sineğin küçücük cismi, kainatın pek çok,çeşitli element ve unsurlarıyla alakadardır, belki bir özüdür. Eğer Kadir-i Ezeliye verilmezse, o maddi unsurlar, onun vücudu yanında bizzat hazır bulunmak lazım; belki onun küçücük cismine girmek gerektir. Belki, cisminin küçük bir numunesi olan gözündeki bir hücresine girmeleri icap ediyor. Çünkü, sebep maddi ise, sebelerin sonuçlarının yanında ve içinde bulunması lazım geliyor. Şu halde, iki sineğin iğne ucu gibi parmakları yerleşmeyen o hücrecikte, alemin dört bir yanında ve elementler ve doğaların, maddeten içinde bulunup, usta gibi içinde çalıştıklarını kabul etmek lazım geliyor. İşte, Sofestainin en ahmakları dahi böyle bir meslekten utanıyor.


devam edecek
 

erbatan

New member
Katılım
4 Nis 2006
Mesajlar
397
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Allah razı olsun din kardesim.bende yine kötü birseyler denilmiş sanıyordum.Allah razı olsun.:)

göklerden mahzene
qolop4444
 
S

seha

Guest
Ateistler ve gaddar Yahudi ve hıristiyan kafirler duruken birbirimize dalaşmamızı istiyenler başarıyor mu acaba?

Değerli erbatan kardeşim;Böyle sormak iyi olur mu?
 

imran268

New member
Katılım
11 Mar 2006
Mesajlar
135
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
37
Allah razı olsun. böyle güzel şleyler tartışıldığı için. "ALLAH a iman eden şüphesiz ki kurtulandır"

kalın sağlıcakla 268
 

erbatan

New member
Katılım
4 Nis 2006
Mesajlar
397
Tepkime puanı
0
Puanları
0
seha' Alıntı:
Ateistler ve gaddar Yahudi ve hıristiyan kafirler duruken birbirimize dalaşmamızı istiyenler başarıyor mu acaba?

Değerli erbatan kardeşim;Böyle sormak iyi olur mu?
ne yazıkki...:(
 
S

seha

Guest
Bir mevcudun vahdeti varsa, elbette bir vâhidden, bir elden sudur edebilir." Hususan o mevcut, gayet mükemmel bir intizam ve hassas bir mizan içinde ve câmi bir hayata mazhar ise, bilbedâhe, sebeb-i ihtilâf ve keşmekeş olan müteaddit ellerden çıkmadığını, belki gayet kadîr, hakîm olan birtek elden çıktığını gösterdiği halde; hadsiz ve câmid ve cahil, mütecaviz, şuursuz, karmakarışıklık içinde, kör, sağır esbab-ı tabiiyenin karmakarışık ellerine-hadsiz imkânat yolları içinde ve içtima ve ihtilâtla o esbabın körlüğü, sağırlığı ziyadeleştiği halde-o muntazam ve mevzun ve vâhid bir mevcudu onlara isnad etmek, yüz muhali birden kabul etmek gibi akıldan uzaktır.
Haydi, bu muhalden kat-ı nazar, esbab-ı maddiyenin elbette tesirleri, mübaşeretle ve temasla olur. Halbuki, o esbab-ı tabiiyenin temasları, zîhayat mevcutların zâhirleriyledir. Halbuki görüyoruz ki, o esbab-ı maddiyenin elleri yetişmediği ve temas edemedikleri o zîhayatın bâtını, on defa zâhirinden daha muntazam, daha lâtif, san’atça daha mükemmeldir. Esbab-ı maddiyenin elleri ve âletleriyle hiçbir cihetle yerleşemedikleri, belki tam zâhirine de temas edemedikleri küçücük zîhayat, küçücük hayvancıklar, en büyük mahlûklardan daha ziyade san’atça acip, hilkatçe bedî bir surette oldukları halde, o câmid, cahil, kaba, uzak, büyük ve birbirine zıt olan sağır, kör esbaba isnad etmek, yüz derece kör, bin derece sağır olmakla olur.
AMMA İKİNCİ MESELE teşekkele binefsihî’dir. Yani, "Kendi kendine teşekkül ediyor." İşte bu cümlenin dahi çok muhâlâtı var; çok cihetle bâtıldır, muhaldir. numune için, muhâlâtından üç tanesini beyan ederiz.
BİRİNCİSİ
Ey muannid münkir! Senin enâniyetin seni o kadar ahmaklaştırmış ki, yüz muhali birden kabul etmeyi bir derece hükmediyorsun. Çünkü sen mevcutsun. Ve basit bir madde ve câmid ve tagayyürsüz değilsin. Belki, daima teceddüdde olarak, gayet muntazam bir makine ve harika ve daima tahavvülde bir saray gibisin. Senin vücudunda her vakit zerreler çalışıyorlar. Senin vücudun kâinatla, hususan rızık münasebetiyle, hususan beka-yı nevi itibarıyla alâkadar ve alışverişi vardır. Senin vücudunda çalışan zerreler, o münasebâtı bozmamak ve o alâkadarlığıkırmamak için dikkat ediyorlar, öylece ihtiyatla ayaklarını atıyorlar. Güya bütün kâinata bakıyorlar, senin münasebâtını kâinatta görüp öyle vaziyet alıyorlar. Sen zâhirî ve bâtınî duygularınla, o zerrelerin o harika vaziyetine göre istifade edersin.
Eğer sen vücudundaki zerreleri, Kadîr-i Ezelînin kanunuyla hareket eden küçücük memurları veya bir ordusu veya kalem-i kaderin uçları (herbir zerre bir kalem ucu) veya kalem-i kudretin noktaları (herbir zerre bir nokta) olduğunu kabul etmezsen, o vakit senin gözünde çalışan herbir zerreye öyle bir göz lâzım ki, senin mecmu-u cesedinin her tarafını görmekle beraber, münasebettar olduğun bütün kâinatı dahi görecek bir gözü ve bütün senin mazi ve müstakbel ve nesil ve aslın ve anâsırının membalarını ve rızkının madenlerini bilecek, tanıyacak, yüz dâhi kadar bir akıl vermek lâzım geliyor. Senin gibi bu meselelerde zerre kadar aklı olmayanın bir zerresine bin Eflâtun kadar bir ilim ve şuur vermek, bin derece divanece bir hurafeciliktir.
İKİNCİ MUHAL

devam edecek
 
S

seha

Guest
Ahmağa cevap verilmez gerçi ama; bazı insanların kafalarını karıştırma ihtimali, olduğundan cevap vermeyi uygun buldum.
İlk materyalist-maddeci İblis adı verilen Şeytandır. Allah içinde İblis'inde olduğu meleklere Hz Adem'e secdeyi emredince İblis kendi maddesinin Hz. Adem'in maddesinden üstün olduğunu iddia ederek itaat etmedi ve rahmetten tard edildi.
Oysa İblis maddeye bakmayıp Hz. Adem'in mahiyetinde bulunan Allah'ın binbir isminin tecellisini görebilseydi itaat kaçınılmaz olacaktı. İşte "Allah Adem'e bütün eşyanın mahiyetini öğtetti" derken burdaki eşya bazılarının anladığını gibi masa sandalye değil Allah'ın Celal'ini ve Cemal'ini gösteren esması idi. Esmasını tüm mertebeleri ona öğretildi. İşte bu Esma Hz. Adem'e tecelli ettirilmeden önce bir kez daha aynı melekler cemaatine gösterilmişti. Allah bu cemaate İnsanı yaratmasındaki gayeyi söyledi.Yeryüzüne halife yapacağını bildirdi.Gayesinini bir tanesi; kendi Cemal'ini ve Celal'ini görmek ve göstermek için olduğunu söyledi.Bu sırada Hz Adem’de bu vasıflara uygun bir görüntü olmadığından belki emr-i itibari bir meyile sahib Melekler itirazvari değilde merakvari bir şekilde Allah’a “Orada bozgunculuk yapacak ve kan dökecek birisini mi yaratacaksın? Oysa biz seni överek tesbih ediyor ve seni takdis ediyoruz" dediler. Oysa Melekler Allah’ın Celalini ve Cemalini binbir esmasının tecellilerini taşıyan- Meleklerden farklı olarak- idrak sahibi ve akıl sahibi ve mahiyeti bizce meçhul “ene” yi verceğini bilemezlerdi. Allah çamuru esması ile şekillendirip tekrar Meleklerin önüne çıkarınca melekler Kudret’ ve İlim’e secde etiler. Sizin gibi maddeci İblis hariç.
Aslında meselenin tam anlaşılması için “Kalu bela” meselesinden başlamak,kader meselesine girmek gerekiyor ama; bunlara ne derseniz boş.
Birde insanın zaten kelime manası ;kırıktır,unutkan demektir. İns’ten gelmektedir. Kimine göre “nisyan” kelimesinden gelmektedir. Öyle ya Allah’ı unutacak, kırık,cahil bir insan yeryüzünde kan dökmez mi? Hem melekler bu konuda doğru görmüşlerdir. Allah’tan uzaklaşmış,Allah’ı unutmuş, insan yeryüzünde bozgunculuk çıkarmıyor mu? Kan dökmüyor mu?
Neyse, birşeyler yazıp yazıp siliyorum. Sizin seviyenize gore anlatmaya çalıştıkça beceremiyor, yanlış manalar çıkma ihtimali beliriyor. Eğer kalbiniz ve kendinizde gördüğünüz medeni cesaret gerçekten sizde varsa “Allah’a inanmanın zararı “ başlıklı yazıları okursunuz. Gerçi sizdeki medeniyet mimsiz ama;neyse…
Kardeşlerime selam

Bu yazıyı silinmiş ve silinmekle iyi edilmiş bir başlıkta yazmıştım. Buraya derc ediyorum.Af ola.
 
S

seha

Guest
İKİNCİ MUHAL
Senin vücudun bin kubbeli harika bir saraya benzer ki, her kubbesinde taşlar, direksiz birbirine baş başa verip muallâkta durdurulmuş. Belki senin vücudun, bin defa bu saraydan daha aciptir. Çünkü, o saray-ı vücudun, daima, kemâl-i intizamla tazelenmektedir. Gayet harika olan ruh, kalb ve mânevî letâiften kat-ı nazar, yalnız cesedindeki herbir âzâ, bir kubbeli menzil hükmündedir. Zerreler, o kubbedeki taşlar gibi birbirleriyle kemâl-i muvazene ve intizamla başbaşa verip, harika bir bina, fevkalâde bir san’at, göz ve dil gibi acip birer mucize-i kudret gösteriyorlar.
Eğer bu zerreler, şu âlemin ustasının emrine tâbi birer memur olmasalar, o vakit herbir zerre, umum o cesetteki zerrelere hem hâkim-i mutlak, hem herbirisine mahkûm-u mutlak, hem herbirisine misil, hem hâkimiyet noktasında zıt, hem yalnız Vâcibü’l-Vücuda mahsus olan ekser sıfâtın masdarı, menbaı, hem gayet mukayyet, hem gayet mutlak bir surette olmakla beraber, sırr-ı vahdetle yalnız bir Vâhid-i Ehadin eseri olabilen gayet muntazam bir masnu-u vâhidi o hadsiz zerrâta isnad etmek-zerre kadar şuuru olan, bunun pek zâhir bir muhal, belki yüz muhal olduğunu derk eder.


devam edecek
 
S

seha

Guest
ÜÇÜNCÜ MUHAL
Eğer senin vücudun, Vâhid-i Ehad olan Kadîr-i Ezelînin kalemiyle mektub olmazsa ve tabiata, esbaba mensup matbû ise, o vakit senin vücudundaki bir hüceyre-i bedenden tut, birbiri içinde daireler misilli, binler mürekkepler adedince tabiat kalıplarının bulunması lâzım gelir. Çünkü, meselâ bu elimizdeki kitap eğer mektub olsa, birtek kalem, kâtibinin ilmine istinad edip bütün onları yazar. Eğer o mektub olmazsa ve onun kalemine verilmezse, "Kendi kendine olmuş" denilse veya tabiata verilse, o vakit matbû kitap gibi herbir harfi için ayrı bir demir kalem lâzımdır ki, tab edilsin.
Nasıl ki, matbaada hurufat adedince demir harfler bulunur, sonra o harfler vücut bulur. O vakit birtek kaleme bedel, o hurufat adedince kalemler bulunması lâzım gelir. Belki o hurufat içinde-bazan olduğu gibi-küçük kalemle bir büyük harfte bir sayfa ince hatla yazılmış ise, binler kalem birtek harf için lâzım geliyor. Belki, birbirinin içine girip muntazam bir vaziyetle senin cesedin gibi bir şekil alıyorsa, o vakit herbir dairede, herbir cüz için, o mürekkebat adedince kalıplar lâzım geliyor. Haydi, yüz muhal içinde bulunan bu tarzı mümkün desen dahi, bu muntazam san’atlı demir harfleri ve mükemmel kalıpları ve kalemleri yapmak için, yine birtek kaleme verilmezse, o kalemler, o kalıplar, o demir harflerin yapılması için, onların adetlerince yine kalemler, kalıplar ve harfler lâzım. Çünkü onlar da yapılmışlar ve onlar da muntazam san’atlıdırlar. Ve hâkezâ, müteselsilen gittikçe gidecek.
İşte, sen de anla, bu öyle bir fikirdir ki, senin zerrâtın adedince muhâlât ve hurafeler, içinde bulunuyor. Ey muannid muattıl! Sen de utan, bu dalâletten vazgeç.


devam edecek
 

E R H A N

New member
Katılım
14 Ocak 2005
Mesajlar
555
Tepkime puanı
14
Puanları
0
Yaş
46
Konum
istanbul
Web sitesi
www.hidayetcagý.com
imran268' Alıntı:
Allah razı olsun. böyle güzel şleyler tartışıldığı için. "ALLAH a iman eden şüphesiz ki kurtulandır"

kalın sağlıcakla 268
MULK-8: Tekâdu temeyyezu minel gayz(gayzi), kullemâ ulkıye fîhâ fevcun seelehum hazenetuhâ e lem ye’tikum nezîr(nezîrun).
(Cehennem) nerede ise öfkesinden çatlayacak gibi olur. Herbir grup oraya (cehenneme) atıldığında, cehennem bekçileri (vazifelileri) onlara: “Size nezir (ikaz edici, uyarıcı) gelmedi mi?” diye sorarlar.

MULK-9: Kâlû belâ kad câenâ nezîrun fe kezzebnâ ve kulnâ mâ nezzelallâhu min şey'in entum illâ fî dalâlin kebîr(kebîrin).
(Cehenneme atılanlar) derler ki: "Evet, andolsun ki bize nezir geldi. Ama biz, onu yalanladık ve Allah, hiçbir şey indirmemiştir, dedik ve siz, büyük bir sapıklık içindesiniz, dedik.”



kardeşim Allah a inanan değil ALLAH ın gönderdiği Nezirin (uyarıcı,elçi)tebliğine uyan kurtuluşa erendir
böyle onlarca ayet verebilirim Allah a inandıkları halde cehenneme gidecek olan kişileri haber veren onlarca ayet
kuıranda puta tapanların bile ALLAH AİNANDIKLARI O PUTLAR A ONLARI ALLAH A YAKLAŞTIRSINLAR DİYE TAPTIKLARI ANLATILŞIYOR
KISACASI
DÜNYANIN %90 DAN FAZLASI ALLAHA İNANIYOR AMA DELALETTE VE NE YAZIKKİ
% 90 DAN FAZLA SI CEHENNEMLİK

SÖZLERİMİZİN KURANA UYGUN OLMASINA DİKKAT EDELİM
KURAN YEGANE KAYNAKTIR
 

Mahfuz

New member
Katılım
9 Haz 2006
Mesajlar
158
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Yaş
42
Konum
Ýstanbul
ERHAN! kardeşim artık buralarda size inanan yada inanabilecek yada böyle bir potansiyele sahip bir insan yada diğer başka bir varlık yok! lütfen artık zırvalamayı kesin! iskendermidir dönermidir yoğurtlumudur yoksa yoğurtsuzmudur nedir. herkes neyin ne olduğunu biliyor artık! lütfen başka kapıya!!!
 
S

seha

Guest
Ateistlere duyuru;

Allah'ın varlığı ve delilleri hakkında ve Kur'an'da itiraza konu olan meseleler hakkında sorularınız cevaplandırılır. Siyasi ve içtimai konularla ilgili sorular cevapsız bırakılır.

Bekliyoruz.
 
S

seha

Guest
Erhan Kardeşim; sorun nedir veyahut anlatmak istediğin nedir?

Demişsin ki;
"kardeşim Allah a inanan değil ALLAH ın gönderdiği Nezirin (uyarıcı,elçi)tebliğine uyan kurtuluşa erendir"
Bu ne demek. Bu bir dil sürçmesimi. Yoksa gerçek düşüncen mi?
Beni korkutuyorsun.
 
Üst Alt